İklim Değişimi ve Ortadoğu’da Yaşanan Kuraklık

Dr. Tuğba Evrim MADEN, Araştırmacı ORSAM Su Program temaden@gmail.com
23 Eylül 2014 tarihinde New York’da yapılacak “iklim değişikliği zirvesine” bir hazırlık süreci olan bu toplantılar sonucunda iklim değişimine ilişkin raporlar yayımlanmıştır. Eylül 2013’de yayınlanan raporda tartışmasız bir biçimde iklim değişiminde insan rolünün büyük etkilerine yer verilirken, Mart ayında yayınlanan II. Raporda küresel ısınma, ekstrem hava koşullarının gıda üretimine etkisi ve sonucu ortaya çıkacak çatışma ve göçler vurgulanmıştır.  13 Nisan 2014 tarihinde yayınlanan Berlin’de yapılan toplantı sonuçlarını içeren III.raporda ise gıda fiyatlarının 2050 yılına kadar dünya genelinde yüzde 58 oranında artacağı ifade edilmiştir.  Ayrıca, raporda fosil yakıtlar nedeniyle ortaya çıkan küresel emisyonlar 2000-2010 yılları arasında diğer 10 yıllık dönemlere göre ene yüksek değerlere ulaşmıştır. Söz konusu emisyonların oranı yüzde 40-70 oranlarına düşmezse dünyanın ısınması durmayacaktır. Yoğun kömür kullanımı ve artan nüfusla birlikte yükselen enerji ihtiyacı karbon emisyonlarının artmasında önemli nedenlerdir.  Bu süreçte,  enerji sağlamada temiz enerji kaynaklarına yönelmesi, hatta temiz enerji kullanımının üç katına çıkarılmasının iklim değişiminin yıkıcı etkilerini ortadan kaldıracağı vurgulanmıştır. Günümüzde fosil kaynaklar enerji üretiminin yüzde 80’inde kullanılmaktadır. İklim değişiminin etkilerini en az indirmek için bu oranın yüzde 30’lara düşürülmesi gerekmektedir. Raporda ortaya çıkan bir diğer unsur ise yenilenebilir kaynak olan rüzgar ve güneş enerjisinin artık ön plana çıkarılmasıdır. Fakat bu enerji kaynaklarının kullanılabilmesi için her yıl büyük miktarlarda yatırımlar yapılması gerekmekte, bir maliyet sorunu ortaya çıkmaktadır.
 
İklim değişiminin etkisi ile son yıllarda özellikle içinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasında yağış miktarlarında büyük düşüşler yaşanırken, buharlaşma oranında da artışlar yaşanmaktadır. Nüfus artışı, kentlerin büyümesi,  su kirliliği, kaynakların verimsiz kullanımı gibi baskılarla birlikte iklim değişiminin yarattığı ek baskılar dünyada yaşanan su sıkıntısını arttırmaktadır. 
 
Yapılan iklim değişimleri çalışmaları sonucu önümüzdeki yıllarda Ortadoğu bölgesinin yüzey ısısının 2,5-5,5 oC arasında artacağı ve bu artışın bölge de gerçekleşen yağış ortalamasını yüzde 20 oranında düşüreceği de belirtilmiştir. Türkiye genelinde sıcaklıklar 2,5 -3,5 derece artması beklenirken, yağışların %-35 oranında azalacağı tahmin edilmektedir. Bu yıl yağışlar genel Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında uzun yıllar ortalamasının altında gerçekleşmiştir. Özellikle yüzey ve yeraltısularının beslenmesinde ana kaynak olan kar yağışının da geçen yıllara göre daha az gerçekleştiği gözlenmiştir. Bu gelişmeler doğrultusunda önümüzdeki yaz dünya genelini etkileyecek bir kuraklık yaşanması ihtimali yüksek gözükmektedir. Yaşanacak kuraklığın en çok gıda fiyatlarını etkileyeceği öngörülmektedir. Dünya Bankası’nın gıda fiyat endeksine göre de ocak ve şubat aylarında düşük olan gıda fiyatları mart ayı itibariyle yükselişe geçmiştir. Kuraklığın neden olduğu su kıtlığı sadece gıda üretimini değil ülkelerin enerji güvenliğini de doğrudan etkilemektedir. Özellikle hidroenerji (hydropower)  üretimi yapan barajların bu dönemlerde elektrik üretme kapasiteleri düşmektedir.
 
