Mısır, Quo Vadis?

Doç. Dr. Mehmet Şahin, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Gazi Üniversitesi, Uluslararası İl
25 Ocak 2011 tarihinde Hüsnü Mübarek döneminin yoğun bir halk hareketiyle sona erdirilmesinin üzerinde yaklaşık iki yıl geçti. Otuz yıldır iktidarı elinde tutan Mübarek, içinde gençlerin, liberallerin, solcuların, İslamcıların ve diğer bazı grupları da kapsayan geniş kitlenin, başta devrimin sembol alanı olan Tahrir meydanı olmak üzere ülkenin değişik kentlerinde yaptıklar kararlı gösterilerle yönetimden uzaklaştırıldı. Söz konusu süreçte, Mübarek Yönetimine son vermek için farklı gruplar birlik içinde hareket ettiler. Fakat ortak hedef olan Mübarek’in yönetimden uzaklaştırılmasından sonra devrimci/muhalif gruplar farklı Mısır tasavvurlarından dolayı birlikte hareket edemediler.
 
Son iki yıllık süreçte yaşanan devrim sancılarının son günlerde artan şiddeti kötümser bir tablo ortaya koymaktadır. Fakat siyasi tarih bize devrim süreçlerinin sancısız, acısız ve şiddetsiz geçmediğini defalarca göstermiştir. Yani, bir devrimin tamamlanması “gölgeden güneşe çıkmak” gibi bir süreç zarfında tamamlanmamaktadır. Mısır’da meydana gelen değişim süreci de bundan istisna değildir. Devrim süreci sabır ve karalılık gerektirir.
 
Devrim sürecinin ikinci yılında Mısır’da meydana gelen şiddet olayları gelecek konusunda iyi işaretler ortaya koymasa da, son iki yılda önemli gelişmelerin yaşandığı göz ardı edilmemelidir. Hayatlarında iradelerini tam olarak yansıtma imkanı verilmeyen Mısır halkı yaklaşık bir buçuk yıl içinde iradelerini serbestçe ortaya koyabilecekleri üç seçim sürecinden geçtiler. Kısa bir zaman diliminde,  Mısırlılar bir genel seçim, bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve bir anayasa referandumu gördüler.
 
Devrim sürecinde başta Tahrir Meydanı olmak üzere sokağa hâkim olan genç aktivistler, liberaller, solcular gibi Mübarek karşıtı devrimci gruplar aynı başarıyı seçim sonuçlarına yansıtamadılar. Daha örgütlü olan ve güçlü bir organizasyon yapısına sahip Müslüman Kardeşler her üç sandığa da damgasını vurdu. 2012 yılına kadar yasaklı olduğundan dolayı bir siyasi parti hüviyeti dahi olmayan Müslüman Kardeşler kısa bir zaman zarfında kendilerini Mısır iktidarında buldular. Genel seçimlerde yüzde 47.18 oy oranı ile birinci pati oldular. Arkasından yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Müslüman Kardeşlerin önemli bir mensubu olan Muhammed Mursi kazandı.
 
Müslüman Kardeşler yapılan seçimlerde başarı ile çıksalar da, devrim sürecini iyi yönettikleri söylenemez. Bunun en açık göstergesi Mübarek karşıtlığının sembol alanı olan Tahrir Meydanı’nın Mursi karşıtlığı gösterilerin yapıldığı yer haline gelmesidir. Müslüman Kardeşler karşıtlığının ortaya çıkmasında diğer grupların yaklaşımları ve eylemleri kadar, Müslüman Kardeşlerin yaptığı ciddi hatalarında önemli payı vardır.
 
Müslüman Kardeşler her kendi hem de Mısır’ın geleceği için devrimci grupların desteğini kaybetmemeliydiler, ama kaybettiler. 1928 yılında bir muhalif hareket olarak doğan, gelişen ve güç kazanan Müslüman Kardeşler devrim sürecinin getirdiği ortamı kullanarak bir an önce yasallaşmak istediler. Devrime geç katıldılar, erken terk ettiler. Devrim sürecinde devrimci gruplardan daha fazla ordu örneğinde olduğu gibi eski düzenin sahipleriyle iş tuttular. Bunun kendileri açısında bir rasyonalitesi olsa da devrimci grupların güvenini kaybettiler. Mısır’da dönüşümü sağlarken eski düzenin sahipleriyle iş tutmayı daha uygun buldular. Tabi, iki seçim sürecinden başlarıyla çıkmaları ve bölgesel ve uluslararası bazı önemli güçlerin desteklerini görmeleri rahat hareket etmelerini sağladı. Sonuçta öyle bir sonuç ortaya çıktı ki; eski düzenin sahipleri yönetimde Müslüman Kardeşlerle ortaklık yaparken sokakta Mursi karşıtlarıyla aynı safta yer aldılar. Bugün itibariyle, Müslüman Kardeşler iktidar olmanın ne demek olduğunu anlıyorlar. Müslüman Kardeşler, geçmişte yönetimin bütün kötü yanını görmüş bir hareket olarak Mübarek’e karşı harekete geçen sokağın dilini iyi okumaları gerekirdi. Ortadoğu'da harekete geçen halkın isteği "dini tecdid" değil, "siyasi ve ekonomik tecdid"dir. Müslüman Kardeşler bunu iyi anlamalı ve ona göre hareket etmeliydi. Bu zor süreçte, devrimci grupları yanlarında tutabilmeliydi ama yapamadılar.
 
