Panel

Moskova Mutabakatı Sonrası İdlib

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM), 11 Mart 2020 tarihinde “Moskova Mutabakatı Sonrası İdlib” başlıklı bir panel düzenlemiştir. ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, konuşmacı olarak Suriye Ulusal Koalisyonu Başkan Yardımcısı Dima Moussa, SETA Güvenlik Çalışmaları Koordinatörü Doç. Dr. Murat Yeşiltaş ve Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Aksoy yer almıştır.

İlk konuşmacı olarak söz alan Dima Moussa, Suriye rejiminin doğrudan sivilleri hedef aldığını ve bundan dolayı milyonlarca insanın gönülsüz olarak topraklarını terk etmek zorunda kaldığını hatırlatarak konuşmasına giriş yapmıştır. Geçmişte krize siyasi çözüm bulmak amacıyla defalarca ateşkes yapıldığını ancak rejimin her seferinde bunu ihlal ederek ilerlemeye ve sivilleri hedef almaya devam ettiğinin görüldüğünü söylemiştir. İdlib’de hala dengelerin hassas olduğunu ve kimin nereyi tam olarak kontrol ettiğinin belirsiz olduğunu belirten Moussa, Suriye rejiminin sahada ilerlemesinin siyasi alanda güçlendiği anlamına gelmediğini vurgulamıştır. Moussa, rejimin alansal ilerlemesine karşın kontrol ettiği bölgelerdeki nüfusun doğrusal olarak artmadığını, rejimin kontrol ettiği alanların artmasının rejimin Suriye halkı gözünde gerçek bir lider olarak görülmesini sağlamadığını vurgulamıştır. Dima Moussa, İdlib’de yaşamlarını devam ettirmeye çalışan insanların ciddi bir şekilde insani yardıma ihtiyacı olduğunu ve yaşanan bu kriz için endişelenenlerin acilen yardım etmesi gerektiğini belirtmiştir. Daha öncesinde muhalifler olarak kendilerinin siyasi çözüme hazır olduklarını ancak rejim ve Rusya’nın buna pek yanaşmadığını söyleyen Moussa, şimdi ise ikilinin daha fazla toprak elde ederek siyasi çözümde güçlü bir şekilde yer alma stratejilerinin olduğunu ifade etmiştir. Moussa, İdlib konusunda varılan mutabakatın Suriye’de siyasi çözüm açısından az da olsa bir fırsat penceresi açtığını ve en önemli kazanımın şu an ateşkesin sağlanmış olması olduğunu söylemiştir.

Panelde ikinci konuşmacı olarak söz alan SETA Güvenlik Çalışmaları Koordinatörü Murat Yeşiltaş, İdlib krizinin Türkiye’ye öğrettiği dersleri ve Moskova Mutabakatı sonrası İdlib’de yeni dengelerin nereye doğru eğrilebileceği konuları üzerinde durmuştur. Yeşiltaş, İdlib krizini değerlendirirken son 2-3 yılın göz önünde bulundurulması gerektiğini, İdlib meselesinin Türkiye-Rusya ilişkilerini önemli derecede etkilediğini, Rusya’nın güvenilir bir ortak olup olmayacağının henüz bilinmediğini belirtmiştir. Yeşiltaş, Türkiye-Rusya ekseninin soru işaretleri ile dolu olmasının yanı sıra Türkiye-ABD ekseninin de Suriye’de ucu açık bir durum olduğunu söylemiştir. Yeşiltaş, ABD’nin İdlib krizinde Türkiye’ye yeterli desteği vermemesi nedeniyle ilişkilerin tamir edilmesi fırsatının şimdilik kaçtığını ifade etmiştir. Murat Yeşiltaş, Türkiye’nin Suriye rejiminin saldırılarına karşı verdiği güçlü cevabın Türkiye’nin Suriye meselesindeki rolünü de etkilediğini ve arttırdığını ifade etmiştir. Krizden çıkarılacak olan askeri derslerde ilk olarak devlet-devlet arası bir savaş ihtimali söz konusuyken maliyet hesaplamaları ve diğer olası durumların dikkate alınarak gerginliğin fazla uzatılmaması kararının alındığını söylemiştir. Diğer bir dersin Rusya’nın rejime sağladığı hava savunma sistemlerinin abartıldığı gibi etkili olmadığının görülmüş olduğuna değinen Yeşiltaş, savunma sisteminin çok güçlü olduğuna yönelik mitin yıkıldığını belirtmiştir. Şu andaki pozisyonların kalıcı olmadığını ve uzlaşı ekseninin her an dağılma ihtimalinin olduğuna vurgu yapan Yeşiltaş, Suriye krizinde sanıldığı gibi askeri safhasının bitmediğine değinmiş ve çatışmaların derinliğinin ve kapsamının değişebileceğini söylemiştir. Varılan mutabakatın tam anlamıyla bir ateşkes olabilmesi için askeri faaliyetlerin durdurulması gerektiğini belirten Yeşiltaş, en önemli sıkıntının “sürdürülebilirlik” olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’nin İdlib’de güvenlik ekseni kapsamında bazı endişelerinin olduğunu ve sınıra yaklaşan mültecilerin durumu nedeniyle tedbirli olması gerektiğini söylemiştir. Yeşiltaş “sürdürülebilirlik” probleminin muhalifler açısından da sorun olduğunu, Rusya ve Türkiye ortak devriyeleri başladığında muhalif güçler ve rejim arasında neler olacağının soru işareti olduğunu ve muhaliflerin kendilerine yaşam alanı bulma konusunda sorun yaşayacaklarını belirtmiştir. Güvenli bölge oluşturmanın nasıl ve ne şekilde olacağının öneminin altını çizen Yeşiltaş burada HTŞ’nin varlığının mühim bir rol oynayacağını vurgulamıştır. Yeşiltaş, HTŞ’nin tavır değişikliğine gittiğini, dini bir retorik kullanmadığını, uluslararası hücre yapılanmasının bulunmadığını, yabancı savaşçı çekme gibi bir gayesinin olmadığını ve diğer bazı grupların aksine HTŞ’nin politikaya ve siyasal çözümlere inandığını aktarmıştır. İdlib halkı nezdinde HTŞ’nin bir öneminin kalmadığının ve HTŞ’nin yerel halkın rızasından mahrum olduğunu belirterek HTŞ meselesinin çözüme ulaştırılabilir bir noktada olduğunu dile getirmiştir. Yeşiltaş son olarak Rusya’nın Türkiye’ye İdlib’de yapması gerekenleri yapmadığı hususundaki iddialarına karşı Türkiye’nin de Rusya’ya Fırat’ın doğusunda YPG bağlamında gerekenleri yapmadığını hatırlatması gerektiği inancında olduğunu sözlerine eklemiştir.

