İran’a bir askeri müdahale gerçekten olası mı?

Kübra Oğuz, ORSAM Asistanı, ODTÜ, Ortadoğu Çalışmaları Y.L.
İran nükleer programı sebebiyle son günlerde tekrardan Batı ülkeleri baskısı altında bulunmaktadır. İran’ın nükleer teknolojiyi barışçıl amaçlarla geliştirmediği iddia edilmekte ve ülkeye bu sebeple birçok yaptırım uygulanmaktadır. Askeri müdahalenin de gündeme getirildiği bugünlerde, İran’a karşı gerçekleştirilecek herhangi bir saldırının nelere yol açabileceği tartışması hayli önemlidir. Böyle bir saldırı yalnızca bölge politikasını etkilemeyeceği gibi dünya ekonomisine çok büyük zararları olabilecek ve dolayısıyla başlangıçta savaşan ülkelerin de ötesinde birçok başka ülkenin konumunu sertleştirmesine yol açabilecek potansiyeldedir. Bu yazıda İran’a gerçekleştirilecek olası bir saldırının muhtemel sonuçları üzerinde durulmakta ve bu doğrultuda böyle bir saldırının gerçekleşmesi ihtimali tartışılacaktır.   Olası bir saldırının dünya ekonomisinde nasıl etkileri olacağını görebilmek bakımından öncelikle İran’ın dünya ekonomisinde nasıl bir yeri olduğuna bakmak gerekir. BP’nin 2011 yılı istatistiklerine göre İran dünyadaki petrol rezervlerinin %9,9’una sahiptir. Dünya genelinde petrol üretimin %5,2’si İran tarafından karşılamaktadır. Ancak bunun %42,3’ünü kendisi tüketip, kalanını ihraç etmektedir. Dünya doğal gaz rezervlerinin %15,8’ine sahip olan ülke, dünyada bu alanda Rusya Federasyonu’ndan sonra ikinci sıradadır. Ancak İran ürettiği doğal gazın %98,8’ini kendi ihtiyaçları için kullanıp, geriye kalan 1,6 milyar metreküpünü ihraç etmektedir.  Ancak İran dünyadaki en önemli petrol ticaret rotalarından bir tanesini kontrolü altında bulundurmaktadır. Hürmüz Boğazı’ndan deniz yoluyla yapılan petrol ticaretinin %40’a yakını, toplam ticaretin %20’ye yakını gerçekleştirilmektedir. Bu boğazdan, özellikle de İran’dan yapılan ticaretin büyük bir kısmı Uzak Doğu ülkelerine gerçekleştirilmektedir. 2010 yılı içerisinde Orta Doğu’da üretilen toplam 935,9 milyon tonluk petrolun 700 milyon tonu Çin, Singapur, Japonya, Hindistan gibi Uzak Doğu ülkelerine gönderilmiştir.
  Askeri bir müdahale durumunda İran’ın petrol üretimindeki gerileme bir şekilde kompanse edilebilecek olsa da –yine de petrol fiyatlarına olacak etkisini küçümsememek gerekir-, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması durumunda çok büyük bir petrol krizinin çıkabileceğini iddia etmek abartılı olmayacaktır. Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasıyla doğalgaz ticareti de zarar görecektir. Hürmüz Boğazı’ndan Japonya’ya, Hindistan’a ve Güney Kore’ye yıllık toplamda 30 milyar metreküp doğalgaz ihraç edilmektedir . Körfez ülkelerinden yapılan ticaret de çok önemli bir ölçüde etkilenecektir. Kaldı ki öyle bir senaryoda direkt olarak etkilenecek olan Uzak Doğu ülkelerinin, en başta da Çin’in böyle bir duruma sessiz kalması beklenemez. Bütün bunların yanında İran’ın Rusya ve Çin’le olan yakın ekonomik ilişkisi, bu ülkelerin de savaşa girebileceğin savunmak için yeterli olmasa da, en azından diplomatik yollarla İran’ın çok sert bir şekilde korunacağını iddia etmek yerinde olur. Başka bir değişle, İran’a olası bir saldırı, saldırıyı gerçekleştiren ve destekleyen ülkelerle Doğu’nun bu iki önemli ülkesini karşı