Erbil Havalimanı ve Başika (Gedu) Üs Bölgesine Yapılan Saldırıların Anlamı

14 Nisan gecesi Musul’un yaklaşık 25 kilometre kuzeydoğusunda bulunan Başika ilçesindeki Gedu üs bölgesinde konuşlu Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) varlığına yönelik dört Katyuşa tipi roketle saldırı düzenlenmiş, bu roketlerden birisinin üsse düşmesi sonucu Millî Savunma Bakanlığı bir askerin şehit olduğunu duyurmuştur. Gedu üs bölgesine yapılan saldırıda civar köylerde ikamet eden biri çocuk iki sivilin ise yaralandığı açıklanmıştır. Aynı gece içerisinde Erbil Havalimanı yerleşkesinde bulunan IŞİD’e karşı Uluslararası Koalisyon (CTIF-OIR) güçlerine yönelik roket saldırısı düzenlendiği kaydedilmiş ancak saldırının daha sonra kamikaze drone’u olarak bilinen patlayıcı yüklü insansız hava aracıyla gerçekleştirildiği, saldırıda can kaybı yaşanmazken bahsi geçen İHA’nın Uluslararası Koalisyon’un kullandığı mühimmat deposuna isabet ettiği öğrenilmiştir. Gedu üs bölgesine yapılan saldırıyı henüz hiçbir milis grup üstlenmezken, Erbil Havalimanı’na yapılan saldırıyı 15 Şubat’ta yine aynı havalimanına saldırı düzenleyen Seraya Evliya ed-Dam isimli gölge milis grubu üstlenmiştir. Grubun Ketaib Seyyid eş-Şuheda’nın paravan grubu olduğu, ABD’nin 25 Şubat’ta Suriye’nin Irak sınırındaki Elbu Kemal ilçesinde gerçekleştirdiği misilleme saldırıda ortaya çıkmıştır.

Saldırılarla birlikte Irak’ta bir yandan resmî güvenlik bürokrasisinin bir parçası olan ancak diğer yandan kendisini “Uluslararası Direniş Ekseninin” bir parçası olarak konumlandıran, İran’la ilintili milis grupların ve bu grupların gölge/paravan oluşumlarının, artık IKBY topraklarını hedef almaktan çekinmeyeceği kesinleşmiştir. Bunun yanı sıra milis grupların Irak toprakları içinde ilk defa İHA kullanarak saldırı düzenlemesi, milis grupların daha önce ABD’yi tehdit ettikleri üzere silah envanterlerini çeşitlendirdiklerini kanıtlamaktadır. Hâlihazırda bu milisler arasındaki İran’la ilintili en büyük grup olan Ketaib Hizbullah’ın daha önce Mayıs 2019’da Irak topraklarından TNT yüklü İHA’lar ile Suudi Arabistan’ın petrol boru hatlarını hedef aldığı bilinmektedir. Keza Ocak 2021’de patlayıcı yüklü İHA’larla Riyad’da Suudi monarşisine ev sahipliği yapan Yemame Sarayı hedef alınmış, havada müdahale edilen İHA’nın Başbakan Kazımi’nin iddiaları reddetmesine rağmen Amerikan güvenlik bürokratlarınca Yemen’den değil, Irak’ın güneyinden gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Bu minvalde 14 Nisan’da Erbil Havalimanı’na İHA kullanılarak yapılan saldırı ABD’ye de bir göz dağı niteliği taşımaktadır, zira ABD’nin Irak’taki varlığını roket saldırılarından korumak üzere Büyükelçiliğe ve çeşitli üslere konumlandırdığı Phalanx tipi C-RAM sisteminin patlayıcı yüklü İHA’lara karşı etkinliği hâlen tartışma konusudur.

