Irak’ta Şiiler Arasındaki Çekişme Derinleşiyor

Irak’ta 2003 sonrası siyasal yapının yürütücü ve hatta hükûmet kurucu gücü olan Şii gruplar, bugün itibarıyla ciddi bir ayrışmanın eşiğinde. Özellikle 2018 seçimleri sonrası başlayan bu siyasal ayrışma, 10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerin ardından belirginleşmeye ve derinleşmeye başlamış görünüyor. Nitekim hem 2018 hem de 2021 seçimlerine daha önceki seçimlerden farklı olarak ayrı listeler ve siyasi oluşumlar içerisinde giren Şii siyasi partiler, seçim sonrası süreçte de bir araya gelememiş görünüyor. Zira seçimlere neredeyse tek başına giren ve 73 milletvekili ile parlamentoda en fazla sandalyeye sahip olmayı başaran Mukteda es-Sadr önderliğindeki Sadr Grubu, özellikle İran’a yakın Fetih Koalisyonu, Kanun Devleti Koalisyonu gibi güçlü taban desteğine sahip Şii grupların bir araya gelerek oluşturduğu Şii Koordinasyon Çerçevesi arasında hükûmet kurma konusunda yaşanan ayrışmalar, Irak’ta siyasi bir krize dönüşmüş durumda.

Mukteda es-Sadr’ın, Sünnilerden oluşan Muhammed el-Halbusi önderliğindeki Takaddum (İlerleme) Koalisyonu ve Hamis Hancer önderliğindeki Azim Koalisyonu’nun oluşturduğu Egemenlik Bloku ve Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile Vatanı Kurtarma İttifakı’nı kurarak “ulusal çoğunluk hükûmeti” kurma girişimlerinin boşa çıkmasının ardından, Sadr Grubu milletvekillerinin istifasıyla sonuçlanan bir süreç ortaya çıktı. Bu durumun yaklaşık 8 aydır kurulamayan hükûmetle ilgili süreci başa almış görünüyor.

Bu süreçte Mukteda es-Sadr karşısındaki en geniş blok olan Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin hükûmet kurmak için çalışmalara başladığı görülüyor. Ancak bilindiği gibi daha önce de Mukteda es-Sadr, hükûmeti kuramaması üzerine muhalefete geçeceğini açıklayarak hükûmeti kurması için Şii Koordinasyon Çerçevesine nisan ve mayıs aylarının bir kısmını kapsayacak şekilde 40 günlük süre tanımış ama Vatanı Kurtarma İttifakı’nın hükûmeti kurmasına müsaade etmeyen Irak Parlamentosundaki aritmetik, Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne de müsaade etmemiş ve Irak’ta hükûmet kurulamamıştı. Bu noktada Mukteda es-Sadr olmadan bir hükûmetin kurulması, kurulsa bile sürekliliği ve istikrarı açısından soru işaretleri ortaya çıkıyor.

Sadr’ın Söylemleri
Burada Sadr’ın 9 Haziran’da yaptığı açıklamaları iyi analiz etmek gerekiyor. Söz konusu açıklamalarda Sadr’ın 2003 sonrası siyasetin merkezine oturmuş yapılar ile kendisi arasında bir ayrım gözettiği görülüyor. Zira Sadr’ın “İktidar ve siyaset hiçbir zaman benim için hedef olmamıştır. Tek hedefim reform yapmak ve yolsuzluğa bulaşanları açığa çıkarmaktır” ifadelerini kullanmış olması dikkat çekici. Bununla birlikte Sadr, açıklamasının önceki bölümü ile tutarlı olacak şekilde seçimlerin ardından kullandığı “ne doğu ne batı” söylemine atıfta bulunarak, bu nedenle hedef haline getirildiği mesajını iletiyor. Bu sloganın Sadr’ın tarafından benimsenmesi hem muhalefet döneminde İran’da kalmış Iraklı Şii aktörlere yönelik bir tepki hem de mevcut siyasi ortam içerisinde Irak çıkarlarından ziyade dış aktörlerin çıkarlarının temsil edildiği eleştirisi getirilen aktörlere karşı kullanıldığını söylemek mümkün. Sadr, hükûmet kurulma sürecinde vekil aktörleri üzerinden etkili olan ABD ve İran gibi ülkelerin etkisini reddederek 2018 yılında yapılan parlamento seçimlerinde ortaya çıkan “Iraklılık” vurgusunu sürdürerek, kendisini dışlanmış hisseden sosyal tabana hitap ediyor.

Ayrıca Sadr, Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne tanıdığı hükûmeti kurma şansını kullanılamaması konusunda, hükûmetin kurulamamasının sebebi olan çoğunluk hükûmeti-ulusal birlik hükûmeti ayrımını gündeme getiriyor. Zira Sadr, ülkedeki yolsuzluk ve kötü yönetimin nedeni olarak ulusal birlik hükûmetlerini ortaya atıyor. Sadr’ın böylece “geri adım atmaması” üzerine taraflar arasındaki sorun Irak’ın tamamını etkileyen bir gerilime neden olduğunu ve kendisinin bu ayrımda Irak’ın çıkarlarını temsil ettiğini ifade ederek, karşıt kesimi “Irak’ın çıkarlarına hizmet etmediği” mesajını üstü kapalı bir biçimde ortaya koyuyor.

