Irak’ta IŞİD’in Eylemsel Yükselişi ve Yabancı Güçler Tartışmasının Boyutları

ABD Başkanı Donald Trump’ın Irak hükümetine bilgi vermeden 26 Aralık 2018’de Irak’ın batısındaki Ayn el-Esad Üssüne yaptığı “tartışmalı” ziyaretin ardından, Amerikalılar ile İran’a yakın Iraklı siyasi güçler arasında basın açıklaması savaşı patlak vermiştir. Trump’ın Suriye’den çekildiğini açıklamasına rağmen Irak’a yaptığı ziyarette “ABD güçlerinin Irak’tan çekilmeye dair planları yok. Eğer ABD Suriye’de askeri bir harekât yapmak istiyorsa, Irak’ı üs olarak kullanabilir.” şeklinde açıklama yapmıştır. Trump, 3 Şubat 2019 tarihinde CBS televizyon kanalına verdiği bir röportajında "ABD güçlerinin İran'ı izlemek için Irak'ta kaldığını" ifade etmiştir. Bununla birlikte Trump, İran’ın Irak’ta desteklediği milislerin faaliyetlerinin ve varlığının sona ermesi için çağrıda bulunmuştur. İran’a yakın; Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri, Asaib Ehlul Hak lideri Kays el-Hazali, Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki, Haşdi Şaabi Komutanı Ebu Mehdi el-Muhendis ve Sairun lideri Mukteda el-Sadr gibi Iraklı Şii silahlı gruplar ve siyasi güçler ise Irak Parlamentosu’ndan ABD güçlerinin önderliğindeki tüm yabancı askeri birliklerin Irak'tan çıkarılmasını öngören bir karar çıkarılması için hızla çalışarak, ABD’nin Irak’taki askeri varlığını sona erdirmeye yönelik bir tehdit kampanyası başlatmıştır. Üstelik Mukteda el-Sadr İran’a çok yakın görünmemekle birlikte, Hadi el-Amiri ile rakip ve Nuri el-Maliki’ye karşı ise hasmane bir tavra sahiptir. Ayrıca İran destekli "Şii" silahlı grupların tüm liderleri bu medya kampanyasına katılmışlardır. Hatta Kays el-Khazali ve “Nuceba Hareketi”nin lideri Ekrem el-Ka’bi gibi bu silahlı grupların liderlerinden bazıları, Irak Parlamentosu tarafından ABD güçlerinin Irak’tan çıkarılmasına yönelik bir karar alınmaması halinde ABD güçlerini silah zoruyla çıkaracaklarını açıklamıştır. Asaib Ehlul Hak örgütüne bağlı Irak News 24 (Al-Itijah) televizyon kanalının yayınladığı rapora göre Irak’ta 12 üste ABD askeri varlığı bulunmaktadır. Bu üsler; Bağdat’ın kuzeyindeki el-Taci Eğitim Üssü, Ayn el-Esed ve Habbaniyye üsleri ile Anbar vilayetinde bulunan deniz kuvvetleri, Selahaddin vilayetinde F-16 uçaklarını takip etmek için Beled Hava Üssü, Dohuk vilayetinde Atruş Üssü, Erbil vilayetinde Harir Üssü, Irak’ın kuzeyindeki Halepçe vilayetinde iki adet üs, Kerkük vilayetindeki Altınköprü’de Rinc Üssü, Diyala vilayetinde el-Mansuriyye Üssü, Ninova vilayetinde Sincar, Geyyara ve Seddü’l-Musul Üsleridir. Aynı rapora göre, Irak’ta şu anda Suriye’den Irak’a giren askerler de dahil olmak üzere 8 bin 892 ABD askeri ve lojistik destek personeli bulunmaktadır. ABD’nin Irak Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Joey Hood’un yaptığı açıklamaya göre Irak’taki ABD’li muharip asker sayısı ise 5 bin 200 civarındadır.

Bununla birlikte ABD güçlerinin Irak’tan çıkarılmasını talep edenler parlamentoda çoğunlukta görülüyordu.  Irak Parlamentosu Başkanı Muhammed el-Halbusi, 9 Şubat’ta yaptığı açıklamada, bir grup milletvekilinden ABD güçlerinin Irak’taki görevleri ve kalma şartlarını belirlemeyi amaçlayan bir öneri aldığını ifade etmiştir. Ancak terörden ve İran destekli militanların tehditlerinden korkan çoğu Kürt ve Sünni Arap milletvekili gibi Irak’ta ABD güçlerinin çekilmesinin ertelenmesini talep eden siyasi ve toplumsal güçler vardır.  Iraklı Sünni Arap Ulusal Diyalog Cephesi lideri Salih el-Mutlak, 19 Şubat'ta el-Arabiyye el-Hades televizyon kanalına verdiği röportajında; “ABD güçlerinin çekilmesine yönelik talep gerçekçi olmamakla beraber sadece siyasi bir tekliftir. Milislerin Irak’ta kontrolü sağlamalarına ve tahrifat yapmalarına alan sağlamak için ABD kuvvetlerinin geri çekilmesini talep edenler var. Amerikalılar topraklarımızı işgal etmiş olsalar da anlaşabileceğimiz ve diyalog kurabileceğimiz medeni bir düşmandır. Fakat milisler barbar ve tek istedikleri daha fazla para kazanmaktır. Onlarla diyalog kurmamız ve ülkemizi onlara teslim etmemiz mümkün değildir.” ifadelerini kullanarak, ABD’nin Irak’ta kalmasını destekleyici söylemlerde bulunmuştur.

