İkinci Yılında Irak’ta IŞİD’le Mücadelede Durum ve Gayyara’nın Önemi

Haziran 2014’te Irak’ta Musul’u ele geçirmesi sonrasında dünya gündemine oturan IŞİD, Musul’u ele geçirdikten sonra 4-5 ay gibi kısa bir süre içerisinde neredeyse Irak’ın üçte birinde kontrol sağlamıştır. Bu süreçte Irak’taki istikrarsızlıktan faydalanan IŞİD, gücünü pekiştirmiş ve eylem kapasitesini genişletmiştir. Hükümet içerisindeki problemler, IŞİD’le mücadele sürecine ilişkin planlamadaki eksiklikler, IŞİD’le mücadeledeki peşmerge, Irak Ordusu, milis gruplar ve Haşdi Şaabi yapılanması gibi aktörler arasındaki uyumsuzluk ve koordinasyon eksikliği, uluslar arası güçlerin verdiği desteğin yetersizliği gibi faktörler, IŞİD’in Irak’taki ilk yılında etkinliğini korumasına sebebiyet vermiştir. IŞİD’in, Irak’ta ikinci yılında halen bazı bölgeleri kontrol altında tutmasına ve etkisini sürdürmesine rağmen, dengelerin değişmeye başladığı görülmektedir. Özellikle Musul’a bağlı Gayyara’nın IŞİD’den geri alınmış olması, IŞİD’e karşı yapılan operasyonlar açısından kritik bir adım olmuştur.

IŞİD’in Irak’ta, Musul haricinde, kontrol altında tuttuğu Anbar, Tikrit gibi büyük şehir merkezlerinin tamamını kaybetmiştir. Bununla birlikte IŞİD’in elinde tuttuğu en önemli merkezlerden biri olan Felluce’de de Irak merkezi hükümeti tamamen kontrol sağlamıştır. Son olarak Musul’un güneyindeki stratejik noktalardan biri olan Gayyara ve Gayyara’da bulunan askeri üs de Irak Ordusu’nun kontrolüne geçmiştir. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, 11 Temmuz’da Irak yaptığı ziyarette, Gayyara’nın Musul operasyonu için harekat üssü olarak kullanılacağını açıklamıştır. Gayyara, Irak’ın kuzey-güney bağlantı yolları (Musul-Bağdat) açısından stratejik bir nokta olmakla birlikte, burada askeri bir hava üssünün bulunması, bölgede bulunan termik santral ve petrol rezervleri nedeniyle de önemli bir bölgedir. Diğer taraftan Gayyara’nın IŞİD’den geri alınmasıyla, 24 Mart tarihinde başladığı açıklanan ve ancak Musul’un güneyinde Mahmur’a bağlı birkaç köyün alınması haricinde bir ilerleme sağlanamayan Musul operasyonu açısından da kritik bir hamle olmuştur. Dikkat edilecek olursa, IŞİD’den geri alınan toprakların büyük bölümü Dicle Nehri’nin doğu kesiminde kalan topraklar olmakla birlikte, IŞİD’e karşı mücadelede eden silahlı grupların Dicle Nehri’nin batı yakasına geçmekte zorlandıkları görülmüştür. Özellikle Musul operasyonu açısından düşünüldüğünde, 24 Mart’ta başlatılan ve Mahmur merkezli operasyonda, Mahmur’dan batıya doğru hareket edilerek Dicle Nehri’nin batısına geçilmeye çalışılmış, ancak başarılı olunamamıştır. Bu nedenle Gayyara’nın alınmış olması, Musul operasyonunun genişletilmesi ve Musul merkezdeki IŞİD varlığının temizlenmesine yönelik yapılacak operasyon için stratejik bir adım olmuştur. Böylece Tikrit’in IŞİD’den alınmasına rağmen, halen IŞİD’in elinde bulunan Gayyara’nın güneyinde Tikrit’e bağlı Şirgat’a yönelik operasyon yapılması ihtimali de güçlenmiştir. Zira Şirgat, Irak’ın orta bölgesindeki IŞİD varlığının merkez noktalarından biri olarak karşımıza çıkmakta ve IŞİD’in Şirgat çevresindeki bölgelerde yaptığı eylemlerde harekat merkezi olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu nedenle büyük Musul operasyonu öncesinde Şirgat’taki IŞİD varlığının bitirilmesi önemli olacaktır. Şirgat’ın da IŞİD’den temizlenmesi durumunda, IŞİD operasyonları açısından odaklanılması gereken iki nokta kalacaktır. Bunlardan biri Kerkük’e bağlı Havice, diğeri ise Telafer’dir. Gayyara’nın elde tutulması itibariyle Şirgat’tan sonra Havice ve Telafer operasyonlarının da tamamlanarak, Musul operasyonuna odaklanılması mümkün olabilecektir. Aksi takdirde, özellikle Telafer alınmadan Musul operasyonuna başlanması durumunda, IŞİD’in Suriye’ye kaçışı için bir koridor boşluğu kalmış olacaktır. Ancak ABD Savunma Bakanı Ashton Carter yaptığı açıklamada Gayyara’dan sonra Musul çevrelenmesi için çalışacaklarını belirterek, IŞİD’le mücadelede sonraki adımların sinyallerini vermiştir. Gayyara’nın ardından Musul’un ilçeleri olan Gayyara’nın doğusundaki Hatra ve Baac’tan sonra kuzeye çıkılarak, Telafer operasyonunun ardından Musul’un çevrelenmesi sağlanabilir. Ayrıca Irak güvenlik güçlerinin Ramadi sonrasında batıya doğru Suriye sınırımdaki IŞİD’in kontrolü altında bulunan Kaim’a doğru operasyon başlattıkları bilinmektedir. Böylece IŞİD tarafından kontrol edilen Irak ve Suriye sınırının da yeniden kontrol altına alınması mümkün olabilecektir. Bu durum Irak ve Suriye arasında geçişkenlik sağlayan IŞİD’in lojistik destek hattını ve mobilizasyonunu da kısıtlayacaktır.

