Irak’ta asıl karar verici Sistani mi?

Irak'ta Şiilerin en büyük dini merci Ayetullah Ali es-Sistani, ülkede uzun süredir devam eden ve başta Bağdat olmak üzere orta ve güney vilayetlerde yoğunlaşan hükümet karşıtı protestolara ilişkin 29 Kasım’daki Cuma hutbesinde, hükümetin yaşananlara çözüm sunmaktan aciz kaldığını söyleyerek, “şeffaf, özgür” seçime ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir. Sistani'nin seçim çağrısı yapması, Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi'nin istifasını beraberinde getirmiştir. 29 Ekim’de parlamentoda 54 milletvekiliyle birinci sırada yer alan Sairun Koalisyonu lideri Mukteda es-Sadr da Abdülmehdi’nin istifasını gündeme getirerek, başbakandan güvenoyunun çekilmesi ve hükümetin acilen düşürülmesi konusunda çağrı yapmıştır. Abdulmehdi, siyasi partilerin anlaşması halinde görevini bırakmaya hazır olduğu şeklinde cevap verse de Sadr yeterli desteği bulamadığı için başbakan görevine devam etmiştir. Buna karşın, Sistani’nin çağrısının başbakanı koltuğundan etmesi, ilkesel olarak İran Şiiliğinden farklılaşan bir biçimde siyaset dışı kalma yönünde bir düşünsel yapıya sahip olan Irak’taki Şii mercinin ülke siyasetine müdahil olma durumunu ve gücünün boyutlarını göstermektedir.

Kritik zamanlarda müdahale
Irak’ta Şii toplumunda dini lider olarak kabul edilen ve merkezi yere sahip olan Sistani, olağanüstü dönemler dışında veya talep gelmedikçe siyasetle ilgilenmemektedir. Verdiği fetvalar ve yaptığı açıklamalarla belirli eylemleri desteklemek, meşrulaştırmak ya da eleştirmek için kritik zamanlarda devreye giren Sistani’nin, Abdulmehdi’nin istifasına yol açan müdahaleyi, 2003’teki ABD işgalinden bu yana belirli dönemlerde yaptığı gözlemlenmektedir.

İran’ın Meşhed kentinde doğan Sistani, 1951’de Ayetullah Ebu el-Kasım el-Hoyi’nin yanında eğitim almak üzere Irak'ın Necef kentine taşınmıştır. 1992’de Hoyi’nin ölümünün ardından, Sistani, ilmi derecesinin diğer ulema tarafından tanınmasıyla, Ayetullah el-Uzma derecesine terfi ederek Hoyi’nin halefi olmuştur. Sistani, başta Muhammed Sadık el-Sadr olmak üzere Iraklı diğer önde gelen Ayetullahların ölümü sonrası Irak'taki en büyük Şii din adamı olmuştur. Saddam Hüseyin dönemi boyunca baskı altında tutulan Sistani, ABD işgalinin hemen ardından, parlamento seçimlerinin yapılması ve anayasa konularında aktif rol almıştır. Mart 2004’te işgal yönetimi başkanı Paul Bremer liderliğindeki Irak Geçici Hükümet Konseyi tarafından oybirliğiyle kabul edilen Irak Geçici Anayasası’na karşı çıkan Sistani, geçiş dönemi için hazırlanan bir yasanın seçilmiş ulusal bir meclisin onayını almadığı sürece meşru olmadığını söylemiştir. ABD’nin Bremer eliyle kurmaya çalıştığı düzene karşı çıkan Sistani, erken seçimlerde ısrar etmiştir. Böylece 30 Ocak 2005 seçimleri, ABD’nin hiç istemediği bir şekilde parlamentoda İslamcı siyasal kesimleri iktidara taşımıştır. Washington her ne kadar bu durumdan hoşlanmasa da Sistani’nin toplumdaki gücünden dolayı diretmemiştir.

Mart 2010 seçimlerinin ardından, aynı yılın eylülünde Başbakan Nuri el-Maliki’nin başbakanlığına itiraz eden Ammar el-Hekim liderliğindeki Irak Ulusal İttifakı, geçtiğimiz günlerde istifa eden Adil Abdulmehdi’yi başbakan adayı olarak açıklamıştır. Ancak yaklaşık 9 ay yeni başbakanın belirlenmesi konusunda uzlaşı sağlanamaması üzerine doğan krizle ilgili Sistani’nin görüşünü bildirmesi talep edilmiştir. Sistani’nin konuya müdahil olmak zorunda kalmasıyla birlikte aynı yılın aralık ayında Nuri el-Maliki ikinci kez başbakanlık koltuğuna oturmuştur.

