İlk Uygulama Döngüsünün Sonuna Yaklaşırken AB Su Çerçeve Direktifi: Hayal Kırıklığı ve Umut

Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer, ORSAM Danışmanı, Selçuk Üniversitesi
Avrupa Birliği’nin suyla ilgili başlıca mevzuatı olan Su Çerçeve Direktifi (SÇD), ilk uygulama döngüsünün sonuna yaklaşmaktadır. Başlangıcında da belirtildiği gibi, gerek yerüstü suları, yeraltı suları, geçiş suları gerekse kıyı suları olsun, Avrupa Birliği’ndeki tüm su kütlelerinin, 2015 sonu itibarıyla “iyi durum” kriterine ulaştırılması hedeflenmiştir. Avrupa’daki su kaynakları karma bir fotoğraf sergilemektedir. Kaynakların yalnızca yarısından biraz fazlasının Su Çerçeve Direktifi’nde belirtilen kriterleri karşılaması beklenmektedir. Bu nedenle sonuçların hayal kırıklığı yarattığı hissedilmektedir. Ancak 2015, SÇD ve SÇD ile ilişkili diğer direktifler (Nitrat, Kentsel Atık Suların Arıtılması vb.) tarafından uyulması zorunlu bir nihai tarihten çok, 2021’e dek sürecek ikinci döngünün başlaması için öngörülen tarih olarak da algılanabilir. Bu durum, umut beslemek için bir zemin oluşturmaktadır. Yine de, SÇD ile ilgili tüm çabalar hala üzerinde çalışılması gereken konulardır. Zira ilk döngüde “iyi durum” statüsü kazanamayan su kaynaklarına “iyi durum” statüsü kazandırmak daha zordur.
 
22 Mart 2015 Dünya Su Günü’nde, Avrupa’daki suyun mevcut durumunu ve “Su Çerçeve Direktifi ve Seller Direktifi: AB Sularının “iyi duruma” kavuşturulması ve Sel Riskinin Azaltılmasına Yönelik Adımlar” başlıklı Komisyon Önerisi’ni tartışmak üzere bir konferans gerçekleştirilmiştir. 9 Mart 2015’te kabul edilen Öneri, SÇD’nin ve Sel Direktifi’nin uygulanmasında gelinen durumu sunmaktadır. Öneri, yıllardır süren önceki bozulma ve etkisiz yönetim nedeniyle AB’nin önünde bütün sularının yeterince iyi bir hal alabilmesi için hala kat edilecek uzun bir yol olduğunu dile getirmektedir. 2012’de Komisyon tarafından “Avrupa’nın Su Kaynaklarının Korunması Tasarısı”nda, AB’nin yüzey sularının yarısının 2015’te iyi bir ekolojik duruma gelmesinin zor olduğu gerçeği vurgulanmıştı. Bugün Öneri tarafından bu gerçek doğrulanmıştır. Avrupa sularındaki yaygın kirliliğin ana nedeni olan tarıma bağlı su kirliliğinin tehlikesine de vurgu yapan Öneri’nin verilerine göre, nehir havza bölgelerinin c’ünün işaret ettiği üzere, Nitrat Direktifi’nin uygulanması, su kirliliğinin SÇD hedeflerini gerçekleştirmek için uygun seviyeye indirilmesi konusunda yeterli değildir. 
Kentsel Atık Suların Arıtılması Direktifi, Avrupa’da fay hatlarının görünür hale geldiği bir tablo ortaya çıkarmaktadır. AB’nin 2004’teki genişlemeden önceki 15 Üye Devleti, ev kullanımlarından kaynaklanan kirlilikler konusunda başarılı görünürken, Öneriye göre, son on yıldaki önemli çabalara rağmen, yeni Üye Devletler’in “finans” ve “planlama” konularında ciddi eksiklikleri mevcuttur.
 
