Filistin’in BM’de “Üye Olmayan Gözlemci Devlet” Olmasının Anlamı

1947 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 181 sayılı kararı ile tarihi Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin kurulmasının önünün açılmasıyla yoğun ve kanlı bir şekilde bugüne kadar devam eden İsrail/Yahudi-Filistin/Arap mücadelesinde 29 Kasım 2012 tarihinde BM Genel Kurulu’nda Filistin için alınan “üye olmayan gözlemci devlet” kararıyla yeni bir sürece girildiği rahatlıkla söylenebilir.
 
Yine bir 29 Kasım tarihli (1947) BM Genel Kurulu kararıyla devlet olma imkânını yakalayan İsrail, 1948 yılında Bağımsızlığını ilan etti ve bir yıl içinde (11 Mayıs 1949)  BM’ye tam üye olarak kabul edildi. Bu süreçten sonra Ortadoğu’da İsrail temelli olarak savaşlar dönemi (1948, 1956, 1967, 1973, 1982 ve küçük çaplı İsrail saldırıları) başladı. Bu savaşlar Filistin meselesini bölge ve uluslararası siyaseti etkileyen kronik bir sorun haline dönüştürdü. İsrail savaşlar sayesinde yeni topraklar işgal ettikçe doymak bilmeyen bir iştahla şiddet içeren politikasının esiri haline gelirken, Filistin her geçen gün İsrail’in inisiyatifine bırakıldı. Ne bugüne kadar yapılan savaşlar ne de sürdürülen Barış Süreci kabul edilebilir bir sonucun doğmasını sağladı.
 
Soğuk Savaş sonrası ortamın neden olduğu, Madrid (1991) ve Oslo (1993) görüşmeleriyle başlayan Barış Süreci’nin de İsrail işgalini ve Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri açmasını durduramamasıyla tıkanması Filistinlileri yeni arayışlara itti. Barış Süreci, İsrail’in politikaları neticesinde barışa giden bir yol değil de zamanla İsrail’in işgalinin bir aracı haline dönüştü. Barış Süreci’nin başlatılması bile İsrail tarafından bir lütuf olarak sunulmaya çalışıldı. 2002 yılında Araplar tarafından İsrail’e sunulan ve en cömert barış planı olan “Arap Barış Planı” İsrail tarafından reddedildi. Bu da gösteriyor ki, İsrail’in isteği; barışın sağlanması değil, işine yarayan Barış Süreci’nin devam etmesidir.
 
Filistinliler Barış Süreci’nin bir işe yaramadığını ve bu sürecin İsrail tarafından kullanıldığını görünce yeni girişimler yapmak zorunda olduklarını gördüler. Bu bağlamda, Filistin’e bir statü kazandırma çabası içine girdiler. Eylül 2011’de Filistin Devlet Başkanı (Filistin Otoritesi) Mahmud Abbas BM’ye tam üye olmak için başvurdu. BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin itirazına takılan Filistin’in tam üyelik başvurusu sonuçsuz kaldı. Devlet statüsü elde etme konusunda kararlı olan Filistinliler, BM’ye tam üyelik olmayınca “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü elde etmek için BM’ye başvurdular. 29 Kasım 2012 tarihinde yapılan tarihi BM Genel Kurul oylamasında 193 üyenin 138’inin evet oyuyla Filistin “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü elde etmiş oldu. Ayrıca bu oylamada 41 ülke çekimser kalırken, 9 ülke de ret oyu kullandı. Peki, bu oylamanın sonucu ne anlama gelmektedir?
 
Filistin için: BM Genel Kurulu’nun almış olduğu kararla birlikte Filistin gözlemci de olsa bir “devlet” statüsü kazanmıştır. 1974’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nün BM’ye “gözlemci kuruluş” olarak kabul edilmesiyle “gözlemci kuruluş” olarak, Barış Süreciyle de “Filistin Otoritesi” olarak kabul gören Filistin, 29 Kasım 2012 tarihli BM Genel Kurulu kararıyla önemli sonuçlar doğuracak “üye olmayan gözlemci devlet” statüsünü elde etmiş oldu. Bu kararla birlikte Filistin’in hareket alanının eskisine nazaran oldukça genişlediği rahatlıkla söylenebilir. Başta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) olmak üzere, Filistin’in BM ile ilgili kuruluşlara üyeliğinin önü açılmış oldu. Artık İsrail tarafından Filistin’e ve Filistinlilere yönelik her türlü hukuk dışı eylem/tecavüz BM’nin ilgili kuruluşlarında soruşturma konusu olabilecektir. Oylamada ortaya çıkan evet oyunun çokluğu ve hayır oyunun azlığı Filistin Devleti’nin kurulma vaktinin çoktan geldiğini ve bunun dünya tarafından kabul gördüğünün işareti olarak görülmelidir. Söz konusu sonuç, 1967 Savaşı önsesi sınırları içerisinde kurulacak olan bir Filistin Devleti’nin dünya tarafından bir kabulü olarak anlaşılmalıdır. Oylamayla birlikte Filistin mücadelesi ve gelinen sonuç dünya tarafından meşruiyet kazanmıştır.
 
