İslam Devleti Örgütü’nün Arkasında Kimler Var?

Oytun Orhan, ORSAM Araştırmacısı
Eski adıyla Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve yeni adıyla İslam Devleti (İD)’nin arkasında hangi gücün olduğuna ilişkin birbiri ile çelişen ancak her ikisinin de doğruluk payı içermesi mümkün iki ayrı iddia farklı taraflarca gündeme getirilmektedir. En yaygın kanaat İD’nin başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’teki bağışçılardan gelen ciddi miktardaki fonlar ile beslendiği yönündedir. Buna karşılık İslam Devleti’nin arkasındaki esas gücün Suriye rejimi olduğu iddiası gündeme gelmektedir. Bu iddiaya göre İD şimdiye kadar sadece muhaliflerin bölgelerine saldırmış ve Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin tamamını muhaliflerin elinden almıştır. Buna karşılık Suriye ordusu da İD’nin kontrol ettiği yerlere hava saldırısı düzenlememiştir. Bu iddiayı destekleyen bir veri Suriye’de El Kaide’yi eskiden yönlendirenin Suriye istihbaratı olmasıdır. Suriye istihbaratı Irak işgali sonrasında ABD’ye karşı direnişi desteklemek üzere başta El Kaide ve eski Baasçılar olmak üzere birçok grubu desteklemişti. Şu anda İD’nin lider kadrosunda Saddam döneminin üst düzey Iraklı asker ve istihbaratçılarının olması da Suriye ile İD lider kadrosunun bir kısmı arasında bağlantı olabileceğine ilişkin iddiaları güçlendirmektedir.
 
Muhtemelen gerçek bu iki iddianın ortasında bir yerdedir. İki iddianın tümüyle gerçek olması mümkün değildir ancak her ikisi de kendi içinde gerçeklik taşımaktadır. Körfez sermayesinin uzun yılardır Afganistan-Pakistan dahil olmak üzere Ortadoğu’da Militan Selefi  gruplara destek verdiği bilinmektedir. Körfez kaynaklı destek vakıflar, din adamları tarafından/üzerinden bölgede söz konusu gruplara aktarılmaktadır. Bu yardımların bir kısmının İD’ye gitmiş olması sürpriz olmayacaktır. Ancak Körfez ülkeleri Suriye’de esasen doğrudan kendilerine bağlı Ahrar-ı Şam, İslam Ordusu gibi Selefi grupları desteklemektedir. Hatta İD’nin Irak’taki son kazanımları Körfez ülkeleri tarafından da tehlike olarak algılanmıştır. İD mensuplarının çoğunluğunu Körfez ülkelerinden gelen savaşçılar oluşturmaktadır. Bu kişilerin ülkelerine dönerek istikrarsızlık yaratmasından çekinilmektedir. Suudi Arabistan bu sene başında eski adıyla IŞİD’i terörist örgüt listesine dahil etmiştir. Dolayısıyla İD’ye Körfez desteğinin gitmiş olması yüksek ihtimal olsa da bu ülkelerin örgütün tamamen arkasında olduğunu söylemek doğru değildir. Hatta Suriye’deki Selefi grupların önemli destekçilerinden Kuveytli bağışçı Muhammed Haif bu yılın başında IŞİD’i “Suriye cihadının tüm kazanımlarını yakmaya çalışmakla” dahi suçlamıştır. Dolayısıyla Körfez ülkeleri ve İD arasındaki ilişkinin niteliği net değildir.
 
