Fırat Kalkanı Harekâtı Bölgesine ve İdlib’e Yapılan Balistik Füze Saldırılarının Arka Planı

Fırat Kalkanı Harekâtı ile terörden temizlenen bölge, YPG’nin uzun süredir devam eden sızma girişimleri, bombalı araç eylemleri ve taciz ateşleri ile önemli bir güvenlik tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. YPG’nin saldırılarındaki artış eğilimi sürerken bölge ikinci bir tehdit ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Rusya destekli rejimin kontrol ettiği bölgelerden yapılan balistik füze saldırıları Fırat Kalkanı Harekâtı (FKH) bölgesindeki güvenlik risklerini farklı bir boyuta taşımıştır. Saldırılar sonucunda ortaya çıkan can kaybına ek olarak bölgedeki ticari hayat büyük oranda felç olmuştur. Balistik füze saldırılarının yarattığı ağır maddi kayıplar, güvenlik risklerini artırmakla kalmamış yüzlerce ailenin geçim kaynağını yok etmiş olması yönüyle de yeni toplumsal riskleri beraberinde getirmiştir. Saldırıların bölgede yarattığı kaotik durum kadar bu saldırıların arkasındaki motivasyonun ne olduğu da incelenmesi gereken önemli bir konudur.

Balistik Füze Saldırılarının Ortak Noktaları: Rusya Faktörü ve Petrol Rafinerileri
23 Ekim 2020’den itibaren FKH bölgesine yönelik saldırılarda önemli bir artış gözlemlenmiştir. Bu saldırıların öncelikle hangi aktör/aktörler tarafından yapılıyor olduğunun tespiti son derece önemlidir. Balistik füze saldırıları, YPG veya İran destekli milis grupların saldırı yöntemleri arasında bulunmadığı için her ne kadar resmî açıklamalar yapılmasa da bu saldırıların Rusya ve rejim tarafından yapıldığı muhaliflere ait uçak gözlemevi tarafından tespit edilmiştir. Saldırıların yapıldığı üsler dikkate alındığında ise bunların bir kısmının tamamen Rusya kontrolünde bir kısmının da rejim kontrolünde olduğu görülmektedir. Lazkiye ve Hmeymim’den yapılan saldırıların Rusya tarafından, Kuveyris’ten yapılan saldırıların ise doğrudan rejim tarafından yapılmış olduğunu düşünmek mümkündür. Ayrıca, saldırılarda en çok kullanılan füze tipinin (Tochka) Rus menşeli olması bu saldırıların arkasındaki itici gücün Rusya olduğu kanaatini güçlendirmektedir.

Saldırılarda hedef alınan bölgeler ise benzerlik göstermektedir. 23 Ekim 2020’de yapılan saldırı, Cerablus’un Küse bölgesindeki petrol rafine tesislerini hedef almıştır. 2021 yılı içinde FKH bölgesine yapılan bütün saldırılar iki noktaya yoğunlaşmıştır: El-Bab’ın Terhin bölgesi ve Cerablus’un Hamran bölgesi. Her iki bölgede de petrol rafineri tesisleri ile nakliyatta kullanılan tanker ve tırlar hedef alınmıştır. En yıkıcı saldırı ise 5 Mart 2021’de düzenlenmiştir. Lazkiye ve Kuveyris üslerinden eş zamanlı olarak yapılan iki saldırıda Hamran ve Terhin bölgeleri hedef alınmıştır. Bu saldırı neticesinde 180’den fazla tanker ve tır yanarken petrol rafinerileri ise tamamen işlevsiz hâle gelmiştir. Bu saldırıdan sadece dokuz gün sonra, 14 Mart 2021’de aynı bölgeleri hedef alan diğer bir saldırıda ise maddi zarar telafi edilemez boyutlara ulaşmıştır. Saldırılarda çok sayıda sivil hayatını kaybederken, birçoğu da yaralanmıştır. FKH bölgesine 23 Ekim 2020’den itibaren yapılan balistik füze saldırılarında en az 6 kişi hayatını kaybederken 44 kişinin de yaralandığı görülmektedir.

Rusya ve rejim tarafından petrol rafinerileri ve bazı yerleşim yerlerini hedef alan balistik füze saldırıları FKH bölgesi ile sınırlı kalmamış, bu saldırılar İdlib’de de görülmeye başlamıştır. 21 Mart 2021’de İdlib’in Kah köyündeki Suriye Millî Ordusu karargâhı yakınlarına bir balistik füze isabet etmiştir. Bu saldırının yapıldığı alanda doğrudan akaryakıt tesisleri bulunmasa da bu saldırı ile eş zamanlı başlatılan Rus hava saldırısında Babu’l Hava Sınır Kapısı yakınındaki tüp dolum tesisi hedef alınmıştır. Dolayısıyla tüm bu saldırıların kesiştiği iki temel noktadan biri, saldırıların arkasındaki itici gücün Rusya olduğu ve saldırılarda özellikle petrol rafinerisi veya tüp dolum merkezi gibi enerji ihtiyacının karşılandığı tesislerin hedef alınmış olmasıdır.