İkinci döneminde ordu, emniyet ve istihbarat güçleri üzerindeki etkinliği artıran hatta doğrudan kendisine bağlı özel harekât birlikleri oluşturan Maliki’nin mezhepçi tutumu ve ayrıştırıcı politikaları terör örgütü IŞİD’in ülkede alan yakalamasını kolaylaştırmıştır. 2014 seçimlerini kazanan Maliki’yi, toplumun önemli bölümü ve siyasi aktörler reddetmiş ve ABD Maliki’nin üçüncü kez başbakan olması halinde Irak’ın IŞİD’le mücadelesini desteklemeyeceğini açıklamıştır. Bunların yanı sıra, özellikle Sistani’nin İran’ın Maliki üzerinden ülkedeki etkinliğinin artması ve Maliki’nin ayrıştırıcı politikalarından rahatsızlığı nedeniyle devreye girmesiyle Maliki başbakanlık koltuğuna oturamamıştır. Ayrıca, IŞİD’in 2014’te Irak topraklarının büyük bölümünü ele geçirmesiyle de Sistani devreye girmiş ve ülkede eli silah tutan herkese ülkesini ve kutsal mekânları savunma çağrısında bulunmuştur. Çağrının ardından, binlerce kişi Haşdi Şabi milis grubu çatısı altında toplanmıştır. İran her ne kadar IŞİD’le mücadelede aktif rol alan Haşdi Şabi üzerinde zaman içerisinde etkinlik kursa da ülkenin IŞİD’den kurtuluşunda Sistani’nin çağrısı yadsınamamaktadır.

Sistani’nin, Maliki’nin üçüncü kez seçilmesine rıza göstermemesi üzerine, Eylül 2014’te Haydar el-Abadi başbakan olmuştur. ABD’ye yakınlığıyla bilinen Abadi döneminde IŞİD’e karşı başarılı bir mücadele verilmesine rağmen, 2018’de Basra'da şiddet ve kaos ortamına dönüşen protestolar Abadi’yi koltuğundan eden önemli nedenlerden biri olmuştur. Zira Sistani’nin Abadi’ye sokağın taleplerini karşılayacak reform çağrıları yerine getirilmemiştir. 12 Mayıs 2018 seçimlerinin ardından, mercinin başbakanlığa seçilecek kişinin, şeffaf, cesur ve liyakatli olmaması halinde desteklenmeyeceği açıklamaları yapılmıştır. Abadi, ikinci dönem başbakanlık için çaba gösterirken, Sistani'nin açıklamasıyla dini mercinin desteğini kaybetmiş ve 29 Kasım’da Sistani’nin çağırısıyla istifa eden Abdulmehdi Ekim 2018’de göreve gelmiştir.

Sistani’nin müdahalesinin anlamı
Devlet ile toplum arasında arabulucu rol üstlenen Sistani’nin her ne kadar Irak siyasetine müdahil olmadığı iddia edilse de kendisi son kertede başvurulan bir karar verici mekanizma olarak görülmekte ve 2003 sonrası bütün siyasi süreçlerde oldukça etkin olduğu gözlemlenmektedir. Sistani’nin Irak siyasetine son müdahalesi olan Abdulmehdi’yi istifaya zorlamasının arkasında çeşitli nedenlerin olduğu düşünülmektedir.

Sistani’nin Irak’ta bütün aktörlerden önce halkın taleplerini dikkate alması ve protestolarda kaybın giderek büyümesi konusundaki endişeleri, Abdulmehdi’nin gitmesi gerektiği yönündeki açıklamalarının motivasyonu olabilir. Nitekim Sistani, protestoların başladığı ilk günden bu yana hükümetin protestocuların taleplerini dikkate alması gerektiği konusunda önerilerde bulunmuştur. Öyle ki, protestocularla dayanışma amacıyla Necef havzasındaki eğitimlere dahi ara verilmiştir. Ancak protestolarda yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi, hükümetin etkili adımlar atmaması veya sokağın atılan adımlardan tatmin olmaması ve özellikle de protestoların Irak'taki Şiiliğin merkezi olarak bilinen Necef’te yoğunlaşmasıyla Sistani protestolarda bilançonun ağırlaşmasını engellemek ve Şii halk nezdindeki nüfuzunu korumak adına böyle bir müdahaleyi yapma ihtiyacı hissetmiştir. Sistani’nin tahammül sınırları aşılmıştır. Hatırlanacağı üzere, Necef'te protestolar sırasında İran'ın Necef Başkonsolosluğu binası iki kez ateşe verilmiş ve çok sayıda protestocu hayatını kaybetmiştir. Sokağa çıkma yasağı ilan edilen Necef’e, Sistani'ye bağlı Şii milis gücü Ebu Fadıl Abbas Tugayı’ndan takviye güç gönderilmiştir.

