Esad, Arap ve İslam Dünyasını Zehirlemeye Devam Ediyor…

Doç. Dr. Mehmet Şahin, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi Uluslararası İli
Yaklaşık iki yıl önce Tunus’ta başlayan Mısır, Libya gibi Arap ülkelerinde yönetim değişikliklerinin yaşanmasına neden olan, popüler olarak Arap Baharı diye tanımlanan, Arap halk hareketleri Suriye’de düğümlenmiş gibi gözükmektedir. Yaklaşık on dokuz aydır Suriye’de devam eden isyan iç savaşa dönüşmüş, hatta Suriye’yi aşarak bölgeyi etkileyen ciddi bir bölgesel sorun haline gelmiştir. Bir anlamda, Suriye Arap Baharı’nın “Gordion Düğümü” şeklini almıştır. Fakat söz konusu düğümü bölgeden veya bölge dışı hiçbir devletin tek başına kesmek istemediği anlaşılmaktadır. Bunu gören Esad ise iktidarını sürdürebilmek için Suriye’de yaşanan sorunu ihraç ederek başta komşu ülkeler olmak üzere, Arap Dünyası’nı, İslam Dünyası’nı ve Ortadoğu’yu zehirlemeye çalışmaktadır. Maalesef Esad’ın bu politikasın tam olarak başarısız olduğu da söylenemez.
 
Peki, Esad bunu nasıl yapıyor?
 
Bölgenin hiç de yabancı olmadığı bir siyaseti uyguluyor. Bu siyaset, Suriye içinde farklı etnik, dini/mezhebi grupları karşı karşı getirme, bölgede ise etnik ve dini/mezhebi grup ve devletleri birbirlerine karşı oynama siyasetidir. Bugün Esad’ın bölgeyi önemli toplumsal fay hatları üzerinden kutuplaştırma siyasetini devreye soktuğu görülmektedir.
 
Şii-Sünni Kutuplaşması
 
Bölgede tarihsel tabanı olan Sünni-Şii ayrışması Suriye meselesi üzerinden her geçen gün daha da belirgin hale gelmektedir. Bölgede kendi rejim ve ulusal çıkarlarının peşinde olan devletler, Suriye meselesinde tutumlarını belirlerken Şii-Sünni eksenini kullanmaktan geri durmamaktadırlar. Suriye meselesi üzerinden mezhepsel kutuplaşmanın yaşandığını, en bariz şekilde Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın son iki yılda yaptığı toplantılarında açıkça görebiliriz.
 
Nasıl mı?
 
Başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap devletleri tarafından Esad Yönetimi’ni eleştiren ve kınayan açıklamalar gelse de, Ekim 2011’e kadar 22 üyeli Arap Birliği ortak bir karar etrafında birleşemedi. 16 Ekim 2011 tarihinde Suriye konusunu ele alan Arap Birliği, Dışişleri Bakanları toplantısında Esad Yönetimi’ne ülkede yaşanan şiddeti durdurması ve muhalif gruplarla diyaloga geçmesi çağrısında bulundu. 30 Ekim’de ise Katar’da toplanan Birlik, Suriye’nin Birliğe üyeliğini askıya aldı. Fakat alınan bu karar oybirliği ile gerçekleşmedi. 22 üyeli Birlik ülkelerinden 18 üye olumlu oy kullanırken, Suriye, Lübnan ve Yemen ret oyu verdi, Irak ise çekimser kaldı. Lübnan, Yemen ve Irak’ın Esad Yönetimi’ne karşı alınan kararlarda takındıkları tavırların mezhepsel nedenlerden kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Ekim 2011’den sonra ise Arap Birliği, Esad yönetimindeki Suriye konusunda maalesef mezhepsel nedenlerden (ve tabiî ki başka nedenler de var) ortak bir politika ortaya koyamadı. Maalesef, buna bağlı olarak Suriye’de çatışmalar arttıkça, Arap ülkeleri arasındaki mezhepsel kutuplaşma belirginleşti. Söz konusu ayrışma belirginleştikçe, Esad’ın kullanabileceği bir alan oluştu.
 
Neredeyse Birleşmiş Milletler’den sonra en çok üyesi olan örgütlerden biri olan 57 üyeli İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da Suriye konusunda etkili bir politika ortaya koyduğu söylenemez. Son olarak Teşkilat 16 Ağustos 2012 tarihinde Suudi Arabistan’ın Mekke şehrinde olağanüstü bir toplantı yaparak Suriye’nin örgüt üyeliğini askıya aldı. Söz konusu toplantıda Sünni ülkeler Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması yönünde oy kullanırken, Şii Maliki Yönetimi’ndeki Irak toplantıya katılmadı, Şii İran ise karara karşı çıktı. Böylece Arap Birliği’nde gözüken mezhepsel farklılık, İslam Dünyası’nın en geniş platformu olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nda da kendini göstermiş oldu.
 
