Gezi Parkı Protestoları Ortadoğu’da Kimler için Fırsat Yarattı?

Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Taksim Gezi Parkı'nda Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında bazı ağaçların kesilmesi ile başlayan protesto hareketleri kısa sürede başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye geneline yayılmıştır. Taksim çevresinde sivil eylemcilerin oturma eylemi ile başlayan olaylar zaman içinde hükümet karşıtı gösterilere dönüşmüştür. Gezi Parkı protestoları kısa sürede tüm dünyanın yakın ilgisini çekmiş, olaylarla ilgili devlet başkanları ve başbakanlar düzeyinde resmi açıklamalar gelmiştir. Uluslararası medya da olayları yakından takip etmiştir. Hem açıklamalar hem de medya kuruluşlarının Gezi parkı protestolarını algılayış ve tepki veriş biçimi Türkiye ile ilişkilerinden doğrudan etkilenmiştir. Olaylar Türk iç politikası açısından sonuçlarının yanı sıra Türk dış politikası, Türkiye’nin ABD-AB ve bölge ülkeleri ile ilişkileri, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumu ve prestiji gibi alanlarda somut etkiler yaratmıştır. Söz konusu etki belki de en fazla Türkiye’nin Ortadoğu bölgesinde “model ülke” olması bağlamında yaşanmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin son on yılda Ortadoğu bölgesinde aktif bir dış politika izlemesi, Arap Baharı olarak adlandırılan Ortadoğu bölgesindeki demokratikleşme sürecinde pozisyon almış olması ve Suriye iç savaşına müdahil ülkelerden biri olması gibi nedenlerle Gezi Parkı protestoları Türkiye’nin bölgesel konumunun sorgulanmasına neden olan bir süreç de başlatmıştır.
 
Bazı iyi niyetli sorgulayıcı yaklaşımlara karşılık Gezi Parkı protestoları Suriye politikası nedeniyle Türkiye’den rahatsızlık duyan aktörler açısından bir fırsat olarak görülmüştür. Türkiye’nin Suriye politikasından rahatsızlık duyan aktörler ile Gezi parkı protestoları konusunda AK Parti hükümetine eleştirel yaklaşan ülkeler arasında tam bir paralellik olduğu görülmektedir. İran, Suriye, Lübnan’da Hizbullah ve Irak’ta Maliki hükümeti Türkiye’nin izlemekte olduğu Suriye politikasından ciddi şekilde rahatsızlık duymaktadır. Her dört aktör Gezi parkı protestolarını Türkiye’nin bölgesel konumunu zayıflatacak sürecin parçası ve son on yıldır uyguladığı Ortadoğu politikasının meşruiyetini sorgulatacak bir fırsat olarak görmüştür. Dört ülke yetkilileri ve basınının yaklaşımında ortak noktalardan bazıları; Gezi parkı protestoları için “halk ayaklanması” tabirinin kullanılması, göstericilere karşı aşırı güç kullanıldığının vurgulanması ve Türkiye’nin model olma şansının kalmadığının belirtilmesi olmuştur. Ayrıca Türkiye’deki demokrasi seviyesi sorgulanmaya çalışılarak Türkiye’nin bölgeye demokrasi ihracı iddiası soru işareti altına alınmaya çalışılmıştır.
 
Türkiye’yi Suriye’nin iç işlerine müdahale etmekle suçlayan söz konusu ülkeler Gezi Parkı protestolarını Türkiye’yi dış politikasında meşruiyet krizine itmek, kendi pozisyonlarının meşruiyetini göstermek ve Türkiye’yi zayıflatarak daha fazla içe dönmesini sağlamak için bir fırsat olarak kullanmıştır. Bu yaklaşım en net şekilde Suriye rejiminin tepkilerinde görülmüştür. Türkiye’de yaşanan olayların Suriye’de yaşananlar ile aynı olduğu şeklinde bir algılama yaratılmaya çalışılmış ve bu amaçla Türkiye’nin söylem düzeyinde Suriye’ye karşı verdiği tepkilerin benzerleri verilmiştir. Suriye lideri Beşar Esad “Türk Hükümeti’ni, Gezi Parkı için barışçıl eylem yapan protestoculara karşı şiddet uygulamakla suçlamış, polisin göstericiler üzerine göz yaşartıcı bomba, basınçlı su ve şiddet kullanmasını gösteren görüntüler saatler boyunca Suriye’nin resmi televizyon kanallarında gösterilmiştir. En ilginç tepkilerden biri ise Suriye’deki olaylar ile Türkiye’deki olayların içeriği ve şiddet düzeyi tamamen farklı olmasına rağmen “Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye vatandaşlarını güvenlikleri için Türkiye’ye seyahat etmemeleri konusunda uyarması” olmuştur. Suriye böylece daha önce kendisine yönelik tepkilerin karşılığını vermeye çalışmış ve etkili olmasa da Türkiye’deki durumu abartılı göstermeye çalışmıştır. Bütün bu yaklaşımlar Suriye’nin, Türkiye’de yaşananlar ile Suriye’de yaşananlar arasında paralellik yaratmak çabasının ve içişlerine karıştığını düşündüğü Türk hükümetine karşı ilk fırsatta “intikam alma” duygusunun ürünü gibi gözükmektedir.
 