Necef'teki protestoların Sistani dışında, orada ikamet eden diğer mercileri de zaman zaman hedef alması da Sistani’nin kararını etkilediği düşünülebilir. Zira, Şii lider ve meclisteki muhalefet grubu Ulusal Hikmet Akımı Başkanı Ammar el-Hekim'in dedesi Muhammed Bakır el-Hekim'in, Hazreti Ali'nin mezarının yakınlarında bulunan mezar külliyesinin bir bölümü ateşe verilmiştir. Yine Şii mercilerden Ayetullah Muhammed Taki Müderrisi'nin de evine baskın yapıldığı iddia edilmiştir. Sistani’nin bu kararıyla, Şii mercileri kanın akmasından sorumlu tuttukları hükümete gizliden destek vermekle suçlayan protestocuların öfkesinin artmasını engellemek istediği iddia edilebilir. Iraklıların dini kurumlara güveninin 2004’ten bu yana yüzde 40 oranında düşmesi, özellikle de yeni neslin dinle ilişkisinin zayıflığı ve dini referansları yeterince dikkate almamasının, Sistani’nin bu endişesini haklı zemine oturttuğu görülmektedir.

Iraklıların ulusal birliğinin protestolarda giderek güçlenmesi de Sistani’nin kararını etkilemiş olabilir. Protestolarda toplum kilit bir aktör olduğunu kanıtladığı gibi toplumu ayrıştıran siyasetçilerin ve ülkede her alanda aktif olan İran’ın temel hedef olması, ulusal birliğin ve kimliğin güçlendiğinin göstergesi olmuştur. Ulusal kimliğin giderek güçlendiğinin bilincinde olan Sistani için, sokağın yeni gerçeğini görmezden gelmenin ülkenin yararına olmadığını değerlendirdiği yorumu yapılabilir.

Sistani’nin, Irak’ta 2003 sonrası kurulan Şii egemen düzenin zarar görmesini istememesinin de kararını etkilediği değerlendirilmektedir. Saddam Hüseyin döneminde uzun süre devam eden otoriteryenizm nedeniyle sivil toplumun gücü zayıfladıkça Sistani’nin gücü Şii toplum içerisinde pekişmiştir. 2003 sonrası Irak’ta kurulan yeni düzen ise Saddam dönemi boyunca ev hapsinde tutulan Sistani’ye devlet ile toplum arasında arabuluculuk rolü sunmuştur. Necef havzası bu dönemde yeni düzenlemelerle dini alandaki yerini özerklik ve tanınma alarak tahkim etmiştir. Bu bağlamda, demokratik parlamenter sistemi destekleyen Sistani’nin, Şii grupların egemenliğinin de devamını istediği düşünülmektedir. Saddam’ın 1980’de Ayetullah Muhammed Bakır es-Sadr’ı idam ettirmesi ve sonrasında birçok Şii din adamına yönelik suikastlar hatırlanırsa, uzun yıllar boyunca ev hapsinde tutulan Sistani, eski günlere dönülme ihtimalinden endişelenmektedir. Bu açıdan, protestoların Şii bölgelerde yoğunlaşması, mevcut sisteme yönelik kritik tehdit olduğu dikkate alındığında Sistani’nin müdahalesi anlamlı bir zemin bulmaktadır.