Erbil’i Hedefleyen Saldırıları Bağlamsallaştırmak  
Her ne kadar kendisini uluslararası direniş ekseninin parçası olarak tanımlayan milis grupları IKBY’de konuşlu Amerikan varlığını hedef alarak Irak’ın genelinde ABD’ye rahat vermeyeceklerini kanıtlamaya çalışıyor olsalar da yaklaşık iki aylık bir aranın ardından Erbil Havalimanı’na yönelik tekrarlanan saldırılar, Başbakan Kazımi dâhil olmak üzere Şii aktörler ve KDP özelinde gelişen Erbil ile Bağdat arasındaki yakınlaşmaya bir test niteliği taşımaktadır. Özellikle 2021 merkezî bütçe yasa tasarısının parlamentoda tartışılmaya başlanmasıyla beraber Erbil-Bağdat hattında oldukça yoğun bir diplomasi trafiği gözlenmiş, Erbil’den Bağdat’a giden müzakere heyetlerinin yanı sıra Ulusal Hikmet Akımı lideri Ammar el-Hekim Şubat 2021’de Erbil’i ziyaret ederek IKBY Başkanı Neçirvan Barzani ve KDP lideri Mesud Barzani ile temaslarda bulunmuştur. Mart ayı sonundaki Suudi Arabistan ziyareti kapsamında Suudi gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Kazımi, KDP lideri Mesud Barzani’yi “kardeşim ve arkadaşım” olarak nitelendirmiş ve hükûmeti döneminde Bağdat ile Erbil arasındaki ilişkilerin tüm zamanların en iyi seviyesine ulaştığını belirtmiştir. Kazımi’nin Suudi Arabistan ziyaretiyle eş zamanlı olarak 2021 bütçesinde belirtilen IKBY payı, eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonunun itirazları dışında Şii milletvekillerinin önemli bir kısmının onayını almış, bu nedenle IKBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin parlamentoda çoğunluğa sahip Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sairun Koalisyonuna teşekkür ettiği kaydedilmiştir.

Tüm bu bağlamda IKBY Başkanı Neçirvan Barzani, 10 Nisan’da Bağdat’a giderek bilhassa Erbil- Bağdat ilişkilerinin geliştirilmesi ve iki merkez arasındaki sorunların anayasal bir çerçevede çözümü konusunda önce Başbakan Mustafa Kazımi ile daha sonra ise Iraklı siyasi partilerin liderleriyle istişarelerde bulunmuştur. Dolayısıyla gerek 15 Şubat’ta gerekse 14 Nisan’da Erbil Havalimanı’na yapılan saldırıların motivasyonlarından birinin Bağdat ve Erbil hattında yakın zamanda oluşan bu olumlu atmosfere gölge düşürmek olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zaten milis gruplar tarafından daha önce saldırılara hedef olan ve haklı olarak bu grupların eylemlerinin dizginlenmesini talep eden IKBY’nin, saldırıların olağanlaşması ve merkezî hükûmetin bu tür saldırılar karşısında aciz kalması durumunda Bağdat’la ilişkilerinde güven problemleri yaşaması oldukça muhtemeldir. Dolayısıyla yakın dönemde ABD ve İsrail’e karşı prestij kaybı yaşayan İran’ın, vekil gruplar üzerinden IKBY’ye baskı kurmaya devam edeceğini söylemek mümkündür. Fakat Gedu üs bölgesinin hedef alınmasıyla birlikte Irak’ta İran’la ilintili milis gruplar konusunda Türkiye için hem bölgede PKK ile mücadeledeki en önemli partneri IKBY hem de sıkça milis grupların saldırılarına maruz kalan ABD ile ortak bir çizgide buluşma imkânı doğduğu söylenebilir.