Genel seçimlerden başarı ile çıkan Müslüman Kardeşler ilk önce Cumhurbaşkanlığı adayı çıkarmayacaklarını açıkladılar ama sonra faklı davrandılar. Devrimci gruplar arasındaki ilk ayrışma Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşandı. Bu yüzden Müslüman Kardeşler Cumhurbaşkanlığını alsalar da süreçten yara alarak çıktılar. Bu andan itibaren, Müslüman Kardeşler Mübarek’i devirirken Tahrir’de birlikte oldukları devrimci gruplarla ayrı düştüler. Genç aktivistlerden, liberallerden, solculardan ve milliyetçilerden oluşan devrimci gruplar Müslüman Kardeşleri devrime ihanet etmekle suçlamaktadırlar. Cumhurbaşkanı Mursi’yi otoriter davranmakla, tüm gücü elinde toplamakla ve ülkeyi Müslüman Kardeşler zihniyetini Mısır’da hakim kılmak istemekle itham etmekteler.
 
Bugün Mısır’da yaşanan gelişmeler tabiî ki sadece Müslüman Kardeşlerin süreci yönetmekteki başarısızlığına bağlanamaz. Devrim sürecinde başta Tahrir Meydanı olmak üzere sokakta aktif varlık gösteren liberaller, solcular ve milliyetçiler gibi devrimci güçlerin seçim süreçlerinden başarısızlıkla çıkmaları, Mısır’da Müslüman Kardeşler karşıtı yeni oluşumların ortaya çıkmasına neden oldu. İçinde eski düzende önemli mevkilerde bulunuş, bölgesel ve uluslararası kurumlarda üst düzeyde görev yapmış, Cumhurbaşkanlığına aday olmuş ama istediği sonucu alamamış Muhammed El Baradey ve Amr Musa gibi kişilerin öncülüğünde oluşturulan Ulusal Kurtuluş Cephesi belli noktalarda Mursi’yi zor duruma düşürmekteler. Devrimin ikinci yılında şiddet içerikli olayların yaşanması sürecinde Mursi tarafından yapılan diyalog çağrılarına olumlu yanıt vermemekteler. Bir anlamda halkın sokağa çıkmasında ve istikrarsız ortamdan faydalanarak yönetime ortak olmak istemektedirler. Siyasi istikrarsızlığı kullanarak seçimlerle elde edemediklerine sahip olmaya çalışmaktadırlar. Bunun için tatminsiz halk kitlelerini Müslüman Kardeşlere karşı harekete geçirerek “illegaliteye kaymak” vermekteler ve Mısır’ı yönetilemez bir sürece doğru sürüklemekteler. İşin enterasan tarafı, eski rejimin sahipleri perde gerisine çekilirken, çatışma/gerginlik Tahrir meydanında Mübarek’e karşı birlikte olan gruplar arasında yaşanmaktadır ve bu süreçten Mısır’ın “müesses nizamı” varlığını sürekli kılma fırsatı yakalamaktadır.
 
Demokratik geçmişe ve sağlam bir ekonomik yapıya sahip olmayan seksen dört milyonluk bir ülkeyi dönüştürmek ve yönetmek elbette kolay olmayacaktır. Bu süreçte önemli olan, dönüşüm sürecinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesidir. İktidarı elinde tutan Müslüman Kardeşlerin önünde ciddi engeller vardır. Harekete geçen halk kitlesinin genel isteği olan “demokratik bir düzen” ve “sürdürülebilir bir kalkınmayı” sağlayıp sağlamayacakları hem Müslüman Kardeşlerin hem Mısır’ın hem de bölgenin geleceği açısında önem arz etmektedir. Ama öyle gözüküyor ki, bu süreç kolay olmayacaktır. Yeni Mısır’da etkili olmak isteyen bazı iç gruplar ve bölge ve bölge dışı devletler, süreci kendi çıkarları için kullanmaktan geri durmayacaklardır. Bu süreçte, iktidar sahibi olarak Müslüman Kardeşlerin tüm yaşananları göz önünde bulundurarak süreci çok iyi yönetmeleri gerekmektedir. Mısır’da başarılı bir dönüşümün yaşanması için hem iç grupların siyasal sisteme çekilmesi hem de dış desteğin sağlaması hayati derecede önemlidir. Devasa iç, dış ve ekonomik sorunları olan bir ülkeyi yönetmek bir grubu yönetmenin çok ötesinde bir şeydir…