İsrail’in Kuzey Kalkanı Operasyonu

Suriye iç savaşının başladığı günden bugüne sahada etkinliğini arttıran en önemli aktörlerden birisi hiç şüphesiz Hizbullah olmuştur. Hizbullah, Esed’i desteklemek adına İran’dan aldığı destekle özellikle Suriye’nin güneyinde etkinlik kazanan yegâne aktör haline gelmiştir. İran, bölgede Hizbullah ve Şii milisler gibi vekilleriyle etkinlik sağlamaktadır. Hizbullah’ın İran ile beraber etkinliğinin artması ise İsrail tarafından ontolojik bir tehdit olarak algılanmaktadır. İran’a karşı İsrail’in de destekleyeceği olası bir ABD operasyonunun konuşulduğu bu günlerde İsrail’in, Hizbullah’ı hedef alacağı öngörülmektedir.

Bilindiği gibi İsrail ve Suriye arasında Golan Tepeleri jeostratejik bir konumda bulunmaktadır. Golan’da İsrail egemenliği, ABD tarafından geçtiğimiz aylarda tek taraflı olarak tanınmıştır. Bu tepelerin Suriye tarafı hatırlanacağı üzere iç savaş boyunca Hizbullah’ın etkinliğini arttırdığı bölgeler olarak ön plana çıkmıştı. Hatta Hizbullah’ın Golan Tepeleri’nin güneyine ve batısına sarkarak bölgeyi kuşatmak suretiyle İsrail’in burada sahip olduğu stratejik üstünlüğü bertaraf etmek istediği konuşulmaktaydı. Bu sebeple İsrail, geçtiğimiz aralık ayında Kuzey Kalkanı Operasyonu’nu düzenlemiş ve bu tünelleri imha etmiştir. Gerek İsrail güvenlik bürokrasisinden gelen açıklamalar gerekse İsrail’in aldığı askeri tedbirler İsrail’in yeni bir operasyona hatta savaşa hazırlandığını göstermektedir. Yapılan tüm açıklamalarda ve hazırlıklarda Kuzey Kalkanı Operasyonu referans gösterilmektedir. Bu sebeple Hizbullah’a karşı olası bir operasyonun doğru analiz edilebilmesi için Kuzey Kalkanı Operasyonu’nun doğru anlaşılması gerekmektedir.

2006 İsrail ve Hizbullah savaşında Hizbullah’ın tünel ve yeraltı ağları vasıtasıyla hem İsrail’in hava gücünden korunduğu hem de taktik ve operasyonel istihbarat kapasitesine karşı koymaya çalıştığı ve bu sayede İsrail ordusuna kayıplar verdirdiği bilinmektedir. Buna ek olarak kuzeydeki arazinin sert ve topografinin olası hava saldırılarına karşı korunaklı tünellere elverişli olması, İsrail’i geçmişten beri korkutmaktadır. Eski ulusal güvenlik danışmanı emekli Tümgeneral Yaakov Amidror’a göre, kuzeydeki kayaç zemin yapısı dolayısıyla sınır boyunda yer altına bariyer koyulmasının mümkün olmaması nedeniyle buradan İsrail’e yönelik ciddi bir tehdit söz konusudur.

İsrail ordu Sözcüsü Ronen Manelis, 4 Aralık 2018’de İran’ın finanse ettiğini iddia ettiği tünellere karşı Kuzey Kalkanı Operasyonu’nun başladığını deklare etmiştir. Operasyon boyunca Birleşmiş Milletler’in bölgedeki geçici barış gücü tarafından da varlığı doğrulanan 6 tünel bulunmuş, istisnasız her tünelin bulunuşunu müteakiben İsrail, Litani Nehri’nin güneyinde Lübnan ordusu dışında hiçbir silahlı unsurun bulunamayacağı belirtilen BMGK 1701 nolu kararını gündeme getirmiştir. Ocak 2019’da görevini devreden Emekli Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot’un, operasyon sonrasında yaptığı Lübnan’ın Hizbullah’ın kontrolüne girdiği ve tekrar Lübnanlılar’a dönmesi gerektiği yönündeki yorumu da bu bağlamda dikkat çekicidir. Eisenkot’a göre Hizbullah’ın amacı, sınır gerisinde zayıf durumdaki sivil ve askeri noktaları hedef alarak İsrail’in askeri gücünü dengelemektir. Eisenkot, Hizbullah’ın aynı zamanda bu kapsamlı ve sistematik yaklaşımla korku yayma ve politik amaçlarına ulaşmak adına İsrail’e geniş çaplı zarar vermek istediğini ifade etmiştir. Esed Rejimi, Hizbullah ve Şii milislerin, kendilerini Suriye’de galip olarak görmekte olduğunu ve Golan Tepeleri’nde varlık göstermeyi hedeflediğini söyleyen Eisenkot, aynı zamanda İran’ın, Suriye’de hava, kara ve denizde varlık göstermeyi amaçladığını ve bu durumun İsrail’e ciddi bir tehdit oluşturduğunu iddia etmiştir.

