Ermenistan’ın Kararı Rusya'ya mı Bağlı?

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Danışmanı
Türkiye ile Ermenistan arasında protokolün imzalanmasında Moskova’nın etkisi büyüktür. Kremlin’in muhalefeti durumunda Türkiye ile Ermenistan arasında diyaloğun ve Azerbaycan ile Ermenistan görüşmelerinin gerçekleşmesi zorlaşacaktı. Bir Rus diplomatın dediği gibi, “Ermenistan, Rusya’nın Kafkasya’daki İsraili’dir.” Nitekim Ermenistan sınırını Rus askerleri korumakta, Ermenistan’ın stratejik nitelikteki bütün müesseseleri Rusların eline geçmiş, Ermenistan ekonomisi neredeyse Rusya’ya bağlı hale gelmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda aslında Ermenistan’ın Türkiye ile diyalogu başlatması ve buna paralel olarak da Azerbaycan ile Yukarı Karabağ konusunu görüşmeye başlaması, Rusya’nın çıkarlarına aykırıdır. Zira bütün bu teşebbüslerin olumlu sonuç vermesi, ki protokolün imzalanmasından sonra böyle bir ihtimal artmıştır, Rusya’nın Kafkasya’daki etkisini azaltacaktır. Türkiye-Ermenistan sınırının açılması, Ermenistan’ı gerek ekonomik olarak rahatlatacak, gerekse Batı ile bütünleşmesini hızlandıracaktır. Bütün bunlar aynı zamanda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltacaktır. Ancak bütün bunlara rağmen Moskova’nın süreci desteklediğini, hatta protokolün imzalanmasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un kilit rol oynadığını görüyoruz. Bunun birkaç önemli nedeni mevcuttur.   Ağustos 2008’de meydana gelen Gürcistan-Rusya savaşından sonra, Kafkasya’daki dengeler değişmiş ve gerek küresel gerekse bölgesel güçler bölgeye yönelik yeni politikalar izlemeye başlamıştır. Gürcistan olaylarından sonra uluslararası kamuoyu, Kafkasya’da sıranın Yukarı Karabağ meselesine geldiği konusunda hemfikirdir. Sorunun askerî yolla çözülmesini engellemek için Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki görüşmelerin sayısı artırılmıştır. Yine Türkiye, Gürcistan Savaşı’ndan sonra Kafkasya İstikrar Paktı’nı ortaya atmıştır. Türkiye’nin bölgede etkisinin arttırmasını da öngören bu projenin hayata geçmesi için Türkiye’nin bölgenin bütün ülkeleriyle ilişkiler geliştirmesi gerekmektedir. Bundan dolayı 21. yüzyılın başından itibaren bütün komşularıyla sorunlarını çözmek isteyen Ankara, bu sürece de hız vermiştir. Bölgede hızlı gelişmelerin yaşandığı ve bütün tarafların sorunları çözmek için harekete geçtiği bir dönemde Kremlin’in eski statükoyu savunmaya devam etmesi beklenemezdi.   Yine Barack Obama’nın iktidara gelmesiyle birlikte yumuşamaya başlayan ABD-Rusya ilişkilerinin de Moskova’nın Kafkasya’daki tutumunu değiştirmesinde etkili olduğu söylenebilir. Avrasya bölgesindeki gelişmelere bakıldığında, ABD ile Rusya’nın birçok konuyu içeren “paket anlaşması” yaptıkları düşünülmektedir. ABD’nin Doğu Avrupa’ya füze kalkan sistemini yerleştirmekten vazgeçmesi, Moskova’nın İran konusunda geri adım atması ve böylece İran’ı uluslararası arenada yalnız bırakmasından sonra Türkiye-Ermenistan arasında protokol imzalanırken ABD ve Rusya yetkililerinin yan yana durmaları, bu düşünceyi güçlendirmektedir. Bush ile Putin dönemi devam ediyor olsaydı böyle bir tabloyu görmek belki de mümkün olmayacaktı.   