Mübarek Sonrası Dönemde Mısır’ın Askeri İlişkileri

Arap Baharı’nın Mısır’a ulaşmasının ardından, Hüsnü Mübarek’in görevi bırakmasının sonrasında Mısır’ın askeri ilişkileri oldukça değişik bir hal almıştır. Ülkenin yıllardır ABD ile sürdürdüğü askeri ilişkiler, yaşanan darbe ile kısa süreliğine kesintiye uğramış ve bu süreçte Fransa ve Rusya gibi aktörler öne çıkmıştır. Mısır’ın temin ettiği askeri ürünlerin içeriğine bakıldığında, ihtiyacın ötesinde alımlar yapıldığı ve tam da cunta yönetimlerine yaraşır bir şekilde geliştirilen ilişkiler üzerinden temin edildiği görülmektedir.
 

Mübarek Döneminde Mısır’ın Askeri İlişkileri Nasıldı?

Mısır’da, 1978 yılında temelleri atılan Camp David sürecine kadar Sovyetler Birliği eksenli bir askeri yapılanma görülmektedir. Enver Sedat’ın suikast sonucu öldürülmesinin ardından 1981 yılında Mısır Cumhurbaşkanı seçilen Hüsnü Mübarek’in de bir dönem SSCB’de havacılık ile ilgili kurslara iştirak ettiğini belirtmek gerekir.

Camp David düzeni nedeniyle ABD ile başlayan yakın temas, Mısır ordusunun siyasal vizyonunu Batı merkezli şekillendirmeye başlamıştır. Uçaktan tanka kadar geniş bir yelpazede Sovyet ürünlerini envanterinde bulunduran Mısır ordusu, Camp David sonrası süreçte ise yavaş yavaş ABD malı ürünleri envanterine katmaya başlamıştır. 1987 yılından bu yana Mısır’a her yıl yapılan 1,3 milyar dolarlık ABD yardımının büyük çoğunluğunu ise askeri yardımlar oluşturmaktadır. 1979 sonrası dönemde ABD malı ürünlerin sayısı artmaya başlamış ve Mısır ordusunun envanterinde Abrams tankları, F-16 savaş uçakları, AH-64 Apache saldırı helikopterleri, Perry ve Knox sınıfı fırkateynler öne çıkmaya başlamıştır. ABD merkezli askeri alımların yanı sıra Camp David sonrası dönemde Avrupa ülkelerinden de Mısır’a silah ve teçhizat satışı gerçekleştirilmiştir.

 

Mübarek Sonrası Dönemde Mısır Ordusu

Tunus’ta başlayan Arap Baharı’nın Mısır’a ulaşmasının ardından 11 Şubat 2011 tarihinde Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık siyasi hayatı son bulmuştur. Mübarek sonrası dönemde Müslüman Kardeşler’in Mısır siyasi arenasında öne çıkmasıyla birlikte Mısır Cumhurbaşkanlığı için yapılan seçimleri Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi kazanmıştır. İslamcı bir geçmişi bulunan Mursi’nin Mısır’ın başına geçmesi hem Batıyı hem de 1979’dan beri suni bir barış içerisinde bulunduğu İsrail’i oldukça tedirgin etmiştir. Nitekim Mursi’nin cumhurbaşkanlığı görevi çok uzun sürmemiş, bizatihi kendisi tarafından atanan Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Abdülfettah el Sisi tarafından gerçekleştiren askeri darbeyle devrilmiştir.

Mursi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde Mısır ve Türkiye arasında yaşanan yakınlaşmanın sonucu olarak Mısır’ın Türkiye’den 10 adet ANKA insansız hava aracı satın alması gündeme gelmiştir. Ancak Mısır’da gerçekleşen askeri darbenin ardından Türkiye’nin demokrasiden yana tavır almasıyla birlikte söz konusu proje Mısır – Türkiye arasında esen soğuk rüzgârlar nedeniyle rafa kaldırılmıştır.

Sisi’nin yaptığı darbenin ardından ABD yönetimi Ekim 2013’te alınan bir kararla Mısır’a yönelik 12 adet F-16 savaş uçağını, 125 adet Abrams tankına ait kitleri ve Harpoon füzelerini kapsayan sevkiyatı askıya almıştır. Fakat bu süreçte Fransa’nın ekonomisine can suyu verecek siparişler Fransa Cumhurbaşkanı Hollande tarafından Mısır ile gerçekleştirilen temaslar sonucunda alınmıştır.

 

Fransa ve Rusya, Mısır’ın Önemli Bir Ortağı Haline Geliyor

Muhammed Mursi’yi darbeyle devirerek iktidarı ele geçiren Sisi döneminde, Mısır Fransa’nın önemli bir savunma sanayi pazarı haline gelmeye başlamıştır. ABD ile Mısır arasındaki askeri yardımın geçici olarak askıya alınmasının ardından Mısır’ın ihtiyaç duyduğu askeri araç ve teçhizatın Fransa tarafından temin edilmesiyle birlikte iki ülke arasında gelişen bir askeri ilişki olduğu görülmektedir.

Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesinin ardından Avrupa ülkelerinin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar nedeniyle, 2008 yılında Rusya’ya 2 adet Mistral sınıfı amfibik harekât gemisi satmak için yapılan anlaşma, yoğun baskılar sonucu François Hollande tarafından iptal edilmiştir. Ancak Ortadoğu’da devam eden çatışma sürecinin ve içerisinde bulunulan kaotik dönemin etkisiyle, Fransa bu iki gemiyi satma konusunda kolaylıkla Mısır ile anlaşmıştır. Mısır donanmasının Akdeniz ve Kızıldeniz’i kapsayan yakın deniz havzasında amfibik harekât kapasitesini ciddi düzeyde artıracak olan bu iki geminin, Rusya’dan alınacak olan KA-52 saldırı helikopterleri ile desteklenmesi planlanmaktadır.

