Irak’ta Halk Gösterileri: Adil Abdulmehdi’nin İstifasının Ardından

Irak’ta Düzen
1921’de bir krallık olarak kurulan Irak, 1958 askeri darbesinden sonra başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülke olmuştur. 2003 yılına dek, Irak anayasaları üniter devlet yapısını ve merkezi yönetim biçimini esas almıştır.  Ülkeyi 30 yılı aşkın bir süre yöneten Baas rejiminin 2003 yılında ortadan kaldırılmasından sonra 2005’te yapılan halk oylamasıyla kabul edilen anayasada federal sistem ve siyasi yerinden yönetim esası ülkede siyasal sistem olarak kabul edilmiştir.

2003’teki işgalden bu yana, kuzeydeki 3 ilde görülen nispi istikrar ve kalkınma dışında, Irak halkı son derece kötü, ağır, katlanılması imkânsız bir hayata mahkûm edildi. Farklı alanlarda pek çok zenginlik barındıran ülkede güvensizlik, işsizlik, kamu hizmetleri eksikliği, yolsuzluk ve yoksulluk toplumsal yaşamın her zerresine nüfuz etti. Toplum neredeyse artık aşırı zenginlerle, aşırı fakirlerden oluşmaya başladı. Mezopotamya’daki zenginliğin adaletli dağıtımı mefhumu toplumsal hayattan silinmiş oldu.

Irak halkı, tüm bu olumsuzlukların kaynağını siyasi partilere ve üst tabakaya geniş imkanlar sağlayan anayasaya dayalı sisteme bağladı.  Siyasi aktörlere tepki epey zamandır mevcuttu fakat 2014 DAEŞ terör örgütü faciası halkın öfkesini göstermesini ve sokaklara dökülmesini geciktirdi.

Mayıs 2018 genel seçimlerinden sonra ülkedeki başat siyasi aktör olan Şii, Sünni ve Kürtler arasında, siyasi partiler dışından birisinin başbakanlığa getirilmesi görüşü ağır bastı. Mevcut sistemde aşırı bir biçimde yolsuzluğa bulaşmış olanlar dışında bir figür üzerinde anlaşılması yoluyla halkın beklentisi olan “teknokrat” bir kabinenin oluşturulması fikri bunun asıl nedeni gibi görünse de aslında bu düşüncenin altında farklı dürtüler yatmaktaydı. Özellikle de Şii halkın kızgınlığının farkında olan ve seçimde en çok oy alan Mukteda el-Sadr’ın desteklediği “Sairun” listesi ile Hadi el-Amiri’nin başını çektiği “El-Fetih” listesi arasındaki pazarlık sonucunda, iki taraf ortak bir başbakan belirlenmesi konusunda mutabık kalmıştı. Bu yolla değişim arzusuna cevap verilebileceği görüntüsü yaratılsa da, aslında iki taraf da dışarıdan, nispi bağımsız ve Kürt siyasi partilerin de olurunu alabilecek birisi üzerinde uzlaşarak taraflardan birinin diğerini kontrol edemeyeceği bir kabine oluşturulmasını arzu etmekteydi. Bu durum, 2003 sonrası Irak’taki siyasi düzende, Şii siyasi gruplar ile Kürt siyasi grupların ortaklığında iktidar oluşturma felsefesinin benimsendiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Kürt partileri içinse seçim kazanmış bir Şii kitlesinin liderliğindeki kabinede yer almaktansa, kendilerine yakın ve her zaman desteklerine muhtaç olacak birini seçmek kaçırılmaması gereken bir fırsattı. Zira onlar için Nuri el-Maliki ve Haydar el-İbadi dönemi çok zor geçmişti. Irak’ta siyasi bir örf haline getirilen başbakanlığın Şiilerden oluşması hususunda önce Şii iki grup kendi aralarında, sonra Kürtler ve Sünni gruplarla Adil Abdulmehdi ismi üzerinde mutabık kaldılar ve ardından bakanlıkların dağıtımı konusunda uzlaşı zemini aradılar.

