Kerkük Üniversitesi Rektörü Olayı ve Kerkük’teki Dengeler

4 Mayıs 2015 sabahı Kerkük Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abbas Taki rektörlük binasının silahlı kişiler tarafından basılarak ve güç kullanılması sonucunda rektörlük görevinden istifa etmeye mecbur edilmiştir.

 

Bir grup Kürt kökenli öğrenci ile üniversiteyle hiçbir bağı olmayan KYB üyelerinden oluşan silahlı militanlar, üniversite binasına baskın yaparak rektör Abbas Taki’nin makam odasına girmiş ve rektörü silah zoruyla dışarıya çıkararak ona bir istifa dilekçesi imzalatmışlardır.

 

Olay Türkmen camiasında büyük tepkilere neden olmuştur. İlk tepki Irak Türkmen Cephesi Kerkük şubesinden bir kınama mesajı şeklinde gelmiştir. Ardından parlamentoda Türkmen grubu bir araya gelerek bir ortak basın toplantısı düzenlemiş, olayın vahametini ve bilim yuvası olan üniversiteye yapılan bu çirkin saldırıyı şiddetle kınamışlardır. Açıklamada üniversite rektörlüğü görevinin 2003’ten beri Türkmenlerin hissesi olduğu; olayın Türkmenleri Kerkük’teki idari görevlerden uzaklaştırma amacıyla planlı bir politikanın uygulanmasından ibaret olduğu, üniversiteye silahlı baskın yapmanın ve rektörü silah zoruyla istifa ettirmenin dünyada eşi ve benzeri olmayan çirkin bir olay olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca rektörün Bakanlar Kurulu kararıyla atandığına vurgu yapılarak Yüksek Öğretim Bakanlığı’na silah zoruyla gerçekleşen bu istifanın kabul etmemesi çağrısında bulunulmuştur. Türkmen Milletvekilleri grubu basın toplantısına milletvekilleri Erşat Salihi, Abbas Beyatlı, Casım Cafer, Niyazi Mimaroğlu ve Hasan Turan katılmıştır.

 

Olaydan sonra Rektör Prof. Dr. Abbas Taki yapmış olduğu basın açıklamasında şu sözleri dile getirmiştir: “4 Mayıs Pazartesi tarihinde görevimin başındayken silahlı kişiler tarafından makam odam basıldı. Bu olayı gerçekleştirenlerin bir kısmı bizim öğrencilerimizdi, silahlarını bana yönelterek benden istifa etmemi istediler, aralarında KYB Kerkük teşkilatından görevli silahlı kişiler de vardı. İstifa metnini zorla yazmamı istediler, onların peşinden gelen bir iki televizyon kanalına demeç vermemi, bu işi yapamadığımı ve bu yüzden istifa ettiğimi söylememi talep ettiler”. Abbas Taki, kendisine baskı yapıldığını ve tehdit karşısında istifa ettiğini bildirmiştir.

 

Olayı kınamak üzere Kerkük’teki parti yönetimleri ve Irak Türkmen Meclisi Geçici Heyeti tarafından basın ve televizyon kanallarında demeçler yayınlanmıştır.

 

Kerkük’te Türkmen gençlik oluşumları tarafından da olay bir mesaj ile kınanmıştır. Mesajda Dini Merci, Parlamento Başkanlığı ve Bakanlar Kurulundan olayı araştırmak üzere bir soruşturma komisyonunun kurulması, üniversite rektörüne saldıran öğrenci ve diğer kişilerin cezalandırılması, üniversiteyi korumak amacıyla Kerkük’teki tüm oluşumlardan bir federal silahlı tugayın oluşturulması ve üniversitenin partilerin etkisinden uzaklaştırılması istenmiştir.

 

Olaya karşı oluşan şiddetli tepkiler nedeniyle Yüksek Öğretim Bakanlığı harekete geçerek Prof. Dr. Abbas Taki’nin istifasının nedenini araştırmak üzere Bakan Yardımcısını Kerkük’e gönderme kararını almıştır. Anlaşılan odur ki bakanlık, durumu idare etmek için böyle bir karar almaya yönelmiştir. Zira olayı inceleyecek olan Bakan Yardımcısı Selam Hoşnav zaten Kürt kökenli ve Kürt Partilerinin çabasıyla bu göreve getirilen bir zattır. Bakanlık olayı incelemek üzere tarafsız bir kişi gönderseydi olaya karşı ciddiyetini daha fazla yansıtabilirdi.

 

Aslında bu olay Kerkük’teki siyasi çekişmenin yeni bir örneğinden ibaret olduğu açıktır. 2003’ten sonra ABD’nin Irak Temsilcisi Bremer, Irak oluşumlarını üçe bölerek Şii, Sünni ve Kürt hakimiyetinin temellerini atmıştır. Bu süre içinde Kerkük şehrindeki ana unsurlar arasında (Arap, Kürt, Türkmen) bir uzlaşma sağlanmasına çalışılmıştır. Ancak Kürtlerin iki partisi KYB ve KDP Kerkük’teki tüm otoriteye hakim olmaya çalışmış, bunda Merkezi Hükümetin zayıflığı ve belki de rızasıyla büyük ölçüde başarılı olmuştur.

 

Kerkük’te valilik, belediye, polis, emniyet sorumlulukları iki Kürt partisi arasında paylaşılmış ve bu şekilde Kerkük’teki 20 adet müdürlükten sadece birisi Türkmenlere verilmiş ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nü bir Türkmen eğitimci olan Şen Ömer üstlenmiştir. Ancak bu kişi emekliye ayrıldıktan sonra eğitim müdürlüğünün başına bir Arap getirilerek bu görev de Türkmenlerin elinden alınmıştır. Kürt grupları ile gerçekleşen bir uzlaşı sonucunda ise 2011 yılında İl Meclisi Başkanlığı’na Türkmen oluşumundan Hasan Turan getirilmiştir. Bu kişinin milletvekili olarak seçilmesiyle bu göreve de Kürtler tarafından – vekaleten – el konulmuştur. Türkmen kökenli İlçe Meclisi Başkanı Münir Kafili belirsiz kişiler tarafından şehit edilince, bu görev de Türkmenlerin elinden çıkmıştır.

 

Oysa ki Irak parlamentosu 2008 yılında Kerkük ili hususundaki anlaşmazlıkları çözmek üzere “İl Meclisleri Seçimi” yasasına bir madde ekleyerek Kerkük ilinin yönetiminin Arap, Kürt ve Türkmenler tarafından eşit olarak paylaşılması hükmünü getirmiştir. Ancak yasanın bu maddesinin uygulanması Kürt grupları tarafından engellenmiş, böylece de bu hukuki ve siyasi boşluk zaman zaman taraflar arasında ciddi sorunların ve olayların meydana gelmesine yol açmıştır.

 

İşte bu çekişmelerin bir örneği , Merkezi hükümetin üniversite rektörlüğüne bir Türkmen akademisyenin getirmesini hazmedemeyen Kürt grupları rektörü silah zoruyla ve çirkin bir şekilde uzaklaştırmaya çalışma şeklinde kendini tekrardan göstermiştir. Görünen o ki tüm bu çabalar petrol zengini Kerkük vilayetini Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne ilhak ettirme yolunda atılan adımlar olarak ifade edilebilir.