Amerikalılar ile düşmanları arasındaki bu medyatik savaşın İran tarafından desteklenen gözlemcileri, bu yüzleşmenin ilan edilmemiş bir nedeni olduğunu düşünmektedir. Bu medya savaşının gözlemcileri, İran ve Irak’taki müttefikleri, ABD’nin Irak için planlar yaptığının farkında olduğunu ifade etmektedir.  ABD’nin medya savaşı ile İran’a yönelik stratejik hedef olarak baskının artmasına katkıda bulunmayı ve Irak’taki İran destekli milislerin taktik hedef olarak etkisini ortadan kaldırmayı amaçladığı düşünülmektedir. Öte yandan İran da Amerikalıları Irak'tan çıkarmaya çalışmak veya en azından Irak'taki varlığını tehdit etmek için ülkedeki nüfuzunu ortaya koyarak önce medya savaşını başlatmıştır.

Adil Abdulmehdi başbakanlığındaki Irak hükümeti ve hükümetin askeri kurumları bu medya savaşında dengeli bir tavır ortaya koymuştur. Adil Abdulmehdi 19 Şubat’ta gerçekleştirdiği haftalık olağan basın toplantısında, “Irak'ta hiçbir yabancı askeri üs bulunmuyor. Üslerin hepsi Irak üsleridir. ABD'li ve diğer yabancı güçlerin görevi, IŞİD'le mücadele, Irak güçlerini eğitmek ve onlara danışmanlık etmekle sınırlıdır.” ifadesinde bulunmuştur. Abdulmehdi, Irak Parlamentosu’nun “ABD'li güçlerin ülkeden çıkarılması yönünde karar alması durumunda hükümetin tutumunun ne olacağı" şeklindeki soru üzerine, "ABD güçleri, hükümetin talebi üzerine geldi. Bu konuda ABD askerlerinin Irak’tan gönderilmesi gibi herhangi bir değişiklik olursa duyurulur." açıklamasını yapmıştır. Irak Genelkurmay Başkanı General Osman el-Ghanimi de “Irak'ta ABD üsleri yoktur ve ABD güçlerinin bulunduğu tüm askeri üsler Irak güçleriyle ortak üslerdir. ABD’nin Irak’taki askeri varlığının amacı, Irak güçlerinin eğitilmesi ve IŞİD ile mücadele etmektir.” açıklamasını yaparak, Adil Abdulmehdi ile aynı şeyleri ifade etmiştir. Bu anlamıyla Irak hükümet ve ordusunun mevcut tartışmaların uzağında kalmayı tercih ederek, Irak’ı yeni bir maceraya sürüklemek istemediklerini söylemek mümkündür. Zira halen Irak’ta hükümetin dizaynına ilişkin problemler ve IŞİD’in artan etkinliği söz konusu iken, ABD askerlerinin çekilmesini istemek gibi bir adımın ortaya çıkaracağı siyasi baskı ve güvenlik problemlerini Irak’ın kaldırmasının mümkün olmadığı görülmektedir.

Şubat 2019’da Amerikalılar ile Irak’taki düşmanları arasındaki medya savaşının tırmanması ve Suriye’nin doğusunda terör örgütü IŞİD’in askeri yenilgilerinin artması neticesinde Irak’ta ani güvenlik gelişmeleri yaşanmıştır. 8 Şubat’ta terör örgütü IŞİD’e mensup silahlı kişiler Selahaddin vilayetindeki “Makhul” tepesi yakınlarında 3 kişiye saldırmıştır. Sadece 15 - 25 Şubat 2019 tarihleri arasında Bakuba’da eylem yapmaya hazırlanan dört IŞİD mensubu Irak hava kuvvetlerinin saldırısı sonucu öldürülmüş, Anbar’da IŞİD üyesi bir keskin nişancı yakalanmış, Kerkük’e bağlı Reşad Nahiyesi’nde iki kişi IŞİD tarafından öldürülmüş, Musul’da yol kenarına bomba döşemeye çalışan dört IŞİD üyesi Irak güvenlik güçlerince etkisiz hale getirilmiş ve ayrıca yedi IŞİD üyesi öldürülmüş, Selahaddin’de Haşdi Şaabi ile IŞİD üyeleri arasında çatışma çıkmış, Anbar’da on iki sivil IŞİD tarafından kaçırılmış, Musul’da üst düzey bir IŞİD üyesi yakalanmış, Selahaddin’e bağlı Şirgat ilçesine yönelik IŞİD’le askeri mücadelenin bittiğinin açıklanmasından bu yana en büyük IŞİD saldırısı gerçekleştirilmiştir.  CNN televizyon kanalında 18 Şubat’ta yayınlanan ABD askeri yetkilisinin yaptığı açıklamada, geçtiğimiz günlerde binden fazla IŞİD üyesinin 200 milyon dolardan fazla ve tonlarca altınla beraber Suriye’nin doğusundan Irak topraklarına sızdığı belirtilirken, Anbar Kurtarma Konseyi Başkanı Hamed el-Hayes de Suriye’den 800’den fazla IŞİD üyesinin Anbar üzerinden Irak’a girdiğini açıklamıştır.