Uluslararası Direniş Eksenindeki Milis Grupların Yeni Hedefi Türkiye mi?
Gedu üs bölgesi ve Erbil Havalimanı’na yönelik saldırılar arasındaki zamanlama da dikkat çekici boyuttadır. Zira 15 Şubat’ta Erbil Havalimanı’na yönelik gerçekleştirilen saldırıdan bir gün önce İran’la ilintili gölge milis gruplardan Ashab el-Kehf, içlerinde füze görüntüleri de bulunan Türkiye karşıtı bir propaganda videosu yayımlamış, hatta Erbil Havalimanı’na yapılan saldırı esnasında Gedu üs bölgesinin yakınlarına bir roketin düştüğü çeşitli mecralarca öne sürülmüştür. Gedu üs bölgesine yönelik gerçekleştirilen saldırı, Irak’taki Amerikan varlığını bir numaralı düşman olarak belirleyen Devrim Muhafızları Kudüs Gücü güdümündeki “direniş” gruplarının, Sincar gerilimiyle birlikte Amerika’nın yanı sıra Türkiye’yi de Irak’ta işgalci bir güç olarak tanımladığını ve bahsi geçen grupların Türkiye’ye karşı güç kullanmaktan çekinmeyeceğini göstermiştir. Ancak bu noktada sonuçlara atlamak yerine bahsi geçen grupların kendi başına eylem alma yetkinliğinin de unutulmaması gerektiğini vurgulamak yerinde olacaktır. Yine de Gedu üs bölgesine yapılan saldırıyla birlikte Türkiye’nin Irak’ta karşılaştığı güvenlik tehditleri arasına terör örgütü PKK’ya ek olarak İran’la ilintili milis grupların da eklendiğini söylemek mümkündür. Zira bazı kaynaklar, Gedu üs bölgesine yapılan roket saldırısında İran menşeli 122 mm kalibrelik Araş tipi roketlerin kullanıldığını öne sürmüştür. Her ne kadar Irak’taki milis grupların ülkedeki Amerikan varlığına saldırı için kullandığı füzelerin İran yapımı olduğu bilinse de Ketaib Hizbullah gibi Irak’taki büyük milis grupların İran menşeli füzeleri kendi başına üretme kapasitesine sahip olduğu da bilinmektedir.

Gedu üs bölgesine gerçekleştirilen saldırı, ocak ayından beri gelişen bir sürecin yansıması olarak değerlendirilmelidir. Nitekim Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in ocak ayında gerçekleştirdiği Bağdat ve Erbil temaslarının ardından terör örgütü PKK’ya karşı olası Sincar Harekâtı gündeme gelmeye başlamış, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuya ilişkin “bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesiyle mart ayının ortası potansiyel operasyon tarihi olarak dillendirilmeye başlanmıştır. Ocak ayından bu yana Haşdi Şaabi çatısı altındaki İran’la ilintili milis gruplar da Türkiye karşıtı söylemler içeren demeçler vermeye başlamış, öyle ki Asaib Ehli’l Hak lideri Kays el-Hazali neredeyse her röportajında Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alarak Türkiye’nin neo-Osmanlıcı bir politika güttüğünü, Irak’taki Türk varlığının uzun vadede Amerikan varlığından daha tehlikeli olduğunu ve Türkiye’nin, merkezî Irak topraklarına uzanan herhangi bir operasyonunda bizzat silaha davranacağını ifade etmiştir. Kays el-Hazali’nin bu tür provokatif açıklamalarının aksine Türkiye iyi niyet göstergesi olarak hem Sincar Anlaşması’nın uygulanabilmesi için Irak’ın iç dinamiklerine ve diplomasiye zaman tanımış hem de siyasi gerginliğe sebep olabilecek tek taraflı bir askerî adımdan kaçınmıştır. Bu süreçte ise Ketaib Hizbullah, Ketaib Seyyid eş-Şuheda, Asaib Ehli’l Hak, Nuceba Hareketi ve Ketaib İmam Ali gibi Haşdi Şaabi içerisindeki İran’la ilintili fraksiyonların Sincar’a konuşlandığı iddia edilmiştir.

Öte yandan, Başika’ya yönelik saldırının motivasyonlarından birisinin de Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunun yakın dönemde açılacak olmasıyla ilişkili olduğu düşünülebilir. Türkiye’nin, merkezî Irak topraklarında varlık göstermesinden rahatsızlık duyan İran’ın bölgenin yeterince güvenli olmadığına dair mesaj verdiği, bu yönüyle Türkiye’ye Irak içerisinde sınır çizilmeye çalıştığı öne sürülebilir. Ancak Başika saldırısından hemen sonra Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız’ın veda ziyareti kapsamında Musul’a bir ziyaret düzenleyerek Türkiye’nin Musul’da daha fazla var olacağını açık bir biçimde ifade etmesi, Türkiye’nin Musul’a ilişkin pozisyonunda bir değişiklik olmadığı ve yapılan saldırılarla Türkiye’nin geri adım atmayacağı mesajının verilmesi açısından önemlidir.