KDP ile KYB Arasındaki Gerginlik Devam Eder mi?

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) 19 Eylül'de Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) üst düzey komutanlarından Mahmud Sengavi’nin Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Parti’nin (KDP) kontrol ettiği Simakuli Vadisi'ndeki kontrol noktasından geçişine izin verilmemesiyle, partisinin toplantısına katılmak için gittiği Erbil’e girememesinin ardından, önce KDP'nin Süleymaniye ofisi, akabinde de KYB'nin Erbil ofisi saldırıya uğramıştır. Saldırıların art arda yapılması taraflar arasındaki geçmişe uzanan gerilimin ve çatışma kültürünün canlılığını koruduğu yönünde tartışmaları beraberinde getirmiştirgetir.

Olayın üzerine KYB'nin Politbüro Sözcüsü Latif Şeyh Ömer, Erbil'de basın toplantısı düzenleyerek, IKBY hükümetini sorumlu davranmaya çağırmıştır. Tepkilerin artması üzerine IKBY İçişleri Bakanlığı, Simakuli Vadisi'nde istenmeyen bir olayın yaşandığı ifade ederek Sengavi'nin geçişine izin verilmemesi yönünde bir talimatın bulunmadığını açıklamıştır. Ayrıca, KYB'nin Genel Başkan Yardımcısı Kosret Resul, KDP lideri Mesut Barzani'ye Sengavi'nin giriş reddine ilişkin bir açıklama yapması için bir mektup göndermiştir. Öte yandan, KDP’li bir heyet KYB’nin Erbil bürosunu ziyaret ederek, ofislerinde silahlı saldırıyla sonuçlanan iki taraf arasındaki gerginliğin ardından uzlaşma arayışına girmiştir. KDP’nin jestine karşılık Erbil İl Meclisinde KYB bloğu başkanı Rebaz Birkoti, her iki partinin de bölge halkını ilgilendiren olayı tartıştığını söyleyerek, olayın medya tarafından çok abartıldığını söylemiştir.

Erbil’de askeri ve siyasi nüfuzu elinde bulunduran KDP'den şu ana kadar Sengavi'nin kente girişine izin verilmeme nedenine dair net bir açıklama gelmese de Sengavi, Haziran ayında KYB'nin düzenlediği bir etkinlik sırasında Mesut Barzani için "küçük adam" ifadesini kullanarak çeşitli ithamlarda bulunmuş ve KDP de konuya ilişkin bir açıklama yaparak Sengavi'nin "cevap verilmeyecek kadar değersiz olduğunu" belirtmiştir. Sengavi’nin Erbil’e girişinin engellenmesi bir tür kişisel hesaplaşma olarak değerlendirilebilir. Ancak bu olayı en küçük bir gerilimde KDP ile KYB arasında görülen silahlı çatışma eğiliminin bir parçası olarak iki parti arasında geçmişe uzanan gerilimden ayrı tutmak mümkün görünmemektedir.

Çatışma Kültürünün Kökenleri
IKBY'de iki ayrı peşmerge, polis, istihbarat ve bürokratik kurumlara sahip KDP ve KYB her ne kadar görünürde tek bir parlamento çatısı altında hükümetin ortakları olsalar da Erbil merkezli KDP ve Süleymaniye merkezli KYB'nin 1990'lardan itibaren bölgedeki ikili yönetimi devam etmektedir. IKBY'deki süregelen bu ikilik, siyasi partiler arasındaki en ufak anlaşmazlıkta dahi (Sengavi örneğinde görüldüğü gibi) tarafların şiddete başvurmasına yol açmaktadır.

Bölgedeki siyasi partiler arasında silahlı çatışma kültürünün Irak Kürtlerinin tarihi boyunca önemli bir gündem oluşturduğu değerlendirilmektedir. ABD liderliğindeki ülkelerin 1991'de Irak'ın kuzeyini Bağdat merkezi hükümetine kapatan uçuşa yasak bölge kararı sonrası bölge fiilen Barzani ve Talabani güçlerine bırakılmıştır. Bölgeyi Erbil ve Süleymaniye merkezli iki ayrı yerel güç olarak ortaklaşa yöneten KDP ve KYB kısa süre sonra partilerinin siyasi ve ekonomik çıkarları nedeniyle kanlı çatışmalara girişmiştir. Öte yandan, KDP ile KYB arasındaki ideolojik farklılıkların, siyasi rekabetin ve silahlı çatışmanın tarihi, KYB’nin 1975'te KDP'ten ayrılarak kurulmasından öncesine kadar uzanmaktadır. KDP içerisindeki Erbil merkezli geleneksel Mustafa Barzani liderliğine karşı; sol eğilimli Süleymaniye ekolüne liderlik eden Celal Talabani arasındaki rekabet, kimi zaman tarafların sorunlarını silahlı çatışmalarla çözmeye kalkışmasına yol açmıştır. Hatta bu iki geleneksel rakip grup arasındaki çatışmalarda tarafların kimi zaman birbirlerine karşı Irak ve İran'dan askeri yardım aldığı da görülmüştür.

