İki Benzer Hikâye: Muhammed bin Selman ve Salvator Mundi

2017 yılında bir aracı vasıtasıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 450 milyon dolarlık rekor bir fiyat ile Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi tablosunu satın almıştı. Bu satın alma sonrası dünyanın en pahalı tablosu unvanına kavuşan esere böyle bir meblağ ödemeye kararlıyken Veliaht Prens en azından bu tablonun orijinal Leonardo da Vinci olduğunu varsaymıştı. Ancak Hazreti İsa’yı tasvir eden ve “erkek Mona Lisa” olarak da adlandırılan eserin doğrudan Leonardo da Vinci tarafından yapılmadığına yönelik tartışmaların ağırlık kazanmasıyla Veliaht Prens’in yaklaşık yarım milyar dolara satın aldığı tablonun aslında beklenen ölçekte bir etkiye sahip bir sanat eseri olmadığı ve sadece pahalı bir yatırımdan ibaret görülmeye başladığı anlaşılmaktadır. Bu noktada tablonun satın alınışı, Muhammed bin Selman’ın Batı dünyasında Suudi Arabistan’ı köklü bir şekilde dönüştürecek vizyoner ve modernist bir varis olarak sunulduğu döneme denk gelirken; tablonun hakikiliğine yönelik tartışmaların ağırlık kazandığı bu dönemde ise Veliaht Prens’in uluslararası toplumdaki imajının giderek daha olumsuz algılanmaya başladığı görülmektedir.

Peki yarım milyar dolar değerindeki bu tablonun hikâyesi bize Muhammed bin Selman’ın parlayan ve sönen uluslararası imajı hakkında ne söyleyebilir? Bir diğer ifadeyle bu tablo Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan’ı için neyi sembolize etmektedir?

Esasında bir bütün olarak bakıldığında, Salvator Mundi tablosunun hikâyesi ile Muhammed bin Selman’ın iktidara yürüyüş hikâyesi benzerlik ve paralellik göstermektedir. Salvator Mundi tablosu, hakikiliğinin şüpheler barındırdığı ortaya çıkmadan evvel dünya çapında ciddi bir önem kazanmıştı ve bunun paralelinde de Muhammed bin Selman’ın parlatılmış reformist imajı da aslında içerideki otoriterliği gizlemekteydi. Bunun bir sonucu olarak da Salvator Mundi 450 milyon dolar gibi daha önceki rekorları dahi ikiye katlayan rekor bir fiyatla kendine alıcı bulabildi. Öte yandan tablonun alıcısı Muhammed bin Selman’ın, 2015 yılında babası Selman bin Abdülaziz el-Suud’un Suudi Arabistan kralı olmasıyla birlikte devlet kadrolarında yükselişi başlamış ve bu yükseliş çeşitli PR kampanyaları kapsamında özellikle Batı dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Muhammed bin Selman’ın “Vizyon 2030” projesi kapsamında krallığı ekonomik ve sosyal açıdan dönüştürme ve modernleştirme planı özellikle uluslararası iş dünyası çevreleri tarafından dış dünyaya açılan yeni ve büyük bir pazar olma potansiyeli sebebiyle iştahla karşılanmıştı. Bunu Muhammed bin Selman’ın özellikle ABD ve Avrupa medyasında Suudi Arabistan’ın geleneksel otoriter kalıplarını kırarak ülkeyi dış dünya ile ekonomik ve sosyal olarak daha fazla entegre hâle getirecek modernist ve vizyoner lider olarak sunulması takip etmişti. NEOM gibi fütüristik bir teknolojik şehir projesinin tüm dünyaya duyurulması da takip eden bir bağlamda gerçekleşmiş ve Muhammed bin Selman’ın inşa ettiği bu modernist imaja katkı sağlamıştı.

Muhammed bin Selman’ın ilk etaptaki bu yükselişi ve Batı dünyası tarafından kabul edilişine benzer bir şekilde, Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi tablosunun yeniden keşfi de son 100 yılın en büyük sanatsal olayı olarak değerlendirilmiş ve sanat dünyasında büyük bir yankı uyandırmıştı. Da Vinci’nin kendi eliyle yaptığı kabul edilen ve hâlihazırda müzelerin koleksiyonlarında bulunan 20’den daha az tablosu olmasının getirdiği nadirlik Salvator Mundi’yi sanatsal ve ekonomik boyutlarıyla büyük bir tartışma öznesi hâline getirmişti. “Son Da Vinci” mottosu etrafında reklamı yapılan bu tablo, 2011-12 yıllarında Londra’daki National Gallery’de gerçek bir Da Vinci eseri olarak onaylanarak Leonardo’nun hayatta kalan tablolarında oluşan sergisine dâhil edilmişti.[1] Ardından tablo önce 127,5 milyon dolara bir Rus oligark tarafından ve daha sonrasında ise 2017 yılında 450 milyon dolar gibi rekor bir meblağ karşılığında Muhammed bin Selman tarafından belirli aracılar vasıtasıyla müzayededen satın alınmıştır.

Muhammed bin Selman’ın sanat dünyasında büyük yankı uyandıran ve Leonardo’nun son eseri olarak reklamı yapılan Salvator Mundi tablosunu satın alması esasında çizilen bu imaj, aslında modernist Veliaht Prens imajıyla da uyumluydu. Her ne kadar Suudi Arabistan’ın İslam dininin kutsal mekânlarına ev sahipliği yapması ile öne çıkması ve ülkenin gelecekteki muhtemel kralının İsa Mesih’i tasvir eden bir tabloya yarım milyar dolar büyüklüğünde bir servet harcamış olması büyük bir tezat oluşturup iç kamuoyunda hoşnutsuzluklar yaratsa da Batı dünyası için bu hoş karşılanan bir hamle olmuştu.

