Irak'ta Gerginliğin Tepe Noktası: Kerkük

Bilgay Duman, Araştırmacı, ORSAM
2014'ün Haziran ayında Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Musul'a saldırması ve ele geçirmesiyle birlikte Kerkük üzerindeki baskı giderek arttı. Belki de 2003'ten sonra Irak'taki en tartışmalı vilayet olan Kerkük bugün de IŞİD tehdidiyle karşı karşıya. IŞİD Kerkük'ün çevresindeki etkinliğini sürdürürken, şehir merkezindeki tedirginliğin had safhada olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Irak ordusunun 12. Tugayının şehri terk etmesinin ardından Kerkük'te güvenlik, Kürt partileri KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) ve KYB'ye (Kurdistan Yurtseverler Birliği) bağlı asayiş güçleri, Irak İçişleri Bakanlığı'na bağlı yerel polis ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından Kerkük'e gönderilen peşmergeler tarafından sağlanıyor. Buna rağmen IŞİD tehdidi kente hiç de uzak değil. Kerkük'ün sadece 8-10 km kadar dışında, Tikrit yolu üzerindeki Molla Abdullah bölgesinde bulunuyorlar.
 
Tikrit'in IŞİD'in ana hareket merkezlerinden biri olması, Tikrit-Kerkük arasında bulunan ve sadece Sünni Arapların yaşadığı Kerkük'e bağlı Havice ilçesinin halen IŞİD'in elindeki en güçlü bölgelerden biri olarak ortaya çıkması, Kerkük üzerindeki baskıyı daha da artırıyor. IŞİD tehdidinin Kerkük şehir merkezine bu derece yakın olması nedeniyle sızmaların yaşanmasından ciddi bir biçimde korkuluyor. Nitekim hemen her gün IŞİD'in Kerkük'e canlı bomba ya da bombalı araç soktuğuna dair söylentiler halkı tedirgin etmeye yetiyor. Bu tedirginlik ABD önderliğindeki koalisyon güçleri ve Irak Hava Kuvvetleri'nin Kerkük çevresinde düzenlendiği hava operasyonlarıyla daha artıyor. Zira operasyon sesleri yükseldikçe halkta IŞİD'in hareketlendiği ve Kerkük'e gireceğine yönelik bir algı oluşuyor. Ancak bu algının Kerkük'te olumlu bir adıma yol açtığını da söylemek mümkün. Nitekim IŞİD'e karşı mücadele bütün tarafları birleştirmiş gibi görünüyor.
 
IŞİD'in Musul'u ele geçirmesinin ardından Kerkük'te ciddi bir saldırı olayı yaşanmasa da halkın Irak'ın en özel şehri olarak gördüğü Kerkük'te IŞİD'e karşı operasyonlar tüm hızıyla devam ediyor. Özellikle yerel polis ve Terörle Mücadele Birimi, Kerkük şehir merkezinde pek çok noktada operasyon düzenliyor. Burada özellikle Kerkük Terörle Mücadele Birimi'nin sorumlusu ve Kerkük Emniyet Müdür Yardımcısı General Turhan Abdurrahman'ın hakkını teslim etmek gerekiyor. Irak merkezi hükümetinin etkisinin son derece az hissedildiği Kerkük'te, bir Türkmen olan General Abdurrahman'ın IŞİD'e karşı verdiği mücadele ve operasyonlarının başarısı Kerkük'teki her kesim tarafından takdirle karşılanıyor. General Abdurrahman'ın sorumluluğunu üstlendiği Terörle Mücadele Birimi, aynı zamanda IŞİD'e karşı operasyonların koordinasyon noktası. ABD önceliğindeki koalisyonun düzenlediği hava operasyonlarında dahi Terörle Mücadele Birimi'nin koordinasyonu söz konusu.
 
Bununla birlikte hava operasyonları olmaksızın IŞİD'le mücadelenin zor olduğu da herkesin kabul ettiği bir gerçek. Öte yandan Kerkük'ün dışındaki bölgelerde de "Haşti Şaabi" (Millet Yığınları) adı verilen "Gönüllü Birlikler" diye ifade edilen Şii milis güçlerin varlığı da kendini belli ediyor. Özellikle Şii milislerin IŞİD'e karşı mücadelesi Kerkük'ün dışındaki Tazehurmatu, Dakuk (Tavuk) gibi bölgelerde güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor. Halk arasında bu milis güçlere İran tarafından destek verildiği konuşuluyor.
 
