Irak’ta Ketaib Hizbullah’a Yönelik Baskının Anlamı Ne?

25 Haziran'da Irak Terörle Mücadele Kurumu güçleri, Bağdat Havaalanı ve ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğine roket saldırısı düzenlediği gerekçesiyle ülkedeki milis gruplarının çatı örgütü Haşdi Şaabi’nin 45. Tugayı olan ve İran’a yakınlığıyla bilinen Ketaib Hizbullah’ın Bağdat’taki Dora bölgesindeki üssüne baskın düzenleyerek 14 milisini gözaltına almıştır. Irak güvenlik güçlerinin resmi parçası olan Haşdi Şaabi bünyesindeki bir milis grubuna başka bir resmi yapı tarafından operasyon düzenlenmesi, ülkede güvenlik sektörü içerisindeki ayrışmaları ortaya koymuştur. Yeni Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin, hükümetini milis gruplarından koruma, güvenlik sektörü reformu ve hukukun üstünlüğü konusunda kararlılığının göstergesi olan baskının, İran ile ABD arasındaki gerilimle de ilişkisinin olduğu değerlendirilmektedir.

Haşdi Şaabi’yi Dönüştürme Çabası
6 Mayıs 2020’de Irak Parlamentosu tarafından güvenoyu alarak başbakan seçilen Ulusal İstihbarat eski Başkanı Kazımi, göreve başlamasının hemen ardından güvenlik bürokrasisinde önemli değişiklikler yapmıştır. Kazımi, bu çerçevede 2016’da resmi bir hüviyet kazandırılan Haşdi Şaabi içerisindeki dağınıklığın giderilmesini ve kontrolsüz milislerin güvenlik güçlerine entegre edilmesini amaçlamaktadır. Nitekim 4 Haziran 2020’de Haşdi Şaabi'nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yayınlanan kararnamede örgütün şehirlerdeki tüm askeri bürolarının kapatılması, milis güçlerinin isimlerinin silinerek 2019'daki yapılandırmada belirlenen "alay" veya "tugay" gibi resmi askeri adları kullanması şart koşulmuştur. Kazımi’nin selefi Adil Abdülmehdi döneminde de Haşdi Şaabi’nin yapılandırılmasına ve vilayetlerdeki tüm bürolarının kapatılmasına dair kararnameler yayınlanmış ancak gücü ve yetkilerini başbakana bağlı silahlı kuvvetlere devretmek istemeyen İran yanlısı milis gruplar söz konusu kararları dikkate almamıştır.

Haşdi Şaabi’yi Irak güvenlik güçlerine entegre etme yönünde izlenen politika, Haşdi Şaabi içerisinde İran yanlısı milis grupların itici gücü ve ABD’nin terör örgütü listesinde olan Ketaib Hizbullah ile Kazımi’yi karşı karşıya getirdiği söylenebilir. Kazimi’nin isminin başbakan adayı olarak zikredilmeye başladığı ilk günden itibaren direniş sergileyen Ketaib Hizbullah, Kazımi’yi “ABD’nin adamı” olmakla ve 3 Ocak’ta İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şaabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürüldüğü ABD saldırısına yardım etmekle suçlamaktadır. Bu açıdan Kazımi’nin, Ketaib Hizbullah’a yönelik hamlesi son yıllarda dokunulmazlığa sahip olan örgüte egemenliğini kabul ettirme çabası olarak okunabilir. Aynı zamanda Haşdi Şaabi’nin dönüşüm sancısı olarak görülebilecek bu olay Kazımi hükümetinin diğer dağınık milislerin kontrol altına alınmasını sağlayan bir sürecin emsali olabilir. Ketaib Hizbullah'a yönelik operasyonla birlikte İran ve İran destekli Iraklı gruplarla ilişkisinin tonunu belirginleştiren Kazımi, ülkenin acilen çözülmesi gereken krizlerine yenisini eklemiş gözükse de kontrolsüz grupların ehlileştirilmesi konusunda kararlı tutum benimseyeceğini göstermiştir. Nitekim mayıs ayında Basra’da İran’a yakın Yusuf Musavi liderliğindeki Sarallah Tugayları’na ait bir binadan protestoculara yönelik ateş açılmasının ardından, Kazımi’nin emriyle bina tamamen kapatılmış ve protestoculara ateş açtığı ileri sürülen kişiler gözaltına alınmıştır. Ayrıca, yine mayısta Haşdi Şaabi bünyesinde İran’a yakın Saraya el-Horasani milis grubuyla bağlantılı olduğu iddia edilen bir kişi tutuklanmıştır. Kazımi, Haşdi Şaabi’nin silahlı kuvvetlerden müstakil bir güç olarak hareket etmemesi halinde tolerans gösterilmeyeceğini, Ketaib Hizbullah’a yönelik baskındaki kararlı tutumuyla ortaya koymuştur. Önümüzdeki süreçte Kazımi’nin Haşdi Şaabi içerisindeki grupların maaşlarını azaltması ve grupları disipline etmesi, denetlemesi ve görevden alması muhtemeldir. Ayrıca, Kazımi’nin bir sonraki hamlesi Mühendis’in yerine geçen ancak henüz başbakan tarafından onaylanmayan, Ketaib Hizbullah’ın eski komutanlarından Abdulaziz Ebu Fedek’in Haşdi Şaabi Genelkurmay Başkanı olmasına rıza göstermemesi olabilir. Ketaib Hizbullah’a yönelik baskının Fedek’i onaylama tartışmalarıyla ilgisinin olabileceği de hesaba katılmalıdır.

