Kuveyt’te Şeyh Navaf Dönemi

Kuveyt’in 91 yaşındaki emiri Şeyh Sabah el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın 29 Eylül Salı günü vefat ettiği açıklandı. Kuveyt’in ilk dışişleri bakanı olarak 40 yıl ülkesine hizmet eden Emir, dünyada da bu görevi en uzun süre devam ettiren kişilerden biri olmuştur. 1990-1991 yılında gerçekleşen 1. Körfez Savaşı ve Kuveyt’in Irak tarafından işgal edildiği dönemde de sürecin yönetilmesinde etkin rol alarak ülkesinin zor zamanlarında sorumluluk almıştır. 2003-2006 yılları arasında başbakan olarak görev yapan Şeyh Sabah el-Ahmed 2006 yılından günümüze kadar da Katar Emiri olarak ülkesine hizmet vermiştir. Bütün bu görevleri boyunca Kuveyt’in modern dış politikasının mimarı olurken bölgesel sorunlar karşısında da tarafsız bir pozisyon alarak ara buluculuk rolü üstlenmiştir. Böylece Kuveyt’in hem bölgesel hem de uluslararası arenada saygın bir ülke olmasına önemli derecede katkıda bulunmuştur. Şeyh Sabah hem Körfez ülkeleri hem de Arap dünyası içerisinde ölümü son derece üzüntüyle karşılanan nadir liderlerdendir. Nitekim, uzun süredir sağlık durumuyla ilgili sorunlar yaşayan ve tedavi için ABD’de bulunan Emir’in vefat haberinden sonra birçok ülke taziye mesajı yayınlamış, bazı ülkelerde ulusal yas ilan edilmiştir.

Sabah el-Ahmed’in yerine ise veliaht prens ve aynı zamanda Şeyh Sabah’ın üvey kardeşi olan, 83 yaşındaki Navaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah 30 Eylül günü mecliste yemin ederek Kuveyt’in yeni emiri olmuştur. Daha önce Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı gibi önemli pozisyonlarda görev almış tecrübeli bir isim olan Şeyh Navaf’ın, Sabah el-Ahmed’e kıyasla daha uysal bir karaktere sahip olduğu Kuveyt’i yakından takip eden uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Bu bağlamda ilerlemiş yaşı ve sağlık durumu da göz önünde bulundurulduğunda Şeyh Navaf’ın yeni veliaht prens olarak kimi belirleyeceği önem arz etmektedir. Yeni veliaht prensin belirlenmesi için Kuveyt yasalarına göre 1 yıllık bir süre bulunsa da önceki dönemlerde de görüldüğü gibi bu seçimin daha kısa bir süre içerisinde yapılması beklenmektedir. Yine bu noktada dikkat edilmesi gereken bir husus Kuveyt yasalarına göre emir tarafından veliaht prens olarak belirlenecek kişinin Kuveyt Ulusal Meclisinden oy çokluğu usulüyle onay alması gerekliliğidir.

Ülkede veliaht prenslik pozisyonu için üç kişinin ismi ön plana çıkmaktadır. Bu üç isim arasından vefat eden Şeyh Sabah’ın 72 yaşındaki oğlu Nasır bin Sabah es-Sabah’ın şansı en yüksek aday olduğu konuşulmaktadır. 2006 ile 2011 yılları arasında başbakan olarak görev yapan Şeyh Nasır bin Sabah hâlihazırda savunma bakanlığı görevini yürütmektedir. Bunun yanı sıra Kuveyt’te ekonomik ve toplumsal kalkınma için yapılacak reformlara liderlik etmesi ve Kuveyt’te gündemi sıklıkla meşgul eden yolsuzlukla mücadelenin de önemli bir savunucusu olmasından dolayı bir popülaritesi olduğu düşünülmektedir. İlaveten, 2010 yılında ilan edilen Vizyon 2035 planının hayata geçirilmesinde de yine öncü bir rol üstlenmektedir. Bir diğer öne çıkan adayın ise Şeyh Nasır el-Muhammed es-Sabah olduğu değerlendirilmektedir. 78 yaşında ve Şeyh Sabah’ın yeğeni olan Şeyh Nasır el-Muhammed’in siyasi ve ekonomik çevrelerde kuvvetli bir desteği bulunmaktadır. 1970’li yıllarda İran’da büyükelçilik yapmış olması ve Kuveyt’teki Şii topluluklarla arasında bulunan yakın ilişkiler sebebiyle veliaht prens olması durumunda Suudi Arabistan ile Kuveyt arasındaki ilişkilerin olumsuz etkilenme ihtimali bulunmaktadır. Son zamanlarda üçüncü bir aday olarak da önceki emirin kardeşi ve Ulusal Muhafız Birliği Komutan Yardımcısı Şeyh Mişal el-Ahmed el-Cabir’in ismi zikredilmektedir. 81 yaşındaki Mişal el-Ahmed, Şeyh Sabah ABD’ye tedavi için gittiği sırada ona eşlik etmiştir ve Mişal el-Ahmed, bu üç isim arasında veliaht prenslik için şansı en düşük aday olarak değerlendirilmektedir.