karşıya getirebilecek potansiyeldedir. Tek başına bu durum bile askeri müdahalenin ne kadar büyük sonuçları göze almak gerektirdiğini göstermek bakımından yeterlidir. Orta Doğu’nun en güçlü ve etkili ülkelerinden birisi olan İran’daki herhangi bir istikrarsızlık bölgeyi çok büyük bir oranda etkileyecektir. Özellikle Suriye, Irak ve Afganistan bu istikrarsızlıktan fazlasıyla nasibini alacaktır. İsrail’in İran’a askeri müdahalede bulunması durumunda başta Hizbullah’ın, buna ek olarak Hamas’ın İsrail’e saldırılarda bulunması beklenmektedir. Yani savaş coğrafi olarak da yayılma gösterebilir. Bir yıldır sürmekte olan halk hareketleri nedeniyle hali hazırda karışık olan Orta Doğu, bölgenin iki önemli gücünün savaşa girmesi sebebiyle iyice dengeleri alt üst olmuş hale gelecektir. ABD’nin ve diğer Batılı güçlerin bir Orta Doğu ülkesine karşı İsrail safında yer alması açıktır ki bölgede olumlu karşılanmayacak, “Arap Baharı”nın getirdiği Batı’ya karşı ılımlı tutumların tersine dönmesi durumu ortaya çıkacaktır.  Her ne kadar dış müdahale hiçbir şekilde meşrulaştırılabilir olmasa da, Batılı güçler açısında değerlendirmek gerekirse öylesi bir savaş sürmekteyken bölgenin geri kalanıyla bugün olduğu gibi ilgilenilemeyecektir. Bunun yanında petrol ihracatı için Hürmüz Boğazı’nı kullanan Körfez ülkeleri, boğazın kapatılması durumunda ekonomik açıdan büyük zararlar görecektir. Bu nedenle Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkelerin ABD ve İngiltere gibi İran’ı tehdit olarak görseler bile diplomatik yaptırımlar dışında bir seçeneğe sıcak bakmamaları olasıdır. Geçtiğimiz günlerde Suudi Prens Turki el-Faysal’ın İran’a yapılacak bir askeri müdahalenin sonuçlarının çok ağır olacağını belirtmesi bunun bir göstergesidir .
  Sonuç olarak İran’a saldırmak, yalnızca İran’a askeri müdahalede bulunmakla sınırlı kalmaz. Bunun bölgeye ve dünyaya etkileri yukarıda bahsedilen sebeplerden ötürü çok büyük olur. Savaşa direkt olarak katılan ülkelerin yanında birçok ülke etkilenecektir. Bu sonuçlar, önceden planlansa dahi etkileri uzun süre giderilemeyecek sonuçlardır. Amerikan Savunma Bakanı’ndan BM Genel Başkanı Ban Ki-moon’a kadar önemli liderler askeri müdahalenin sonuçlarına dikkat çekmektedirler .Kaldı ki ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, Çin, Kuzey Kore, Hindistan, Pakistan yani başta İran’ı nükleer güce sahip olmakla suçlayan ülkeler olmak üzere dünyada toplamda 8 ülkenin nükleer silaha sahip olduğu bilinmektedir. İran’ın yanında İsrail’in de nükleer güce sahip olduğu iddia edilmektedir.  İran’a bu sebeple yaptırım uygulayan ülkelerin nükleer teknolojiyi başlıca argüman olarak kullanmaları bu nedenle gerçekçi görünmemektedir. Bu diplomatik gerilime sebep olan dinamikler ne olursa olsun, sonuçlar göze alınamayacak kadar ağır olacaktır. Bölge siyasetinin beli uzun süre doğrulamayacak kadar bükülecek, dünyanın en önemli ve en ucuz petrol üretim merkezi olan Orta Doğu, ekonomisine büyük bir darbe alacak ve dünyadaki büyük güçler diplomatik krizler yaşayacaklardır. Bu senaryo abartılı görülebilir, ancak İran’ın dünya ekonomisindeki yeri ile Çin ve Rusya olan ilişkilerine bakıldığında yerinde bir beklenti olduğu anlaşılacaktır. Bu sebeple İran’a bir askeri müdahale olası görünmemektedir.