Bir yanda IŞİD tehdidi bir yanda siyasal sorunlar
 
IŞİD'e karşı mücadeledeki bu birlikteliğe rağmen, Kerkük'teki siyasal sorunların aşılabildiğini söylemek zor. Irak Parlamento Başkanı Selim Cuburi'nin 9 Aralık 2014 tarihinde yaptığı Kerkük ziyaretinde yaşananlar bunun göstergesi. Ziyarette Selim Cuburi beraberindeki heyette bulunan Kerkük’ün Türkmen, Kürt, Arap, Hıristiyan milletvekilleriyle Kerkük İl Meclisi’nde bir toplantı yaptı; toplantıya Kerkük’ün kimliği üzerinden yapılan tartışmalar damga vurdu. Cuburi konuşmasında Kerkük’ün Iraklı kimliğine vurgu yaparken, Kürt yetkililerden birinin Kerkük’ün “Kürt şehri” olduğunu söylemesi üzerine Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi’nin buna karşı çıkarak, Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu belirtmesiyle tansiyon yükseldi. Nitekim toplantıyı daha fazla sürdüremeyen Selim Cuburi, gruplarla tek tek görüşme yoluna gitti. Bu durum bile Kerkük’teki anlaşmazlığın seviyesini gösterir niteliktedir.
 
Nitekim bu toplantının hemen ardından Kerkük Üniversitesi’nde Kürt öğrencilerin bayrak günü sebebiyle askerî kıyafetlerle gösteri yapması ve diğer gruplara yönelik olumsuz davranışları neticesinde Kürt ve Arap öğrenciler arasında gerginlik ortaya çıktı ve bir Arap öğrenci hayatını kaybetti. Burada Türkmenlerin sağduyusunu koruduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zira Türkmenler, Kürt öğrencilerin olay çıkarabileceğini hesap ederek üniversiteye gitmemiş ve olaylara karışmamıştır.
 
En çok etkilenen etnik grup Türkmenler
 
Bilindiği gibi Kerkük bir yana tüm Irak’ta silahlı güce sahip olmayan tek ana etnik grup Türkmenlerdir. Bu nedenle 2003 sonrası Irak’taki şiddetten birincil derecede etkilenen Türkmenler oldu. IŞİD operasyonlarının da en fazla Türkmenleri etkilediği ifade edilmesi gereken bir gerçek. Telafer, Musul, Tuzhurmatu ve çevresindeki Yengice, Karetepe, Amirli gibi nahiyelerin yanı sıra Kerkük’ün çevresindeki Tavuk, Tazehurmatu, Beşir gibi Türkmen yerleşim yerlerinin de doğrudan IŞİD’in tehdidi altında olması sebebiyle bu bölgelerde yaşayan Türkmenler zorunlu göçe maruz kaldı. Bu durumun Irak’taki Türkmen coğrafyasını değiştirdiğini söylemek yanlış olmaz. Aynı durum Kerkük’te yaşayan Türkmenler için de geçerli bir tehdit. Mevcut durum itibarıyla Kürt güçlerin çoğunluğunu oluşturduğu bir yapı içerisinde Kerkük’ün güvenliği şimdilik korunsa da bu durumun sürekliliğini sağlamak kolay olmayacak gibi.
 
Öte yandan Kerkük İl Meclisi Başkanı Hasan Turan’ın milletvekili olması sonrasında bu görevin yeniden Türkmenlere verilip verilmeyeceği de tartışılıyor. Özellikle Arapların, bu görevi istediği biliniyor. Ancak Kürtler de Türkmenlerin kendi aralarında bir aday belirleyemediğini öne sürerek statükonun devamını sağlamaya çalışıyor. Çünkü mevcut durum itibarıyla Kerkük İl Meclisi’nin Kürt üyelerinden Rabwar Talabani, İl Meclisi Başkanlığı’na vekalet ediyor. Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in de Kürtlerden olması, vilayetteki üç önemli görevden (vali, vali yardımcılığı ve il meclisi başkanlığı) ikisinin Kürtlerde olmasını sağlıyor. Kerkük Vali Yardımcısı’nın Araplardan olması da Türkmenleri siyasetin dışında bırakıyor. Ayrıca 2014’ün Haziran ayında bir suikast sonucu öldürülen Kerkük İlçe Meclisi Başkanı Münir Kafili’nin yerine de henüz kimse seçilemedi. Bu durum Kerkük’te Türkmenlerin siyaseten de zorlanmasına sebep oluyor.
 