Suriye’de yaşanan iç savaş İslam Dünyası’nı iyice zehirler hale geldi. Başta Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Sünni ülkeler muhalif güçleri desteklerken, Şii devletler ve gruplar ise Esad’a destek vermekten geri durmamaktadırlar. İlginç olan, seküler Esad’ın/Baas’ın İslam Dünyası’na rahatlıkla fitne tohumları atabilmesidir. Suriye meselesinden dolayı Arap, İslam Dünyası’ndaki mezhepsel fay hattı her geçen gün belirginleşmekte ve yıkıcı hale gelmektedir.
 
Katar ve Suudi Arabistan, İran ile güvenlik ve politik/ulusal çıkarlarını mezhep temelli yürütüyorlar. İran’da aynı yolu takip ediyor. Yoksa Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriyeli muhaliflere olan desteği nasıl izah edilebilir? Herhalde söz konusu devletler kendi durumlarına bakmadan “demokrasi havarisi” olduklarını söylemeyeceklerdir.
 
Türk-Kürt Kutuplaşması
 
Esad tiranlığını kalıcı kılmak için sadece bölgedeki dini/mezhebi farklılıkları değil, etnik fay hatlarını da kullanma çabasındadır. Bu uğurda 1998 Adana Mutabakatı’ndan bu yana PKK’ya desteğini kesen ve PKK ile bağlantılı grupların Suriye’deki faaliyetlerine izin vermeyen Esadların Suriye’si, 1998’den önce Türkiye’ye karşı kullandığı kartı tekrar kullanmaya başlamıştır. Nitekim Suriye içinde PKK ile bağlantılı olan PYD’yi serbest bırakmakla kalmayıp Kürtlerin yoğun olduğu yerleri onların yönetimine bıraktığı görülmektedir. Bunun yanında PKK’ya olan desteğini de en üst seviyelere taşıdığı anlaşılmaktadır. PKK ve PYD’nin ise bunu fırsat bilerek bir Kürt–Türk çatışması çıkarma çabasında olduğu görülmektedir. Söz konusu iki örgütte bir Kürt-Türk kutuplaşması yaratarak kendine alan oluşturma çabasındadır. Esad ise söz konusu gerginlik üzerinden Türkiye’yi zor duruma düşürerek, üzerindeki baskıyı azaltmaya çalışmaktadır.
 
Arap-Fars Kutuplaşması
 
Suriye meselesinin, tarihsel zemini olan Arap–Fars kutuplaşmasını da belirginleştirdiği rahatlıkla söylenebilir. Özellikle İran’ın Esad Rejimi’nin devamı için takındığı tavır, başta Körfez Ülkeleri olmak üzere, Arap Ülkeleri’ni oldukça rahatsız etmektedir. Artık Arap Ülkeleri bir Arap Ülkesi olan Suriye’nin İran’ın Ortadoğu’daki ayağı olmasını istememektedirler. İran ise bölgedeki tek müttefiki olan Esad Yönetimi’ndeki Suriye’yi ayakta tutmaya çalışmaktadır. Öyle görülüyor ki, Suriye’de yaşanan çatışma devam ettikçe Ortadoğu’daki Arap–Fars rekabeti daha da kızışacaktır. Enteresan olan, Suudi Arabistan ile Katar Suriye meselesinde “demokrasi havarisi” kesilirken, İran ise bölgedeki tek müttefikini korumak için “İslami Uyanış” diye tarif ettiği Arap Baharı’nı Suriye’de mezara gömme çabası içinde olmasıdır.
 
Esad ise bu süreçte bölgedeki her farklılığı kullanarak iktidarını kan pahasına da olsa sürdürmek istemektedir. Kısaca, Suriye içindeki dengelerin elinden her geçen gün kaydığını gören Esad, bölgesel fay hatlarını kullanarak yönetimini sürdürmek istiyor. Bu politika ise maalesef Arap Dünyası’nı, İslam Dünyası’nı ve Ortadoğu’yu zehirlemeye devam ediyor..
 
Maalesef, iki yıl öncesine göre, bugün Arap dünyası daha dağınık, İslam dünyası daha kutuplaşmış, bölgedeki etnik ayrışma ise daha belirginleşmiş bir görüntü sunmaktadır.