Kuveyt’te Yeni Bir Liderliğe Doğru

Son on yıllarda Körfez ülkelerinin küresel siyasi alanda daha görünür hâle gelmesinin nedeni küresel ve bölgesel gelişmelerden ziyade yerel/iç siyasal mekanizmalardaki değişim sürecidir. Nitekim Körfez’deki fiilî yönetici elit muhtelif mekanizmalar geliştirerek iç siyasette gücü merkezîleştirmektedir. Örneğin Suudi Arabistan’da Kral Selman’ın oğlu Muhammed bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri’nde Abu Dabi veliahtı Muhammed bin Zayid, Kuveyt’te Emir Sabah’ın en büyük oğlu Nasır Sabah el-Ahmed es-Sabah ve Veliaht Prens Şeyh Navaf el-Ahmed es-Sabah, Bahreyn’de Prens Selman bin Hamad etkin konuma yükselmiştir. Kral Selman’ın kronikleşen sağlık sorunları ve Kuveyt Emiri es-Sabah’ın hastaneye kaldırılmasıyla birlikte Körfez’deki liderlik ve geçiş süreçleri tartışmaya açılmıştır. Arap medyasında es-Sabah’ın durumunun kritik olduğu ve tedavi için ABD’ye gittiği yönündeki haberler Kuveyt’in yeni liderinin kim olacağı tartışmalarını başlatmıştır. Her ne kadar Kuveyt’te birinci veliaht olmasa da Nasır’ın emir ve fiilî yönetici olma ihtimali yüksektir. Nitekim Nasır yolsuzlukla mücadele gibi popülist söylemleri sıklıkla dile getirerek halk ve yönetici aile arasında önemli bir statü elde etmiştir.

Pragmatist ve Reformcu Kodlar
Kuveyt Emiri es-Sabah’ın en büyük oğlu olan Nasır, 1948 doğumludur. Nasır, babasının siyasi kariyerine paralel şekilde Kuveyt iç siyasetinde sivrilmeye başlamıştır. Bu anlamda uzun yıllar dışişleri bakanlığı yapan babası es-Sabah’ın 1990’ların sonlarına doğru Kuveyt liderliğine ilerlemesiyle birlikte, Nasır da siyasi sahnede görünür olmuştur. Nasır, ez-Zaman isimli siyasi bir dergi çıkarmış ve bu dergiyle yönetici aile içerisinde babasının emir olması lehine yayınlar yapmıştır. Örneğin Haziran 1998’de yayınlanan bir yazıda yönetimin sıkıntıları dile getirilmiş ve babasının emir olmasını sağlayacak iç reformların önemi vurgulanmıştır. Nasır 2006’da babasının Kuveyt Emiri olmasının ardından Kraliyet Mahkemesi başkanlığına getirilmiş ve bu görevi 2017’ye kadar sürdürmüştür. 2017’de savunma bakanı olarak atanan Nasır, 2019’daki hükûmet krizi sonrasında görevinden alınmasına rağmen Kuveyt’in reformcu yüzü, popülist söylemlerle yolsuzluklarla mücadelenin ve Çin ile yakınlaşmasının öncü ismi hâline gelmiştir. Bu anlamda Körfez’de Asya ülkeleri ile yakınlaşmasının genel bir eğilim hâline geldiği ve Nasır’ın başta Çin olmak üzere birçok Asya ülkesiyle Kuveyt’in ekonomi, siyaset, enerji ve güvenlik gibi birçok alanda iş birliği yapmasını sağladığı söylenebilir. Bu doğrultuda Nasır’ın bin Selman ile örtüştüğü görülmektedir. Nitekim bin Selman gerek küresel güç değişimini ve Kaşıkçı meselesi başta olmak üzere çok boyutlu sebeplerden ötürü ABD ve Batılı ülkelerle yaşadığı sorunları Asya’daki ülkelerle yakınlaşarak çözmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Nasır da tıpkı bin Selman gibi Asya ülkelerini iç ve dış siyaset bağlamında politik bir çıkış yolu olarak görmektedir. Öte yandan Nasır’ın etkinliği, Savunma Bakanlığına ilaveten Planlama ve Geliştirme Yüksek Kurulu Genel Sekreterliğinin ve Kamu Hizmeti Komisyonunun başına getirilmesi ve  ekonomi ve doğal kaynaklar noktasında da yetkilerle donatılmasıyla artmıştır. Nasır, 2010 yılında ilan edilen “Vizyon 2035” çerçevesinde ülkenin ekonomik dönüşümüne öncülük etmektedir. Ekonomide çeşitlilik, kadınların iş hayatındaki rolünün artırılması, ülkeye daha fazla yabancı yatırım çekme ve komşu ülkelerle ekonomik bir köprü kurma amacıyla inşa edilen yeni teknoloji şehri Nasır’ın önemli projeleri arasındadır. Bu vizyon ile Kuveyt, Körfez’de ilk ticaret merkezi hâline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda Suudi Arabistan kralı Selman’ın, oğlu bin Selman’ı desteğine benzer şekilde Kuveyt Emiri es-Sabah’ın da oğlu Nasır’ı desteklediği söylenebilir. Öte yandan Nasır Bin Selman’ın NEOM şehir projesiyle benzerlikler taşıyan bu şehir projesinin de öncülüğünü üstlenmiştir. Dolayısıyla Nasır ile bin Selman arasında reformist ve pragmatist kodlar bağlamında benzerlikler bulunmaktadır.

