Mavi Akım -2 Projesi ve Enerji Alanındaki Türk-Rus İşbirliği

Dr. İlyas Kamalov, ORSAM Avrasya Uzmanı
Son dönemde gerek Rusya’da gerek Türkiye’de Mavi Akım-2 projesi tekrar gündemdedir. Mavi Akım-2 projesinin Abdullah Gül’ün Rusya ziyareti sonrasında ve Rusya’nın AB ve Ukrayna ile yaşadığı kriz sırasında gündeme gelmesi ise dikkat çekicidir. Türkiye, Gazprom’un en fazla doğalgaz sattığı ülkeler arasında Almanya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. 2008 yılında Gazprom, Türkiye’ye 23.8 milyar metre küp gaz satmıştır. Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan üzerinden gelen gazın yanı sıra Türkiye, Mavi Akım boru hattından da Rus gazını ithal etmektedir. Abdullah Gül’ün 12-15 Şubat 2009 tarihleri arasında gerçekleştirilen Rusya ziyareti sırasında ise taraflar enerji alanı da dâhil olmak üzere iki ülke arasındaki işbirliğini artırma konusunda anlaşmaya varmışlardı. Gül ile Medvedev arasındaki görüşmede Türkiye’de yeraltı doğal gaz depolarının ve nükleer santrallerinin Rus şirketlerinin yardımıyla inşası konusu gündeme gelmiştir. Yine Türk tarafının Rusya’dan satın aldığı gazın fiyatını indirmesi konusu da görüşülmüş ve Gazprom’un temsilcilerinden Sergey Komlev, Türkiye ziyareti sırasında Türkiye’ye sattıkları gazın fiyatını yüzde 20 oranında indirebileceklerini belirtmişti. Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan kriz sırasında ve geçen senelerde İran’ın vanaları kapattığı dönemlerde, Gazprom’un Türkiye’nin büyük sorun yaşamaması için Mavi Akım’ın kapasitesini artırması, Rusya’nın enerji alanında Türkiye’nin güvenilir ortağı olduğunu göstermişti. Bundan dolayıdır ki, Türkiye başta Nabucco olmak üzere, Rusya’nın yer almadığı projeleri hayata geçirmeye çalışmasının yanı sıra Rusya ile işbirliğini artırmaktan çekinmemekte ve Miller’in ziyaret sırasında gündeme getirdiği Mavi Akım-2 projesine sıcak bakmaktadır. Gazprom daha 2006 yılında Mavi Akım-2 boru hattını inşa etmeyi ve böylece Rus gazını Türkiye üzerinden Yunanistan, İtalya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya ve İsrail’e ihraç etmeyi planlamıştır. Ancak Nabucco’ya alternatif olarak Güney Akım projesinin ortaya çıkmasıyla Mavi Akım-2 ikinci plana itilmişti. Zira Güney Akım sadece Nabucco’ya değil, aynı zamanda Mavi Akım-2’ye de alternatifti.  Ayrıca Türkiye’nin Nabucco’yu hayata geçirmek için büyük çaba sarfetmesi, Rusları Mavi Akım-2 ile ilgili düşüncelerini gözden geçirmesine neden olmuştur. Ancak Miller’in Türkiye ziyareti sırasında yaptığı görüşmelerde taraflar, konuyu tekrar gündeme getirmiş ve boru hattının teknik ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri, projenin iki ülkenin de çıkarlarına hizmet edeceği ve maliyetinin de diğer projelerle kıyaslandığında uygun olduğu konusunda mutabakata varmışlardır. Bu boru hattının, Mavi Akım-1’e paralel bir şekilde inşa edilmesi ve İsrail’e kadar uzatılması öngörülmektedir. Önümüzdeki dönemde tarafların görüşmeleri devam ettireceklerini de tahmin edebiliriz. Bu bağlamda İsrail’in yeni hükümete kavuşması ve görüşmelere İsrailli yetkililerinin de katılımı, projenin hayata geçmesini hızlandıracaktır. Rusya ile Türkiye’nin Mavi Akım-2 projesini tekrar gündeme getirmelerinin nedeni