Bununla birlikte ABD’nin Musul operasyonu için Irak’a 560 ek asker daha göndereceğini açıklamış olması da uluslararası koalisyonun Musul’un geri alınması konusunda daha kararlı davrandığını gösterir niteliktedir. IŞİD’in 2016 yılı içerisinde, Irak ve Suriye dışında, Fransa, Belçika, Hollanda, Türkiye gibi ülkelerde büyük şiddet eylemlerini gerçekleştirmiş olması,  uluslar arası kamuoyunun IŞİD’e karşı mücadelede Irak’a desteğini arttırmasına yol açtığını söylemek mümkündür. Bu eylemler uluslararası kamuoyunun dikkatini IŞİD’in yaptığı terör eylemlerine yöneltmesine sebebiyet vermiş ve IŞİD’le daha yoğun mücadele edilmesine yönelik ortak bir kanaat oluşmuştur. Böylece IŞİD’e karşı mücadele için ABD öncülüğünde kurulan uluslararası koalisyonu özellikle Irak’ta IŞİD’e karşı yapılan operasyonlarda desteğini arttırmıştır. Uluslar arası koalisyon gücünün verdiği destekle IŞİD’e karşı yapılan operasyonlar sayesinde, ABD Savunma Bakanlığı ve bazı uluslararası kuruluşların açıkladığı rakamlara göre, IŞİD ikinci yılında Irak’ta kontrol altında tuttuğu toprakların yüzde 45’ini kaybetmiştir. IŞİD’in toprak kayıp hızı da giderek artmaktadır. Ancak IŞİD’in toprak kaybettikçe daha saldırgan hale geldiği görülmektedir. IŞİD özellikle Irak’ta büyük çaplı saldırılar düzenlemektedir. Felluce’nin Irak ordusu tarafından ele geçirilmesi sonrasında, Bağdat’ın en güvenli yerlerinden biri olarak bilinen ve daha çok Şii nüfusun yaşadığı Karrada’da gerçekleştirdiği saldırı, ülkedeki en büyük saldırılardan biri olarak kayıtlara geçmiştir. Bu saldırıda sadece hayatını kaybedenlerin sayısı 300’ü aşmıştır. Öte yandan IŞİD’in Kerbela’da dahi saldırı düzenlemiş olması dikkat çekicidir. Bu saldırılar IŞİD’in hareket imkanı azaldıkça daha da saldırganlaşacağını ve sansasyonel eylemler yapabileceğini gösterir niteliktedir. Bu nedenle Bağdat, Kerkük gibi kritik şehirlerin güvenliğine dikkat edilmesi yerinde olacaktır.

Ancak Irak hükümetindeki istikrarsızlık ve Mukteda El-Sadr’ın başını çektiği hükümet karşıtı eylemler, IŞİD’le mücadele sürecine zarar vermekte ve sekteye uğratmaktadır. 2016’nın Mayıs ayında hükümeti protesto eden göstericilerin Irak Parlamentosu’nu bastığı görüntüler halen akıllardadır. Bu gösteriler mevcut durum itibariyle de devam etmektedir. Göstericilerin reform talepleri dışında, IŞİD’le mücadele sürecinin bir parçası olarak da siyasi reform adımlarının atılması, IŞİD’le mücadele sürecini kolaylaştırıcı bir faktör olacağı gibi başarının da anahtarı olabilir.