Rusya ve Rejim Saldırılarının Motivasyon Kaynakları Neler Olabilir?
Rusya ve rejimin saldırgan tutumları şaşırtıcı olmamakla birlikte saldırıların art arda yapılması zamanlama açısından ilgi çekicidir. Bu saldırıların arkasındaki motivasyon kaynakları daha çok makro düzeyde açıklanırken yerel ölçekte yaşanan bazı gelişmeler göz ardı edilmemelidir. Millî Savunma Bakanlığı, 19 Şubat 2021’de yaptığı açıklama ile Tel Abyad’ın güneyindeki Sharakrak silolarında tahılın Rusya ile varılan anlaşma gereği rejim bölgesindeki halka dağıtılmaya başlandığını duyurmuştur. Rejim bölgesinde mevcut durumda yaşanan krizlerin başında ekmek ve doğal gaz sorunu olduğu dikkate alındığında Türkiye ve Rusya arasında yapılan bu anlaşma ile rejim bölgesinin bu problemi kısmi olarak çözdüğü söylenebilir. Bu gelişmeden yola çıkarak rejim bölgesindeki akaryakıt krizine çözüm için Rusya tarafından bir arayış içine girildiği düşünülebilir. Bu noktada Rusya’nın Terhin ve Hamran’da ilkel yöntemlerle de olsa rafine edilen önemli miktardaki petrolden yararlanma yoluna gitmiş olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Akaryakıt konusunda Türkiye ile bir anlaşmaya varamayan Rusya ve rejimin güvenli bölgelerdeki akaryakıt rafinerilerini hedef alma yolunu tercih ettiği düşünülebilir. Tahıl üzerinden yapılan anlaşmanın petrol üzerinden yapılamamış olması, birincisinin tamamen insani bir gereksinimi karşılarken ikincisinin savaşta avantaj sağlayan stratejik bir ürün olması ile açıklanabilir. Bu varsayım haricinde dikkate alınması gereken bir diğer konu ise saldırının zamanlamasıdır.

Rusya ile Türkiye arasında son önemlerde S-400 hava savunma sistemleri ve nükleer enerji santrali inşası başta olmak üzere birçok stratejik alanda iş birliği geliştirilmiştir. Suriye dosyasında ise her ne kadar farklı pozisyonda olsalar da birçok kez diplomatik uzlaşı sağlanmış ve taraflar arsında ortak devriyeler yönüyle sahada ve Suriye krizine siyasi çözüm arayışları yönüyle de diplomatik düzeyde iş birliği devam etmektedir. Bununla birlikte, Türkiye’nin son dönemlerde Batılı ülkeler ile karşılıklı olarak ilişkileri güçlendirme yoluna gitmiş olması ve bu ülkelerin NATO vurgusu yaparak Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini gözden geçirmesi yönünde beklenti içine girmeleri Rusya tarafından şüphesiz ki yakından takip edilmiştir. Bu noktada Rusya, güvenli bölgeler içerisinde Türkiye’nin en güçlü olduğu FKH bölgesini çeşitli defalar balistik füzelerle hedef alarak Türkiye’ye mesaj vermek istemiş olabilir. Dolayısıyla makro ve mikro düzeydeki her iki ihtimalin de aynı anda Rusya ve rejim saldırılarının arkasındaki motivasyonlardan olabileceğini söylemek mümkündür.

Sonuç olarak, ardı ardına yapılan balistik füze saldırıları ile FKH bölgesinde oluşturulan güven ve istikrar ortamı ile İdlib’de uzun uğraşlar soncu kurulan kısmi istikrar ortamı zarar görmüştür. Petrol ticareti başta olmak üzere bölgedeki birçok ticari faaliyet Rus ve rejim saldırılarının doğrudan tehdidi altına girmiştir. Bu durum, bölgede hayatın normale döndürülmesi çabalarına vurulmuş bir darbe olarak nitelendirilebilir. Öyle ki işsiz kalan ve gündelik hayatın ayrılmaz parçası olan ticari faaliyetlerini tehdit altında hisseden insanlar Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgası başlatabilir. YPG’nin şehir merkezlerinde gerçekleştirdiği bombalı eylemlere ek olarak balistik füze saldırılarının bölgedeki güven ortamını hedef alıyor olması insanların göç etme yönündeki eğilimlerini güçlendirebilir. Dolayısıyla bu nokta, söz konusu saldırıların yarattığı en önemli tehlikelerden birisi olarak değerlendirilebilir.