“III. Roma” Patriğini Seçti

Dr. İlyas Kamalov
İstanbul’un fethinden sonra kendisini “III. Roma” ve “Ortodoks dünyasının merkezi” ilân eden Moskova merkezli Rus Ortodoks Kilisesi, yeni patriğini seçti. II. Aleksiy’in ölümünden sonra boşalan koltuğa Metropolit Kiril seçildi. Rusya Federasyonu’ndaki bütün seçimler gibi patrik seçim sonuçları da önceden belliydi. Dolayısıyla II. Aleksiy döneminde Rus Ortodoks Kilisesi’nin dış ilişkilerini yürüten ve Kremlin’in desteğini arkasına alan Kiril’in patrik seçilmesi kimse için sürpriz olmadı.  Kiril’in II. Aleksiy’in taraftarı olması ve bugüne kadar kilisenin dış ilişklerini yürütmüş olması, bundan sonraki süreçte de Rus Ortodoks Kilisesi’nin misyonunda pek fazla değişikliğin olmayacağına işaret etmektedir. Halbuki son dönemde dine karşı ilgisi artan Rusların ve Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı diğer Ortodoksların kiliseden bir takım beklentilerinin olduğunu söylemek gerekmektedir. Halk, Rus kilisesinin aynen Rus zenginleri gibi gösterişe çok önem vermesinden şikâyetçidir. Bu gösterişiyle Rus Ortodoks Kilisesi, Bizans dönemini andırmakta ve her ne kadar Ruslar, kendilerini Bizans’ın mirasçısı olarak kabul etseler de özellikle milliyetçi çevreler Rus Ortodoks Kilisesi’nin nitelik açısından  “Rus” kalmasını talep etmektedirler. Toplumun rahatsız olduğu ikinci sorun ise kilisenin devletle iç içe geçmiş olması, hatta Kremlin’in dinî alandaki uzantısı olmasıdır. Rus Kilisesi varlığını, kilisenin ve dinin eskiden beri siyasileştirilmiş olmasına borçludur. Bundan dolayıdır ki Rus Kilisesi, insanların dünyevî sorunlardan arınmak için gittikleri dinî bir müessese olmaktan ziyade dünyevî sorunların çözümünde aktif rol oynayan bir müessese izlenimini bırakmaktadır. Bir seçim yapılmasına rağmen, Kremlin’in gizli de olsa müdahalede bulunması ve genellikle Kremlin’in adaylarının seçilmesi, seçimlerden sonra patriklerin bağımsız hareket etmelerini engellemektedir. Ayrıca Kremlin’in kiliseye, BDT coğrafyasındaki Rusları Rus Ortodoks Kilisesi etrafında birleştirme gibi siyasî misyonlar da yüklemesi, kilisenin halkın sorunlarından ziyade devletin sorunlarıyla ilgilenmesine neden olmaktadır. Rus Ortodoks Kilisesi’nin önündeki bir başka sorun ise, diğer Hristiyan mezhepleri ile olan ilişkileridir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra Protestanlar ve özellikle de Katolikler, eski Sovyet topraklarına akın ederek sadece Müslümanlar arasında değil Ortodokslar arasında da misyonerlik faaliyetlerine başlamışlardır. Rus Ortodoks Kilisesi, bu faaliyetleri Orta Çağ’da Müslümanlara ve Ortodokslara karşı düzenlenen Haçlı seferleriyle karşılaştırmaktan da çekinmemektedirler. Bundan dolayıdır ki Rus Ortodoks Kilisesi, bu kiliselerle ilişkilerini kestiği gibi, SSCB’nin yıkılışından itibaren birçok eski Sovyet ülkesini ziyaret eden Papa’nın Rusya’ya gelmesini istememektedir. Ancak, Rus Kilisesi’nin diğer kiliselerle ilişkilerini keserek bu sorunu çözmesi mümkün görülmemektedir. Patrik Kiril’in bugüne kadar Rus Ortodoks Kilisesi’nin  dış ilişkilerini yürütmüş olması ve bu konulara vakıf olması, onun bu konuları yeni sıfatıyla gözden geçirebileceği yönünde Rusları ümitlendirmektedir. Patrik Kiril’in önündeki sorunlardan biri de Rus Ortodoks Kilisesi’nin parçalanmasını engellemektir. Kilise aktif siyasete karıştığı için, BDT coğrafyasındaki bloklaşmalar, kendisini dinî alanda da göstermektedir.  Bundan dolayı Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova kiliselerinin faaliyetleri bundan sonraki süreçte önemli rol oynayacaktır. Patrik seçimleri sırasında Ukraynalı metropolitlerin ortak aday çıkartamamaları, Beyaz Rusya Patriği Filaret’in adaylığını geri çekmesi ve taraftarlarından Kiril’i desteklemelerini istemesi Kiril’in Rus Ortodoks Kilisesi’nin birliğini sağlayabileceğine işaret etmektedir. Patrik Kiril’in önceki patriklerden daha genç ve enerjik olmasının yanı sıra çok eğitimli ve çok okuyan biri olması, Rus Ortodoks Kilisesi içindeki din görevlilerinin eğitiminde de kendisini göstereceğine benzemektedir. Din görevlilerinin eğitiminin arttırılması ve din eğitiminin yanı sıra tarih ve felsefe derslerinin de arttırılmasına dair planlar, uzun vadede Rus Ortodoks Kilisesi’nin birtakım değişikliklere açık olmasını sağlayabilecektir. Yeni patrikten ümitli olan toplum ise, bu değişikliklerin kilise ile halk arasındaki ilişkileri kapsamasını ve kilisenin halkın sorunlarıyla daha fazla ilgilenmesini istemektedir. Rusya’nın son dönemde uluslararası arenada güçlenmesine rağmen, halkın hayat standartlarının istenilen düzeyde olmaması, dünyayı sarsan yeni ekonomik krizin her geçen gün daha fazla toplumda hissedilmeye başlanması, halkın devlete olan güvenini sarsacaktır. Dolayısıyla kilise, doğru bir siyaset izlediği takdirde, halk arasında oluşacak boşluğu iyi doldurabilecektir. Özellikle son yıllarda Rus Ortodoks Kilisesi, okullarda zorunlu din derslerinin okutulması için çaba göstermektedir. Yaklaşık 20 milyon müslümanın yaşadığı Rusya’da zorunlu din dersi uygulamasına doğal olarak başta müslümanlar olmak üzere diğer din mensupları karşı çıkmaktadırlar. Bu uygulamanın, yapısının etnik ve dini çatışmalara müsait olduğu Rusya’da ters bir sonuç vereceğini tahmin eden Kremlin, bugüne kadar kilisenin bu girişimini hayata geçirmekten çekinmiştir. Kilisenin de uygulamanın, Rusya açısından olumsuz gelişmelere yol açabileceğini göz önünde tutarak bu girişiminden vazgeçmesi gerekmektedir.