Birçok açıdan bin Selman ile benzerlikleri olan Nasır, Kuveyt’in bin Selman’ı olarak adlandırılsa da bu benzerlik reformculukla sınırlıdır. Bin Selman’ın gayriinsani ve hukuk dışı birçok olayın faili veya azmettiricisi olması onu Nasır’dan ayrıştırmaktadır. Nasır’ı bin Selman’dan ayıran bir diğer özellik ise eşinin Kuveyt kültürel hayatındaki etkin konumudur. Bin Selman ile tek eşlilik konusunda benzerlikler taşısa da Nasır’ın eşi Hussa sanat alanında, kızı Dana ise eğitim alanında Kuveyt’in modernleşmesine öncülük etmiştir. Nasır’ı  bin Selman’dan ayıran üçüncü mesele ise siyasal katılım ve politik fikirleri edindikleri misyonlardır. Bu anlamda bin Selman’ın siyasete doğrudan müdahil olma isteği son yıllarda ciddi şekilde gözlemlenirken, Nasır Kuveyt’in iç siyasi atmosferindeki zorlukları hesaba katarak siyasete dâhil olma meselesine göreceli mesafeli durmuştur. Hanedan içerisinde Nasır’a rakip olan kişiler böylesi bir mesafeli duruş yerine siyasete dâhil olmuş, isimleri yolsuzluk skandalları, parlamento ile siyasi mücadele, Kuveyt bürokrasisi ile rekabet gibi meseleler üzerinden lekelenmiştir. Nasır’ın, bu süreçlere müdahalesinin ne boyutta olduğu bilinmemekle birlikte, Kuveyt iç siyasetine vakıf olduğu söylenebilir. Nitekim gerek parlamentondaki “demokratik” yapıyı gerekse demografik yapıyı göz önünde bulunduran Nasır stratejik bir hesaplama yaparak siyasete girmekten bir süre uzak durmuştur. Rakiplerinin iç siyasette yıpranmaları, ayrıca 90’lı yaşlarına gelen babasının sağlık sorunlarının gittikçe artması Nasır’ın Kuveyt’in çalkantılı siyasetinde daha etkin olmasını gerektirmiştir.

Meydan Okumalar
Nasır 2006 yılında başlatılan “İpek Şehir” projesi ile Kuveyt’in kuzeyinde yeni bir şehir inşa etme girişimini başlatmış ve bu proje kapsamında “Beş Ada Projesi”nin birleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu anlamda Kuveyt, Körfez’deki mega şehir inşası rekabetinde öncü bir statü elde etmiştir. Dolayısıyla Nasır’ın pragmatik siyasi duruşu ve reformist vizyonu ile Kuveyt ciddi bir dönüşüm geçirmektedir. Başlatılan bu projelerle Kuveyt stratejik konumunu ve ekonomisini güçlendirmekle birlikte bir takım meydan okuma ve sorunlarla da yüzleşmek zorunda kalmıştır. Nitekim Irak ve İran’dan bazı yetkililer, Kuveyt’in söz konusu projeler kapsamında kullandığı alanların egemenlik ihlali olduğunu iddia etmektedirler. Basra’da 2011 ve 2017 yıllarında gerçekleştirilen protestoların temel motivasyonlarından biri de Kuveyt’in projeleri kapsamında kullandığı alanların sorgulanmasıdır. Dolayısıyla Nasır’ın reformcu projeleri Asya ülkeleriyle yakınlaşma sağlarken yakın çevresindeki ülkelerle Kuveyt arasındaki ilişkileri riske atmaktadır. Bu nedenle Nasır’ın Kuveyt Emiri olması hâlinde ülkenin geleneksel denge politikalarını daha dikkatli sürdürmesi gerekmektedir. Nasır’ın projelerini hayata geçirmesi İran ile yakınlaşma gerektireceğinden, Suudi Arabistan ile karşı karşıya gelme gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bununla birlikte Körfez krizinde ara buluculuk rolünü sürdüren Kuveyt’in, Nasır’ın göreve gelmesi hâlinde bu politikayı radikal bir şekilde terk etmesi zor görünmektedir. Nitekim Nasır geleneksel olarak sürdürülen bu politikaya aykırı ifadelerde bulunmamaktadır. Dolayısıyla Nasır bölgesel meselelerde babasından devraldığı dengeleyici rolü ve ara buluculuk mirasını kısa vadede sürdürebilir.