Avrupa Komisyonu, çevresel akışlara ilişkin olarak, Üye Devletler’in Nehir Havzası Yönetimi Planları’nın analizlerini de göz önüne alarak, birçok Üye Devlet’in -SÇD’nin hedeflerine ulaşılabilmesi açısından gerekli olduğu halde- doğanın su ihtiyaçlarını dikkate almadığını belirtmiştir. Üye Devletler’in çoğu, ekosistemlerin gelişmeleri ve tam faydalarını ortaya koyabilmeleri açısından kritik önemi haiz çeşitli faktörleri dikkate almadan yalnızca yaz dönemlerinde gerekli olan minimum akımın sağlanmasını önemsemektedirler. Öneri’ye göre, bu farklı faktörler, akımın büyüklüğü, sıklığı, süresi, zamanlaması ve sel olaylarının değişim hızları ile ilgili olabilmektedir.
 
Öneri, verdiği bu bilgilerin ardından SÇD ve ilgili direktiflerin uygulanabilirliğini artırabilmek adına bir dizi tavsiye sunmaktadır. Birincisi ve en önemlisi, Öneri, Üye Devletler’e “Önlemler Programı’nı” sucul ekosistem üzerindeki baskı ve etkileri ile su durumu konusunda güvenilir ve sağlıklı değerlendirmelerine dayalı bir temele oturtmaları konusunda hızlanmaları çağrısında bulunmuştur. Öneri’ye göre bu konuda hataya düşülmesi, bütün nehir havzası yönetimi planlarını tehlikeye atacaktır. İkincisi, suyun mevcut durumu ve “iyi durumu” arasındaki boşluğu dolduracak ve fiyat açısından etkin (cost-effective) bütün önlem kombinasyonları belirlenmelidir. Üçüncü olarak Üye Devletler, SÇD’nin amaçları ile uyumluluklarını kontrol edebilmek amacıyla su çekilmesi (su hakları da dahil olmak üzere), su boşaltımı ve hidroelektrik gibi konularda mevcut izinleri gözden geçirmelidir. Dördüncüsü, AB ülkeleri, tarımdan kaynaklanan yaygın kirlilikle mücadele konusundaki önlemlerini güçlendirmelidir. Beşincisi, Öneri, su kütlelerinden aşırı su çekimi konusunda önleyici tedbirler alınması gerektiğinin altını çizmektedir. Altıncısı, Öneri, akış dalgalanmalarına bağlı fiziksel değişikliklerle başa çıkabilmenin yanı sıra “ekolojik akışların” restorasyonu ve sürdürülebilirliği konusunu çözebilmek adına izleme ve değerlendirme metotlarının geliştirilmesi konusunda çağıda bulunmaktadır. Yedincisi, suyun verimsiz kullanımının neden olduğu ekonomik ve çevresel hasarların önlenebilmesi adına suyun “yetersiz fiyatlandırılmasının” önüne geçilmelidir. Sekizincisi, Üye Devletler (ulusal idari yapılar ile uluslararası sınırların ve farklı politik sektörlerin arasında) çeşitli düzeylerde işbirliğini geliştirmelidirler. Dokuzuncu olarak ise, AB fonları, Avrupa mevzuatının uygulanması doğrultusunda kullanılmalıdır.
 
Sonuç olarak, SÇD gerekliliklerinin tamamen yerine getirilebilmesi için aşılacak uzun bir yol mevcuttur. Üye Devletler somut gelişmeler elde etmek istiyorlarsa, yaklaşımlarını SÇD’nin yaklaşımına uygun bir hale getirmeli, bu konuda attıkları adımlara ve izleme çalışmalarına daha çok yoğunlaşmalıdırlar. Aksi takdirde, Üye Devletler yalnızca marjinal sonuçlar üreten “prosedürleştirme” tuzağına düşeceklerdir. Son zamanlarda bu durum, Avrupa Parlamentosu’nun Çevre, Halk Sağlığı ve Gıda Güvenliği Komitesi başkanı olarak görev yapmış olan ve Mart ayının sonlarında Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Su Konferansı’nda açılış oturumunun konuşmacısı olan Giovanni La Via tarafından şu şekilde özetlenmiştir: “Üye Devletler, ‘her günkü iş’ yaklaşımının ötesine geçmeli ve su kaynaklarının mümkün olan en hızlı şekilde iyi statüye ulaşabilmesini sağlamak için gerekli, uygun ve maliyet açısından etkili önlemleri tasarlamalıdır”.