Doğalgaz Krizinin Siyasi Sonuçları

İlyas Kamalov
Son dört yıldır kış aylarında Rusya ile Ukrayna arasında enerji krizi yaşanması adeta olağan bir hal almıştır. Son krizin önceki senelerde yaşanan krizlerden farkı, krizin boyutu ve yol açtığı neticelerdir. İşin ilginç tarafı, Rusya’nın gaz vanalarını kapatmasından en fazla etkilenen ülkenin Ukrayna’nın değil de, Rusya’ya neredeyse yüzde yüz oranında bağlı ve yer altı depolarına sahip olmayan Balkan ülkelerinin olmasıdır. Gaz alanında OPEC benzeri bir kuruluşun olmaması, gaz ihracatçılarının fiyatları büyük ölçüde kendilerinin belirlemesini sağlamaktadır. Dolayısıyla gaz fiyatlarının düzeyinin önemli ölçüde, dünyanın en büyük gaz rezervlerine sahip olan ve Avrasya coğrafyasında boru hatlarının güzergâhlarını neredeyse tek başına belirleyen Rusya’nın kontrolünde olduğunu söyleyebiliriz. Gerek Rusya’nın elindeki bu kozdan gerek bütün dünyayı sarsan ekonomik krizden ciddi biçimde etkilenen Ukrayna’nın bundan sonraki süreçte de ödemelerini zamanında yapamayacak olması ve siyasi açıdan da Rusya karşıtı tutumunu devam ettirecek olmasından dolayı 2009 yılının sonlarında da Rusya ile Ukrayna arasında yeni bir krizin çıkması kuvvetle muhtemeldir. Ancak 2009 yılında Ukrayna’da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerini Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç’in kazanması böyle bir kriz çıkmasını önleyebilir.   Ukrayna’nın Rusya’dan aldığı gazın parasını ödememesi ve Rusya’nın Avrupa ülkelerine Ukrayna üzerinden ihraç ettiği gazı “çalması”ndan dolayı krizin asıl müssebibinin Ukrayna olduğunu söylemek mümkün olsa da, Rusya’nın Ukrayna’yı cezalandırmak amacıyla başvurduğu yollar da en fazla Rusya’ya zarar vermektedir. Rusya, Ukrayna’nın da aynen 2006 yılında Beyaz Rusya’nın yaptığı gibi siyaseten geri adım atacağını ve ülke içindeki gaz dağıtım şebekesinin yüzde 50’sini kendisine devredeceğini düşünerek yanılgıya düşmektedir. Rusya’ya olan farklı alanlardaki bağımlılığından her fırsatta kurtulmaya çalışan Ukrayna’nın böyle bir adım atması, en azından şimdiki iktidar döneminde mümkün değildir. Moskova, Ukrayna’nın gaz dağıtım şebekesini elde edemediği gibi, bir kez daha Avrupa ülkelerinin güvenini sarsmıştır. Avrupa ülkeleri de her ne kadar krizin asıl sorumlusunun Ukrayna olduğunu bilseler Ukrayna’yı siyasi anlamda Rusya’ya kaptırmamak için Kiev kadar Moskova’yı da suçlamaktadırlar. Rus yetkililer bugüne kadar Avrupa ülkelerinin Rus gazına muhtaç olduğunu ve Rusya ile AB ülkeleri arasında sorun yaşansa dahi, gazı başta Çin olmak üzere Güney Asya ülkelerine satabileceklerini ileri sürüyorlardı. Hiç şüphesiz Moskova, elindeki ve Orta Asya’dan aldığı gaz için yeni pazarlar bulabilecektir. Ancak Avrupa ülkelerinin yeni alternatiflere ulaşmaları, Rusya açısından bir pazarı kaybetmesinden ziyade önemli bir siyasi kozu elden çıkarması anlamına gelecektir ki, bu koz Rusya’nın sadece eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerinde değil, AB’nin ileri gelen devletleriyle olan ilşkilerinde de önemli rol oynamaktadır.   Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz krizi, Rusya’nın çok önem verdiği BDT içindeki entegrasyon süreçlerini de olumsuz etkilemektedir. Rusya’nın müttefiki Beyaz Rusya dahi artık ABD ve AB ile olan ilişkilerini gözden geçirmektedir. Moldova ise daha da ileriye giderek Rusya’ya alternatif olarak ortaya atılan Nabucco projesine katılmak istediğini belirtmiştir. Enerji alanındaki krizler, BDT cumhuriyetleri arasında ortak pazarın kurulmasını ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini de engellemektedir. Son günlerde Özbekistan’ın da ABD ile ilişkilerini arttırmaya çalışması, Özbek yetkililerinin de Rusya’ya olan tam bağlılığın sakıncalarını anlamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Böylece krizden dolayı yaklaşık 2 milyar dolar seviyesinde zarar gören Rusya’nın bu kriz sırasında güvenilirliği sadece krizden etkilenen ülkeler tarafından değil, müttefik ülkeler tarafından da masaya yatırılmıştır. Bundan dolayı Rusya, Ukrayna boru hatlarına alternatif olarak başlattığı Kuzey Boru Hattı (Baltık denizi altında Rusya ile Almanya’yı bağlayacak) ve Güney Akım Boru Hattı’nın (Karadeniz’in altında Rusya ile Bulgaristan ve diğer ülkeleri bağlayacak) hayata geçmesini hızlandırmaya çalışacaktır. Böylece Moskova kendisi için önemli bir pazarı kaybetmeyeceği gibi, AB ülkeleri ile işbirliğini de devam ettirmiş olacaktır. Moskova aynı zamanda Ukrayna’ya hatların geçişi konusunda olan bağımlılığından da kurtulacak ve Kiev’e  karşı elini güçlendirecektir.   Krizin neticeleri, Ukrayna için daha da vahimdir. Ukrayna ekonomisinin bin metreküp gaz için yaklaşık 350 dolar ödemeyi kaldıramayacağı konusunda bütün uzmanlar hemfikirdir. Dolayısıyla zaten zor günler geçiren Ukrayna’nın ekonomik olarak daha da zayıflayacağını tahmin etmek mümkündür. Ukrayna’nın AB gazını “çalması” nedeniyle Rusya’nın vanaları kapatması, Ukrayna’nın da güvenilir bir ülke olmadığını göstermiştir. NATO ve AB üyeliği peşinde olan Ukrayna’nın böyle bir izlenim bırakması, kendisi için hiç şüphesiz olumlu bir durum değildir. Kriz aynı zamanda Ukrayna’da iç hesaplaşmalara da neden oldu. Yüşenko, krizin çözülmesini istemeyerek, Rusya’yı bir kez daha “düşman”, kendisini de bu düşmanla mücadele eden kahraman olarak göstermeye çalışmış ve devlet bakanlığı seçimleri öncesinde yüzde 4’e kadar düşen desteğini artırmaya çalışmıştır. Başbakan Yuliya Timoşenko ise krizi kendisinin çözdüğü imajını vermeye çalışmaktadır. Bu şartlarda, Yüşenko önümüzdeki günlerde varılan anlaşmaya uymayabilir. Krizden yararalanmaya çalışan Rusya yanlısı Yanukoviç ise, iktidarda kendilerinin olması takdirde Ukrayna’nın enerji sorunu yaşamayacağını dile getirmektedir. Dolayısıyla gaz krizi bir kez daha Ukrayna’daki dengeleri zorlamıştır ve seçimler yaklaştıkça da bu konunun tekrar krize dönüştürülmesi kuvvetle muhtemeldir.   Krizin Türkiye açısından yol açtığı sonuçlara baktığımızda, Türkiye’nin durumdan fazla zarar görmediğini söyleyebilirz. Mavi Akım, Türkiye’nin gaz sıkıntısı çekmesini engellemiştir. Bu husus, ikinci Mavi Akım hattının inşaası konusunu da bir kez daha gündeme getirdiği gibi, nükleer enerji taraftarlarının elini de güçlendirmiştir. Türkiye’nin gaz rezervlerine sahip olan ülkelerle çevirilmiş olması, Nabucco örneğinde görüldüğü gibi bugüne kadar kendisini Batı ile Doğu arasında enerji koridoru olmasını sağlamaya yetmese de, Türkiye’nin bu ülkelerle yaptığı ikili anlaşmalar sayesinde kış aylarını fazla zorlanmadan geçirmesi mümkün olmaktadır. Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin bir taraftan alternatif enerji kaynakları arayışına devam etmesi diğer taraftan ise, coğrafi konumundan faydalanarak (Rusya’ya karşı İran’ı; İran’a karşı da Rusya kozunu kullanmak suretiyle) gaz fiyatlarını düşürmeye çalışması gerekmektedir.