İsrail’in Su Güvenliği ve Hizbullah’a Karşı Savaş

Geçen hafta başından bu yana uluslararası birçok basın ve yayın organında İsrail’in, Lübnan’da Hasbani nehri kıyısında inşa edilen bir turistik işletme dolayısıyla tedirgin olduğunu gündeme getiren yayınlar görülmektedir. Bu yayınlarda genel olarak vurgulanan konu, Lübnan’ın Hasbani kolu üzerinde inşa ettiği turistik tesisin bu koldan su çevirme amacıyla kullanılması durumunda, İsrail’in buna kayıtsız kalmayarak müdahale edeceği yönündedir.

 

Hasbani, Ürdün (Şeria) nehrinin Lübnan’da doğan ve daha sonra İsrail’e geçen koludur. Ürdün nehrinin diğer kolları ise 1967 öncesi İsrail sınırları içinde yer alan Dan ve 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail’in işgal ettiği Golan tepelerinde yer alan Banyas koludur.  Ürdün nehri İsrail’in temel yerüstü su kaynağı durumundadır ve yıllık ortalama akımı 1527 milyon m3 civarındadır. Bu toplama mevsimlik küçük derelerin katkısının yanı sıra Suriye’den kaynaklanan Yarmuk gibi büyük kollar da dahildir. (1) İsrail sınırları içinde birleşen Dan, Hasbani ve Banyas kolları 1950’li yıllarda bölgeye yerleşen İsrailliler tarafından kurutularak tarıma açılan Huleh bataklıklarını geçerek Tiberya gölüne (Galile denizi) dökülmektedir. İsrail, “Ulusal Su Taşıyıcısı” adındaki ana su yapısı ile bu gölden aldığı suları nüfusun yoğun olduğu kıyı bölgeleri ile Necef çölündeki tarımsal alanlara taşımaktadır.

 

Hasbani kolu Lübnan’ın güneyinde Vazzani ve Hakzbiyeh (Wazzani ve Haqzbieh) kaynaklarının birleşmesinden oluşmakta ve Lübnan içinde aktıktan sonra İsrail topraklarına girmektedir. Bu kolun yıllık akımı ortalama 138 milyon m3 civarındadır. Ancak kurak ve yarı kurak bir iklimde yer almasından dolayı, bölgedeki diğer nehirler gibi, yıldan yıla büyük değişiklikler gösteren bu kolun yıllık 52 ile 236 milyon m3 arasında akım değişikliği gösterdiği de dikkate alınmalıdır. (2)

 

Gazete ve internet sitelerinde yer alan haberlerde, Lübnan’ın inşa ettiği tesisin İsrail sınırına ve bir İsrail kasabası olan Metulla’ya oldukça yakın olduğu ve İsrail’e saldırı amacıyla da kullanılabileceği kaygısının olduğu belirtilmektedir. 2001 yılında da Lübnanlı köylülerin söz konusu nehirden su çekmesi İsrail tarafından savaş sebebi olarak ilan edilmişti (3). Esasen tarihi sürece bakıldığında da 1964 yılında, İsrail ile Suriye arasında meydana gelen sınır çatışmalarının ana sebebi, Suriye ve Lübnan’ın, Banyas ve Hasbani kollarını Suriye’de doğan ve daha sonra Ürdün nehrine Tiberya gölünün aşağısında katılan Yarmuk nehrine çevirme yönündeki planlarını gerçekleştirme çalışmalarına başlamalarıdır. İsrail söz konusu dönemde bu çalışmalara sınırdan ateş açarak ve daha sonra hava kuvvetleri ile çalışma bölgelerini bombalayarak cevap vermiştir.

 

İsrail ile Lübnan’ın güneyinde etkin durumda olan Hizbullah arasında, 12 Temmuz 2006 tarihinde İsrail tarafından “İkinci Lübnan Savaşı” olarak adlandırılan yoğun bir çatışma meydana gelmiştir. Hizbullah’ın, sınır devriyesi görevi yapan İsrailli askerlere yönelik saldırısından ve iki İsrailli askeri kaçırmasından sonra İsrail, genel olarak Lübnan’ın tümüne ve esas olarak da Lübnan’ın güneyinde büyük bir askeri operasyona girişmiştir. Hizbullah’ın beklenmedik direnişi ile birlikte çatışmalar 14 Ağustos’a kadar devam etmiş ve her iki taraf da büyük kayıplar vermiştir. Çatışmanın başlangıcında İsrail’in iki hedefi bulunmaktaydı. Bunlardan ilki Hizbullah tarafından kaçırılan İsrailli askerleri kurtarmak diğeri ise Hizbullah’ı İsrail için askeri bir tehdit olmaktan çıkarmak olarak belirlenmişti. Ancak Lübnan’da çok sayıda ölüme yol açmasına ve altyapının tahrip edilmesine rağmen çatışmalar sona erdiğinde İsrail her iki hedefine de ulaşamamış ve tahmininden oldukça fazla kayıp vermiştir.