hiç şüphesiz tarafların iki ülke arasındaki işbirliğini geliştirme çabalarıyla sınırlı kalmamaktadır. Projeye olan ilgi, Rusya ve Türkiye’nin bölgede gerek enerji, gerekse de siyasi anlamda etkilerini artırma isteği ile de açıklanmaktadır. Bilindiği gibi, Mavi Akım-1’in kapasitesi yılda 16 milyar metre küptür. Türkiye ise 2008 yılında bu boru hattından ancak 10 milyar metre küp gaz almıştır. Dolayısıyla yeni bir boru hattına acil ihtiyacın olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Türkiye sadece Rusya’dan gaz ithal etmek istememekte, aynı zamanda Rus gazını kendi topraklarından geçmesini sağlamakla ya da bu gazı alıp üçüncü ülkelere satmakla Batı ile Doğu arasında enerji alanında bir köprü vazifesi üstlenmeye ve böylece özellikle AB’ye karşı kendi konumunu güçlendirmeye gayret etmektedir. Türkiye’nin Mavi Akım-2 projesine duyduğu ilgi işte bu nedenlerle açıklanmaktadır.  Rusya ise Ukrayna ve Beyaz Rusya’ya transit konusundaki bağımlılığından kurtulmaya çalışmakta ve farklı projeler üretmeye devam etmektedir. Kuzey Boru Hattı ve Güney Akım’ın yanı sıra Mavi Akım-2 de hayata geçtiği takdirde Rusya, Avrasya coğrafyasındaki enerji ağlarının neredeyse tamamına hâkim olacaktır. Diğer taraftan Moskova’nın Ukrayna ve AB ile sorun yaşadığı bir dönemde Mavi Akım-2’yi tekrar gündeme getirmesini, Ukrayna ve AB’ye verilen bir mesaj olarak da değerlendirmek mümkündür. 23 Mart 2009’da Ukrayna yetkilileri, AB yetkilileri ve Dünya Bankası temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerde Ukrayna boru hatlarının modernleştirilmesi ve kapasitesinin artırılmasını kararlaştırmışlardır. Böylece Ukraynalı yetkililer Rusya’nın ortaya attığı Kuzey ve Güney hatlara karşı alternatif yaratmaya çalışmaktadırlar. Moskova’yı kızdıran husus ise, Rusya olmadan Rusya tarafından ihraç edilen gazın geçtiği boru hatlarının kapasitesinin artırılmasına dair kararın alınmasıdır. Böylece Kremlin yakın gelecekte Ukrayna’ya ihtiyaç olmadan gazı Avrupa’ya ulaştırabileceğine dair mesaj verirken, AB temsilcilerine de enerji alanındaki oyunu kendilerinin yönettiğini göstermek istemiştir. Moskova bu adımıyla hiç şüphesiz Türkiye’nin de AB karşısında konumunu güçlendirmiştir.  Türkiye’nin Rusya’ya enerji alanında yaklaşık yüzde 60 oranında bağlı olması, hiç şüphesiz Türkiye açısından istenilen bir durum değildir. Ancak bu bağımlılığın iki taraflı olduğunu ve Rusya’nın da Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekmektedir. Yeterli petrol ve gaz kaynaklarına sahip olmayan Türkiye, gerek gaz ihtiyacını karşılamak, gerekse de enerji alanında Batı ile Doğu arasında köprü olma misyonunu yerine getirmek için Rusya ile enerji alanında işbirliğini geliştirmekten çekinmemelidir. Ayrıca Türkiye, bir taraftan kendi topraklarında alternatif kaynak arayışını devam ettirmeli, diğer taraftan da Rusya ile nükleer istasyon inşası konusundaki kararlılığını da sürdürmeli ve bu alandaki çalışmalarını hızlandırmalıdır. Türkiye’nin üzerinde durması gereken bir başka konu ise, yer altı gaz depolarının inşasıdır. Böylece Türkiye, Rusya ile enerji alanında işbirliğini geliştirmekten çekinmeyerek, bu işbirliğinden maksimum düzeyde yararlanmalı ve kendi enerji güvenliğini kendisi sağlamalıdır.