Irak'ta Seçim Sonrası Siyasi Dinamikler ve Değişen Dengeler

Irak, 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinin ardından yeni bir siyasi, güvenlik ve idari krizin içerisine sürüklenmiş görünüyor. Elektronik oy sisteminin kullanıldığı seçimlere ilişkin ortaya çıkan hile ve usulsüzlük iddiaları üzerinden başlayan ve ülke çapında büyük tartışma yaratan seçim sonuçlarına ilişkin itirazlar nedeniyle seçim sonuçları halen kesinleşmiş değil. Özellikle Kerkük'te yapılan hile ve usulsüzlüklerin seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde olduğu görülüyor. Nitekim Kerkük'te Türkmenlerin seçim sonuçlarına ilişkin başlattıkları protesto gösterileri ülke çapında yankı bulurken, Türkmen yetkililerin de yoğun çabalarıyla Irak Parlamentosu tarafından seçimlere ilişkin bir dizi karar alındı. Söz konusu kararlar tartışma yaratsa da Irak Federal Yüksek Mahkemesi, Irak Parlamentosu'nda çıkan kararlar doğrultusunda itiraz bulunan sandıkların yeniden sayılması yönünde karar aldı. Bununla birlikte Irak Parlamentosu kararı ile iptal edilen yurt dışı oylar, göçmen oyları ve güvenlik güçlerinin kullandıkları oyların da yeniden sayılmasına hükmetti. Ayrıca karara göre, Kerkük, Selahaddin, Süleymaniye, Erbil, Duhok, Musul ve Anbar'da bütün sandıkların yeniden sayılacağı ifade edildi. Bu karara göre 3 Temmuz tarihinde Kerkük'te yeniden sayım işlemine başlandı. Bu sırada özellikle Kerkük ve çevresinde güvenlik durumu kötüleşmeye başlarken, özellikle IŞİD'in yeniden aktive olduğuna yönelik söylemler ortaya çıkmaya başladı. Nitekim Kerkük'te oyların yeniden sayılacağının açıklandığı gün, oyların tutulduğu binanın yakınında yaşanan saldırıda 1 kişi hayatını kaybederken 19 kişi de yaralandı. Ayrıca Kerkük-Bağdat yolu çevresinde içlerinde devlet görevlilerinin bulunduğu kişilere yönelik kaçırma eylemleri gerçekleşitirildi. Bunun üzerine Kerkük'e Bağdat'tan ek federal polis güçleri sevkedildi. Öte yandan Basra, Meysan, Zikar, Wasit ve Divaniye'de üzerinde şikayet bulunan oy sandıkları da yeniden sayılmak üzere Bağdat'a gönderildi. Buna rağmen yeniden sayım konusunda da sorunlar yaşanıyor. 7 Temmuz 2018 itibariyle Kerkük'te 400 sandık sayıldıktan sonra geri kalan sandıkların Bağdat'a götürülerek orada sayılacağının açıklanması, özellikle Türkmenlerin tepkisini çekmiş durumda. Zira Kerkük'te yapılan yeniden sayıma göre seçimlerde KYB lehine yüzde 60'tan fazla hile yapıldığı ortaya çıkmış. Bu durum Kerkük'teki oy dengesini değiştirecek düzeyde.

Ayrıca 1 Temmuz 2018 itibari ile Irak Parlamentosu ve hükümetinin görev süresi dolmuş durumda. Irak Parlamentosu'nda parlamentonun görev süresinin uzatılması konusunda girişimde bulunulmasına rağmen, başarı sağlanamadı. Seçim sonuçları kesinleşmediğinden yeni parlamentonun da toplanması mümkün olmadı. Bu nedenle Irak'ta parlamenter süreç durmuş durumda. Aynı şekilde hükümetin görev süresinin dolması nedeniyle de hukuki ve anayasal olarak yetkisiz bir hükümet bulunuyor. Bu durum Irak'ı kaotik bir sürece doğru sürüklüyor. Irak'taki siyaset ve güvenlik dengesinin paralel seyrettiği düşünüldüğünde, ortaya çıkan güç boşluklarının terör örgütleri ya da illegal yapılanmalar tarafından doldurulduğu görülüyor. Nitekim son dönemde Irak'ın pekçok vilayetinde IŞİD'in yeniden eylemlere başladığı, hatta Kerkük, Selahattin, Diyala ve çevresinde 70'den fazla köyü kontrol ettiği söyleniyor.