Çatışmayı Diri Tutan Etkenler
2006 yılında imzalanan ayrı bakanlıkların birleştirilmesi, seçimlere ortak girilmesi ve hükümet ile diğer idari birimlerin müşterek bir şekilde yürütülmesini amaçlayan stratejik anlaşma gereğince, KDP ile KYB 2013’e kadar koalisyon hükümetleri kurmuştur. KYB’nin 2013'te yapılan milletvekili genel seçiminde ciddi oy kaybederek, milletvekili sayısında Goran Hareketi’nin gerisine düşmesiyle KDP’nin yeni hükümette Goran ve diğer partilere alan açması ve KDP ile KYB arasındaki anlaşmanın 2016 yılında siyasi ve ekonomik gerekçelerle sona ermesi nedeniyle partiler arasındaki çatışma kültürü yeniden gündeme gelmiştir. Bölgedeki partiler arası sorunların silahlı çatışmalara dönüşme kültürü, IKBY'nin 2017'deki bağımsızlık referandumu sonrası Kerkük'ü ele geçiren Irak Ordusu karşısında KYB'ye bağlı peşmerge birliklerinin çekilmesiyle daha da artmıştır. Öyle ki Kerkük ve tartışmalı bölgelerin tamamına yakınını Irak'a kaybeden IKBY'nin iki ayrı askeri güce sahip partileri KDP ve KYB arasındaki karşılıklı ihanete varan suçlamalar partiler arası yeni bir silahlı çatışmaya dönüşme riski taşımıştır.

Öte yandan, 12 Mayıs 2018’de yapılan Irak genel seçimlerine farklı listelerde giren KYB ve KDP arasındaki gerilim, 2018 Ekim ayındaki Irak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de gün yüzüne çıkmıştır. KDP’nin, KYB adayı Berham Salih'i desteklemeyi reddederek Fuad Hüseyin'i aday göstermesi ayrışmanın boyutlarını gözler önüne sermiştir. Ayrıca, o dönemde Barzani’nin Kerkük krizinden dolayı suçladığı bazı KYB liderleriyle uzun süre görüşmek istemediği ve Berham Salih’in Erbil’e gelmesini istemediği yönündeki iddialar gerginliği tırmandırmıştır.

Kerkük Valiliği son dönemlerde iki parti arasındaki gerilimin en büyük sebeplerinden biri olarak değerlendirilebilir. Referandumunun ardından Kürt asıllı Necmettin Kerim’in görevinden uzaklaştırılarak, Arap asıllı Rakan Said Cuburi vekaleten atandığı valiliğe KDP yeni dönemde Kürtler arasından bağımsız bir kişinin vali seçilmesi konusunda ısrarcı olurken, genel seçimlerde Kerkük’te 6 sandalye kazanan KYB, valinin kendi partilerinden seçilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Referandumdan sonra Kerkük’ün Irak yönetimine geçmesi konusunda KYB’yi suçlayan KDP’nin, kentin “işgal edildiği” gerekçesiyle 12 Mayıs 2018’teki genel seçimlere Kerkük'te katılmadığını belirtmek gerekmektedir. Öyle ki iki parti arasındaki Kerkük gerilimi, 30 Eylül 2018’de seçimlere giden IKBY’de seçimlerinden sonra da devam etmiştir. Hatırlanırsa, KDP üyesi ve IKBY eski Başbakanı Neçirvan Barzani Mayıs sonunda IKBY Parlamentosu’nda düzenlenen oturumda KDP, Goran, Türkmen ve Hristiyan milletvekillerin desteğiyle IKBY başkanlığına seçilmiş ancak KYB, iki parti arasındaki Kerkük valiliği ile ilgili anlaşmazlık nedeniyle oturuma katılmamıştır. Yine partiler arasında bakanlıkların paylaşımı ve Kerkük konusundaki ayrışmalardan dolayı KDP’li Mesrur Barzani öncülüğünde bir hükümetin kurulabilmesi de seçimlerden 9 ay sonra mümkün olabilmiştir. Neyse ki Temmuz’da KYB ile KDP, Kerkük için Tayyib Cabbar'ın vali olarak atanması konusunda mutabakat sağlayarak uzun süren gerilimin çatışmaya dönüşmesini önlemiştir.

