İran Tarihinin En Büyük Bankacılık Skandalı ve İç Siyasetteki Yansımaları

Pınar ARIKAN, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi
İran, Eylül ayının başlarından bu yana “tarihindeki en büyük yolsuzluk” olarak değerlendirilen ve ülkenin 7 bankasının adının karıştığı bir dolandırıcılık skandalıyla çalkalanmaktadır. 19 kişinin adının karıştığı skandalın sorumlusu olarak Amir Mansour Khosravi gösterilmektedir. Khosravi, İran’ın büyük finans kuruluşlarından biri olan Amir Mansour Aria Yatırım Geliştirme Şirketi’nin kurucusudur. Bu şirketin yaklaşık 3.8 milyar dolar malvarlığına sahip olduğu bildirilmektedir. İran hükümeti tarafından yapılan ilk açıklamalarda, Khosravi’nin 2009 yılının Haziran ayından geçtiğimiz Ağustos’a kadar İran’ın çeşitli bankalarından aldığı usulsüz krediler ile yaklaşık 28 trilyon riyali (2.6 milyar dolar) mal varlığına kattığı belirtilmiştir. Kurduğu ağ sayesinde sahte kredi mektupları düzenleyerek bankalardan krediler çektiği ve aralarında İran’ın en büyük çelik üretim şirketlerinden biri olan Khuzestan Çelik Şirketi de dahil olmak üzere pek çok önemli kurum ve kuruluşu satın aldığı bildirilmektedir.
 
Yargı Erki Başkanı tarafından olayı soruşturmakla görevlendirilen Başsavcı Gholam Hossein Mohseni-Ejei’nin yaptığı açıklamaya göre olaya adı karışan yirmi iki kişi sorgulanmıştır. Sorgulama sonucu bu kişiler için tutuklama kararı çıkartılarak yurt dışına çıkmaları da yasaklanmıştır. Ejei, söz konusu kişilerin dolandırıcılık üzerinden elde ettikleri kazancın henüz İran sınırları dışına çıkartılmadığını bildirmiştir. Dolandırıcılık olayının ortaya çıkması ile birlikte İran’ın en büyük devlet bankalarından olan ve en ciddi usulsüzlüklerin yaşandığı Bank Melli’nin Başkanı Mahmoud Reza Khavari istifa etmiş ve çifte vatandaşı olduğu Kanada’ya kaçmıştır. Yine İran’ın en büyük özel bankalarından olan Bank Saderat’ın Başkanı Mohammad Jahromi görevinden alınmıştır. Özel bankalardan Bank Saman’ın başkanının da yakında görevinden alınacağı da Ekonomi Bakanı’nın danışmanı tarafından açıklanmıştır. Dolandırıcılığın ortaya çıkışından yaklaşık on gün sonra yani 16 Eylül’de, Ekonomi ve Finans Bakanı Shamseddin Hosseini’nin olayın sorumlusu olarak gösterdiği Amir Mansour Khosravi’nin tutuklandığı ve mal varlığının dondurulduğu bildirilmiştir. Ejei, 10 Ekim’de yaptığı açıklama ile olayla ilgisi olduğu tespit edilen 14 kişinin daha geçici süreyle tutuklandığını belirtmiş ve firar eden Bank Melli başkanının ülkeye dönmesi çağrısında bulunmuştur.
 
İran’ın ekonomik ve siyasi sisteminin işleyişine ciddi bir darbe vuran bu olay, devlet yönetiminde ve iç siyasette devam eden bazı çekişmeleri alevlendirmiştir.
 
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz bahar aylarından bu yana İran siyasetinde en çok tartışılan konulardan biri Rehber Ayetullah Hamanei ile Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad arasındaki sürtüşmedir. Mayıs ayında Ahmedinecad’ın Hamanei’ye karşı çıkarak İstihbarat Bakanı Heydar Moslehi’yi görevden almakta ısrar etmesiyle birlikte anlaşmazlık su yüzüne çıkmıştı. Ardından, Hamanei’nin destekçisi Muhafazakâr din adamlarının, Ahmedinacad’a ve Ahmedinecad’ın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne atadığı yakın çalışma arkadaşı Esfendiar Rahim Mashaei’ye karşı dini-milliyetçi görüşleri nedeniyle sert bir muhalefet göstermeleri sonucu gerginlik iyice artmıştı. Muhafazakârlar, Ahmedinecad’ı ve Mashaei’yi, Hamanei’nin otoritesini sarsmak ve din adamlarının İran rejimindeki etkilerini azaltmaya çalışmakla suçlamaya devam etmektedir. Eylül ayında patlak veren İran tarihinin en büyük dolandırıcılık skandalı da, Muhafazakârlar ile Ahmedinecad grubu arasındaki bu çatışmaya yeni bir boyut eklemiştir.  
 
Zira İran’da bir süre önce, hükümetin özellikle yükselen petrol fiyatlarından elde ettiği geliri usulsüz şekilde harcadığı ve yolsuzluklar yaptığı yönünde birtakım söylentiler ortaya çıkmıştı. Söylentiler ispatlanamamış olsa da yaygın biçimde dillendirilmekteydi. Bir iddiaya göre, banka skandalının baş şüphelisi olarak gösterilen iş adamı Amir Mansour Khosravi ile Ahmedinecad’ın kendisinden sonra Cumhurbaşkanı seçilmesi için çalıştığı belirtilen en yakın destekçisi Mashaei arasında iş ilişkisi vardı ve Mashaei bir grup iş adamına ve bankere ayrıcalık sağlayacak girişimlerde bulunmuştu.
 
