Fırat-Dicle Havzası’nda Kurumsal Gelişmeler ve Disiplinlerarası Yaklaşımlar, İstanbul’da Düzenlenen Uluslararası Konferansta Konuşuldu

Dr. Tuğba Evrim Maden, ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı
Fırat-Dicle Havzası’nda Kurumsal Gelişmeler ve Disiplinlerarası Yaklaşımlar, İstanbul’da Düzenlenen Uluslararası Konferansta Konuşuldu
 
2-4 Mayıs 2012 tarihleri arasında İstanbul,  Okan Üniversitesi’nde,”Advancing Cooperation in the Euphrates Tigris Region: Institutional Development and Multidisiplinary” başlıklı uluslararası konferans düzenlenmiştir.
 
2-4 Mayıs 2012 tarihleri arasında İstanbul,  Okan Üniversitesi’nde,”Advancing Cooperation in the Euphrates Tigris Region: Institutional Development and Multidisiplinary” başlıklı uluslararası konferans düzenlenmiştir. Bu konferans, ETIC -Euphrates Tigris Initiative for Co-operation, Max Planck Institute for Comparative Public Law and International Law ve Okan Üniversitesi’nin işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Suriye, Irak, Lübnan, Türkiye ve birçok ülkeden akademisyen ve bürokratın katıldığı toplantıda Fırat-Dicle havzasında kıyıdaşların işbirliğinde enstitülerin yeri, gelişmeler ve disiplinlerarası yaklaşımların etkisi tartışılmıştır.
 
Konferansta öncelikli olarak Fırat-Dicle havzasında kıyıdaşların su konusunda işbirliği tarihi anlatılırken,  devamında havzanın hidrolojisi, iklimi ve çevre sorunlarına değinilmiştir. Havzada sınıraşan suların kullanım konusu, Türkiye, Suriye ve ırak’ın 1960’larda büyük su projelerine başlaması ile gündeme gelmeye başlamıştır. Keban, Tabka, Karakaya ve Haditha barajları bu dönemlerde inşa edilmeye başlanmıştır. Havzada ilk kriz 1975’de Türkiye’de Keban ve Suriye’de Tabka barajlarının dolum döneminde aşağı kıyıdaş Irak’ın su sıkıntısı çekeceği endişesi Suriye ile arasında bir kriz olarak ortaya çıkmıştır.  Havzada ikinci kriz Türkiye’nin Atatürk Barajı’nı doldurma işlemi gerçekleştirdiği 1990 yılında, üçüncü kriz Birecik Barajı’nın inşasının başladığı 1996 yılında yaşanmıştır. Özellikle Irak, membada yapılan barajların, Fırat ve Dicle nehirlerinde akışı düşüreceği iddiasını uzun yıllardır dile getirmektedir.  1980’de önce Türkiye ve Irak’ın yer aldığı, 1983 yılında da Suriye’nin katıldığı havza suları ile ilgili olarak Ortak Teknik Komite kurulmuştur. 1987 yılında Türkiye, Suriye ile iki protokol anlaşması imzalamıştır. İmzalanan protokollerde bir tanesi güvenlik ile ilgili olup, Suriye’nin PKK’ya verdiği desteği son vermesi ile ilgilidir. Diğer protokolle Türkiye, yıllık ortalama 500m3/sn suyu Türkiye-Suriye sınırından vermeyi kabul etmiştir.
 
Devamında 1990 yılında Suriye, Irak ile Türkiye tarafından bırakılan yıllık ortalama 500 metreküp/sn suyun yüzde 58’ini Irak’ın kullanımına bırakmıştır. 1987 yılında imzalanan protokolün devamında gelen 10 yıllık süre içerisinde Suriye, PKK’ya desteğini çekmemiştir. 1998 yılında imzalan Adana Güvenlik Protokolüne kadar da su kaynaklarının kullanımı ile ilgili gergin durum devam etmiştir. 1998 Adana protokolü ile yeni güvenlik düzenlemeleri altında Türkiye ve Suriye arasında anlaşmaya varılması, ticaretten turizme uzanan geniş ölçekli bir işbirliği zeminin hazırlanmasını sağlamıştır. Su kaynakları ile ilgili olarak 2001 yılında GAP Bölgesel Kalkınma İdaresi ve Suriye-GOLD (General Organization for Land Resources) işbirliği protokolü imzalanmıştır.
 
2003 yılı ABD’nin Irak müdahalesi ile değişen Ortadoğu dengeleri sonucunda Suriye, Türkiye ile daha yakın ilişkiler kurmuştur. İşbirlikleri ile ilişkiler Mart 2011 tarihine kadar daha da kuvvetlenmiştir.
 