KYB’de parti içi gerilimler de KDP ile ilişkilerin gerilmesine neden olarak görülmektedir. Celal Talabani’nin Ekim 2017’de vefatından sonra hala resmi bir lider seçemeyen KYB’nin fiili olarak Talabani'nin eşi Hero Talabani ve oğulları tarafından yönetilmesi ve parti içi kliklerin ayrı güç mücadelesi vermesi parti içinde sorunlar çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle de kendisine sadık, iyi eğitimli ve donanımlı bir silahlı gruba başkanlık eden Bafel Talabani’nin parti kararlarında etkili olmasının hem KDP hem de KYB içindeki bazı liderlerle ilişkilere olumsuz yansıdığı iddia edilmektedir. Ayrıca, 10 yıl aradan sonra bu yılın aralık ayında kongreye gitme kararı alan KYB’de Talabani ailesinin, Molla Bahtiyar, Kosret Resul, Mahmud Sengavi ve Hâkim Kadir gibi üst düzey KYB kadrolarının tasfiye etmek istediği iddia edilmektedir. Bu durum KDP ile ilişkilerin gerileceğine işaret olarak algılanabilir, zira özellikle Kosret Resul gibi figürler KDP ile yaşanan gerilimlerin uzlaşı sürecinde önemli roller üstlenmektedir.

KDP ve KYB’nin ayrı silahlı güçlere sahip olması da çatışmanın her zaman diri kalmasına neden olan faktörlerden biri olarak görülmektedir. KYB’nin üst düzey isimlerinden Molla Bahtiyar’ın geçmişte "Sadece bir sandalye kazansak bile, biz KYB'yiz. Silahlıyız." ifadeleri partinin her durumda şiddete yöneleceğinin işareti olarak değerlendirilebilir. Nitekim iki parti arasında yaşanan her türlü gerilimin partilerin silahlı güçleri aracılığıyla karşılıklı misillemelerle sonuçlanmaktadır. Nitekim Kerkük ve bakanlıkların paylaşımı konularında sorunların yaşandığı bir dönem olan ocak ayında KYB güvenlik gücünün Süleymaniye’nin Germiyan bölgesinde KDP’ye yakın bir aşiret liderinin Ekber Hacı Rüstem isimli oğlunu suç işlediği gerekçesiyle tutuklamasının ardından, KDP güvenlik güçlerinin Erbil’de Peşrew Veysi isimli bir KYB üyesini tutuklaması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu açıdan bakıldığında iki partinin peşmerge güçlerinin birleştirilerek ulusal bir orduya geçilmesi partilerin diyalogu ve demokratik yolları kullanmayı öğrenmesi açısından elzem görünmektedir. Buna karşın, silahlı grupların parti milisi pozisyonundan alınarak tek bir çatı altında kurumsallaştırılması partiler arası çatışmaları azaltacak bir öneme sahip olsa da partilerin kullanışlı aparatları olan peşmergenin birleştirilmesinin kolay olmayacağını da belirtmek gerekmektedir.