Irak’ın Cumhurbaşkanı eski yardımcısı Adil Abdulmehdi’nin başbakan olması konusunda uzlaşı sağlanmıştı, ancak kabinenin oluşturulmasında siyasi partiler arasında paylaşım sistemi (Muhasasa) yine devredeydi ve bazı (önemli) bakanlıklar konusunda anlaşma sağlanmadan Abdulmehdi’nin oluşturduğu, daha doğru bir ifadeyle başat siyasi grupların verdiği isimlerin bir araya getirilmesiyle oluşan kabine parlamentodan güvenoyu aldı. Ne var ki perşembenin gelişi çarşambadan bellidir deyiminde olduğu gibi bu kabinenin işinin kolay olmadığı ve Irak halkına parlak bir gelecek vaat etmediği aşikardı. Seçime katılmamış ve dışarıdan getirilen bir isim olan Abdulmehdi’nin, Irak Parlamentosunda kendisine ait bir grubu bulunmamaktaydı. Kendi projeleri ve hedefleri olmayan, neredeyse tek özelliği siyasi tarafların üzerinde anlaşabildikleri bir isim olan Abdulmehdi’nin etkili bir bakanlar kuruluyla ülke yönetimini üstlenmesi mümkün değildi. Bu durumda başbakanın uzun yıllardır büyük zorluklarla boğuşan ülkeyi düzlüğe çıkarabilecek bir hükümet programı oluşturabilmesi ve milletvekillerinin tam desteğini alabilmesi mümkün olmamıştır. Öyle ki günümüze kadar bazı bakanlıklara bakan atamasını bile başaramamıştı. Abdulmehdi enerjisini ülke sorunlarını çözmek için değil, başat siyasi güçler arasındaki çekişmede denge unsuru olmak için harcamaya başladı.

Halk Meydanlarda
1 Ekim 2019 tarihinde ülkedeki üniversiteli genç işsizlerin başlatmış olduğu protesto gösterileri kısa sürede evirilerek tüm halka yayıldı. Artık mesele sadece işsizlik değildi, protestocuların tabiriyle bir “Vatan Meselesi” halini aldı.

Tüm içtimai hayatın felç olmasının yaşamı çekilmez hale getirdiğini ve onurlu bir biçimde yaşayabilecekleri bir vatanı kaybetmek üzere olduklarını dile getiren protestocular, ülkedeki siyasi düzenin topyekûn değişmesini talep etmektedir. Tüm kötülüklerin kaynağını ülkede hakim olan siyasal düzene bağlayan halk, en başta federal düzenin getirmiş olduğu, yolsuzlukların ana kaynağı olarak görülen ilçe ve vilayet meclislerinin lağvedilmesi ve parlamenter sistemin değiştirilmesi için gerekli anayasal düzenlemelerin yapılması isteğini dile getirmektedir.

Halk gösterilerinin patlak vermesi sonrasında istifa etmeye hazır olduğunu belirten Abdulmehdi, daha sonra kendisini destekleyen “bazı tarafların” isteğine uyarak istifadan vazgeçti. Ancak özellikle gençler şehir meydanlarını terk etmeyerek protesto gösterilerine devam ettiler. Bilhassa Bağdat ve güney illerindeki meydanlarda devam eden protesto gösterilerine ülkenin birçok yerindeki gençler de destek verdi. Okullar ve bazı işyerleri kapatıldı, şehitleri anma gösterileri yapıldı ve göstericilere destek amaçlı yardımlar toplandı. Sünni ve Türkmen (Türkmenler bu hükümette de temsil edilmemişlerdir) bölgelerinde günümüzde yaşanan hassas durum nedeniyle şehir meydanlarına çıkamayan halk özellikle sosyal medya aracılığıyla bu toplumsal harekete destek veriyor.

Muharrem ayı, “Arbainiye” nedeniyle ara verilen gösteriler bir hafta sonra yeniden başladı. Çağdaş Irak tarihinde eşine rastlanılmayan bir biçimde örgütlenen gençler, protesto gösterilerinin barışçıl, yerel Arapça tabirleriyle “Silmiyye” imajını korumaya çalıştılar. Ancak güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanması, göstericileri doğrudan ve gerçek mermilerle hedef alması, kullanılan gazların normalinden 10 kat daha ağır olması, hatta savaş durumunda kullanılan gazların kullanıldığı iddialarının olduğu bir dönemde çok sayıda can kaybı yaşandı. Güney illeri olan Necef, Zikar ve Nasıriyye’deki olaylar da eklendiğinde ölü sayısı 400’ü, yaralı sayısı ise 19.000’i geçti. Gözaltına alınanlar veya kaçırılanların sayısı hakkında ise sağlıklı bilgilere ulaşılamamaktadır.

