İklim Değişikliğinin Ortadoğu’da Değiştirdiği Fikirler: COP21’e Giden Yol ve Ötes

150 ülkenin lideri ve 200 ülkeden 40,000 delege, Fransa’nın Paris şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı’nda bir araya geldiler. 11 Aralık’a kadar sürecek olan müzakerelerde 2020’den itibaren yürürlüğe konacak, yasal bağlayıcılığı olan bir metnin ortaya çıkarılması hedefleniyor. 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın (The Conference of the Parties-COP21) adından da anlaşılacağı üzere, BM Sözleşmesi’nin tarafları, dünya iklimini konuşmak için 21 yıldır bir araya geliyorlar. Her ne kadar güçlü bir sonuç için beklentiler yükseğe tırmanmış olsa da Konferans, şimdiye kadar birbirinden büyük ölçüde farklılaşan çıkarların karşı karşıya geldiği, hatta kimi zaman yarıştığı ya da bağdaştığı bir arena olmaya devam etmektedir. Bu çıkar farklılıklarından bir tanesi de zenginlikleri petrole bağlı olan ülkelerle, yaşanabilir bir dünya için fosil yakıtlara bağımlılıklarını azaltmaya çalışan ülkeler arasında görülmektedir.  

Böylesi bir bağlamda, petrol zengini birçok Ortadoğu ülkesi için iklim değişikliği, yakın zamana kadar geleneksel olarak ciddi görülen bir tehdit değildi. Örneğin, bir yorumcu, Suudi tarafının küresel iklim müzakerelerinde daha önceleri oynadığı rolü, “müzakereleri çıkmaza sürüklemek” şeklinde özetlemiştir. Bu, Suudilerin, en azından birçok meselede, müzakerelerden anlamlı sonuçlar elde edilmesini engelleyebilecek kadar iyi ve zeki oldukları anlamına da gelmektedir. Gerçekten de dünyanın bir numaralı petrol ihracatçısı olan Suudi rejimi, hızlı nüfus artış oranı ve petrol fiyatlarının değişkenliği ile birlikte düşünüldüğünde hassas bir dengeye dayanan ekonomik kalkınması için petrol satışlarını sürdürmekten her zaman mutluluk duymuştur. Bu nedenle, Suudi perspektifinden bakıldığında, başarılı iklim müzakereleri, Suudi Arabistan’ın dayandığı emtia olan petrolün talebinde düşüş anlamına gelebilirdi.

Ancak bu eğilim, yani iklim değişikliğinin öncelikli bir konu olarak görülmemesi, son dönemde küresel ölçekte politik ekonomi düzeninde görülen güçlü bir değişim dalgasıyla sarsılmıştır. Yakın zamanda yaşanan bu fikir değişikliğini sağlayan bir numaralı faktör petrol fiyatlarındaki keskin düşüştür. Suudiler, petrol fiyatları ne olursa olsun iklim değişikliğinden etkilendiklerinin farkına varmışlardır. Dahası, petrol fiyatlarının düşmesiyle uyum sağlayabilme (adaptif) kapasitelerinin bir kısmını da kaybetmişlerdir. Böylesi şartlar altında, iklim değişikliği müzakereleri trenine atlamayı uygun bir yol olarak görmüşlerdir. Suudiler, ayrıca petrol-sonrası senaryolara hazırlıklı olabilmek ve çevreci bir büyüme gerçekleştirebilmek amacıyla ekonomilerini çeşitlendirmeye yoğunlaşmışlardır.

Ortadoğu’daki birçok ülkenin iklim değişikliği sorunlarıyla şimdilerde daha doğrudan karşı karşıya kalması da bu fikir değişikliğini pekiştiren bir diğer faktör olmuştur. Örneğin, yapılan bazı çalışmalar, hac farizasının, iklim şartlarında eşi benzeri görülmemiş değişiklikler nedeniyle insan hayatını tehdit eder bir deneyim niteliğini kazanabileceği konusunda uyarılarda bulunmuştur. Nature Climate Change dergisindeki bir araştırmaya göre, Körfez bölgesindeki alanların büyük çoğunluğu, bu yüzyıl henüz bitmeden, insanların dayanamayacağı sıcaklık dalgaları nedeniyle yaşanamaz bir hale gelecektir. Bölgenin toprak ve nüfus bakımından en büyük ülkelerinden birinin (İran) eski tarım bakanı, ülkenin “hayalet memleket” olabileceğini dile getirmiştir. Bu ve benzeri senaryolar, tabiatıyla, Körfez ülkelerinin temellerinin risk altında olduğu kasvetli bir gelecek portresi çizmektedirler. Bu nedenle, her geçen gün daha fazla sayıda Ortadoğu ülkesi, kontrol altına alınmamış petrol kullanımının tehlikelerine ilişkin derinlikli algılar geliştirmektedir. Eylemsizliğin maliyetinin sert tedbirler almanın maliyetini aştığı açıkça ortadadır.

İran, bu konunun bir başka tipik örneğidir. Yıllık 650 milyon tonluk karbondioksit salımıyla İran, bu konuda dünya çapında on birinci sırada yer almaktadır. Mevcut büyüme oranları dikkate alındığında, verilen rakamın on beş yıl içinde en az iki katına çıkacağı öngörülmektedir. İklim değişikliğinin dünyadaki tüm tarafların çözülmesi için çaba göstermesi gereken bir fenomen olduğunun farkında olan İran, kendisinin de dünyadaki iklim değişikliğinden kaynaklanan sorunları hafifletme çabalarına daha fazla katkı sağlaması gerektiği sonucuna varmıştır.

Geriye dönüp bakıldığında, Suudiler, diğer birçok Körfez ülkesi gibi, bağlayıcı ve zahmetli vaatlerde bulunmaktan başarılı bir şekilde kaçınmışlardır. Ancak şimdilerde böylesi bir tutum görülmemektedir. İklim değişikliği, dünyanın bu kısmını petrolden ne kadar kazandıklarına bakmaksızın ciddi bir biçimde etkileyecektir. Petrol gelirleri yaşanan sürece adaptasyon konusunda bir fayda sağlayabilir, ancak iklim değişikliğinden kaynaklanan zararları yatıştırma konusunda atılacak adımlar da önemlidir. Deniz seviyelerindeki yükselmeler ya da tarihte ilk kez görülen ısı dalgaları “yalnızca adaptasyon” tarzındaki bir yaklaşımla ele alınamaz. Petrol ihracatçısı Ortadoğu ülkeleri, şimdilerde, hem ekonomik büyüme isteklerini hem de halklarının gerçekleşecek ekonomik büyümeden keyif almasını sağlayacak iklim şartlarını bir arada gerçekleştirebilecekleri bir orta yol arayışındalar. Bu ülkelerde yaşayanlar, bir 4X4 jipi, dışarıdaki hava sıcaklıkları insan ırkı için -kalıcı olarak- dayanılmaz hale geldiğinde, ülkelerinden kaçmak için kullanmanın herhangi bir zevk vermeyeceğinin farkına varmışlardır.