Tüm bu gelişmeler ABD’li ve diğer yabancı askerlerin Irak’tan çekilmesi konusundaki görüşlerin bir kez daha değerlendirilmesine yol açmıştır. Zira Irak hükümeti ABD ve İran arasındaki mücadelede bir taraf olmak ve bu mücadelenin olumsuz sonuçlarını yaşamak istememektedir. Bu nedenle Irak güvenlik güçleri IŞİD’in son saldırılarının ardından ABD ordusunun bölgedeki varlığını haklı göstermekte daha net ve cesur bir pozisyon almıştır. Irak Savunma Bakanlığı Müsteşarı General Muhammed el-Askeri, 20 Şubat’ta “el-Hurra Irak” televizyonuna verdiği röportajda, “Siyasiler ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesini talep etmeden önce, Savunma Bakanlığı ile görüşmeli ve Irak güçleri ile ABD güçleri arasındaki ilişkinin niteliğini ve Irak güçlerinin mevcut imkânlarını bilmelidir. Irak güçleri hala Irak'ta ABD güçlerinin sağladığı teknik ve lojistik desteğe, hava gözlemciliğine aşırı ihtiyaç duymaktadır." ifadesinde bulunarak, Irak’ın ABD askerlerinin çekilmesine hazır olmadığını net bir biçimde ortaya koymuştur.

IŞİD saldırılarının tırmanması ve Irak güvenlik güçlerinin tavrının netleşmesiyle birlikte Irak’taki yabancı güçlerin çekilmesine yönelik söylemlerdeki sertliğin azaldığı görülmektedir. Aynı şekilde Haşdi Şaabi ve İran destekli milislerin faaliyetlerine ilişkin olumsuz söylemlerin de aynı süreçte azaldığı görülmektedir. Hatta bunun da ötesinde ABD’nin Irak Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Joey Hood’un, benzeri görülmemiş bir hamleyle, 20 Şubat 2019’da Bağdat’ta düzenlenen “IŞİD’in Medyatik Yüzü ve İdeolojisiyle Mücadele” konulu bir konferansta yaptığı konuşmada “Haşdi Şaabi’nin kahramanlıklarını ve fedakârlıklarını” dile getirerek övgüde bulunması dikkat çekici olmuştur. Bu durum Irak’ta ABD ve İran arasındaki tansiyonun düşürülmeye çalışıldığının göstergesi olarak nitelendirilebilir. Bu noktada hem İran hem de ABD’nin Irak’taki desteğini karşı tarafa kaptırmamak için Irak hükümetinin inisiyatifini dikkate aldığını söylemek mümkündür. Buna rağmen Irak’taki istikrarsızlık ve çatışma riski geçerliliğini korumaktadır. Bu risk Irak iç politikasındaki istikrarsızlıkla birlikte ele alındığında idari, siyasi ve askeri güç boşluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir. IŞİD’le savaşın dumanları halen tüterken, bu durum Irak’ı yeni bir kriz sarmalına sürükleyebilir ve bu kriz sadece terörle mücadele ile de sınırlı kalmayabilir. Irak iç politikasında yaşanan gelişmeler ve ABD-İran çekişmesi de dikkate alındığında terör gruplarının yeniden ortaya çıkmasından, ülke içi silahlı grupların çatışmasına, hükümet krizinden ülke rejiminin tartışılmasına kadar varabilecek gelişmelerin yaşanması muhtemel görünmektedir. Nitekim Suriye’de IŞİD’in elindeki son bölge olan Baguz’un da IŞİD’den alınmasından sonra Irak topraklarındaki IŞİD etkinliğinin artış göstermesi dikkate değerdir. Bu noktada IŞİD’le mücadele bağlamında Irak’taki ABD’li asker sayısının yeniden arttırılması, yeni tartışmaları da gündeme getirebilir.  Bu nedenle Iraklı siyasi tarafların tüm çekişmelerin uzağında, ülkedeki devlet kurumsallaşmasını önceleyen ve dış aktörler için araç olmaktan uzak bir tavır sergileyerek politika üretmesi, Irak’ın tek çıkar yolu olarak görünmektedir. Aksi takdirde Irak’ın istikrarsızla anılan bir ülke olmaya devam edeceğini söylemek mümkündür.