İran’ın da yaklaşımında daha diplomatik olmakla beraber Türkiye’nin Suriye politikasını sorgulatmaya yönelik bir tavır içinde olduğu görülmektedir. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Abbas Irakçi, Gezi Parkı olaylarına ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye’deki protesto olaylarının ülkenin iç meselesi olduğunu ve yabancıların bu olaylara karışma hakkının olmadığını söylemiş, sorunun Ankara yönetimi ve protestocuların karşılıklı sağduyu anlayışı çerçevesinde barışçıl yöntemlerle çözülmesi dileğinde bulunmuştur.” İran, ilk bakışta bu açıklama ile Türkiye’ye destek verir gözükmekle beraber esasen Gezi Parkı olaylarına bakışını doğrudan Suriye olayları ile ilişkilendirdiği anlaşılmaktadır. İran’ın, protesto olaylarına “yabancıların” karışma hakkının olmadığını söylemesi Türkiye’ye Suriye’nin iç meselelerine karışması hakkının olmadığı mesajı verme çabasıdır. Ayrıca açıklamada “barışçıl yollarla çözülmesi dileğinde” bulunulması Suriye’de askeri çözüm üzerinden Esad rejimini yıkma girişimlerine karşı bir eleştiri olarak ele alınabilir. Son olarak İran protestolar nedeniyle Türk hükümeti üzerinde baskı kurmayarak Suriye politikasının tutarlı olduğu şeklinde bir görüntü çizmeye çalışmaktadır.
 
Lübnan’da Hizbullah ve Esad rejimine yakın gazetelerde olaylar “Türk Modelinin Başarsızlığı” şeklinde lanse edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca Türkiye – Mısır ve Erdoğan – Mursi arasında benzerlikler üzerinden Gezi Parkı protestoları ele alınmış ve Türk hükümeti eleştirilmiştir. Buna göre hem Türkiye hem de Mısır’da; demokrasi kazanılan P oy ile sınırlanmış, iktidarlar yatırım ve istihdam yaratma gücüne dayanmış, liderler toplumun önemli bir kesiminin kültürel değerleri ile ters politikalar izlemiş, seküler kesimler tarafından benimsenen tüm simgeler ortadan kaldırılmaya çalışılmış, iktidarlar muhalefetin zayıflığı ve parçalanmasından faydalanmıştır. Hizbullah’a yakın basın Gezi Parkı protestolarını “halk ayaklanması olarak tanımlamış, bu olaylar ile hiçbir iktidarın halk iradesi karşısında şansı olmadığının bir kez daha anlaşıldığı” şeklinde bir değerlendirme yaparak Türk hükümetini aşırı güç kullanmak ile eleştirmiştir.” Hizbullah’a yakınlığı ile bilinen El Ahbar Gazetesi’nde yayınlanan bir köşe yazısında ise Gezi Parkı protestoları “Türk Baharı” şeklinde nitelendirilmiştir. “Arap Baharı” ile paralellik kurularak Türkiye’de de sanki demokrasi yokmuş ve halk bir diktatöre karşı ayaklanmış şeklinde bir izlenim verilmeye çalışılmıştır. Bu değerlendirmeye göre; “Türk ekonomisinin istikrarlı olması Türk Baharı nitelendirmesine engel olmamalıdır. Örneğin Arap Baharı yaşayan Tunus’ta ekonomik istikrar Türkiye’den daha iyi seviyedeydi.” Buradaki değerlendirmenin bakış açısına göre; “AK Parti hükümeti Türkiye’nin kültürel yapısını tehdit etmekte ve bu yüzden halk Taksim Meydanında toplanmaktadır. Halk Osmanlı fikrini yaymak isteyen Erdoğan’a dur demek istemektedir.”
 