İD’nin arkasında Suriye olduğu iddiası hakkında ise şöyle bir değerlendirme yapılabilir. Esad rejimi doğrudan İD’yi kuran ve yönlendiren aktör olmasa da İD’nin varlığı Esad rejiminin işine gelmekte ve kimi zaman önünü açarak dolaylı destek vermektedir. Bu yaklaşımı en iyi yansıtan Suriye’nin Birleşmiş Milletler Temsilcisi Beşar el Caferi’nin bir röportaj sırasında “IŞİD’in muhaliflerle savaşmasının işlerine gelip gelmediği şeklindeki soruya verdiği “iki muhalif birbirini öldürüyorsa, bu kimin işine gelmez?” şeklindeki yanıtıdır. Esad rejimi ortaya çıkan durumdan faydalanmanın ötesinde muhtemelen bunun oluşması yönünde çaba sarf etmiştir. Bu çerçevede Suriye muhalefetinin katı Sünni İslamcı kimliğini öne çıkarma yönünde pozisyon almıştır. Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve Şam çevresinin en güçlü muhalif grubu olan İslam Ordusu lideri Zehran Alluş 2011 yılı ortasında rejim tarafından hapisten salıverilmiştir. Alluş verdiği bir röportajda, “Esad rejiminin kendilerini ayaklanma başladıktan sonra hapishaneden salıvermesinin gerekçesinin muhalefetin İslamcı kimliğini güçlendirmek ve ayaklanmayı radikalize etmek olabileceğini” belirtmiştir. Rejimin İD ile doğrudan irtibatı olduğu yönünde bir işaret söz konusu olmasa da aldığı pozisyon ile İD’nin güçlenmesine imkan sağladığını söylemek mümkündür. Rejimin birbiri ile mücadele eden iki düşman yapı arasındaki çelişkilere oynadığını söylemek doğru olacaktır.
 
İD’nin arkasındaki devlet desteği konusunda ancak iddialar gündeme getirilebilir. Ama kesin bilinen bir gerçek var ki mevcut durum itibarıyla İD kendi finansmanını sağlayacak imkanlara erişmiştir. İD dış desteğe bağımlı kalmadan savaşı sürdürecek imkanlara sahiptir. Şu anda Suriye-Türkiye, Suriye-Irak, Irak-Ürdün arasındaki sınır kapılarının bazılarını kontrol etmektedir. Suriye’de Rakka ve Deyr ez Zor’daki petrol bölgelerinin önemli bir kısmı İD’nin kontrolü altındadır. Irak’ta Musul’u ele geçirmesi ve sonrasında Bağdat’a doğru ilerleyişi sırasında “savaş ganimetleri” ele geçirmiştir. Suriye ve Irak’ta su kaynakları ve barajların bir kısmını kontrol etmektedir. Fırat Nehrinin Suriye kısmında elektrik üretimi yapan iki hidroelektrik santral İD’nin elindedir. Irak’ta Fırat nehri üzerindeki barajların önemli bir kısmını da İD kontrol etmektedir. Suriyeli muhalifler ve Irak ordusu ile gerçekleştirdiği çatışmalardan önemli miktarda ateş gücü, ağır silah ve tank ele geçirmektedir. Nusra Cephesi ve İslami Cephe’ye mensup grupların bazı bölge liderleri ve savaşçıları İD’ye biat ederek silahları ve adamları ile birlikte İD’ye katılmaktadır. İD birçok İslamcı/Selefi grup açısından çekim merkezine de dönüşmektedir. Bunun yanı sıra Suriye’de Rakka Vilayeti başta olmak üzere birçok yerde kalıcı otorite kurmuş ve devlet gibi hareket etmektedir. Bu çerçevede halktan vergi mantığı ile para toplamaktadır. Savaşçı bulma konusunda ise neredeyse hiç sıkıntı yaşamamaktadır. Artan popülaritesi ile dünyanın her ülkesinden Selefi düşünceye sahip insanlar İD saflarında savaşmak üzere Suriye’ye akın etmektedir. İdeolojik çekiciliğinin yanı sıra sahip olduğu maddi kaynaklar ile diğer muhalifleri de kendine çekmeyi başarabilmektedir.
 
İD Irak menşeli bir örgüt olsa da popülaritesini Suriye’de kazanmıştır. Kökeni Irak El Kaidesi ve Irak İslam Devleti’ne dayanan İD son yıllarda Irak’ta etkisini kaybetmişti. Ancak Suriye iç savaşı örgüte yeni bir mücadele alanı sunmuş ve burada sağladığı başarılar son dönemde Irak’taki kazanımlarının önünü açmıştır. İD, El Kaide’den farklı olarak belli hedeflere yönelik terör saldırılarından ziyade bir coğrafyada kalıcı otorite kurmayı hedeflemektedir. Irak ve Suriye’de kontrol ettiği bölgeler arasında coğrafi bağ sağlamış ve sınırın belli bölümünün fiili olarak ortadan kalkmasını sağlamıştır. Şu anda her iki ülkedeki konumu bir diğerini besler hale gelmiştir. Suriye’deki kazanımlarının Irak’taki pozisyonunu etkilemesi gibi bundan sonraki dönemde Irak’taki kazanımlarının Suriye’deki konumunu daha da güçlendirmesi beklenebilir.