Bulunan Tüneller

Bulunduğu Tarih

Tünelin Lübnan Tarafı

Tünelin İsrail Tarafı

1. Tünel

4 Aralık 2018

Kfar Kela

Metula

2. Tünel

6 Aralık 2018

Ramyeh

Zarit

3. Tünel

11 Aralık 2018

Ramyeh

Zarit

4. Tünel

16 Aralık 2018

Ramyeh

Zarit

5. Tünel

26 Aralık 2018

Ayta Eşşaab

Shtula

6. Tünel

13 Ocak 2018

Ramyeh

Zarit

(Tünellerin tümünün bulunduğu tarih ve konumuyla ilgili net açıklama yapılmamakla birlikte basına yansıyan faaliyetlere göre tespit edilen yer ve tarihlerdir)

Başbakan Netanyahu ise bu tünelleri, Hamas’ın kazdığı bir-iki kişinin geçebileceği tünellerin aksine çok daha geniş ve askeri araç gereçlerin geçebileceği tüneller olarak tarif ederken, Hizbullah’ın, İsrail’e karşı geniş çaplı sürpriz saldırı planları olduğunu iddia etmiştir. Diğer yandan İsrail, Lübnan’ı, ülke topraklarının İsrail’e karşı bir saldırı üssü olarak kullandırıldığı ve ülkenin İran ajandasının güdümüne sokulduğu iddiasıyla sürekli olarak uyarmaktadır. Bu uyarılarda tüneller İsrail’in daha önce BMGK’da aldırdığı kararlara referansla Lübnan’la savaş sebebi olarak gündeme getirilmektedir.

İsrail, mevcut tehdit algısı doğrultusunda Suriye sahasında yalnızca 2018’de Hizbullah ve İran destekli hedeflere yüzlerce saldırı gerçekleştirmiştir. İsrail’e göre Hizbullah, Celile’yi işgal etmek için üçayaklı bir planı gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Buna göre Hizbullah’ın amacı; hassas güdümlü füze kapasitesine sahip olmak adına Lübnan’da çeşitli tesisler inşa etmek, sınırdan İsrail’e tüneller kazmak ve Suriye’den Golan’a yeni bir cephe açmaktır. Emekli Tuğgeneral Shimon Shapira’ya göre Hizbullah, İsrail’le yaşayacağı olası bir yüzleşmede, Nasrallah’ın operasyonel direktifleri doğrultusunda Tel Aviv’in füzelerle vurulacağını ve eş zamanlı olarak Hizbullah güçlerinin Celile’yi işgal etmek üzere sınırı geçeceğini iddia etmiştir. Hizbullah’ın tüm bu söylenenlere muktedir olup olmaması bir yana, İsrail’in özelde ise Netanyahu’nun iç politika da Hizbullah üzerinden bir korku siyaseti yürüttüğü aşikardır.

Kuzey Kalkanı Operasyonu’nu sürerken ABD Başkanı Donald Trump’ın ani bir şekilde ABD’nin Suriye’den çekileceğini açıklaması bütün dünyada olduğu gibi İsrail’de de yankı bulmuştur. Zira ABD’nin çekilmesinin, İsrail’in Suriye sahasında İran ve Hizbullah unsurlarına karşı yürütmekte olduğu operasyonları sekteye uğratacağı iddia edilmiştir. Öte yandan Başbakan Netanyahu, Suriye’deki operasyonların artarak devam edeceğini açıklamıştır. Çekilme haberinden hemen sonra İsrail’de iki önemli gelişme meydana gelmiştir. İlki İsrail’de erken seçim kararı alınması, ikincisi ise Netanyahu’nun operasyon bölgelerini ziyaretidir.

Seyrine ve zamanlamasına bakarak Kuzey Kalkanı Operasyonu’nun biri güvenlik zemini, diğeri iç siyasi saiklerle doğrudan ilgili iki amacının olduğundan söz etmek mümkündür. Güvenlik açısından, Suriye’deki iç savaşta Hizbullah’ın rolüne ve kazanımlarına bakarak, Hizbullah ve İsrail arasında bir yüzleşmenin kaçınılmaz olduğu aşikardır. Kuzey Kalkanı Operasyonu’nun yoğunlaştığı Zarit, Metula ve çevresi, 1982 Savaşı’nda İsrail ordusunun Lübnan’a girdiği, Golan Tepeleri ve Şeba Bahçeleri’ne komşu stratejik bölgelerdir. Golan Tepeleri, stratejik derinlikten mahrum olan İsrail’in “Savunulabilir Toprakları”nın önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Şartlar olgunlaştığında Hizbullah ve İsrail arasında bir çatışma kaçınılmaz görünmekte, Hizbullah ise bu olası yüzleşmede farklı stratejiler ortaya koymak ve savaşı İsrail topraklarına taşımak istemektedir.

