Kremlin’in Türkiye-İran-Brezilya Anlaşmasına Bakışı

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Danışmanı, ilyaskamal78@mail.ru
Rusya uzun süre boyunca gerek bölgedeki ekonomik çıkarlarını gözetlemek gerekse de İran kartını ABD’ye karşı kullanmak amacıyla İran’ı uluslar arası arenada desteklemiştir. Ancak bu desteğe rağmen İranlı yetkililerinin Batı karşıtı sert açıklamalar yaparak, Rusya’nın İran’ın nükleer politikası sorununu barışçıl yollarla çözme çabalarına ve dolayısıyla Rusya’nın uluslararası arenada güç kazanma sürecine zarar vermeleri, Moskova’nın İran politikasını değiştirmesine neden olmuştur. Ayrıca Moskova’nın ABD ile nükleer silahların azaltılması konusundaki anlaşmayı uzatması da Rusya’nın İran konusundaki tavrını değiştirmesinde etkili olmuştur.     Moskova’nın İran’ı “yalnızlığa” iterken, başka ülkelerin “araya” girerek arabuluculuğu üstleneceğini hiç düşünmediğini de tahmin etmek mümkündür. Rus yetkililer, İran’a gösterdikleri desteği çekerek, İran’ı daha itaatkar yapma amacını gütmüşlerdir. Kremlin, her ihtimalde İran sorununda Rusya’nın önemli rol oynamaya devam edeceğini ve bu konuda Rusya’nın yerini dolduracak başka bir ülkenin olmadığını düşünmüş olmalı ki, uzun süreden beri İran’a gösterdiği desteği kesmiştir. Ancak Ankara’nın girişimleriyle İran, Türkiye ve Brezilya arasında bir anlaşmanın imzalanması, Rusya’nın “vazgeçilmez arabulucu” olmadığını gösterdiği gibi, Moskova’nın da bu sürece karşı “hazırlıksız” yakalanmasına neden olmuştur. Rus yetkililerin konuyla ilgili açıklama yapmamaları da bu şaşkınlığın bir göstergesidir.   Hiç şüphesiz Moskova, Türkiye ile Brezilya’nın ortaya attıkları çözüm önerisinden rahatsız olmuştur. Zira, Rusya İran sorunu ortaya çıktığından itibaren Türkiye’nin teklif ettiği çözüm önerisini kendisi teklif ediyordu. Türkiye ile Brezilya’nın devreye girmesi ve özellikle de İran’ın Rusya’nın aynı yöndeki tekliflerini kabul etmeyerek Türkiye’ninkileri kabul etmesi, Moskova’da olumlu karşılanmamış ve Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına uygun bir gelişme olarak değerlendirilmemiştir. Rusya’nın son günlerde İran konusunda tekrar görüşünü değiştirmeye başlamasını da işte bu hususla izah etmek mümkündür. ABD ile nükleer silahların azaltılması konusunda anlaşmanın imzalandığı dönemde Rusya, İran konusunda Batı ile aynı tutumu sergilemeye başlarken, günümüzde Rus yetkililer, İran konusunda sert kararların alınmasına yeniden karşı çıkmaktadırlar. Kremlin’in bu değişken politikası, Moskova’nın yakın zamanda tekrar İran ile yakınlaşmasına da katkı yapabilecektir. Rusya İran’da başlattığı projeyi bitirmek, bölgede etkisini korumak ve arttırmak, İran konusunda Batı’ya karşı kendisinin muhatap alınması gerektiğini göstermek istemektedir. Batı’nın Türkiye’nin ortaya attığı projeye de fazla olumlu yaklaşmaması, Rusya’nın işine yarayacaktır. Bu konuda Rusya, anlaşmadan memnun olmayan ABD ile aynı tutumu sergileyerek İran’ı tekrar “kendi çatısına” alabilecektir. Bu konularda pek fazla güvenilir olmayan İran’ın ise saf değiştirmesi ve Türkiye ile Brezilya’ya Rusya’yı tercih etmesi de pek şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nin üyesi ve nükleer santralleri inşa eden Rusya’nın desteği, İran için daha büyük önem arz etmektedir. Bu alandaki gelişmelerin geleceği açısından 8 Haziran’da İstanbul’da gerçekleşecek Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (CİCA) Zirvesi önemli rol oynayacaktır. Zira bu zirve sırasında Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin bir araya gelmesi beklenmektedir.   Türkiye ile Rusya, her ne kadar Ortadoğu da dâhil olmak üzere uluslararası arenadaki birçok konuda benzer politikalar izleseler ve birbirlerini destekleseler de her iki ülkenin de bölgesel liderliğe oynamaları ve OrtadDoğu, Avrasya ve Balkanlar’da etkilerini arttırmaya çabalamaları, iki ülke arasındaki çok boyutlu işbirliğini, rekabete dönüştürme potansiyelini de beraberinde getirmektedir. Bunun farkında olan Rus yetkililer, her ne kadar Türk-Rus münasebetlerinin gelişmesinden yana olsalar da “stratejik ortaklıktan” bahsetmek için daha erken olduğunu ileri sürmektedirler. Ancak bölgedeki bütün sorunlar çözüldükten ve Rusya ile Türkiye’yi çevreleyen bölgelerde istikrar sağlandıktan ve “bütün taşlar yerine oturduktan” sonra Türk-Rus ilişkileri daha hızlı gelişerek “stratejik ortaklık” seviyesine çıkabilecektir.