Lübnan’da Cumhurbaşkanı Seçim Süreci

Lübnan’da cumhurbaşkanı seçimi süreci önümüzdeki dönemde ülkenin imajını ve uluslararası konumunu yeniden belirleyecek gibi görünmektedir. Bu süreçte, 2016 yılında Hizbullah, Gelecek Hareketi ve Özgür Yurtsever Hareketi üçlüsünün uzlaşısıyla seçilen Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın yerine yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesi beklenmektedir. Cumhurbaşkanı Avn, selefi olarak damadı ve Özgür Yurtsever Hareketi lideri Cibran Basil'i cumhurbaşkanlığına getirmeyi planlasa da değişen şartlar buna izin vermemiştir çünkü Basil, diğer Lübnanlı taraflarla gergin ilişkilerinin yanı sıra ABD'nin yaptırımlarına maruz kalmıştır.
Bu ortamda, Avn’ın 31 Ekim'de cumhurbaşkanlığı sarayından ayrılacağı ve yerine birinin seçilmemesi durumunda sarayda kalma tehdidini hayata geçiremeyeceği açıkça anlaşılmıştır. ABD ve Fransa’nın Avn’ın zamanında ayrılması yönünde tavır aldıkları ve sarayda kalma amacıyla anayasal değişiklikler yapması durumunda ülkenin daha sert yaptırımlara maruz kalacağı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Avn, zamanında ayrılmaya karar vermiştir.

Bölgesel Koşullar Seçilecek Kişiyi Belirlemekte
Eylül ayı başında Meclis Başkanı Nebih Berri, yeni cumhurbaşkanını seçmek için meclise bir oturum çağrısı yapacaktır. Berri'nin bu adımı atmasının arkasındaki amaç, siyasi güçlerin ve parlamentodaki blokların, özellikle Hristiyanlar arasındaki gerçek ittifakları ve niyetleri ortaya çıkarmaktır. Ancak Berri, yeni cumhurbaşkanı seçimi için gerekli koşulların olgunlaşması amacıyla oturuma saatler kala oturumun ertelendiğini ilan edecektir. Milletvekili seçimlerinde birçok parti parlamento seçimlerinin ertelenmesi için baskı kurmuş, buna rağmen uluslararası baskı neticesinde seçimler zamanda gerçekleşmişti ancak bunun cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de geçerli olacağı yönündeki kanaat pek yerinde değildir.

Çünkü cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hesapları, koşulları ve işlevi, parlamento seçimlerinden farklıdır. Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimleri Lübnan devletinin siyasi kişiliği ve dış muhataplarıyla ilgiliyken, parlamento seçimleri keskin veya köklü değişiklikleri öngörmeyen iç denklem içerisindeki siyasi güçlerin ağırlığını yeniden dengelemekle ve hatta ülkenin mezhepsel bileşimi nedeniyle değişen düzenlemelerle ilgilidir. Özellikle Ortadoğu’yu etkileyen ve bölgeyi yeni denklemlere sürükleyen büyük değişikliklerin ortasında, cumhurbaşkanlığı kararını etkileyen dış etmenler bulunmaktadır. Sonuç olarak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin anayasal süre içinde yapılması, cumhurbaşkanlığı boşluğunun oluşması durumunda uzun sürmeyecek olsa da çeşitli nedenlerle çözülmemiş bir konudur.

Hizbullah'ın Birincil Adayı Olarak Franjieh
Anayasal sürecin önümüzdeki eylül ayının başında yürürlüğe girmesiyle, özellikle 8 Mart ekibi ve Suriye rejimi için en güçlü ve en önde gelen cumhurbaşkanı adayı olan Süleyman Franjieh'nin ilk ciddi sınavı başlayacaktır. Ancak Franjieh'nin durumu henüz netlik kazanmamıştır ve hâlâ incelenmesi gereken bazı temel sorular bulunmaktadır. Hizbullah’ın Franjieh'nin adaylığını desteklediğine ve bunu sonuna kadar götüreceğine şüphe bulunmamaktadır. Fakat geçmişte Hizbullah, dönemin koşulları nedeniyle Baabda Sarayı’na giriş için Franjieh'in önüne gelen iki fırsatı boşa çıkarmıştır. Bunların ilki partinin 2008'de, Ordu Komutanı Mişel Süleyman'ın cumhurbaşkanı olmasını sağlayan anlaşmayla yapılırken; ikincisi 2016'da, Franjieh'nin adaylık için uluslararası onay kazanmasına rağmen Avn’ı Franciye ile değiştirmeyi reddettiği zamandır Ancak buradaki soru, Hizbullah'ın Franjieh'i desteklerken benimseyeceği yöntemle ilgilidir.

Hizbullah her zaman projesini sürdürmesine izin verecek bir anlaşma aramaktadır ve hesaplarıyla projesinden taviz vermeden cumhurbaşkanının belirlenmesinde ve seçilmesinde kilit rol oynamaktadır. Öyle ki Avn’ın Baabda Sarayı'na ulaşmasına izin veren uluslararası, bölgesel ve iç koşullar uygun olana dek adaylığını benimsemek ve desteklemekte ısrar etmiştir. Bu, Gelecek Hareketi ve Lübnan Kuvvetleri ile yapılan bir iç anlaşmanın ve İranlılar, Amerikalılar ve Fransızlar arasında aynı yönde bir dış anlaşmanın sonucunda gerçekleşmiştir.