İki aydır devam eden bu süreçte Irak halkı, Şiilerin dini mercii olan Seyit Ali Sistani’nin tavrını merak ediyordu. Cuma hutbelerindeki açıklamalarıyla meseleye müdahil olan “Merceiyye”nin yapmış olduğu açıklamalar halk nezdinde tatmin edici bulunmuyordu. Yolsuzluk ve yoksullukla mücadelede Merceiyye’nin halkın yanında daha güçlü durması bekleniyordu. Şüphesiz ki olası kaos ortamının doğuracağı olumsuzlukları da dikkate alan dini merci, Cuma hutbelerinde bir yandan halkın barışçıl gösteri yapma ve iktidarı belirleme hakkı, öte yandan da kamu ve özel malların zarar görmemesine dikkat edilmesi gibi genel açıklamalarda bulunuyordu. Ancak 30 Kasım Cuma günkü hutbesinde dini merci, halihazırdaki hükümetin oluşum kaynağı olan parlamentodan, iki aydır devam eden olaylar karşısında yönetimin bariz acizliği nedeniyle ve daha fazla kanın akmasının engellenmesi amacıyla, yapmış olduğu tercihleri gözden geçirmeye davet etti. Ayrıca meclisin bir dizi yeni yasa çıkartarak bir an önce özgür, şeffaf ve nezih bir erken genel seçimin yapılmasını, böylelikle halkın gerçek iradesinin parlamentoya yansımasını talep etti.  Bu çağrı bir nevi yürütmenin değiştirilmesi talebi ve kuşkusuz şu anki iktidarın da halkın iradesini yansıtmadığının bir ifadesiydi.

Şii dini merciin bu açıklamasından sonra Abdulmehdi istifasını parlamentoya sundu. Parlamentonun 2 Aralık Pazar günkü toplantısında istifası oylandı. Irak Parlamentosunun toplam 328 milletvekilinden 240’ı bu oturumda hazır bulundu ve yapılan oylamada başbakanın istifası kabul edildi. Halihazırdaki temel soru, birçok sorunlu düzenlemeyi barındıran ve halkın hedef tahtasında olan Irak Anayasasının önümüzdeki dönemde nasıl bir değişikliğe tabi tutulacağı ve bu durumla anayasal bir boşluk oluşmadan sürecin nasıl yürütüleceği ile ilgilidir.

Hedef Tahtasındaki Anayasa
2005 Irak Anayasası birçok sorunlu düzenlemeyi barındırmaktadır. Konumuz kapsamında baktığımızda, Anayasanın Üçüncü Kısım İkinci Bölümünde yürütme organını düzenleniyor. Anayasanın 66. maddesine göre Federal Yürütme Organı, Cumhurbaşkanı (Cumhurbaşkanlığı Divanı) [1]  ve Bakanlar Kurulundan oluşur.

Başbakan, Anayasanın 78. maddesine göre ülkedeki genel siyasetin yürütümünden doğrudan sorumlu kişidir.

Cumhurbaşkanı, parlamentoda en yüksek milletvekili sayısına sahip grubun adayına kabinenin oluşturulmasını teklif eder (76/1.md).  Bakanlar kurulu oluşturulması teklifini alan adayın, bakanlar kurulunu 30 gün içerisinde kurması gerekmektedir (76/2.md). Kabinenin süresinde oluşturulamaması veya parlamentonun salt çoğunluğuyla güvenoyu alamaması halinde, Cumhurbaşkanı 15 gün içerisinde yeni bir adaya kabinenin oluşturulmasını teklif eder (76/3.md). Burada eksik olan düzenlemelerden biri, ikinci adayın da başarısız olması halinde ne olacağıdır. Yukarıdaki yöntem sonsuz bir biçimde mi kullanılacak yoksa parlamento seçimleri mi yenilenecek bu hususta anayasada bir düzenleme yer almamaktadır.  

Irak Anayasası, parlamenter sistemin gereği olarak hükümet kabinesinin oluşturulması aşamasında güvenoyu hususunu düzenlemiştir. Ancak kabinenin görevi sırasında güvenoyu talebi ve güvenoyunun geri çekilmesi gibi hususlarda açık düzenlemeler yer almamaktadır.

