Kazımi’nin Türkiye Ziyareti ve Türkiye-Irak İlişkilerinin Geleceği

Mayıs 2020’de göreve gelen Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, 17 Aralık 2020 tarihinde kalabalık bir heyetle Türkiye’yi ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Heyetler arası toplantıların ardından iki ülke arasında “Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önlenme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması" ile "Kültürel İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır.[1] Ziyarette Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak’ı ziyaret edeceği ve bu esnada Dördüncü Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSK) toplantısının yapılacağı açıklanmıştır. 

10 Temmuz 2008’de Bağdat’ta imzalanan Ortak Siyasi Bildirge ile oluşturulan YDSK’nın ilk toplantısı, 15 Ekim 2009’da Irak’ın başkenti Bağdat’ta gerçekleştirilmiş ve çeşitli alanlarda 48 anlaşma imzalanmıştı. İkinci YDSK toplantısı 25-26 Aralık 2014’te Ankara’da, üçüncü YDSK toplantısı ise dönemin başbakanı Binali Yıldırım’ın 7-8 Ocak 2017 tarihlerinde Irak’ı ziyareti kapsamında Bağdat’ta düzenlenmişti. Daha sonra karşılıklı ziyaretler olsa da YDSK’nın dördüncü toplantısı yapılamamıştır. YDSK’nın gelecek toplantısının 2021’de yapılması planlanmaktadır.[2]

Kazımi’nin Türkiye ziyaretinde en önemli iki başlık olarak teröre karşı iş birliği ve ekonomi ön plana çıkmıştır. Kazımi, Türkiye ziyaretindeki açıklamalarında da Türkiye ile terörle mücadele konusunda her türlü iş birliğine açık olduğunu belirtmiş fakat isimlendirmekten imtina etmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terör örgütlerini sayarken FETÖ, IŞİD ve PKK’yı açıkça belirtmiştir. Diğer taraftan Irak Başbakanı, IŞİD ve diğerleri şeklinde konuşmuştur. Bu nedenle Irak merkezî hükûmetinin PKK ile mücadelede samimiyet eksikliği yaşadığı anlaşılmaktadır. Hem Irak Başbakanı hem de Irak Dışişleri Bakanı’nın belirttiği gibi “Hiçbir örgütün Irak topraklarını kullanarak başka bir devlete zarar veremeyeceği” bunun anayasal bir tutum olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu grupların net şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Irak eğer gerçekten Türkiye’ye terörle mücadele konusunda yardım etmekte samimi ise ilk önce PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmelidir. Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi ve Dışişleri Bakanı Fuat Hüseyin’in açıklamalarında PKK’ya doğrudan bir terör örgütü atfı yoktur. Açıklamalarda terör örgütleri ile mücadelede Türkiye yardım edileceği söylenmekte fakat PKK, terör örgütü olarak belirtilmemektedir. 

Aslında terör örgütü PKK, Türkiye için bir tehdit olsa da Irak için daha büyük bir tehdittir. Bugün Sincar sınırında Musul ve Erbil arasında bulunan Mahmur, Süleymaniye ve Kerkük’teki PKK varlığı göz ardı edilemez. PKK, Irak’ın egemenliğini ihlal etmektedir. KYB’li (Kürdistan Yurtseverler Birliği) üst düzey bir yetkili, “Bugünkü Süleymaniye’deki olaylar PKK’ya verilen sonsuz özgürlüğün karşılığıdır” itirafında bulunmuştur. PKK bugün hem Irak’ın egemenliğini hem IKBY’deki yönetimsel yapıyı hem de Kürtler arasındaki yapılanmayı tehdit eder hâle gelmiştir. Bu nedenle Irak’ın PKK’yı doğrudan terör örgütü olarak ilan etmesi ve inisiyatif alarak mücadele etmesi gerekmektedir. Ancak Irak yönetimi hem istikrarsızlık hem de ekonomi ve güvenlik problemleri ile mücadele etmektedir. Bugün hâlâ Irak Parlamentosunda PKK’nın dağ kadrosundan elemanlar bulunmaktadır. Yusra Recep isimli bu vekil, Irak Parlamentosu Güvenlik Komisyonunda başkan yardımcısıdır. Ayrıca Tevgera Azadi, PKK’nın Irak’taki partisidir. Irak yasalarına göre hâlâ parti olarak sayılmaktadır. Burada PKK ile mücadelede samimiyet gösterilmesi için somut adımlar atılmalıdır. 

IKBY açısından bakıldığında son derece sıkıntılı bir süreç geçmektedir. IKBY iç kamuoyunun hem Türkiye’deki Kürtlerle ilgili meselelerde hem de bölgesel Kürt meselelerinde almış olduğu bir tavır vardır. Bu nedenle PKK’nın IKBY’de bir tabanı olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu anlamda KDP ve KYB’nin, IKBY’yi son beş senede götürmüş olduğu noktadan şikayetçi olan bir halk bulunmaktadır. Irak Kürt milliyetçiliği konusunda hem PKK hem YPG için yeni bir çekim alanı konumundadır. Irak Kürt kamuoyunda KDP’nin veya diğer partilerin PKK üzerinde eleştiride bulunması Kürt-Kürt savaşı olarak görülmekte ve tepki çekmektedir.  En son Duhok’ta yaşanan çatışmada IKBY unsurlarına izin vermeyen PKK’ya karşı çatışma durumu söz konusudur. PKK’nın izni olmadan geçilemeyen noktaların varlığı IKBY’ye zarar vermektedir. Diğer taraftan, KDP’nin PKK ile karşı karşıya gelme konusunda çekinceleri bulunmaktadır. 