Burada Avn’ın içerisinden geçtiği sürecin mevcut koşullar altında Franjieh için de geçerli olduğu söylenemez. Sonuçta Franjieh, Avn’ın seçilmesine yol açan koşullar tekrarlanmadığı sürece, uzlaşmacı bir adaydan ziyade çatışmacı bir aday gibi görünmektedir.

Öte yandan Hizbullah, Franjieh'in seçilmesi hâlinde görev süresi sona erdikten sonra partinin cumhurbaşkanlığının Basil’e verilmesi taahhüdünün karşılığında, önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanlığı konusunda Basil'in Franjieh'e destek vermesini gerektiren bir uzlaşma çizgisinde aktif rol oynamaktadır. Hizbullah'ın Ramazan ayında Basil ve Franjieh'i Hizbullah Genel Sekreteri Hassan Nasrallah ile iftarda bir araya getirerek sağladığı uzlaşma dikkat çekmiştir. Görüşleri yakınlaştırmak amacıyla saatlerce süren görüşme, seçimler sırasında iki taraf arasındaki gerilimin azalmasına yol açmıştır. Aynı zamanda görüşleri daha da yakınlaştırmak ve Franjieh ile Basil arasında halka açık ikinci bir görüşmeye hazırlık yapmak amacıyla Franjieh'in delegesi Milletvekili Farid El-Khazen ile Basil'in görüşmesi de dikkat çekmiştir.
Franjieh ve Kazanmanın Zorluğu

Öte yandan, Franjieh'nin Suriye rejimi, Beşar Esad, İran, Hizbullah ve Rusya ile kişisel ilişkileri nedeniyle cumhurbaşkanlığına ulaşamayacağına dair bir görüş bulunmaktadır. Nitekim bir süre önce, Ukrayna'da yoğun çatışmalar yaşanırken ve Rusya uluslararası izolasyon içerisindeyken Moskova'yı ziyaret etmiştir. Bu, Franjieh'nin durumuna olumsuz yansıyacaktır. Ne ABD Beşar Esad'a ve Rusya’ya yakın bir adaya ne de Araplar Esad, Hizbullah ve İran’ın müttefiki olan birine destek verecektir. Süleyman Franjieh bir çözüm adayı olamaz ve Franjieh için geçerli olan Cibran Basil için de geçerlidir. Buna göre, önümüzdeki dönemde yapılacak arayış, siyasi uzlaşma niteliğindeki bir kişilik üzerinde odaklanacaktır.

Bu durumda Lübnan iki olasılıkla karşı karşıya kalacaktır. İlki, 2008'deki Doha Anlaşması’na benzer bir uzlaşmaya gitmektir ve bu uzlaşma, cumhurbaşkanlığı için devletin içerisinden bir kişi üzerinde anlaşmayla sonuçlanacaktır. İkinci olasılık ise herhangi bir eksenden olmayan üçüncü kademeden bir cumhurbaşkanının seçilmesini gerektiren bir uzlaşmaya varılmasıdır. İkinci ihtimal, geniş bir yelpazenin desteğini sağlayabilir.

Güçlü Bir Aday Olarak Genelkurmay Başkanı
Ülkede cumhurbaşkanlığının boşalmasıyla Genelkurmay Başkanı Joseph Avn’ın adaylığı için şartlar daha da güçlenmiştir. Nitekim bu aşamada cumhurbaşkanlığı, Suudi Arabistan ve Katar'dan başlayarak İran'a kadar uzanan ve Avrupa'daki gelişmelerden etkilenen bölgenin girdiği yeni aşamayla uyumlu olarak iç istikrarı sağlama, devleti yeniden inşa etme, içeride ve dışarıda konumunu yeniden güçlendirme arayışına iten bir proje hâline gelmiştir

Genelkurmay Başkanı’nın bazı tarafların saygısını ve hayranlığını kazandığına dair emareler bulunmaktadır. Çünkü bir önceki aşamada Fransa ve Mısır Cumhurbaşkanları, Ürdün Kralı ve Katar Emiri gibi ülke liderleri ordu komutanıyla tanışmaya çalışmışlardır. Ayrıca Suudi liderliğiyle olan seçkin ilişkisine ek olarak Türkiye, ABD ve Katar’a üst düzey ziyaretler yapmıştır. Ayrıca, Lübnan'a yapılan üst düzeydeki ziyaretlerde Genelkurmay Başkanlığı zorunlu bir durak niteliği taşımaktadır. Aynı zamanda, Hizbullah ve Emel Hareketi ile güçlü bir ilişki sürdürmesi, güneyde ve Baalbek'te başarılı güvenlik önlemleri anlamına gelmektedir.