KDP ile KYB arasındaki gerilimin geçmişten bugüne uzanan en önemli nedenlerden birisi de karşılıklı güven problemidir. 28 Eylül’de KDP, KYB ve Goran’ın dahil olduğu 9 Kürt partisi Irak’ta 1 Nisan 2020’de yapılması beklenen İl Meclis seçimlerine Kerkük, Musul, Diyala ve Selahaddin kentlerinde “Kürdistan Koalisyonu” listesiyle girme kararı almıştır. Seçim ittifakı toplantısının 21 Eylül’de yapılması planlanmış ancak Mahmud Sengavi'nin Erbil'e girmesinin engellenmesi nedeniyle iptal edilmiştir. KDP ile KYB’nin parçası olduğu seçim ittifakı iki parti arasındaki gerilimi kısa vadede erteleyebilir ancak yaşanan güven problemi çatışmasızlığın kalıcı olmasını engelleme kapasitesine sahiptir. Nitekim bazı KYB’liler, KDP’nin 12 Mayıs genel seçimlerinde Kerkük’te seçime katılmamasını hatırlatarak, KDP’nin bu seçimde de benzer bir hamleyle KYB’yi yalnız bırakacağından endişe etmektedir. Bu olasılıkta veya valilik konusunda KDP’nin destek vermemesi halinde IKBY’de KYB’nin hükümetten çekilmesi söz konusu olacağı gibi iki parti arasındaki gerilimin çatışmaya dönüşme ihtimali yüksek görünmektedir.

Sonuç
IKBY’de çoğu parti KDP ve KYB içinden çıkan siyasi partilerden bölünerek oluştuğundan bölgedeki siyasi anlayış, KDP'nin bölgedeki tek parti olduğu dönemlerden bugüne çatışma kültürünü de önemli ölçüde beraberinde getirmiştir. Çoğu zaman KDP ve KYB arasında gerçekleşen bu çatışmalar, kimi zaman da diğer siyasi partileri içermiştir. Ağustos 2015’te Barzani’nin başkanlık sürecinin iki yıl uzatılması kararını illegal olarak tanımlayan koalisyon ortağı Goran’ın günlerce süren ve şiddete varan sokak protestolarını desteklemesinin ardından KDP, Goranlı bakanların ve Parlamento Başkanı’nın Erbil’e girişini yasaklamış, parlamento askıya alınmıştır. KDP'nin, Erbil'in başkent ve parlamento şehri oluşunu kendi lehine kullanarak kimi zaman da buradaki parti binalarına girmek isteyen farklı siyasi partilerin üyelerini içeri almadığı gözlemlenmiştir. Öte yandan, kimi KYB üyelerinin de karşılaştığı zorlukları silahlı çatışma ile çözme alışkanlığı edindiği değerlendirilebilir. KYB geçen yıl Irak'ta genel seçimlere hile yapıldığını ileri sürerek sonuçlara itiraz eden Goran'ın Süleymaniye'deki genel merkezine silahlı saldırı düzenlemiştir. KYB her ne kadar saldırı sonrası Goran'dan özür dilese de önemli siyasi ve ekonomik patronaj ağına sahip KYB’nin iktidarını korumak için güç kullanmaktan çekinmeyeceği şeklinde yorumlanmıştır. Haliyle Sengavi olayında da KDP'nin benzer bir tavır takınarak kendi politikalarına uygun görmediği farklı siyasi parti üyeleri kişileri Erbil'e almama politikasını yaptırım olarak uyguladığı, buna karşılık KYB’nin de silaha sarılmayı çözüm olarak gördüğü değerlendirilebilir.

Derin bir iç savaş tecrübesi yaşayan KDP ve KYB ilişkilerinin, dönem dönem gergin seviyelere ulaşmasına rağmen, çatışmaya dönüşmemesi önemli görülse de bunun gerçekleşmeyeceği garanti edilmemektedir. Ayrı peşmerge güçleri ve istihbarat servisleri olan iki partinin şiddetle karşı karşıya gelmesinin kazanımları heba edeceği yönündeki yaklaşım tarafların çatışmayı göze almasını sınırlamaktadır. Özellikle de bölgedeki aktörlerin her defasında bölgede bir daha kardeş katlinin (birakujî) yaşanmayacağını vurgulaması, yeni bir çatışmanın bölgeye ve Kürt halkına maliyetinin ağır olacağının bilinmesidir. Buna karşın, iki parti arasında siyasal ve ekonomik her problemde milis güçlerini kullanmalarının engellenmemesi halinde tarihsel referansları ve yükü olan bir çatışmanın gerçekleşeceğini söylemek gerekmektedir. Bu çatışma, 90’lardakine benzer ciddi bir insani krizi derinleştireceği gibi bölgenin yönetimsel açıdan ikiye ayrılmasıyla dahi sonuçlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, siyasal ve askerî açıdan kurumsallaşmayan IKBY’de iki parti arasında çatışmanın devam etmesi kaçınılmaz görünmektedir.