Irak Anayasası, bakanlar kurulunun başı olan başbakanın yokluğu durumundan bahsetmektedir. Anayasanın 81/1 maddesinde yer alan, başbakanın herhangi bir sebeple, Arapça tam ifadesiyle “hulu’” yani yokluk veya boşalma halinde, cumhurbaşkanı, başbakanın yerini alır ve görevini ifa eder. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, birinci fıkradaki durumun gerçekleşmesi halinde, 15 günü aşmayacak bir süre içerisinde, Cumhurbaşkanı Anayasanın yukarıda bahsi geçen 76. maddesine göre başka bir adaya, bakanlar kurulunu oluşturmasını teklif eder.

81. maddede istifa sözcüğü (lafzi olarak) doğrudan geçmemektedir, ancak “hulu’” sözcüğü çok geniş bir anlamda olup başbakanlık makamının herhangi bir sebeple boşalmasını ihtiva etmektedir.

İdarenin devamlılığı ilkesi gereğince, Abdulmehdi’nin istifasının Irak Parlamentosu tarafından kabul edilmesinin ardından, halihazırdaki Bakanlar Kurulunun, toplamda (15+30) 45 gün Cumhurbaşkanı Berham Salih’in başkanlığında görevini yerine getirmesi beklenmektedir. Ancak bu durumun da bir tezat oluşturabileceğini söylemek gerekmektedir. Zira anayasaya göre yürütme organı cumhurbaşkanı (cumhurbaşkanlığı divanı) ve bakanlar kurulundan oluşmaktadır. Halk nezdinde başarısız görülen bu yönetimde fatura sadece başbakana değil, yürütme organının ortağı olan cumhurbaşkanına da kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz ülkedeki sorunların başını çeken yolsuzlukla mücadelede cumhurbaşkanının da üzerine düşen yükümlülükler vardır. Burada Irak Meclisinin elini güçlendiren bir anayasal düzenleme de mevcuttur. Anayasanın 138/2-c bendine göre Meclis, Cumhurbaşkanlığı Divanı herhangi bir üyesini görevinde yetersizlik veyahut yolsuzluk nedeniyle görevden alabilir. Divan üyeliğinin herhangi bir görevinde boşalma olması halinde Meclis Divan için yeni üyeyi seçer(138/2-d).

Bazı araştırmacı ve yorumcular istifa sonrasında ülkede yasal boşluk doğması ihtimalini dile getirmektedir. Çünkü halk iradesine dayalı yönetim felsefesi, hukuk üstünlüğü, demokratik usullerle yönetim ve iktidar değişimi konusunda fazla deneyimin olmadığı Irak’ta, hem yasal düzenlemelerin eksikliğinden kaynaklı tedirginlikler hem de kaosun hâkim olmasından endişe duyulmaktadır. Ancak Irak halkı bu çarpık düzen, adaletsiz yönetim, yolsuzluk ve yaratılan yoksulluktan kurtulmayı hararetle istemektedir.   

Şimdi geçici bir hükümetin kurulması ve Dini Merciin de talebi dikkate alınarak erken seçim tarihi belirlenmesi beklenmektedir. Özellikle belirlenecek 6 aylık gibi süreçte parlamentonun seçim yasasını ve Yüksek Seçim Komiserliği yasasını değiştirerek ülkeyi erken seçime götürmesi mümkündür.  İlçe ve vilayet meclislerinin lağvedilmesi konusu ise anayasal ve siyasal sistem değişikliği gerektirdiğinden bunun bu süreçte ve meşruiyetini kaybetmiş bir meclis yoluyla yapılması akılcı ve uygulanabilir gözükmemektedir. Bu nedenle belirlenecek olan erken seçim süresinde yerel ve genel meclis seçimlerinin birlikte yapılması kuvvetle muhtemeldir.

Ali Hüseyin Bayatlı
ITC Türkiye Temsilciliği Hukuk ve Siyasi İşler Danışmanı


[1] Irak Anayasası madde 138/2-a hükmü gereğince Cumhurbaşkanlığı Divanı, Cumhurbaşkanı ve iki yardımcısından teşekkül eder.