Buna rağmen hükümet pazarlıkları da devam ediyor. İlk seçim sonuçlarının açıklanmasıyla en fazla sandalyeye sahip olduğu görünen Mukteda El-Sadr liderliğindeki Sairun Koalisyonu'nun seçim sonrası süreçte geniş bir hükümet koalisyonu arayışı içerisinde olduğu görünüyor. Zira Sadr hükümet kurma konusunda, Fetih Koalisyonu Lideri Hadi El-Amiri, El-Hikme Koalisyonu Lideri Ammar El-Hekim, Nasr Koalisyonu Lideri Haydar El-Abadi ve Wataniye Koalisyonu Lideri İyad Allawi ile ayrı ayrı ittifaklar yapmış durumda. Mukteda El-Sadr söz konusu isimlerin hepsini aynı koalisyon içerisinden toplayamayacağı için her bir liderle ayrı ayrı koalisyon yaparak bu şekilde orta yolu bulmaya çalıştığı söyleniyor. Ayrıca Mukteda El-Sadr'ın böylece Sairun olmadan kurulacak bir hükümet senaryosunun da önüne geçtiği görülüyor. Zira siyasi olarak zor olsa da matematiksel olarak Sairun'u dışarıda bırakacak bir hükümet kurmak mümkün. Bu nedenle Mukteda El-Sadr'ın kendi kontrolü dışında biri durum gelişmesini istemediği söylenebilir. Öte yandan Hadi El-Amiri ve Nuri El-Maliki'de bir ittifak anlaşması yapmış durumda. Bunun dışında seçimlere dağınık olarak giren Sünnilerin büyük bölümü de hükümet kurma sürecinden ortak hareket kararı almış durumda. Bu vesileyle Sünni gruplar Ulusal Eksen Koalisyonu adı ile bir koalisyon oluşturdu. Diğer taraftan KDP ve KYB de Bağdat'ta ortak hareket etmek için bir komisyon kurdu ve söz konusu heyet hükümetle ilgili görüşmeler yapmak amacıyla Bağdat'a gitti. Bu arada Hadi Amiri ve Nuri El-Maliki'nin de ayrı ayrı Erbil'e heyet gönderdiği ve birlikte hükümeti kurma yetkisini alabilmek için parlamentodaki en büyük grubu oluşturmayı teklif ettikleri biliniyor.

Ancak KDP ve KYB arasından hem iç politika hem de Irak Cumhurbaşkanlığı için gösterilecek aday konusunda yaşanan uzlaşmazlık, KDP ve KYB'yi birlikte hareket konusunda zorluyor. KDP ve KYB'nin Bağdat'a yönelik stratejide ortak hareket edebilmesi için önce kendi iç uzlaşılarını sağlamaları gerekiyor. Bu noktada 30 Eylül 2018 tarihinde yapılacak açıklanan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Parlamento seçimleri üzerinden yaşanan tartışmalar da KDP ve KYB'nin önünde bir engel teşkil ediyor. Ancak hem KDP hem de KYB, 2013'te IKBY'de yapılan son parlamento seçimlerinin ardından ortaya çıkan süreçte, birbirlerine karşı pozisyon almaları nedeniyle gördükleri zararın farkında. Nitekim son 5 yıllık süreçte özellikle KYB'nin hakim olduğu bölgede farklı siyasi fraksiyonlar ortaya çıkmış durumda. Bu siyasi yapıların KDP'nni hakim olduğu Erbil ve Duhok'ta da etkinlik göstermesi ve KDP'nin referandum sonrası süreçte azalan popülaritesi KDP ve KYB'yi yeniden 2013 öncesi döndürmüş durumda. Zira KDP ve KYB, 2013 seçimlerine kadar stratejik ortaklık çerçevesi içerisinde hareket ediyordu. Bu nedenle KDP ve KYB tekrar iç politikadaki etkinliği sağlamak için Bağdat'ta da işbirliği içerisine girmiş durumda. Ayrıca Sünnilerin ortaklık sağlamış olması da KDP ve KYB'yi birlikte hareket etmeye zorluyor. Siyasi olarak zor olsa da Kürtleri dışarıda bırakacak bir çoğunluk hükümeti kurulması olasılığı göz ardı edilmemeli. Bu noktada Kürtler ve Sünniler arasında hükümetin kilit unsuru olma konusunda bir yarış da var. Zira ön plana çıkan iki hükümet senaryosu var. Birisi daha önceki dönemlerde olduğu gibi parlamentoda yer alan bütün siyasi grupların içerisinde yer aldığı “ulusal birlik hükümeti” diğeri ise bir çoğunluk hükümeti. Mukteda El-Sadr seçim sonrası yaptığı açıklamalarda zaman zaman çoğunluk hükümetine yönelik işaretler verse de diğer gruplarla oluşturduğu ittifaklar sürecin ulusal birlik hükümetine evrilmesine yol açmış durumda. Ancak Irak'taki siyasi eksenlerde bir kayma olduğunu söylemek mümkün. Zira özellikle Irak'taki temel oyuncular olan ve hükümet kurma sürecini önemli ölçüde etkileyen ABD ve İran'ın farklı hamleler kullandığı ve birbirlerinin kartları üzerinden oynadıkları görülüyor.

İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, seçimlerin hemen ardından Irak'ta görünmeye başlaması ve yoğun görüşme trafiği içerisinde olması dikkat çekiyor. İran, özellikle Şii grupları bir araya getirerek, herhangi bir Şii siyasi yapının çizdiği eksenin dışında hareket etmesini istemiyor. Hatta bunun için her türlü baskı aracını kullanıyor. Nitekim İran'ın, Irak'ın güneyindeki Kut, Babil, Basra gibi vilayetlerde kamu hizmetlerindeki aksaklıklara yönelik protesto eylemlerinin yapıldığı dönemde, Irak'ın borçlarını bahane ederek, Irak'ın Basra, Meysan ve Zikar vilayetlerine sağladığı elektriği kesmiş olması oldukça manidar. Zira bu kesintilerin ardından özellikle Şiilerin yoğun olarak yaşadığı Irak'ın güneyindeki vilayetlerin büyük bölümünde protesto gösterileri artmış durumda. Hatta Basra'da güvenlik güçlerinin protesto gösterilerine müdahalesi nedeniyle ölüm ve yaralanma olayları yaşandı. Söz konusu protesto gösterileri ile tansiyonun yükselmesi, Şii grupları daha da zorlayacak. Bu anlamıyla İran'ın, Şii gruplara bir mesaj verdiğini söylemek mümkün. Zira ABD'nin baskılarından sonra İran, hem ekonomik hem siyasi hem de jeopolitik açılım alanı olarak gördüğü Irak'taki kontrolü kaybetmek istemiyor. Ancak İran'ın geçmiş dönemlerde olduğu gibi bütün Şii gruplar üzerinde mutlak bir etki sağlayabildiğini söylemek güç. Özellikle Mukteda El-Sadr'ın açıklamaları ve pozisyonu dengelerin değiştiğini gösteriyor. Bu nedenle İran'ın birden fazla strateji ile hareket ettiği görülüyor. Nitekim İran'ın Şii grupları bir araya getirememesi durumunda farklı seçenekler üzerinde durduğunu söylemek mümkün. Hadi Amiri ve Nuri El-Maliki'nin Erbil ziyaretlerini bu anlamda değerlendirmek mümkün. Diğer taraftan ABD de İran üzerinde kurduğu baskıyı, Irak'ta kuracağı baskıyla pekiştireceğini düşünüyor. Bu nedenle Irak'ta da İran'a boşluk vermemeye çalışıyor. Özellikle İran'ın elinin güçlü olduğu Şii gruplar üzerinden bir hareket tarzı benimsemiş durumda. Sadr, El-Hekim ve Abadi işbirliğinin arkasındaki temel sebebin ABD'nin desteği olduğu biliniyor. Bu noktada ABD'nin etkili olabileceği Allavi gibi isimleri de bu işbirliğine dahil etmeye çalışıyor. Ancak Irak'ta doğal bir müttefiklik ilişkisi geliştiren  ABD ve Kürtler arasında soğuk rüzgarlar esiyor.  Bu nedenle Kürt grupların İran'a göz kırptıkları görünüyor. Ancak Kürtler 2003'ten sonra sağladıkları kazanımları da kaybetmekten korkuyor. Nitekim 2003 sonrası IKBY'nin gelişiminin esas tetikleyicisi ABD oldu. Ancak ABD'nin de Suriye'de PYD ile kurduğu ilişki, Ortadoğu'da Kürt hareketi üzerindeki liderlik ve başat güç olma konumu açısından başta KDP olmak üzere üzere Iraklı Kürtleri rahatsız ediyor. Referandum sürecinde ABD'nin pozisyonu nedeniyle kızgınlık içerisinde olan Kürtler, ABD'den tam olarak vazgeçemeyecek olsalar bile bir denge arayışı içerisinde.

Bu noktada Türkiye, Irak'taki tüm siyasi gruplar tarafından bir denge noktası konumunda. Türkiye, Irak'taki seçimlerde net bir duruş sergileyerek bir taraf lehine pozisyon almadı. Nitekim Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız seçim sonrası hemen hemen önde gelen grupların liderleri ile görüştü ve Türkiye'nin Irak'a olan desteğini vurguladı. Bu anlamıyla Türkiye'nin Irak'ta devlet düzeyinde siyaset yürüttüğü ve alt siyasi hesapların dışında kaldığı görülüyor. Irak'ta dengelerin ve ittifakların değişmeye başladığı bu süreçte, Türkiye'nin dengeleyeci rolü, bir avantaj sağlayabilir. Ancak Irak'ta yaşanan tecrübeler ABD-İran dengesi bulunmadan Irak'taki istikrarın yakalanması ve siyasi uzlaşının sağlanmasının mümkün olmadığını gösteriyor. Bu noktada ABD ve İran arasındaki çekişme ve Irak'taki siyasi süreç bir arada değerlendirildiğinde, Irak'ı uzun ve çetrefilli bir sürecin beklediğini söylemek mümkün.

Bu yazı 10 Temmuz 2018 tarihinde Anadolu Ajansı Haber Analiz bölümünde “Irak'ta Seçim Sonrası Siyasi Dinamikler ve Değişen Dengeler” başlığı ile yayınlanmıştır.