İkinci meydan okuma Kuveyt iç siyasetinin doğası ve bürokratik engellerdir. Nasır’ın Kuveyt’i rantiye devlet mantığından kurtarması için bürokrasi ve yönetmeliklerle mücadele etmesi gerekmektedir. Bu anlamda Nasır esnek kurallarla çalışan paralel bakanlıklar ve görevlendirmelerle kurumsal engelleri aşmayı planlamaktadır.  Nasır’ın karşılaşacağı bir diğer meydan okuma parlamentodan gelebilir. Bu anlamda Kuveyt’in özelleştirmeye karşı Şii, Selefi, seküler cenahlardan pek çok milletvekilleri, Nasır’ın projelerinin es-Sabah ailesinin gücünü artırmasından çekinmektedir. Yönetici elitin baskısından rahatsız olan milletvekilleri Nasır’ın muhtemel emirlik döneminde de ciddi meydan okumalar yöneltebilir ve Nasır’ın projeleri parlamento onayına takılabilir. Hâlihazırda Nasır’ın projelerine karşı muhalif seslerin yükseldiği düşünülürse Nasır’ın güçlü bir politik beceriye sahip olmasının ve projelerini destekleyecek kamuoyu oluşturmasının elzem olduğu görülmektedir. Öte yandan Nasır’a bir diğer meydan okumanın da Kuveyt iç siyasetinin kronikleşmiş sorunu olan Bidunlardan (vatansızlar) gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu anlamda Nasır Bidunların potansiyel meydan okumalarını hafifletmek adına onların askere alınmalarını sağlamıştır.

Sonuç olarak Kuveyt Emiri es-Sabah’ın ardından tahta geçecek en yakın isim olarak Emir’in üvey kardeşi Veliaht Şeyh Navaf görülse de Navaf’ın yaşından ötürü yaşadığı sağlık problemleri ve Nasır’ın kademeli yükselişi Nasır’ın fiilî lider konumuna yükseleceği öngörüsünü doğrulamaktadır. Nasır ülkenin dönüşüm/değişim sürecine reformist ve pragmatist kimliğiyle öncülük ederek I.Veliaht Şeyh Navaf’ı gölgede bırakmaktadır. Asya ülkeleriyle yakınlaşma ve Batı ile ilişkileri konsolide etme politikası izleyen Nasır, Şeyh Navaf’a kıyasla Kuveyt toplumu içerisinde daha fazla benimsenmektedir. Bu anlamda Nasır’ın, Kuveyt’teki pasif liderliği ve ülkenin aktivizmini canlandırması Riyad, Doha ve Abu Dabi’deki gibi aktif liderlik isteyen birçok Kuveytli tarafından beklenmektedir. Bununla birlikte Nasır’ın ekonomide çeşitlilik, kadın ve gençlere istihdam ve çeşitli alanlardaki reform söylemlerinin hayata geçirilmesi çeşitli mekanizmaların birlikte harekete geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Kuveyt iç siyasetinin dinamiklerini hesap eden Nasır reformlarının hayata geçirilmesi adına yönetici elit içerisinde ailesinin ve babasının sağladığı avantajları kullanarak ve Kuveyt’in farklı siyasi kurumlarıyla iş birliği yaparak yeni bir vizyon geliştirmektedir. Ayrıca Nasır’ın bölgesel politikalarının bin Selman-bin Zayid çizgisine kayıp kaymayacağı diğer bir deyişle Nasır’ın olası emirliğinde Kuveyt’in statükocu eksenin parçası olup olmayacağı Kuveyt’in iç siyasi dinamikleri kadar bölgesel ve küresel konjonktürle de ilişkilendirilebilir. Bu çerçevede Nasır ülkedeki Selefi, Şii, İhvancı çevrelerin meydan okuma veya alan açmaları kadar; Ortadoğu, ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin oluşturduğu koşullara bağlı olarak Kuveyt’in bölgesel politikalarını belirleyecektir.