Katar’ın Lübnan Ordusuna 60 milyon dolar hibe etmesi Genelkurmay Başkanı’na olan ilgiyi açıkça göstermiştir ve bu inisiyatifin özellikle Washington ile Tahran arasındaki dolaylı müzakerelere denk gelmesi bazı yönlerden siyasi mesajlar da taşımıştır. Katar hibesinin, orduyu desteklemek amacıyla Kuveyt hibesine benzeyeceğine dair işaretler vardır ve bu hibe Körfez’e yönelik açık bir mesaj olacaktır. Bu nedenle, başta ABD ve Suudi Arabistan olmak üzere İran ile bölge ülkeleri arasında yapılacak herhangi bir uluslararası ve bölgesel uzlaşma, Genelkurmay Başkanı "profilinde" bir uzlaşmacı cumhurbaşkanının ortaya çıkması anlamına gelmektedir. Böylesi bir cumhurbaşkanı, iç ve dış gerilimin yatıştırılmasına, bölge güçleriyle ilişkilerin yeniden düzenlenmesine ve Lübnan'ın toparlanma yoluna dönmesine katkıda bulunacaktır. Sonuçta cumhurbaşkanının kişiliği ve çevresindeki hükûmet, Lübnan'a maddi destek yapılıp yapılmayacağına dair işaretler vermektedir. Ancak uluslararası bir uzlaşmaya varılmaması hâlinde şartlar, taraflı bir cumhurbaşkanının seçileceği ve Lübnan’da krizin derinleşeceği anlamına gelmektedir.
Hristiyan Dinî Mercinin Pozisyonu

Öte yandan, geçtiğimiz pazar günü Patrik Moran Mor Bechara Butros er-Rahi, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin manipüle edilmesini halkımızla birlikte reddediyoruz. Bu seçimlerin anayasal süresinde yapılmasına saygı duyulmasını talep ediyoruz. Siyasi olarak deneyimli, dürüst, cesur, tarafsız, saygın ve vatansever bir cumhurbaşkanı seçilmesinden yanayız. Taraf tutmamalı, eksenlerin ve partilerin üstünde olmalı, herhangi bir kimseye meydan okuyan biri olmamalı, millî, anayasal ve ahlaki rolü yerine getirmeli, ihtilaflı tarafları bir araya getirebilmeli ve ülkeyi gerçek kurtuluş ve pozitif değişim rotasına koymalıdır. Ülkenin şartları bu da cumhurbaşkanının anayasal sürenin sonunda değil, başında seçilmesini gerektirmektedir ki halk güven duysun, kaygılar giderilsin ve umutlar yeniden yeşersin” diyerek pozisyonunu açıkça belirtmiştir. Bu pozisyon ve koşullar, Samir Caca, Cibran Basil ve Süleyman Franjieh gibi Hristiyan partilerin başkanlarının "profilleri" ile uyuşmamaktadır. Aksine Lübnan'ı dış çatışmalardan nötralize etme gerekliliğine inanan, herkesle anlaşabilen ve çözüm üreten bir kişiliğe uymaktadır. 

Maruni Kilisesi'nin bu tutumu, kilisenin siyasi tercihlerde Mişel Avn’a benzer herhangi bir adayı veto eden açık bir tutumdur. Patrikhanenin bildiklerini ve Mişel Avn döneminde Lübnan rejiminin üzerine inşa edildiği tüm temellerin yıkılmasına neden olan olayları diğer tüm taraflar da bilmektedir. Güçlü Maruni cumhurbaşkanlarını Baabda Sarayı’na getirmek için verilen tüm mücadelelerin savaşlar ve yıkımlarla sonuçlandığını düşünenler, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden elde edilen başarının uzlaşmaya dayandığını düşünmektedir.

Sonuç olarak Patrik el-Rahi’nin tutumları herhangi bir parti seçmeme konusunda açıktır. Çünkü Lübnan’ın Arap coğrafyasıyla olan ve uluslararası ilişkilerini yeniden kurabilecek ve dengeyi sağlayabilecek bir cumhurbaşkanı seçmesi gerekmektedir. Bu, ülkenin ve cumhurbaşkanlığının konumunun bir eksenden bir diğerine geçmesi anlamına gelmektedir.

Patrik, Hizbullah tarafından reddedilen "tarafsızlık" ilkesini benimseyen bir cumhurbaşkanına odaklanmaktadır. Ancak bu esnada partinin Süleyman Franjieh'nin cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul ettiğine ve Cibran Basil'i buna ikna etme girişimlerinde bulunduğuna dair söylentiler yayılmaktadır. Fakat Franjieh gibi bir seçeneği benimsemek, onu dayatmak ya da bu makama ulaştırmak anlamına gelmemektedir çünkü hiç kimse Mişel Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesi deneyimini tekrar etme imkânına sahip değildir. Hizbullah'la müttefik güçlerin istedikleri cumhurbaşkanını dayatabileceği ve Hizbullah'ın Franjieh'in adaylığını benimsemesi hâlinde Walid Jumblatt veya Saad Hariri'yi ona destek vermeye ikna etmesi ihtimali uzak görülmektedir. Nitekim bugünün gerçeği altı yıl öncekinden farklıdır.