Moskova’nın bölgedeki yeni süreçlere karşı çıkmamasının bir başka nedeni ise gelişmeleri engelleme gücüne sahip olmamasıdır. Süreçlerin dışında kalmak istemeyen Moskova, bölgede etkisini kaybetmemek için, dâhil olarak, inisiyatifi ele geçirmeye çalışmaktadır. Ermenistan’ın bütün alanlarda kendisine bağlı olması Rusya’nın işini kolaylaştırmaktadır. Küresel ve bölgesel güçlerin bu sorunların çözümünün büyük ölçüde Kremlin’e bağlı olduğunu bildiklerinin farkında olan Moskova’nın bundan sonraki süreçte adeta bir pazarlık içinde olacağını tahmin edebiliriz. Protokol krizi sırasında Lavrov’un Ermenistan Dışişleri Bakanı’na uzattığı notun, krizi çözmesi ise görüşmelerin başarısızlığa uğramasını istemeyen tarafların, Rusya’nın tutumuna ve isteklerine önem vermeleri gerektiği yönünde verilen bir mesajdır. Böylece psikolojik olarak Moskova şimdiden bir adım önde gözükmekte ve Ermenistan’ı istediği şekilde yönlendirebileceğini göstermektedir. Türkiye ile Ermenistan arasında protokolün imzalanmasından bir gün sonra Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan’ın Moskova’ya gitmesi ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Dmitriy Medvedev ile görüşmesi de bu tezi güçlendirmektedir.   İki ülkenin yetkilileri, ziyaret sırasında tarafların ekonomik ilişkilere ağırlık verdiklerini açıksa da ziyaretin asıl sebebinin imzalanan protokolün ve bundan sonraki süreçte atılacak ortak adımların değerlendirilmesi olduğuna şüphe yoktur. Nitekim Rus basınına sızan bilgilere göre Moskova, Ermenistan’ın işgal ettiği Yukarı Karabağ topraklarının bir kısmından çekilmesini ve Rus barış güçlerinin yerleştirilmesini istemektedir. Böylece Moskova, attığı geri adımın (Ermenistan’ın Batı’ya açılmasına karşı çıkmamak) karşılığını almaya ve bölgede etkisini korumaya çalışacaktır.   Böyle bir senaryonun aslında hayata geçme şansının yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Moskova, bu konuda bütün tarafları ikna edebilir. Moskova, Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’dan çekilmesi için Ermenistan’a verdiği desteği devam ettireceği, hatta arttıracağı ve her konuda Ermenistan’ın çıkarlarını savunacağı vaadinde bulunabilir. Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’dan çekilmesi durumunda Azerbaycan’ın da Rus barış güçlerine karşı çıkmayacağını tahmin edebiliriz. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, Ermenistan’ın geri çekilmesini, kendi başarısı olarak ileri sürecektir. Türkiye’nin de bölgede etkisini arttırması için başlattığı sürecin başarısızlığa uğramaması gerekmektedir. Bu sürecin başarısızlığa uğramaması ve protokollerin parlamentolar tarafından onaylanması için özellikle Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın açıklamalarına bakıldığında Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’dan çekilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Ankara’nın da Rusya’nın yapacağı bu muhtemel teklifi uygun göreceğini söyleyebiliriz. ABD ise uzun vadeli bir politika izlediğinden dolayı, Rusya’nın şimdilik Yukarı Karabağ’da barış güçleri oluşturma fikrine karşı çıkmayacaktır. Zira, Gürcistan olayında olduğu gibi bu barış güçlerine zamanla son verilebiliyor. Ancak Ermenilerin tekrar Yukarı Karabağ’a dönmeleri mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla Rus basınında Yukarı Karabağ’da Rus barış gücünün yerleştirilmesi haberleri, gerçekleşip uygulamaya geçerse, bu durum Rus diplomasisinin son dönemdeki en büyük başarısı olarak kabul görecektir. Sonuç itibarıyla bundan sonraki süreçte hangi senaryoya başvurulursa başvurulsun, sorunların çözümünde Rusya’nın tutumunun önemli rol oynadığını söyleyebiliriz. Rusya’nın bu tutumunu belirlerken, son dönemde gelişen, hatta abartılarak da olsa “stratejik ortaklık” olarak nitelendirilen Türk-Rus ilişkilerini de göz önünde bulundurması gerekmektedir ki, bu husus ilişkilerin yeni boyuta, gerçek “stratejik ortaklık” seviyesine çıkmasını sağlayacaktır.