Fransa ile Mısır arasında gelişen askeri ilişkiler sadece Mistral gemileriyle sınırlı değildir. İki ülke arasında Şubat 2015’te imzalanan 5,6 milyar dolar değerindeki anlaşmaya göre, Mısır’a 24 adet Rafale savaş uçağının, 1 adet FREMM sınıfı çok amaçlı fırkateynin ve MBDA firması üretimi çeşitli gelişmiş mühimmatların satışı söz konusudur.  Teslimat sürecindeki ilk 3 uçak 20 Temmuz 2015 tarihinde, ikinci partide yer alan diğer 3 uçak ise 29 Ocak 2016 tarihinde teslim edilmiştir.

Mart 2016’da ise Mısır ve Fransa, İskenderiye sahilinde ve açıklarında RAMSES adı verilen ortaklaşa bir tatbikat gerçekleştirmiştir. Tatbikata her iki ülkenin hava ve deniz güçleri düzeyinde katılım gerçekleşmiştir. Tatbikat, Fransa’nın Suriye’ye yönelik tutumununyanı sıra Mısır’ın Sina ve Libya’da yaşanan terör hareketliliğinden dolayı önemli görülebilir.

ABD tarafından geçici olarak askıya alınan askeri sevkiyat ise Nisan 2016 itibariyle serbest bırakılmıştır. Askıya alınan askeri sevkiyatın serbest bırakılmasının gerekçesi olarak Libya’da etkisini artıran DAEŞ terörünün yaratmış olduğu tehdit gösterilmiştir. Son zamanlarda ise bir dizi gelişmeler yaşanmıştır: Nisan 2016’da, Fransa, Mısır’ın askeri haberleşme uydu ihtiyacını karşılamak için harekete geçmiştir. Haziran 2016’da ise Fransa’dan alınan Mistral sınıfı amfibik harekât gemilerinden ilki teslim alınmıştır ve ikinci geminin ise Eylül 2016’da teslim alınmasıbeklenmektedir.8 Haziran 2016 tarihinde ise Mısırdevlet televizyonundan yapılan açıklamada Rusya ileS-300 hava savunma sistemini, hava araçlarında kullanılan President-S modeli savunma sistemini, 46 adet Mig-29 savaş uçağını ve modeli henüz bildirilmemiş olan 29 adet Sukhoi savaş uçağını kapsayan bir anlaşma imzalandığı belirtilmiştir.
 

Mısır’ın Askeri Alımlarının Tehdit Merkezli Değerlendirilmesi

Güvenlik mimarisinde ve savaş alanında yaşanan radikal değişimler, ülkeleri, yaşanan bu dönüşüm sürecini yakından takip etmeye iterken, bu dönüşümü yakalamakta zorlanan ülkeler ise güvenlik mimarilerini ve ordularını konvansiyonel anlayışla dizayn etmeyi sürdürmektedirler. Savunma ve güvenlik dünyasında seçeceğiniz uçağın, tankın, helikopterin ya da geminin kısa sürede üretilebilir ürünler olmadığı savunma planlaması yapılırken hesaba katılması gereken noktadır.Dinamik bir dokuya sahip olan tehdit dünyasının hibrit hale gelmesi sonucunda seçiminizin neden titizlikle ve iyi bir planlama ile yapılması gerektiği, kaynakların etkin kullanımı ve tehditlerle mücadelenin sürdürebilir olması açısından önemlidir.

Bugün, Mısır hem nüfusu hem de konvansiyonel askeri gücü itibariyle uzun yıllardır Ortadoğu coğrafyasında önemli bir aktör konumundadır. Ancak geleneksel bakış açısından hareketle Mısır’ın herhangi bir dış tehdit altında olmamasına rağmen yaptığı konvansiyonel silah alımlarını güvenlik sektörünün yapısı ile açıklamak mümkündür. Çünkü demokratik değerlerin içselleştirilmediği ve savunma reformunun gerçekleştirilmediği her ülkede olduğu gibi Mısır’ın asker, polis ve istihbaratı kapsayan güvenlik sektörü ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bu noktada, askerin siyasette sahip olduğu konum dikkate alındığında hesapverebilirlik, şeffaflık ve denetim gibi ilkelerin bulunmadığı Mısır’da, alınan silah ve teçhizatların ihtiyaç doğrultusunda olmaktan çok Sisi’nin meşruiyetini sürdürmek için Fransa ve Rusya gibiülkelerin savunma sektörlerini tatmin etmeye yönelik olduğu söylenebilir.

Son olarak ise hâlihazırda Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ivedilik arz eden iki mesele bulunmaktadır. Bunlardan birincisi yanı başındaki Libya’nın başarısız bir devlete dönüşmesinin sonucu olarak bu ülkenin DAEŞ mensubu teröristlerin Irak ve Suriye’nin ardından ikinci merkezi haline gelmesidir. İkinci tehdit ise Sina’daki terör gruplarıdır. Sina’daki terör tehdidi ile mücadelenin konvansiyonel ordu yapılanmasıyla sürdürülemeyeceği aşikârdır. Terör örgütlerine yönelik amfibik bir harekâtda düzenlenemeyeceği için, alınan Mistral sınıfı gemiler bu açıdan gereksiz olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, son zamanlarda Doğu Akdeniz’de enerji konusunda artan hareketlilik dikkate alındığında FREMM sınıfı çok amaçlı fırkateynin isabetli bir seçim olduğu belirtilebilir.