Muhammed bin Selman ile birlikte sanat eserlerine ve müzelere yapılan yatırımlar krallığın sosyal dönüşümü ve yeni bir Suudi kimliğinin inşasında önemli rol oynayan unsurlar olarak öne çıkmaya başlamıştır. Bu tarz bir kültürel rolünün yanında Medâin-i Salih ve el-Ula gibi antik arkeolojik alanların çeşitli projeler etrafında ortaya çıkarılarak turizm merkezi hâline getirilmesi ve dünya çapında yeni müzeler inşa edilerek burada dünyaca ünlü eserlerin sergilenmesinin hem turizm gelirlerinin arttırılması hem de ülkenin dünyaya tanıtılması noktasında önemli bir işlev görmesi planlanmaktadır. Muhammed bin Selman’ın Vizyon 2030 projesinin özü, ülkenin petrole olan bağımlılığını azaltmak, ekonomiyi çeşitlendirmek ve ülkeye yatırım çekerek istihdam oluşturmak amacına matuftur. Bu çerçevede müzelere ve sanat eserlerine yapılan yatırımlar sosyal ve kültürel kimlik inşası, prestij ve ekonomik kazanç gibi çeşitli amaçlara hizmet etmektedir. Salvator Mundi’nin böyle bir planın parçası olarak ülkeye önemli miktarda turist çekebilecek potansiyele sahip olması sebebiyle de alındığı düşünülebilir.

Ancak gelinen noktada hem Muhammed bin Selman’ın hem de Salvator Mundi tablosunun uluslararası kamuoyunda inandırıcılık ve güvenirliklerinin zedelenmesi ve imajlarının lekelenmesi benzerlik göstermektedir. Salvator Mundi tablosunun, Muhammed bin Selman tarafından satın alındığı tarihten itibaren 2018 yılında Louvre Abu Dabi Müzesi’nde ve 2019 yılında Paris Louvre Müzesi’nde Leonardo da Vinci’nin 500. ölüm yıl dönümü anısına hazırlanan büyük sergide beklenenin aksine sergilenmemesi, neden sergilenmediğine ve nerede olduğuna dair soru işaretleri yaratmıştır.

Yönetmenliğini Antonie Vitkine’in yaptığı Fransız yapımı belgesel “Satılık Kurtarıcı” (The Savior for Sale), Salvator Mundi tablosunun hikâyesinin bu soru işaretleri uyandıran yönüne odaklanmaktadır.  Belgeselden de hareketle Suzanne Rowan Kelleher, Forbes’taki yazısında tablonun gerçekliği konusundaki tartışmayı gün yüzüne çıkarmıştır. Buna göre Haziran 2019’da tablo Louvre’daki Da Vinci sergisinde yer alması için Paris’e ulaşmış ve buradaki teknik incelemeler ve analizler sonucunda tablonun tamamen Leonardo da Vinci’ye ait olmadığı ve kendisinin sadece ufak katkılar yaptığı ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu bulgulara rağmen Muhammed bin Selman’ın, Salvator Mundi’nin sergide Mona Lisa’nın hemen yanında ve hakiki Leonardo da Vinci eseri olarak sunulması konusunda ısrar ettiği ama bu talebin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından reddedilmesi üzerine Veliaht Prens’in tabloyu vermekten vazgeçtiği ve tablonun bilimsel analizini içeren bulguların yayımlanmadığı iddia edilmektedir. Bunun yanında “Son Leonardo” (The Last Leonardo) kitabında sanat eleştirmeni Ben Lewis de benzer bir sonuca vararak Salvator Mundi’nin Leonardo’nun atölyesinden çıktığını ancak onun resme katkısının sadece bazı rötuşlarla sınırlı olduğunu iddia etmektedir.[2] Tüm bu iddialar ve yeni tartışmalar, ilk başta sunulanın aksine Salvator Mundi’nin son Leonardo da Vinci tablosu olduğuna yönelik derin şüphelerin olduğuna işaret etmektedir.

Sonuç olarak, Yemen iç savaşının yarattığı insani trajedi, Cemal Kaşıkçı cinayeti ve krallık içindeki çeşitli insan hakları ihlâllerinde Muhammed bin Selman’ın öne çıkan baskın rolü, kendisinin daha önceki parlatılan imajına ket vurarak uluslararası alandaki inandırıcılığını ve güvenilirliğini zedelemekten öte tersine çevirmiştir. Muhammed bin Selman özelinde çizilen modernist ve vizyoner imajın şüpheye açık ve noksan olduğu, Muhammed bin Selman’ın da esasında bölgedeki diğer otoriter liderlerden farklı olmadığı ve ekonomik kaynakların çeşitlendirilmesi temelli vizyon projesini de özünde monarşinin kurumlarını ve Suudi rejimimin bekasını mevcut yapısal baskılar altında koruma amacıyla kontrollü ve ön-alıcı bir zorunluluk olarak yine otoriter kalıplar içinde gerçekleştirmeye çalıştığı daha net gözükmektedir. Benzer bir şekilde, Salvator Mundi hakkındaki bu son tartışmaların da tablonun Leonardo da Vinci’nin eseri olup olmadığı noktasında derin kuşkular uyandırarak tablonun gerçekliğinin, ekonomik ve sanatsal değerinin altını oymakta olduğu belirtilebilir.


[1] “Leonardo’s Salvator Mundi makes auction history”, Christie’s, 15 Kasım 2017.

[2] Suzanne Rowan Kelleher, “Pressed The Louvre To Lie About His Fake Leonardo Da Vinci, Per New Documentary”, Forbes, 9 Nisan 2021.