Tartışmanın Boyutları
Sadr Hareketi ve Şii Koordinasyon Çerçevesi arasındaki en büyük tartışma konusu, hükûmetin kuruluş şekline ilişkin olmuş, Sadr çoğunluk hükûmeti isterken, Şii Koordinasyon Çerçevesi daha önceki hükûmetlerde olduğu gibi parlamentoda yer alan bütün grupların olduğu ulusal birlik hükûmetinden yana tavır aldı. Bu noktada Sadr Hareketi’nin özellikle Şii Koordinasyon Çerçevesi içerisinde yer alan Kanun Devleti Koalisyonu lideri Nuri el-Maliki ile ittifak içerisinde olmak istemediğini söylemek mümkün. Aynı zamanda daha önce Sadr ile aynı yapı içerisinde yer alan ancak daha sonraki anlaşmazlıklar nedeniyle Sadr Grubu’ndan ayrılarak Asaib Ehlil Hak grubunu kuran Kays el-Hazali ile de sorunları olduğu biliniyor.

Ayrıca Sadr’ın parlamentoda elde ettiği gücü Şiiler adına tek başına kullanma isteğinin de diğer Şii gruplarla ittifakı zorlaştırdığı söylenebilir. Nitekim Mukteda es-Sadr seçimden sonraki 8 aylık süreç ya ulusal çoğunluk hükûmeti kurma ya da muhalefette kalma konusunda kararlı bir tutum sergileyerek, Şii Koordinasyon Çerçevesi ile ittifak kurmaya yanaşmadı. Zira 2018’deki seçimlerin ardından 2021 seçimlerinde de güçlü çıkan Sadr’ın, Şii gruplar arasında bir liderlik mücadelesine girdiğini söylemek yanlış olmayacak. Dolayısıyla Iraklı Şiiler arasında hem Irak’taki Şii pozisyonunun korunması hem de Şii iç siyasetinde bir gerilim yaşandığı söylenebilir.

Bu gerilim içerisinde sosyal ve siyasal tabandan aldığı desteği bu liderlik mücadelesi için kullanmaya çalışan Sadr’ın, söz konusu istifalarla “ben olmadan asla” şiarıyla hükûmet kurulamayacağını göstermeye çalıştığı görülüyor. Bu noktada Sadr’ın son açıklamasındaki Necef vurgusu ve “ben Hannana çocuğuyum” ifadesini kullanması dikkat çekici oldu. Ayrıca istifaların ardından Sadr’ın istifa eden milletvekilleri ile Hannana’da bir araya gelmesi, parlamento içi siyasetten çekilmesine rağmen toplumsal desteğini kimliği üzerinden korumayı amaçladığını söylemek mümkün.

Buna ek olarak Sadr’ın, Necef’in örtülü desteğini aldığı konusunda bir algı oluşturmaya çalıştığının söylenmesi de mümkün. Zira Mukteda es-Sadr’ın, babası Muhammed Sadık es-Sadr’ın dinî merci olarak Saddam Hüseyin’e karşı mücadele ettiği ve 1999’da iki kardeşini kaybettiği Hannana’ya atıf yaparak, hem dinî bir referansla bu açıklamayı yaptığını hem de siyasal olarak varlığını ortaya koyduğunu göstermeyi istiyor. Nitekim Şii dinî merciliğin de söz konusu çekişmede önce sessiz kalması, Sadr’a destek anlamına gelmese bile karşı çıkmadığının anlaşılması açısından önem taşıyor. Ancak daha sonra Sistani’ye atfedilen “Dinî merci gelişmeleri izliyor ve ülkeyle ilgili birçok konuda uyarılarda bulundu” ifadesi Sistani’nin açık bir siyasi pozisyonu desteklemediğini, başka bir deyişle ise hiçbir siyasi pozisyonu baştan reddetmediğini gösteriyor. Zira her ne kadar Irak’taki en büyük Şii dinî merci siyasetten uzak bir pozisyon sergilemeye çalışsa da hem daha önceki başbakanlardan Haydar el-Abadi ve Adil Abdulmehdi dönemlerinde hükûmete ilişkin hem de seçim süreçlerinde merci tarafından yapılan açıklamaların siyasal süreçlere yön verdiği görülmüştü.

Bu noktada Sistani’nin ülkedeki ilerleyişe bağlı olarak açıktan pozisyon belirleyebileceği söylenebilir. Zira Şii dinî merciliğin sürece müdahil olmaması Sadr’ın kararını desteklediği anlamına gelebileceği gibi, süreçte taraf olamamak adına müdahil olmadığı yorumu da yapılabilir. Diğer yandan Sistani’nin açık pozisyonu ile Sadr’a bir alan bıraktığı söylenebilir. Zira Sistani’nin, Necef-Kum Havzaları arasındaki tarihsel gerilime karşı Necef Havzası’nın Iraklı Şii kimliğinin korunabilmesi için bu alanı tanıdığı söylenebilir. Ancak mevcut durum itibarıyla Sadr Hareketi’nin siyaseten süreçten çekilmesi Irak’taki pek çok dinamiği tetikleyebilir. Zira Sadr’ın daha önceki kararından farklı olarak parlamento dışına çıkması, parlamento içerisinde sürdüreceği muhalefeti parlamento dışına taşıyacağı anlamına geliyor. Nitekim Sadr’ın kitleleri harekete geçirme gücü ve kabiliyeti diğer gruplara göre daha yüksek olduğu önceki gösterilerde açıkça görüldü. Bu noktada Sadr'ın, bu ihtimal bağlamında sokakta muhalefet yaparak İran yanlısı grupların başarısızlığını gözlemleyerek toplumsal muhalefetin başat aktörü haline gelmesi mümkün olabilir.

Bu makale 22 Haziran 2022 tarihinde Rudaw internet sitesinde "Irak’ta Şiiler arasındaki çekişme derinleşiyor" başlığıyla yayımlanmıştır.