İran’a “Saadi”li Mesaj
Kazımi, göreve başlamasından itibaren Irak sokaklarındaki protestocuların taleplerine ve merkezi hükümetin iradesi dışında hareket eden milis grupların kontrol altına alınmasına yönelik politikalar izleyeceğine dair emareler ortaya koymuştur. Nitekim Kazımi, göreve gelir gelmez Eylül 2019’da İran baskısı ile eski Başbakan Abdülmehdi tarafından görevden alınan Terörle Mücadele Kurumu Başkan Yardımcısı Abdülvahap Saadi’yi kurumun başına atamış ve böylece öncesinde Saadi yerine atanan, İran’a yakınlığıyla bilinen Talib Şigati’yi pasifize etmiştir. IŞİD ile mücadelede gösterdiği başarı ile toplumun sempatisini toplayan Saadi’nin görevden alınması, ülkede 1 Ekim 2019’da başlayan hükümet karşıtı protestoların tetikleyici unsurlarından biriydi.

Saadi’nin görevden alınmasının İran baskısı ile olmasının yanı sıra İran’ın protestolara yönelik “Amerikan komplosu” bağlamında yaklaşımı ve Haşdi Şaabi bünyesindeki İran destekli milis gruplarının protestoları bastırma çabaları, sokaktaki İran karşıtlığına çarpan etkisi yapmıştır. İran ve İran yanlısı Iraklı milis grupların tepkisine neden olan Saadi’nin Kazımi tarafından göreve iadesi, her ne kadar Irak-İran ilişkileri açısından gerginliğin bir nedeni olsa da protestocular nezdinde Kazımi’nin kredisini güçlendiren bir hamle olarak değerlendirilebilir. Özellikle İran’ın Irak’taki en agresif destekçisi Ketaib Hizbullah’a yönelik operasyonu, İran tarafından geçmişte görevden el çektirilen Saadi’nin liderlik ettiği bir yapının yürütmesinin, “öç alma” gibi sembolik anlamı da bulunmaktadır. Kazımi, bu hamleyle İran yanlısı gruplarla legal çerçevede mücadele edeceğini gösterdiği gibi sokağın da gönlüne dokunmayı hesap etmiştir.

ABD-İran Rekabetinin Yansımaları
Ketaib Hizbullah, Süleymani ve Mühendis’in öldürülmesine kadar uzanan ve sıcak çatışmaya evirilen ABD-İran rekabetinde önemli bir işleve sahiptir. Hatırlanırsa 27 Aralık 2019’da Kerkük’te ABD güçlerinin konuşlandığı K1 Üssüne yapılan saldırının ardından tırmanan gerilimde Ketaib Hizbullah, ABD’nin yakın markajına girmiştir. ABD üslerine bu süreçten sonra yapılan her saldırıda Ketaib Hizbullah’ın olduğu düşünülmüş ve milis gücünün üslerine hava saldırıları düzenlenmiştir. Ayrıca, 2009’da ABD tarafından terör örgütü listesine alınan Ketaib Hizbullah’ın “vaftiz babası” olduğu söylenen Süleymani’nin ve kurucusu Mühendis’in öldürülmesinden kısa bir süre sonra örgütün Genel Sekreteri Ahmed el-Hamidavi de "küresel teröristler" listesine dahil edilmiştir.