Üç kıyıdaş ülkenin su hukuku ve gelişiminin yer aldığı konferansta, ek olarak Avrupa Birliği Su Hukuku’da tartışılmıştır. Orta Asya (Amu Derya –Sri Derya havzası), Ürdün Havzası, Asi Havzası ve Ren Havzasında meydana gelen işbirlikleri, kurulan komisyonlar, sonuçlarını içeren değerlendirmeler de yer almıştır.
 
Fırat-Dicle havzasını çalışan enstitüler, atılan adımlar ve elde edilen sonuçlarda konferans da yer alan konulardır. Konferansın düzenlemesinde yer alan ETIC (Euphrates Tigris Initiative for Co-operation), 20 Mayıs 2005 tarihinde Kent State Üniversitesi’nde kurulmuştur. Fırat-Dicle Havzası ile ilgili, konferanslar, çalıştaylar düzenlemektedir. Mevcut hedefleri içerisinde kıyıdaşlar arasında güven inşa etme çabası içinde olan ETIC, hidro-dayanışma (hydro-solidarity) içerisinde önemli bir enstrüman olma amacıyla disiplinlerarası çalışma yapan epistemik komitedir.
 
Konferans sonunda ortaya çıkan değerlendirmeler sırasıyla;
 
Sınıraşan sular kıyıdaş ülkeler arasında karmaşık bir bağımlılık yaratırken, bu durum ülkelerin su güvenliği ve gıda güvenliği endişelerini etkilemektedir. Taşkınlar ve kuraklık, barajların işletilmesi, suyun tahsisi, artan su talebi ( nüfus artışı, şehirleşme) ve kötü su kaynakları yönetimi havzalarda sorunları oluşturmaktadır. Havza da kıyıdaş ülkelerin su ile işbirlikleri, çatışmalar, ülkelerin ilişkilerinden ve bölgede ki politik dengelerden, iç politikadan ve uluslar arası gündemden etkilenmektedir. Kıyıdaşlar arasında uzun yıllardır süre gelen güvensizlik sorunu su konusunda işbirlikleri etkilemektedir. Türkiye ve Suriye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı’ndan günümüze kadar kurulan işbirlikleri, protokoller Suriye’nin mevcut durumundan doğrudan etkilenmiştir. Havza sularının yönetiminin geliştirilmesinde epistemik komiteler, STK’ların ve enstitülerin rolüne değinilirken, Irak’ın son 10 yıldır içinde bulunduğu durum ve Suriye’nin mevcut durum içerisinde enstitülerin çok iyi çalışamayacağı dile getirilmiştir. Havza da üç kıyıdaşında içinde yer aldığı üçlü bir anlaşma yoktur, kıyıdaşlar arasında imzalanmış ikili bir anlaşma yoktur. Anlaşmalar, havza da mutlak bir işbirliği olacağını veya devamlı olacağını her zaman sağlayamamaktadır. Bazen de problemin bir parçası olabilmektedir. Aynı metin içersinde birbiri ile çatışan maddeler, yaptırım eksikliği, havzadan havzaya değişen özelliklerin temel alınmaması anlaşmaların zayıf ve yetersiz kalmasına sebep olabilmektedir. İkiden fazla kıyıdaş olduğu havzalarda suyun tahsisi ikili anlaşmalar ve protokoller ile düzenlenmeye çalışılmaktadır ve bu durum havzada sürekliliği engellemektedir. Ülkelerin su bütçesi hesabına, yeşil su, toprakta asılı su ve sanal su potansiyellerinin de eklenmesi gerekliliği dile getirilmiştir. Havzalarda su kaynaklarının tahsisinde ve işbirliğinde güç asimetrisinin rolü ve önemine değinilmiştir.  Su kaynağının tahsisi sürecinde, aynı zamanda özellikle sınıraşan su havzalarında kıyıdaş devletlerin nüfusunun, coğrafyasının, sosyal yapısının, su kaynaklarının, toprak kaynaklarının, ekonomisinin, iklim değişiminin, mevcut su projelerinin ve planlarının dikkate alınması gerekmektedir. Kıyıdaş ülkelerin bulundukları bölgedeki siyasi ve coğrafi konumu, bölgede var olan güç asimetrisi, kıyıdaşların birbiri ile olan ilişkisi ve devletlerin gıda ve enerji güvenliği kaygısı havza sularının kullanım şeklini belirlemektedir. Kıyıdaşların ortak geleneksel yasal düzenlemeleri, işbirliğinin kurulmasında kolaylık sağlayabilir. Fırat-Dicle havzasında, OTK’nın tekrar dizayn edilmesi gerekmektedir.  Veri değişiminin ortak algı ve tanımda olması gerekmektedir. Su tahsisini içeren anlaşmalar, belirli bir rakam üzerinden değil, oran üzerinden yapılmalı ve tekrar düzenlenmelidir. Havzaların özellikleri, coğrafik ve politik özellikleri, sorunları, kıyıdaşların iç ve dış politikaları birbirinden farklıdır bu nedenle her havza için ayrı bir model oluşturulmalıdır.