 

Hizbullah’ın askeri bir tehdit olarak hala İsrail’in karşısında duruyor olması İsrailli yöneticiler için kabul edilemez bir durumdur. İsrail ordusunun 2006 yılında bir Arap gücü tarafından yenilgiye uğratılmış olması da İsrail için prestij kırıcı bir gelişme olmuştur. İsrail’in Hizbullah’a karşı daha iyi örgütlenmiş ve planlanmış bir şekilde saldırıya geçmesi yüksek bir ihtimaldir. Bu saldırının ne zaman olacağı elimizdeki bilgilerle elbette tam olarak kestirilebilir değildir. Ancak, Hizbullah’ın Suriye yolu ile İran’dan destek aldığı herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Birinci ihtimal Suriye’deki mevcut karışıklığın bir rejim değişikliğine yol açması ve Hizbullah’ın bugünkü şekli ve yoğunluğu ile İran’dan yardım almasının mümkün olamayacağı durumdur. Bu durumda İsrail’in de bu fırsatı değerlendirerek Hizbullah’a dolayısıyla Lübnan’a saldırma olasılığı yüksektir.

 

İkinci olasılık da Suriye rejiminin devam etmesi durumunda ortaya çıkacaktır. Hizbullah’a İran desteğinin Suriye üzerinden kesilememesi anlamına gelen bu durumda ise İsrail kendi başına bu sorunu ortadan kaldırmak amacı ile bir çatışma çıkarabilir. İsrail’in bu yöndeki hazırlıkları ise medyaya yansımış durumdadır. İsrail’in kuzeyinde konuşlu bulunan 61. Tugay komutanı Tuğgeneral Hertzi Halevy Hizbullah’a yönelik olası bir harekattan bahsetmiştir. Bu harekatın 2006 Lübnan savaşından daha fazla tahribata yol açacağından bahseden Halevy, Suriye’deki duruma da atıfta bulunarak, bunun iki taraf arasındaki gergin durumu daha da gerdiğini belirtmiştir. (4) Elbette sadece bir generalin açıklamaları bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak söz konusu açıklama 5 Temmuz 2012 tarihinde yapılmış ve 9 Temmuz’dan başlayarak da Hasbani nehri suları ile ilgili haberler basında yer almaya başlamıştır. Bu nedenle de Tuğgeneral Halevy’nin açıklamaları dikkate alınmaya değer olarak görülmelidir.

 

İsrail kaynaklı son iki haftadaki haberlerden İsrail’in Hizbullah’a ve Lübnan’a yönelik yeni bir saldırı planı içinde olduğu hissedilmektedir. Kendisi açısından bir sorun olan Hizbullah’ı ortadan kaldırmak isteyen İsrail’in elinde bu sefer çatışmayı başlatabilmek için Hasbani nehri suları gibi yeterli bir bahanesi bulunmaktadır. Söz konusu nehrin akımının oldukça düzensiz olması İsrail’in, Lübnan toprakları içinde bulunan turistik tesisi nehrin sularını çeviren bir yapı olarak değerlendirmesini kolaylaştıracaktır. Bu yolla İsrail’in, bölgeye müdahalesini meşru kılmaya çalışacağı değerlendirilmektedir. Böyle bir müdahaleye ise Hizbullah’ın karşılık vermemesi kaçınılmaz olacak ve bölgede yeni bir çatışma durumu ortaya çıkacaktır.

 

(1) Pamukçu, Konuralp; Su Politikası, Bağlam Yayıncılık, İstanbul,  2000, s. 131.

(2) http://archive.unu.edu/unupress/unupbooks/80858e/80858E06.htm (15/07/2012).

(3) http://www.jpost.com/Defense/Article.aspx?id=276732 (09/07/2012).

(4) http://www.jpost.com/Defense/Article.aspx?id=276416&R=R9 (05/07/2012).