Bununla birlikte Kerkük’teki herhangi bir etnik tansiyonun yükselmesinde silahsız olan Türkmen halk kolay hedef haline gelebilir. Zira Kürtlerin görünürde zaten bir silahlı gücü var. Sünni Arapların da silaha ve direniş gücüne sahip olduğu biliniyor. Bu durumda silahlı gücü bulunmayan Türkmenleri kimin koruyacağı sorusu ortaya çıkıyor. Bu nedenle Türkmenler son dönemde sürekli biçimde kendilerini koruyacak ve sadece Türkmenlerden oluşacak bir gücün kurulması yönünde hem merkezi hükümetten hem Türkiye’den hem de uluslararası güçlerden yoğun talepte bulunuyor. Ancak bu noktada Türkiye’nin tavrı kesin ve net: Türkiye, hiçbir şekilde hiçbir gruba silah verilmeyeceğini ve bunu desteklemeyeceğini açık olarak dile getiriyor. Hatta ABD ve koalisyon güçlerinin Irak ve IKBY’ye yaptığı silah yardımlarına dahi karşı çıkıyor. Türkiye bu durumun şiddet dengesini tırmandıracağının farkında. Bu noktada Türkiye’nin ana eksen politikasını siyasi çözüm oluşturuyor.
 
Etnik ve mezhepsel gerginlik riski
 
Irak’ta siyaset ve güvenlik, birbirinin ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş durumda. IŞİD’in ortaya çıkmasının en büyük sebeplerinden biri olarak Sünni Arapların siyasete entegre olamamasının gösterilmesi tesadüf değil. Bu nedenle Kerkük konusunda da siyasi uzlaşı gerekliliği net olarak görülüyor. Çünkü Kerkük’teki tek gerginlik mevcut siyasal gruplar arasında yaşanmıyor. Özellikle Kerkük ve çevresinde Şii milis gücü “Haşti Şaabi”nin Irak hükümetinin desteğiyle giderek güçlenmesi ve etkinlik kazanması, peşmergelerle sorun yaşanmasına sebep oluyor. Şimdilik Kerkük içerisinde “Haşti Şaabi” güçleri yok. Ancak giderek Kerkük çevresinde etkinlik sağlamaya başladıkları görülüyor. Geçen günlerde Tuzhurmatu’da Kürt bir din aliminin öldürülmesinin ardından peşmergeler ve “Haşti Şaabi” güçleri arasında yaşanan gerginlik iki taraf arasındaki çekişmenin göstergesi.
 
Bunun Kerkük’e yansıması etnik ve mezhepsel tansiyonu artırmak olacaktır. Ayrıca petrol ve bütçe konusunda Erbil-Bağdat arasında 2 Aralık'ta varılan anlaşmayı da olumsuz yönde etkileme potansiyeli var. Söz konusu anlaşmanın ana maddelerinden birinin Kerkük petrolü olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Ayrıca Kerkük ve çevresinde oluşturulan “Haşti Şaabi” güçlerinin bel kemiğini Şii Türkmenlerin oluşturması da gerginliğin diğer bir unsuru. Bu durum Kerkük’te hem etnik hem de mezhepsel bir gerginlik riskini beraberinde getiriyor. Tüm bu riskler IŞİD sonrası Kerkük’ü yeniden Irak siyasetinin ana gündem maddesi haline getirebilir. Zira hâlen Kerkük’ün statüsü konusunda bir belirsizlik var ve IŞİD tehdidinin atlatılması hâlinde bu belirsizliği saklamak çok da mümkün olmayacak.
 
Bu yazının orijinali Aljazeera Türk internet sitesinde yayınlanmıştır.