Ertelenen Libya Başkanlık Seçimleri ve Macron’un Pragmatizmi

Fransa’nın dış politikasındaki temel önceliklerinden birisi millî çıkarlar dâhilinde Akdeniz’in güvenliğidir. Libya’nın Akdeniz üzerindeki etkisini ve Fransa ile eski sömürgeleri arasındaki jeopolitik ve jeoekonomik konumunu göz önüne alan Fransız karar alıcıları, son 10 yıl içinde aktif bir Libya siyaseti izlemiştir. Bu doğrultuda Emmanuel Macron yönetimi, doğudaki milis güçlerin lideri Halife Hafter’e diplomatik ve askerî anlamda ciddi destekler sağlamış, 2019 Trablus’u işgal girişiminin uluslararası üst akıllarından birisi olmuştur. Ancak işgal girişiminin başarısız olması ve akabinde başlayan siyasi diyalog süreci, Hafter’i denklem dışına iterek etki alanını yalnızca doğu bölgesiyle sınırlı hâle getirmiştir. Bununla beraber orta ve uzun vadede Hafter’in Libya siyaset sahnesinde etkin bir rol üstlenme ihtimalinin düşüklüğü, Fransa için farklı adaylarla iletişim kurma gereksinimi doğurmuştur. Bu bağlamda 24 Aralık tarihinde yapılması planlanan ama çeşitli sebeplerden ötürü ertelenen Libya seçimleri, Macron’un pragmatist Libya stratejileri açısından oldukça kritik bir dönemeçtir.

“Bay Libya” ve Macron’un Seçim Stratejileri
Fransa’nın Libya siyasetindeki bu dönüşümü, Türkiye’nin diplomatik ve siyasi, Rusya’nın ise Wagner paralı askerleri üzerinden askerî anlamda artan angajmanı ile ilişkilendirmek mümkündür. Bu kapsamda Macron yönetimi, mevcut başbakan ve seçimlerin favori adaylarından Abdulhamid Dibeybe’nin Türkiye ile yakın ilişkilerini oldukça kaygı verici bulmaktadır. Öte yandan Rusya’nın ciddi destek sağladığı Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfulislam Kaddafi, ülkenin güneyinde ciddi bir toplumsal tabana sahiptir. Dolayısıyla Fransa, bir taraftan Libya’daki kirli sicilini temize çıkarmak diğer taraftan ise Libya özelinde rekabet içinde olduğu Türkiye ve Rusya’yı dengelemek maksadıyla ülkenin batısında yeni müttefikler edinmeyi hedeflemektedir. Bu yaklaşımın bir uzantısı olarak kasım ayında Fransa ev sahipliğinde düzenlenen Libya konulu Paris Konferansı, Fransa’nın taraflar arası arabuluculuk rolünü yeniden üstlenerek Libya’daki nüfuz alanını genişletmeyi hedeflediğini açıkça göstermektedir. Başkanlık seçimleri sonrasında denklemin dışında kalmamak amacıyla atılan adımların sonuncusu ise Cumhurbaşkanı Macron’un “Bay Libya” lakaplı Özel Temsilcisi Paul Soler’in bölgeye gönderilmesi olmuştur.

Fransız menşeili Africa Report’a göre Soler, seçimler öncesinde başkanlık adaylarıyla temas kurarak özellikle ülkenin batısında yoğun lobicilik faaliyetleri yürütmektedir. Fransa’nın Libya politikalarının mimarlarından biri olan Soler, aynı zamanda Fransa’nın yeniden Libya’ya dönüşünü simgeleyen Paris Konferansı’nın da mimarları arasındadır. Aralık ayı içinde Soler, önde gelen başkanlık seçimleri adaylarıyla bir araya gelmiştir. Bu kişiler arasında Başbakan Dibeybe, önceki İçişleri Bakanı Fethi Başağa ve eski BAE Büyükelçisi Arif Nayid bulunmaktadır. Ayrıca Soler, 5+5 Libya Ortak Askeri Komitesinin Tunus’ta gerçekleştirilen toplantılarına katılarak gözlemlerde bulunmuştur. Yine rapora göre Soler’in batı bölgesinin adaylarına yoğunlaşması ve bu kişilere özel ilgi göstermesi hususunda Paris tarafından yönlendirildiği belirtilmiştir. Bu tutumu, batıdaki seçmen nüfusun doğu ve güney bölgelerine nazaran oldukça avantajlı olması ile ilişkilendirmek mümkündür. Bundan hareketle Fransa’nın seçimlere yönelik farklı senaryoları göz önüne aldığı söylenebilir. Öyle ki Libya’nın yerel dinamiklerini doğru okuyamayan Macron yönetimi, seçimler sonrasında oluşacak yapı içinde denge arayışına girmiştir. Hatta mart ayında göreve gelen Dibeybe’nin olumlu karşılanması, yapılan ziyaretler ve üst düzey yetkililerin dönem içindeki söylemleri, Macron’un günümüz Libya politikalarına ışık tutmaktadır.