IKBY’deki Kürt gruplar ve KDP, Türkiye ile uzlaşmak istiyorsa teröre bulaşan tüm taraflara aynı gözle bakmak durumundadırlar. Çünkü Irak’ta faaliyet gösteren terörist gurupların hiçbiri diğerinden ayrı değildir. Sincar Anlaşması’ndan konuşulurken yabancı güçlerin bölgeden çıkarılmasından bahsedilmektedir. Bu yabancı güçler net şekilde tanımlanmalıdır. Aksi takdirde bu konuda çözüm bulabilmek mümkün değildir. PKK’lılar gömleklerini çıkarıp YPG gömleği, Sincar’da ise YBŞ gömleği giymektedir ve bunların birbirinden hiçbir farkı yoktur. Bölgeye aynı şekilde zarar verip aynı şekilde hâkim olmaya çalışmaktadırlar. ABD politikası ve Irak politikasında da bu gerçekle yüzleşmekten kaçınma görünmektedir. Bu gibi adımlarla ne Türkiye kandırılabilir ne de bölgede sonuç alınabilir. Bu yapı, bu şekilde büyümeye devam edecektir. 

Öte yandan Irak’taki PKK’nın varlığından tüm grupların rahatsız olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır. Haşdi Şaabi konuşulmadan önce iki faktörün birbirinden ayrılması gerekmektedir. Haşdi Şaabi şu an Irak merkezî hükûmetine bağlı resmî bir güvenlik gücü hâline getirilmiştir. Haşdi Şaabi dışında hareket eden milis gruplar da bulunmaktadır. Belki de Irak için en büyük problemlerden biri bu milis grupların engellenememesidir. Bu durum Haşdi Şaabi için de büyük bir sorundur. Bugüne kadar bu milis gruplar PKK’ya yakınlık göstermiş ve ortak hareket etmiştir. En büyük problem bu grupların PKK ile yakın çalışmasıdır. Bu guruplar IŞİD sonrası süreçte PKK’nın bölgedeki aktivitelerini IŞİD’e karşı pozisyon aldıklarını söyleyerek desteklemektedirler. Bu nedenle özellikle Sincar bölgesinde PKK’ya bağlı YBŞ ismiyle kurulan grubu, bu gruplar desteklemektedir. Sincar Anlaşması’na yönelik en büyük problemlerden biri de budur. 

Diğer taraftan Irak dış politikada bir denge arayışı içerisindedir. Bu arayış içerisinde Türkiye Irak için ön plana çıkan komşu ülkelerden biridir. Irak’ın, özellikle içerisinden geçtiği ekonomik sıkıntılar ve ülkedeki hizmet eksiklikleri düşünüldüğünde Türkiye’nin tecrübesinden faydalanmaya ihtiyaç duyduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Kazımi ile Türkiye’yi ziyaret eden heyette ekonomi ve yatırım odaklı yetkililerin yer almış olması dikkat çekmiştir. Kazımi ile birlikte Türkiye’ye gelen heyet içerisinde Planlama Bakanı Halit Betal Necim, Petrol Bakanı İhsan Abdulcabbar, Su Kaynakları Bakanı Mehdi Reşit Mehdi, Irak Bankası Genel Müdürü Salim Cevat Abdulhadi El-Çelebi, Irak Gümrük Kapıları Heyeti Başkanı Ömer Adnan Harin gibi isimler yer almıştır. Öte yandan Kazimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dışında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Türkiye – Irak İş Konseyinin organizasyonunda Türk iş insanları ile bir araya gelmiştir. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde, Irak’ın Türkiye’yi ekonomik açıdan önemli bir partner olarak gördüğünün işareti olarak değerlendirilebilir. Özellikle Kerkük-Ceyhan Boru Hattı petrol satışları açısından önemlidir.  Ayrıca, Irak’ın ihtiyaç duyduğu emtianın sağlanması açısından Habur Sınır Kapısı’nın önemi büyüktür. 2500 civarında Türk firması Irak’ta çalışmaktadır. Pandemi süreci, ABD ve İran arasındaki çekişme ve petrol ticareti gibi konulardaki sıkıntılara rağmen Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi büyümeye devam etmiştir. 2020 yılı için Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi 17 milyar dolara ulaşmıştır. 2020’nin sonunda iki ülke arasındaki ticaret hacminin 20 milyar $ olması hedeflenmiştir. Ancak yaşanan bu kadar sorunun arasında istenen sonuca yaklaşılması bile başarıdır. Bu Türkiye ve Irak arasındaki ekonomik ticari hacmin en önemli göstergesidir. 

Önümüzdeki dönem için ilk olarak, Ovaköy Sınır Kapısı’nın yeniden açılması, ikinci olarak Bağdat demir yolunun yeniden inşası ve bunun Basra’ya kadar uzatılması, üçüncüsü Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’nın tamir edilmesi ve paralel bir hattın inşası gibi adımların Türkiye ile Irak arasındaki ekonomik ilişkilerde en önemli konular hâline gelmesi planlanmaktadır. Bu noktada iki ülke ilişkilerinin dönemsellikten uzak ilkesel bir yapıya kavuşmasının ilişkilerin ilerlemesi açısından son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Daha açık bir ifade ile Türkiye-Irak ilişkilerinin bugüne kadar özellikle Irak’taki iç politik değişikliklere paralel olarak farklılık arz ettiği düşünüldüğünde, iki ülke ilişkilerinin gelişmesi için günlük siyasetten uzak, ilkeli ve somut adımlar üzerinden hareket edilmesinin faydalı olacağını ve iki ülke arasında kalıcı ve güçlü ilişkiler ortaya çıkaracağını söylemek mümkündür.