Irak’ta hükümete yakın basında ise olaylar, Başbakan Erdoğan’ın Türk ordusu ile yürüttüğü mücadeleden sonra yeni bir meydan okuma şeklinde değerlendirilmiştir. “Ordu ve dış güçlere karşı başarı kazanan Başbakan’ın gençler karşısında iktidarı bırakmak durumunda kalabileceği değerlendirmesi yapılmıştır.” Bir diğer Irak gazetesi El Mada’da yayımlanan makalede “Gezi Parkı protestoları Türkiye açısından tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendirilmiş ve gösterilerin ülkeyi eski Osmanlı saltanatına ya da liberal bir demokrasiye götürebileceği, mevcut çatışmanın da Erdoğan’ın aşırı ve baskıcı politikasından kaynaklandığı” şeklinde bir görüş öne çıkarılmıştır. Çatışmaların bir başka dinamiği olarak, seküler orta-orta üst sınıf ile köylerden şehirlere göç eden ve Başbakan’ı destekleyen halk kesimleri arasında yaşanan rekabet ortaya konmuş ve Başbakan Erdoğan’ın gittikçe daha mıuhafazakar bir çizgi izlemeye başladığı düşüncesi dile getirilmiştir. Gösteriler Irak basınında aynı zamanda ülke nüfusunun ’ini teşkil eden Alevilerin hükümete karşı son dönemde artan tepkilerinin bir yansıması olarak da ele alınmıştır. Buna göre “Kürtler ile yaşanan barış süreci Alevileri olumsuz etkilerken aynı zamanda İstanbul’da üçüncü köprüye verilen ismin de Alevilerin duygularını kışkırttığı” yorumları yapılmıştır. Türkiye’nin sorunlu ilişkilere sahip olduğu Nuri Maliki hükümetine yakın bir gazetede yayınlanan köşe yazısından ise olaylar “Türkiye Baharı ve Erdoğan’ın son baharı” şeklinde verilmiştir. Hükümetin “Müslüman Kardeşliği”ni model alarak özgürlülükleri kısıtlamaya başladığı ve “çapulcu ayaklanması” olarak nitelendirilen ayaklanmaya her kesimden katılanların olduğu yorumu yapılmıştır. Yine Maliki hükümetine yakınlığı ile bilinen bir haber sitesinde “Sihir Alabora oldu! Türkiye Baharını bekliyor” başlıklı yazı ile Türkiye’nin son yıllarda uyguladığı müdahaleci politikasının şimdi kendine döndüğü yorumları yapılmıştır. Buna göre; “Türkiye hiçbir Arap ülkesi ile dengeli, saygı çerçevesi içinde karşılıklı ilişkilere sahip olmamış ve Türkiye Arap ülkelerinin egemenliğine saygı göstermemiştir. Diğer bazı ülkelerin yanı sıra Irak’ın içişlerine müdahale etmiş, Arap Baharı sürecine doğrudan müdahil olmuştur.” Artık sürecin tersine döndüğünü savunan yazar, “barışçıl gösterilere hükümetin insan haklarını gözetmeyen şekilde müdahale ettiği ve dolayısıyla uzun yıllardır bölgeye demokrasi dersi veren Türkiye’ye şimdi Arapların demokrasiyi öğretme zamanının geldiğini savunmuştur.” Irak resmi düzeyinde yapılan açıklamalarda da sorunlu ilişkilerin etkisi görülmektedir. Maliki hükümeti Türkiye’yi uzun süredir iç işlerine karışmakla suçlamış ve dolayısıyla Irak Başbakanı Maliki “Gezi Parkı protestolarının ülke geneline yayılmasında kullanılan şiddetin etkili olduğunu, göstericilere karşı şiddetin kullanılmaması gerektiğini” vurgulayarak olaylarda Türk hükümetini eleştiren bir yaklaşım içinde olmuştur.