AB İçindeki Rekabet ve “Paralı Askerler Söylemi”
Bununla beraber, Avrupa Birliği’nin (AB) ortak Libya politikasından yoksun olduğu bir dönemde Almanya’nın, Berlin Konferansları ile Libya’da etkinliğini artırması ve Almanya-Fransa rekabeti, Fransa’yı proaktif hamle arayışına itmiştir. Bu anlamda Paris, Libya politikalarından ötürü AB içinde ayrışmaya sebep olduğu ve çıkar odaklı hareket ettiği gerekçesiyle çok defa eleştirilerin odağı olmuştu. Bu dönem içinde tarafsızlığını koruyarak uluslararası kurumların şemsiyesi altında faaliyet gösteren Almanya, Fransa’nın bıraktığı “uluslararası arabulucu” koltuğunu devralmış ve Libya içinde farklı grupların güvenini kazanmıştır. Diğer taraftan bu durum, 2019 ve 2020 Dünya Yumuşak Güç Endekslerinde ilk yer alan Fransa’yı Macron yönetimi ile beraber dış politika araçlarında önemli bir kayıpla karşı karşıya bırakmıştır. Dolayısıyla Soler’in bölgedeki faaliyetlerinin başarıya ulaşması yalnızca Fransa’nın Libya’daki politikaları için değil Batı Afrika ve Sahraaltı Afrika özelindeki uzun vadeli stratejileri için de kritik bir önem taşımaktadır.

Fransa’nın bu pragmatist ve görece realist seçim stratejilerinin arka planındaki bir diğer husus ise Türkiye’nin Libya’daki askerî varlığıdır. Libya’nın güvenlik sektörünün yeniden yapılanmasında söz sahibi olmak isteyen Fransa, her fırsatta Türkiye’nin askerî birlikleriyle ülkedeki yabancı paralı askerleri, söylem bazında eşdeğer göstererek Türkiye üzerindeki uluslararası baskıları artırmayı hedeflemektedir. Bu noktada daha önce Macron tarafından sunulan üç aşamalı tahliye planında önce Suriyeli paralı askerlerin, daha sonra Rusya destekli Wagner milis grubunun ve son olarak Türk silahlı birliklerin ülkeden tahliyesi öngörülmektedir. İlgili planda Hafter’e bağlı Çadlı, Sudanlı ve Suriyeli paralı askerlerin yanı sıra Hafter’e bağlı yerel birliklerin geleceğine dair belli bir şema çizilmemiştir. Cumhurbaşkanı Macron, bu tahliye planının uygulanması noktasında ABD Başkanı Biden’ın desteğini arkasına almayı planlamıştır.

Sonuç
Son dönemde Libya’da pragmatist ve kapsayıcı politikalar izleme noktasında adımlar atan Fransa’nın bazı temel sorunlarla karşılaşması olasılığı yüksektir. Son 10 yıllık agresif Libya politikalarının başarısız kaldığını gören Fransa, Libya başkanlık seçimlerine yönelik daha kapsayıcı ve tarafsız bir yaklaşım izlemeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımıyla seçim sonrası oluşacak yönetimde söz sahibi olmak isteyen Fransa, Türkiye’ye benzer şekilde Libya’daki askerî angajmanını artırarak ülkede askerî üs edinmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu doğrultuda Macron tarafından görevlendirilen Paul Soler’in batılı adaylara yaklaşma girişimlerinin Libya halkı nezdinde olumsuz bir algı oluşturduğu söylenebilir. Öyle ki Libya’nın çeşitli bölgelerinde tartışmalı seçim yasasına karşı başlayan protestolarda Fransa ve Macron karşıtı sloganların ön plana çıktığı görülmüştür. Öte yandan, Fransa’nın 2019 Trablus işgaliyle Hafter’e sağladığı destek, ülkenin batısındaki Trablus, Mısrata ve Zaviye şehirlerinde Fransa algısını olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Bununla beraber Macron yönetimi, Akile Salih tarafından çıkarılan tek taraflı seçim yasasını desteklediğini ilan etmiş gerek aday kriterleri gerekse zamanlama bakımından Libya gündemini işgal eden tartışmaların alevlenmesine yol açmıştır. Seçimlerin ileriki bir tarihe ertelenmesinin kesinleşmesi ve ülkede güvenliğin daha nazik ve karmaşık bir hâl alması nedeniyle Fransa’nın, ülkenin güneyindeki milis ve kabile grupları arasındaki çatışmalara seyirci kalması oldukça düşük bir ihtimaldir.