Nitekim din adamları da, çalınan paranın “sapkın dalga” olarak adlandırdıkları Ahmedinejad-Mashaei destekçilerine aktarıldığı iddiasında bulunmuşlardır. Meclis’te de huzursuzluk baş göstermiş, bir grup milletvekili Ahmedinejad’ın olayla ilgili sorgulanması için Haziran ayında vermiş oldukları önergenin tekrar görüşülmesini istemişlerdir. Meclis Başkan Yardımcısı Mohammad Reza Bahonar, önergenin büyük olasılıkla önümüzdeki hafta görüşüleceğini ve yeterli imza sağlandığı takdirde resmen açıklanacağını belirtmiştir. Dini lider Khamenei ise ortamı yatıştırmak ve gruplar arasında dengeleyici bir rol oynamak amacıyla medyanın konunun daha fazla üstüne gitmemesi ve görevlilerin soruşturmayı en yüksek akıl, güç ve hassasiyetle yürütmesine ortam sağlanması çağrısında bulunmuştur. 2001 yılında finansal yozlaşmanın bitirilmesi için yargı, yürütme ve yasama organlarına sekiz maddelik bir emir veren Khamanei, “Yetkililer bu emirleri tam olarak yerine getirmiş olsalardı böyle bir yolsuzlukla asla yüz yüze gelinmezdi” diyerek yetkilileri ve hükümeti emirlerine uygulamamakla itham etmiştir. Bu açıklamasına ek olarak, “Hükümet sorumluluğunu yerine getirmeye çalışırken yetkililerin sorgulanması için durumdan faydalanılmaya çalışılmamalıdır” uyarısında da bulunan Khamenei’in, Meclis’te Ahmedinecad’ın sorgulanmasını isteyen önerge konusuna da sıcak bakmadığı anlaşılmaktadır.
 
İran’daki finansal dolandırıcılık skandalı, yaklaşan meclis seçimlerinin arifesinde siyasi hizipler arasındaki tartışmaları daha da alevlendirmiştir. 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında muhalif hareket Yeşil Dalga’nın hükümet güçleri tarafından şiddetle bastırılması ve siyaset sahnesinden uzaklaştırılmasıyla birlikte, yaklaşan Meclis seçimlerinde mücadelenin İlkeciler (Usulgera) ile Ahmedinecad’ı liderleri olarak gören 3 Tir Söylemi (Goftemane Sevvom Tir) grubu arasında geçeceği düşünülmektedir. Aslında her iki grup da Velayet-i Fakih sistemine bağlılığı ile bilinmektedir. Bununla birlikte, Ahmedinecad taraftarları İran’ın bir İslam ülkesi olmasının yanında diğer İslam ülkelerinden farklı olarak İran kültürü ve medeniyeti temelinde İslam’ı yorumlayarak İslami-ulusal çıkarlarını tespit etmesi ve bu çerçevede siyaset üretmesi gerektiğini savunmaktadır. Nitekim Mashaei, 2010 yılının Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada bundan sonra hedeflerinin İslam okulunu değil İran okulunu tanıtmak olduğunu söyleyerek İran’da hâkim olan din adamlarının söylemine karşı çıkmıştır. İlkeciler ise bu girişimi Fakih’in idaresine karşı Mehdeviyet düşüncesinin yayılması çabası olarak görmektedirler. Söz konusu düşünceyi Velayet-i Fakih yönetimine ve din adamlarının bu sistemdeki konumuna ve saygınlığına yapılmış bir saldırı olarak gören İlkeciler, İran’ın ulusal çıkarlarını korumanın ancak İslami çıkarları korumakla mümkün olduğunu ve Velayet-i Fakih kurumunun sadece İran’ın değil bütün İslam âleminin liderliğini üstlendiğini savunmaktadırlar.
 
İranlı yetkililerin İran tarihinin en büyük soygunu olarak niteledikleri banka skandalı, bu işin sorumlusu olmakla suçlanan Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın zor durumda kalmasına yol açmıştır. Özellikle de İran’da önümüzdeki Mart ayında yapılması öngörülen meclis seçimlerinin yaklaştığı göz önüne alınırsa, Muhafazakârlar tarafından hükümetin sorumlu tutulduğu bu skandalın Ahmedinecad’ın arkasındaki desteği azaltacağı öngörülmektedir.          
 
Banka skandalı İran iç siyasetinde bu şekilde yankı bulurken İran’ın dış ilişkilerinde de etkisi hissedilmektedir. Bilindiği üzere hali hazırda, İran bankaları ve özellikle de Bank Melli’ye karşı bir süredir Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından İran’ın nükleer programına destek vererek uluslararası terörizme yardım ettikleri iddiasıyla yaptırım uygulanmaktadır. Son olarak, 11 Ekim 2011’de Amerikan makamlarınca ABD’deki Suudi Arabistan Büyükelçisine İran tarafından suikast düzenlenmek istendiği ve bankalardan çekilen paranın İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün “terörist” faaliyetlerinde kullanılmış olabileceği iddiası dünya basınında yankı bulmuştur. Tüm bunlar, İran’ın bankacılık sisteminin İran içinden ve Batılı ülkelerden aldığı darbelerle zor bir sürece girdiğini göstermektedir.
 
Sonuç olarak, İran tarihinin en büyük yolsuzluğu olarak adlandırılan 2.6 milyar dolarlık bankacılık skandalı nedeniyle, İran yönetimi için gerek kendi kamuoyunda gerek uluslararası kamuoyunda sıkıntılı bir sürecin başladığını söylemek mümkündür.