Türkiye özelinde incelediğimizde, Türkiye su zengini bir ülke değildir ve gelecek yıllar için yapılan projeksiyonlarda artacak nüfus ile su sıkıntısının daha da artacağı öngörülmektedir.  Türkiye’nin en büyük iki şehri Ankara ve İstanbul’da barajların doluluk oranı yüzde 50 seviyesinin altındadır. Bu ay gerçekleşen yağışlar ile baraj doluluk oranlarının az da olsa yükselebileceği belirtilmektedir. Söz konusu iki şehrin içme suyu ihtiyacı çevre barajlardan sağlanmaktadır. Yaz döneminde suya ilişkin bir sıkıntı yaşanmaması için alternatif planlar geliştirilmesi gerekmektedir. Bu süreçte sudan tasarruf edilebilmesi için kullanıcıların dikkatli kullanımları büyük önem teşkil etmektedir.  Son 10 yılın en sert kuraklık dönemi olarak tanımlanan 2014 yılı, su kaynaklarının ortalama yüzde 70’inin kullanıldığı tarım sektörünü olumsuz etkileyecektir. Bu da gıda fiyatlarında artış yaşanmasına neden olabilecektir. Barajlarda su seviyesinin düşmesi ise elektrik üretimini de negatif yönde etkileyebilir ve elektrik üretimi için doğalgaz gibi diğer kaynaklara yüklenilebilir. Planlamalar yapılırken kuraklığın sadece çevresel değil, sosyal ve ekonomik etkilerini de göz önünde bulundurulmalıdır.
 
İçinde bulunduğumuz yakın coğrafya Ortadoğu’da ise kuraklık etkisini göstermektedir. Normal şartlar altında, dünya ortalama yağış miktarının sadece ¼’ünün düştüğü Ortadoğu’da bu yıl özellikle de Ürdün’de yağışlar son 60 yılın en düşük yağışı olarak gerçekleşmiştir. Lübnan, Irak ve Suriye’de kurak geçen bu dönem su kaynaklarını ve tarım faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir. Dünya gıda ithalatının en büyük oranda alıcı olan bölgede bu yıl gıda ithalatın daha da artacağı beklenmektedir. Halen iç savaşın devam ettiği Suriye’de bu yıl, yıllık ortalamasının yarısı kadar yağış gerçekleşmiştir. Kuraklık özellikle Halep, İdlib ve Hama bölgelerinde yoğun hissedileceği belirtilmektedir.  İç savaşın su dağıtım sistemlerine de büyük zarar verdiği Suriye’de Mart 2011’den bugüne 4,5 milyon insan ülke içinde yer değiştirmiş, 2,5 milyon insan ise komşu ülkelere sığınmıştır. Çatışma süreci ülkede tarımcılığa da büyük darbe vurmuştur. World Food Programme’nin (WFP) verdiği bilgiler ışığında, Suriye’de geçen yılki tahıl ihtiyacı 5,1 milyon tondur, bu yıl mevcut kapasite ile üretilecek tahıl miktarı ise 1,7-2 milyon ton arasındadır. Uluslararası yardım kuruluşlarının da yetersiz kaldığı bu süreçte ülkede büyük bir gıda sorunu yaşanması beklenmektedir.  Açlık nedeniyle komşu ülkelere göçün artması da bir ihtimal olarak ortaya çıkmaktadır. 
 
Artan nüfusun su talebi, gıda güvenliği endişesi ve suyun etkin kullanılmaması, özellikle tarımda modern sulama tekniklerinin kullanılmaması büyük oranda su kayıplarına neden olmakta ve mevcut durumu daha kötü bir hale sokmaktadır. Suyun verimli kullanımına ilişkin olarak su yönetim yapısının düzenlenmesi gerekirken, özellikle kullanıcılarda suyun tasarruflu kullanımıyla ilgili olarak da eğitilmelidir.  Buna ek olarak, iklim değişimi mevcut su yapılarının (hidroelektrik, taşkın kontrolü, drenaj ve sulama sistemleri)  işletilmesini ve işlevlerini, su yönetimini de değiştirecektir. Su yönetimi, enerji, çevre, sağlık, doğa koruma ve gıda politikalarını da etkilemektedir. Bu sebeplerle mevcut iklim değişiminin yarattığı zafiyetlerin ortaya konması ve su ile ilgili yönetimlerin yeni şartlara adapte edilmesi gerekmektedir.