İran’ın Nükleer Sorununda “Rusya-ABD Yakınlaşması” Faktörü

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Danışmanı
23-24 Eylül 2009’da yapılan BM Genel Kurulu’nun ana gündemlerinden birini İran’ın nükleer çalışmaları konusu teşkil etmiştir. İngiltere Başbakanı Gordon Brown, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin nükleer silah yapımı fikrinden vazgeçmeleri, nükleer silaha sahip olan ülkelerin ise bunları azaltmaya gitmeleri gerektiğini dile getirmiştir. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise, Aralık ayının sonuna kadar İran’ın nükleer çalışmalarını durdurması, aksi halde İran’a yeni yaptırımların uygulanması gerektiğini belirtmiştir.

İran, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ile ABD Başkanı Barack Obama arasında yapılan görüşmenin de en önemli konularından biriydi. Gerek BM Genel Kurulu’ndaki, gerekse Medvedev-Obama görüşmesinde Rus lider, Kremlin’in İran politikasını değiştirebileceğini ve İran’a uygulanan yaptırımların arttırılması yönündeki kararı destekleyebileceklerini dile getirmiştir. Medvedev, “Rusya’nın İran politikası açıktır. Yaptırımlar nadiren sonuç vermektedir. Ancak bazı durumlarda yaptırım uygulamaktan başka çare kalmıyor” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Medvedev ile görüşmeden sonra basın açıklaması yapan Obama da, İran’ın nükleer silah üretmeye çalışmadığını ispatlayamaması durumunda Rusya ile ABD’nin İran’a karşı yaptırımların uygulanacağı konusunda mutabakata varacaklarını bildirmiştir. Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım uygulama konusundaki kararı veto edip etmeyeceği aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun yayınlayacağı rapora bağlıdır. Rusya’nın İran konusunda “geri adım” atmasının nedenlerinden biri de hiç şüphesiz ABD ve Rusya ilişkilerinde Obama ve Medvedev’in iktidara gelmesiyle başlayan yumuşamadır.

Her ne kadar Kremlin, İran’ın nükleer çalışmalarını destekleyerek maddî açıdan kâr etse de, Rusya’nın İran’ı uluslararası arenada desteklemesinin asıl nedeni, İran’ı ABD ile olan ilişkilerinde bir “pazarlık” unsuru olarak kullanmasıydı. Kremlin, ABD’nin Doğu Avrupa’ya füze kalkanı sistemlerinin yerleştirme planlarına karşı olarak başta İran’ın nükleer çalışmaları olmak üzere ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını zorlaştırmaya çalışmıştır. Obama’nın iktidara gelmesiyle ABD’nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze kalkanı yerleştirme planından vazgeçmesi, Rusya-ABD ilişkilerini yumuşatmakla kalmadı, Rusya’nın başta İran olmak üzere ABD karşıtı dış politikasını da gözden geçirmesine neden oldu. Dolayısıyla Kremlin’in İran ile ilgili tutumunda değişikliklerin meydana geleceğine dair sinyalleri de bu bağlamda ele almak gerekmektedir.

Kremlin’in tutum değiştirilmesinin bir başka nedeni de muhtemel bir ABD-İran yakınlaşmasından korkmasıdır. Zira her ne kadar Tahran, Moskova’nın Ortadoğu’daki önemli dayanaklarından birini oluştursa da, Kremlin İran yetkililerine hiçbir zaman güvenmemiştir. Obama’nın iktidara gelmesiyle birlikte ABD ile İran’ın nükleer sorununu masada çözme konusunda ihtimaller artmıştı. Bundan dolayı Moskova, hem ABD ile Rusya arasında yumuşamaya başlayan sürece katkıda bulunmak, hem de muhtemel bir ABD-İran yakınlaşmasının bölgede oluşturacağı yeni konjonktürün dışında kalmamak için en azından sözlü de olsa Batı’nın tarafında yer almaya karar vermiştir.

İran’ın nükleer çalışmalarını durdurması ya da İran’a yaptırımların uygulanması hiç şüphesiz Rusya-İran ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. En başta İran’da nükleer çalışmalar yapan Rus şirketler, zarara uğrayacaktır. Ayrıca İran, Rusya’nın en büyük silah alıcıların başında gelmektedir. Bununla birlikte Rus yetkililer, sorunun tamamen İran’ın ve Rusya’nın aleyhine çözülmeyeceği konusunda ümitlidirler. En başta 1 Ekim’de Rusya, Çin, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya dışişleri bakanları, İranlı yetkililerle bir araya gelecek ve konuyu tekrar masaya yatıracaktır. Ayrıca Moskova, İran ile son dönemde özellikle ekonomik ilişkilerini artıran Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki görüşmeler sırasında yaptırım kararını veto edebileceğine inanmaktadır. Nitekim önceki oylamalarda Çin, Rusya ile birlikte hep veto hakkını kullanmıştır. Dolayısıyla Çin yetkilileri önümüzdeki dönemde de bu kararlıklarını sürdürebilir.