Diğer taraftan İsrail’in, operasyona konu olan tünellerden yıllardır haberdar olduğu açıktır. İsrail ordusu İstihbarat Başkanı Tamir Heyman, operasyonun asıl amacını caydırıcılık olarak ifade ederken, ikincil olarak da Hizbullah’la yaşanması muhtemel bir sonraki gerilim için uygun zemin hazırlanması ve İsrail’in haklılığının ispatlanması olarak açıklamıştır. Tünellerin imhasının Hizbullah’ın planlarına sekte vursa da örgütten kaynaklı tehdidi tamamen yok etmeyeceğini, dahası bulunamayan tünellerin de olabileceğini ifade eden Heyman, bu operasyonun İsrail ordusunun muhtemel bir savaşta Hizbullah’a vuracağı ağır darbeye meşruiyet kazandıracağını belirtmiştir. Hizbullah’ın tünel faaliyetlerinin ve bu operasyonun İsrail tarafından uluslararasılaştırılma çabasının altında yatan sebep de budur.

İç siyaset açısından önemli olansa operasyonun zamanlamasıdır. 11 Kasım 2018 tarihinde, Hamas unsurlarının Han Yunus’ta örtülü bir operasyon yürüten İsrailli istihbaratçıların aracından şüphelenmesi ve durdurmak istemesiyle çıkan çatışmalar 2 gün sürmüş ve iki tarafın ateşkese razı olmasıyla nihayet bulmuştur. Ateşkesin Hamas’a teslim olma anlamına geldiğini öne süren dönemin savunma bakanı Avigdor Lieberman istifa etmiş ve Knesset’te 61-59 gibi pamuk ipliğine bağlı bir hükümet-muhalefet dengesi ortaya çıkmıştır. Hakkındaki yolsuzluk iddiaları nedeniyle zor günler geçiren Netanyahu ise ortaya çıkan sürdürülmesi imkansız bu meclis aritmetiğiyle beraber, askeri bir operasyonun ortasında seçimlere gitmenin yanlışlığını öne sürerek halkın güvenlik endişeleri konusundaki beklentilerin gereğini yapacağını, hükümeti bu şekliyle sürdürerek 2019 yılı içerisinde ülkeyi normal takviminde seçime götürmek istediğini açıklamıştır. Netanyahu’ya içine düştüğü çıkmazda iki olayın nefes aldırdığı görülmektedir. İlki bu olaylardan birkaç hafta sonra başlatılan ve içeride muhalefetin eleştiri tonunu düşürmesine neden olan Kuzey Kalkanı Operasyonu, ikincisi ise Trump’ın açıkladığı fakat hiçbir şekilde pratiğe dökülmeyen Suriye’den çekilme kararı olmuştur. Neticede Trump’ın kararı her ne kadar İsrail tarafından tepki görse de güvenlikçi politikalar yürüten ve halkına güvenlik vadeden Netanyahu’ya manevra alanı sağlamış ve erken seçim kararının önünü açmıştır.

Geçtiğimiz günlerde Lieberman’la Netanyahu’nun, Haredi toplumunun askere alınmasına dair çıkan ikinci kriz ise hükümetin kurulamaması ve Knesset’in dağıtılarak Eylül ayında seçimlerin yenilenmesi sonucunu doğurmuştur. Buna müteakip, Kuzey Kalkanı Operasyonu’nda bulunan 6. tünelin, operasyondan aylar sonra, 30 Mayıs’ta imha edildiği basına yansımış ve Hizbullah’la ilgili tehdit  tekrar kamuoyu gündemine taşınmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, Hizbullah’ın, Eylül 2019’da yenilenecek seçime kadar tekrar İsrail siyasetinin gündemine getirilmesi ve suni gerginlikler üzerinden seçmenlerin etkilenmeye çalışılması muhtemeldir. Hizbullah’la yaşanan gerginliğin nereye varacağını ve bunun 2006’da olduğu gibi topyekün bir çatışmaya evirilip evirilmeyeceğini elbette zaman gösterecektir. Fakat Kuzey Kalkanı Operasyonu’nun böyle bir çatışmanın potansiyeline işaret eden ciddi bir öncül olduğu açıktır.