İsrail için: ABD’nin desteğinin yanında tüm çabalarına ve tehditlerine rağmen İsrail, Filistin’in “üye olmayan gözlemci devlet” olmasına engel olamamıştır. Aynı zamanda oylama sonucu, İsrail’in bugüne kadar sürdürdüğü şiddet içeren ve hukuku hiçe sayan dış politikasının nelere mal olduğunu da ortaya koymaktadır. Oylama sonucu Filistin’in meşruiyetinin kabulünü ortaya koyarken, İsrail’in bugüne kadar takip ettiği politikasının da“gayri meşruluğunu” göstermektedir. Söz konusu sonuç, İsrail’i sadece bölgede değil, aynı zamanda uluslararası alanda da her geçen gün yalnızlaştığının göstergesidir. Genel Kurul kararının İsrail açısından sınırlayıcı sonuçlarının olacağı rahatlıkla söylenebilir. Örneğin, başta Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri açmak olmak üzere, İsrail’in Filistin’e karşı her türlü hukuk dışı eylemi yargı konusu olabilecektir. Buna bağlı olarak İsrail’in sürekli olarak hukuk dışı eylemlerle anılması İsrail’in kendini anlatmasını da zorlaştıracaktır. Nitekim Filistin için verilen 138 “evet” oyu, mevcut İsrail’e verilen “hayır” oyu olarak ta okunabilir.  Oylama sonucunun vermiş olduğu mesaj, İsrail tarafından ön yargılar ve tarihsel paranoyak düşünceler bir tarafa bırakılarak doğru bir şekilde okunmalıdır. Bu durum, başta Yahudiler ve Filistinliler olmak üzere bölgenin istikrarı ve geleceği açısından önem arz etmektedir.
 
Söz konusu oylama sonucunu en iyi değerlendirmesi gerekenlerin başında İsrailli yöneticiler olmalıdır. Bugüne kadar peşinden gittikleri apokaliptik düşünceleri bir kenara bırakıp, yeni bir düşünce ve siyasetle çağdaş dünyanın bir parçası olduklarını göstermek zorunda olduklarının farkına varmalıdırlar. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın dediği gibi “Hz. Musa bizi (Yahudileri) niye Ortadoğu’ya getirdi ki” gibi apokaliptik söylemlerle bir yere varılmayacağı görülmelidir. Apokaliptik düşünce üzerine temellendirilen politikalarla ancak apokaliptik sona varılabilir. Maalesef, Filistin’in “üye olmayan gözlemci devlet” statüsünü kazanmasından sonra İsrail Hükümeti’nin Filistinlilere ait Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da 3 bin yeni yerleşim inşa etme kararı İsrail’in değişmek istemediğinin en bariz örneğini oluşturmuştur.
 
ABD için: BM oylaması ABD için de ciddi mesajlar içermektedir. Söz konusu oylama ABD’nin İsrail’e vermiş olduğu destekte her geçen gün yalnızlaştığını göstermektedir. Bu durum ABD için İsrail’in ciddi bir yük oluşturduğunu açığa çıkarmıştır. Büyük oranda Avrupa ülkelerinin desteğini kaybeden İsrail’in ABD ile de orta vadede sorunlu bir ilişki dönemine gireceği söylenebilir. Nitekim son yıllarda ABD içinde İsrail’e eleştirel bakan bir çizginin doğmakta olduğu görülmektedir.
 
Filistinliler ve Araplar için: Oylama sonucunu kaçınılmaz olarak Filistin ve Araplar için de önem arz etmektedir. Temmuz 2007’den beri El-Fetih ve HAMAS arasında bölünmüş olan Filistinliler bundan sonraki süreçte kazançlı çıkmak için birlikte hareket etmek ve birlik oluşturmak zorundadırlar. Bölünmüş bir Filistin’in kendini anlatması ve kazançlı çıkması kolay olmayacaktır. Araplar ise Filistin konusunda birlikte uyum içinde hareket etmek zorundadırlar, aksi takdirde, çözüme kavuşmamış bir Filistin, Arap liderlerinin zaten sallantıda olan meşruiyetlerini zora sokacaktır.
 
Tarih, Filistin meselesinin görmezden gelinerek bir yere varılamayacağını göstermiştir. Bu gerçeği dikkate alarak tüm ilgili tarafların BM oylamasının ortaya koyduğu durumu iyi okumaları gerekmektedir.