Ketaib Hizbullah’a yönelik baskının, temmuz ayında ikinci ayağı Washington’da yapılacak olan ABD ile Irak arasındaki stratejik görüşmelerin öncesinde yapılmış olması da Irak hükümetinin, İran yanlısı grupların Irak’taki konumuna dair takındığı tutum üzerinden Amerikan yönetimine gönderdiği bir mesaj olarak okunabilir. İlk ayağı Bağdat’ta telekonferans yoluyla yapılan görüşmelerde, özellikle Irak Parlamentosu’ndaki İran yanlısı siyasi grupların hükümete Amerikan askerlerinin Irak’tan çıkarılmasının müzakerelerin temel konusu olması noktasında baskı yaptığı görülmüştür. ABD tarafı ise Irak’taki İran yanlısı milis grupların ABD’nin Irak’taki varlığına yönelik saldırılarının yarattığı tehdidi vurgulamıştır. Gerek Irak’ın içerisinde bulunduğu ekonomik zorluklar gerekse de ABD’nin Irak’ta terör örgütü IŞİD ile mücadelede verdiği hava ve istihbarat desteği göz önüne alındığında, her ne kadar İran etkisi Irak için önemli bir etken olsa da ABD’nin müzakere masasında ortaya koyduğu taleplerin Irak hükümetince göz ardı edilemeyeceği söylenebilir. 17 Haziran 2020’de Bağdat’taki korunaklı Yeşil Bölge’ye yapılan füze saldırılarının ardından Kazımi’nin “Saldırıyı gerçekleştiren haydut gruplara müsaade etmeyeceğim” açıklaması bu anlamda önemli bir örnek olarak gösterilebilir. Zira bu açıklamadan bir hafta sonra 26 Haziran gecesi tekrar Yeşil Bölge’ye yapılan füze saldırılarının ardından Terörle Mücadele Kurumu, Ketaib Hizbullah’ın karargahına bir baskın düzenlemiştir. ABD-Irak arasında stratejik diyalog görüşmelerinin yapıldığı sırada milis gruplarca Irak’taki Amerikan askeri varlığına dönük yapılan saldırılar ve Kazımi’nin bu saldırılara karşı ortaya koyduğu net tavır, ABD ile ilişkilerde olumlu bir sürecin kapısını aralayacak önemli bir mesaj niteliği de taşımaktadır. Dolayısıyla Irak’ın son dönemde içerisinde bulunduğu durumun yeni hükümetin ABD ile yakınlaşmasında itici güç oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Ketaib Hizbullah’a yönelik baskın vesilesiyle İran ve İran’ın Irak’taki vekilleri sert biçimde test edilmiştir. Personelinin önemli kısmı ABD tarafından eğitilen Terörle Mücadele Kurumu’nun lideri Saadi ve Kazımi’nin ABD ile iyi ilişkileri dikkate alındığında operasyonda ABD'den destek alındığı tahmin edilebilir. İran ve vekil güçlerinin baskılarına maruz kalmadan çalışmak isteyen Kazımi’nin bu bağlamda eylemlerini sürdürmesi beklenebilir, ki ABD’nin bu konuda Kazımi’ye destek vereceği de bilinmektedir. Bu açıdan, stratejik diyalog görüşmelerinin ardından ABD ile bu kapsamda temasın artması da muhtemeldir. Buna karşılık, ABD'nin 2011’de Irak’tan çekilmesinden ve IŞİD’in 2014’te ortaya çıkışından bu yana Irak’ta etkinliğini giderek artıran İran'ın vekil ağı Süleymani sonrasında önemli ölçüde zarar görmüş ve politik olarak marjinalleşmiştir. Süleymani sonrasında “direniş cephesi” kapsamında yeni bir yapılanmaya giden İran’ın Irak’ta yeni gruplar kurduğu bilinmektedir. Bu yeni sürecin planlayıcısı olduğu düşünülen Ketaib Hizbullah’a yönelik baskında ele geçirilenler Irak’taki ABD güçlerini hedef alma amacıyla Usbet el-Thaireen, Ashab’ül-Kehf, el-Tha’r el-Mohandis gibi yeni kurulan birçok milis grubunun bağlantılarına ışık tutabilir. Bu bağlamda, İran yanlısı gruplar Ketaib Hizbullah’a yönelik operasyonun hız kazanmasını engellemek için ilerleyen dönemlerde Kazımi hükümetine karşı daha agresif davranabilir. Böylesi bir durum ise halihazırda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olan Kazımi’nin elini güçsüzleştirecek ve dolayısıyla yeni hükümetin geleceğini de tehlikeye sokacaktır.