Öte yandan yeni Emir Şeyh Navaf’ın liderliğinde Kuveyt’in geleceği ile ilgili merak edilen başka önemli meseleler de bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Şeyh Navaf yönetiminin Kuveyt’in dış politikasında ne gibi bir etki yapacağı meselesidir. Dış politika anlamında öne çıkan başlıklardan biri Şeyh Sabah’ın, kurulmasında büyük rol oynadığı Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)’nin geleceğidir. 2017 yılında KİK içerisinde yaşanan ambargo krizinde Kuveyt tarafsız kalarak krizin çözülmesi için yoğun çaba sarf etmiştir. Her ne kadar gelinen noktada kriz çözülmemişse de Şeyh Sabah’ın girişimleriyle ciddi çatışmalara yol açmasının önüne geçilmiştir. Kuveyt’in dış politikasının ülkeyi koruyacak ortaklıklar kurmaya dayalı olmasından dolayı Şeyh Sabah’ın bu birliğe verdiği önem ve birliği bir arada tutmak için gösterdiği çaba yeni emir Şeyh Navaf’ın devraldığı bir mirastır.

Yine dış politika anlamında Kuveyt için hayati öneme sahip bir başka nokta da Irak ile olan ilişkilerdir. Kuveyt’in bugünkü dış politika anlayışının oluşmasına, ülkenin savaş istememe ilkesini benimsemesine ve kendisini ara bulucu pozisyonunda konumlandırmasına yol açan gelişme 1990 yılında Kuveyt’in Irak tarafından işgal edilmesi olmuştur. Sonraki süreçte Irak ile ilişkilerin şüpheci ve mesafeli de olsa yeniden kurulmasında Şeyh Sabah’ın önemli rolü bulunmaktadır. Gelinen noktada ise iki ülke arasında hassas dengeler üzerine kurulu ilişkileri bu şekilde devam ettirmek Şeyh Navaf için bir başka sınav olacaktır.

Şeyh Navaf’ın önünde duran belki de en önemli mesele Körfez ülkeleri ile İsrail arasında son zamanlarda hız kazanan normalleşme sürecidir. Körfez ülkeleri arasında Filistin meselesinin en kuvvetli destekçilerinden olan Kuveyt, İsrail ile önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin daha sonra Bahreyn’in ilişkileri normalleştirmek üzere anlaştıklarını açıklamaları üzerine eleştirilerde bulunmuştur. Kuveyt Ulusal Meclisinden normalleşme anlaşmalarını kınayan açıklamalar gelmiştir. Buna rağmen Şeyh Sabah’ın büyük oğlu ve veliaht prenslik için de en kuvvetli aday olan Nasır el-Ahmed’in ABD Başkanı Donald Trump ile Oval Ofis’te bir araya geldiği görüşmede Trump’ın Şeyh Nasır’a Kuveyt’in İsrail ile ilişkilerini normalleştiren sıradaki ülke olması konusunda baskı yaptığı haberlere yansımıştır. Suudi Arabistan ve BAE’nin de İsrail ile normalleşme konusunda Kuveyt’e baskı yapacağı düşünülmektedir. Fakat Kuveyt’in BAE ve Suudi Arabistan ile kıyaslandığında çok daha etkili bir iç muhalefete sahip olduğu, Parlamentoda ve kamuoyunda büyük çoğunluğun İsrail ile normalleşmeye karşı olduğu düşünüldüğünde Şeyh Navaf’ın İsrail ile normalleşme konusunda geleneksel Kuveyt politikasını sürdürmesinin daha yüksek ihtimal olduğu tahmin edilmektedir.

Dış politikanın yanı sıra yeni emirin ilgilenmesi gereken iç meseleler de bulunmaktadır. Bunların başında da ekonomik sorunlar gelmektedir. Petrol fiyatlarında son zamanlarda yaşanan büyük düşüş sonrasında önemli bir gelir kaybına uğrayan Kuveyt, Covid19 salgını sebebiyle de zor günlerden geçmektedir. Yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle yakın zamanda 2020-2021 bütçesinden 3 milyar dolar kesintiye gitmek zorunda kalan Kuveyt yaklaşık 46 milyar dolarlık bir bütçe açığı ile karşı karşıya kalmıştır. Nitekim Bakanlar Kurulu da haziran ayında aldığı bir kararla tüm devlet kurumlarının bütçelerinde %20’lik bir kesinti yapmalarını talep etmiştir. Ağustos ayında basına yansıyan haberlerde de ekonomik gidişata bir çözüm bulunamadığı takdirde Kuveyt’in kasım ayından sonra kamuda çalışanların maaşlarını ödeyemeyecek duruma geleceği ifade edilmiştir. Buna ilaveten derecelendirme kuruluşu Moody’s de eylül ayı sonuna doğru yaptığı bir açıklamayla Kuveyt’in notunu ilk kez düşürmüştür.

Sonuç olarak önümüzdeki günler yeni emir Şeyh Navaf için çok önemli sınavlara tanıklık edecektir. Şeyh Navaf’ın sabık emir Şeyh Sabah’ın mirasının yükünü ne oranda kaldırabileceği bu sınavlarda göstereceği performansa bağlıdır. Tüm bunları yaparken Kuveyt’in iç siyasetindeki dengeleri de göz önünde bulundurması gerekecektir. Nitekim yaklaşan Parlamento Seçimleri de hesaba katıldığında Şeyh Navaf’ın önünde duran bu sınavları başarıyla atlatabilmesi hususunda bu dengeleri nasıl kuracağı ve koruyacağı büyük önem arz etmektedir. Kuveyt’in şu anda içinde bulunduğu durumda Şeyh Navaf’ın öncelikli olarak ekonomi ve iç siyasete yöneleceği tahmin edilmektedir. Bu bağlamda Kuveyt’in dış politikasında büyük değişimler beklenmemektedir. Yine de Şeyh Navaf’ın sağlık durumu, nasıl bir liderlik ortaya koyacağı ve yeni veliaht prensin kim olacağı gibi soruların cevabı Kuveyt siyasetinin yakın geleceğinin nasıl şekilleneceği hususunda çok etkili olacaktır.