İran’ın ülkedeki etkinliği, Kum ile Necef arasındaki rekabet ve Tahran’ın protestolar konusundaki tutumunun, Sistani’nin kararını etkileyen diğer faktörlerdir. Sistani, Irak içindeki Şiilere rehberlik ederken, İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in liderlik ettiği Kum havzası ise Irak, Lübnan, Filistin, Suriye, Bahreyn ve Yemen dahil Şiilerin yaşadığı her yerde nüfuz arayışına girmektedir. İran rejiminin temeli Velayeti Fakih anlayışını kabul etmeyen Sistani’nin varlığı, İran’ın Iraklı Şiilerin üzerindeki etkinliğini azaltmaktadır. Bu nedenle, İran, Sistani sonrası Tahran yanlısı bir mercinin Necef’e hâkim olması konusunda faaliyetler yürütmektedir. Ayrıca, İran destekli Haşdi Şabi milis gruplarının bazı yerlerde protestoculara saldırdığı ve protestoculara karşı kullanılan keskin nişancı eylemlerinin arkasında Haşdi Şaabi’nin olduğu öne sürülmüştür. Öte yandan, 29 Ekim’de Sairun koalisyonunun lideri Mukteda es-Sadr, parlamentoda en büyük ikinci bloğa sahip olan Fetih Koalisyonu lideri ve İran’a yakınlığıyla bilinen milis grubu Haşdi Şabi’nin en güçlü bileşenlerinden Bedir Örgütü’nün komutanı Hadi el-Amiri’ye hükümetin düşürülmesi çağrısında bulunmuştur. Sadr ile Amiri’nin, Başbakan Abdülmehdi’den güvenoyunun çekilmesi ve hükümetin düşürülmesi konusunda anlaştığı ancak İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’a giderek, Abdulmehdi’nin görevde kalması gerektiği konusunda İran yanlısı grupları ikna ettiği iddia edilmiştir. Yine Sistani’nin çağrısı sonrası da Süleymani Bağdat’a giderek Abdulmehdi’nin görevinde kalması konusunda baskı yapmıştır. Neredeyse tüm Şii partiler Sistani’nin açıklamasına destek verirken İran yanlısı Fetih grubunun açıklama yapmaması ve İran’ın ısrarla Abdulmehdi’nin görevde kalması gerektiğindeki ısrarı ve yasal çözümden kaçınması, İran-Sistani ayrımını ortaya koymuştur. Sistani’nin protestoların başlangıcından itibaren dış güçlerin müdahalesine dikkat çekerek İran’ı işaret ettiği tartışılmıştır ancak Abdulmehdi’nin istifası kesinleşince İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Sistani’nin aldığı tedbirlerle sorunun çözüleceğini söyleyerek Sistani’yi karşısına almak istememiştir.

Sonuç olarak, amaçlarından biri başbakanın istifası ve hükümet değişikliği olan protestolar, Sistani’nin müdahalesine kadar bu amaçlarına ulaşamamıştır. Yine parlamentodaki en etkin güç olan Sadr bloğu da yeterli siyasi destek bulamadığı için Abdulmehdi’yi yerinden edememiştir. Bunun aksine sokağın yaklaşık 500 kayıp vererek ulaşmak istediği amacın Sistani’nin tek çağrısıyla gerçekleşmesi, mercinin gücünün en önemli kanıtı olarak görülmelidir. Öte yandan, Sistani, yaptığı çağrıyla, ülkede siyasi ve askeri nüfuzu oldukça güçlü olan ve Abdulmehdi’nin gitmesine karşı çıkan İran’ın etkinliğine karşı dengeleyici unsur olduğunu göstermiştir. Bu açıdan bakıldığında, İran, bundan sonraki hamlelerinde Sistani’nin varlığını daha fazla hesaba katmak durumunda kalabilir. Ülkedeki birbirinden farklı ve kırılgan dinamiklere rağmen, bir çağrıyla başbakanın koltuğundan olması, Sistani’nin siyaset üstü karar verici olduğunu göstermektedir.

2005’ten bu yana Tahran, Washington ve Necef'in üzerinde mutabık olduğu bir adayın başbakan belirlendiği ve özellikle de Sistani’nin onay vermediği bir adayın başbakan olmadığı bilinmektedir. Her ne kadar Sistani, 6 Aralık’taki Cuma hutbesinde yeni hükümetin kurulması sürecinde tarafsız olacağını ve hiçbir rol oynamayacağını vurgulasa da "Yeni hükümet başkanı ve kabine üyelerinin belirlenen anayasal süre içerisinde dış müdahalelerden uzak ve vatandaşların talepleri doğrultusunda seçilmesini umuyoruz." ifadeleriyle İran ve ABD’yi işaret ederek sürece müdahil olacağının sinyalini vermiştir. Nitekim Necef’in rızasıyla başbakan olan Abdulmehdi sadece bir yıl görevde kalabilmiş ve Irak sokaklarının “katil başbakan” eleştirilerine maruz kalmıştır. Bu açıdan, yeni başbakanın adaylığı sürecinde bu kez daha güçlü bir tutum sergilemesi beklenen Sistani’nin, yeni adayla meşruiyetini tazeleme arayışına girmek istediği düşünülebilir.