Panelin devamında son konuşmacı olarak söz alan Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.Metin Aksoy Rusya’nın Suriye’de neyi öncelediğini ve Moskova mutabakatının Rusya medyasında nasıl ele alındığını anlatmıştır. Rusya’nın Suriye stratejisinin son yıllara dayanmadığını ancak özellikle 2015 sonrasında İran milislerinin yanı sıra askeri teçhizat, savunma sistemleri ve Suriye hava sahasının kontrolü ile Rusya’nın Suriye’de daha aktif bir şekilde yer aldığını belirtmiştir. 2000’li yıllardan itibaren Rusya’nın genel stratejisinin değiştiğini ve kendi coğrafyası içerisinde yeniden etkin bir Rus hakimiyeti kurmayı hedeflediğini belirtmiştir. Moskova’nın şu an Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi komünist bir strateji izlemediğini tam tersine Ortodoks Hristiyanlığı çerçevesinde bir hakimiyet kurmaya çalıştığını vurgulamıştır. Moskova’nın, Sovyetler Birliği’nin çöküşünü hızlandıran ekonomik krizin etkilerini azaltmak ve yeniden dünya ekonomisinde ciddi bir pay sahibi olmak istediğini ifade eden Aksoy, bu stratejinin Ortadoğu denkleminde açıkça görüldüğünü ifade etmiştir. Sovyetler Birliği’nden itibaren, Hafız Esad döneminde de Rusya’nın Suriye ile ilişkilerinin var olduğunu ve Tartus Limanı vasıtasıyla Rusya’nın bölgeye indiğinin kanıtlarının var olduğunu belirtmiştir. Son dönemlerde Esad rejimine verilen desteğin artmasının aslında bölgede kendi çıkarlarına en fazla destek verecek tarafın Suriye rejimi olması ile alakalı olduğunu söylemiştir. Suriye üzerinden jeopolitik kazanımlar elde etmek, Ortadoğu’da silah endüstrisinin denetimini elde tutarak bölgede yaratılmaya çalışılan küçük savaşlar üzerinden Rusya endüstrisinin kalkınmasını sağlamak ve petrol ve doğalgazın satımı üzerinden Rusya dış politikasının yeniden uluslararası sistemde güçlü bir şekilde yer almaya çalışmasının bir parçası olduğunu ifade etmiştir. Daha önce yapılan ateşkeslerin yetersizliği ya da Heyet Tahrir el-Şam’ın ciddi manada bir tehdit oluşturmasını ileri sürülerek rejim ve Rusya’nın sivillere yönelik saldırılarının artmasının Rusya’nın dış politikasının bir parçası olduğunu söyleyerek sözlerini bitirmiştir.

“Moskova Mutabakatı Sonrası İdlib” paneli soru-cevap kısmıyla birlikte son bulmuştur. Yoğun bir katılımın olduğu panele Ankara’daki devlet kurumları, çeşitli ülkelerin Büyükelçilikleri, üniversiteler, yazılı ve görsel basın temsilcileri katılmıştır.