Muhammed Bin Salman Dönemi ve Suudi Arabistan - Türkiye Ekonomik İlişkileri

Suudi Arabistan Ekonomisine Genel Bir Bakış
Suudi Arabistan, dünyanın en büyük 26. ihracat ekonomisi olmasının yanında; Ekonomik Karmaşıklık Endeksi'ne (ECI) göre, endekse dahil edilen 129 ülke arasından 29. en karmaşık ekonomiye sahiptir. Ekonomik Karmaşıklık Endeksi, genellikle ülkelerin üretken yeteneklerinin bütünsel ölçütünü belirleyen endekstir. Bu endeks, bir ülkede veya bölgede bulunan ekonomik faaliyetlerde ifade edilen bilgileri açıklamaya çalışır. ECI, aynı zamanda, o ülkenin ihraç ettiği ürünlerin bilgi yoğunluğunu göz önüne alarak bir ekonominin bilgi yoğunluğunu ölçer. Bu açıdan bakıldığında başarılı bir görüntü çizse de;kişi başı 20.000 ABD Doları GSYİH’sine rağmen, %12 oranında genç işsizlik oranı ve bunun sebep olduğu yüksek oranda gelir eşitsizliği sorunu ile karşı karşıyadır.2018 yılında yürürlüğe konan %5 Katma Değer Vergisi (KDV) ile enflasyonda artış yaşanmıştır. KDV uygulamasının bir diğer negatif etkisi özel sektörün işçi alım maliyetlerinin yükselmesi olmuştur.

Tablo 1. Genel Makro Ekonomik Göstergeler

 

2016

2017

2018

2019

2020

GSYİH (Milyar $)

645

689

782

762

790

Ekonomik Büyüme (%)

1.67

-0.74

2.21

1.78

2.12

Kişi Başı GSYİH, PPP ($)​

55.354

54.595

55.944

56.817

58.074

Enflasyon (%)

1.15

-1.10

2.48

-0.70

2.24

Cari Açık (Milyar $)

-23.8

9.7

65.2

27

21.9

Nüfus (Milyon)

31.7

32.5

33.2

33.9

34.5

 

 

 

 

 

 

 

Suudi Arabistan, Ortadoğu’nun en zengin ülkesidir ve neredeyse tamamen petrole bağlı bir ekonomiye sahiptir. 2017 yılı itibari ile tarım sektörü, GSYİH’nin yalnızca %2,54'ünü oluştururken aktif nüfusun da %6,35'ini kapsamaktadır. Dolayısıyla, tarım ve gıda ürünleri ihtiyacının çoğunu ithal etmektedir. Suudi Arabistan yılda 18 milyon ton hurma ihraç etse de, 2020 yılı itibari ile sınırlı tatlı su kaynaklarını korumak adına tarımsal üretim kısıtlamalarına gitmesi beklenmektedir. Öte yandan 2017 yılı itibari ile, GSYH’deki payı %45,5 olan sanayi sektörü iş gücünün %22,6'sını istihdam etmektedir. Beklendiği üzere, ihracat gelirlerinin %90’ını petrol oluşturmaktadır. Petrol ihracatı geliri aynı zamanda toplam kamu gelirlerinin %85-90'ını da oluşturmaktadır. Suudi ekonomisinde üçüncül sektör olan hizmet sektörü ülke GSYİH'nin % 52,5'ini temsil etmekte ve aktif nüfusun %71,1'ini istihdam etmektedir. Mekke ve Medine’ye sahip olmanın da etkisi ile; turizm, bankacılık ve finansal hizmetler ve sigorta hizmetleri, üçüncül sektörün ana aktörleridir. Diğer yandan; Suudi Arabistan'da hızlı nüfus artışı, özel sektörün düşük ücretli yabancı işçi çalıştırma eğilimi ve Krallık tarafından her aileye verilen sübvansiyonlar işsizlik oranını artıran faktörler olarak öne çıkmaktadır.

Suudi Arabistan'ın en çok ihracat yaptığı ülkeler Çin (29.1 milyar dolar), Japonya (25 milyar dolar), Hindistan (19.4 milyar dolar), Güney Kore (17.7 milyar dolar) ve ABD'dir (17.3 milyar dolar). En fazla ithalat yapılan ülkeler ise; Çin (18.3 milyar dolar), Amerika Birleşik Devletleri (7.66 milyar dolar), Almanya (7.19 milyar dolar), Güney Kore (5.15 milyar dolar) ve Fransa’dır (5.05 milyar dolar).

Suudi Arabistan - Türkiye Ekonomik İlişkileri
İki ülke arasındaki ticaret hacminin küçüklüğü, ikili ilişkilerin geliştirilmesi noktasındaki önceliğin ekonomik işbirlikleri olduğunu göstermektedir. Bunun yanında, tarihsel süreçte iki ülke arasındaki ticaret hacmi çok fazla değişmemekle beraber 2017 yılındaki azalış politik düzlemde ele alındığında dikkate değerdir. Özellikle, 2017 yılında Muhammed Bin Salman’ın veliaht prens ilan edilmesinden sonra gelişen süreçte yaşanan politik gelişmelerin ekonomik ilişkileri de etkilediği görülmektedir.

Suudi Arabistan Genel Yatırım İdaresi'nin (SAGIA) verilerine göre, Türkiye'nin Suudi Arabistan'a yaptığı yatırım; bu ülkede faaliyet gösteren 200'den fazla Türk şirketi ile yaklaşık 660 milyon ABD Doları değerindedir. Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri arasında (Katar'dan sonra) Türk müteahhitlerin yürüttüğü proje sayısı bakımından yedinci sırada yer almaktadır. Bu çerçevede, Türk müteahhitlik şirketleri bugüne kadar Suudi Arabistan'da 100'den fazla proje üstlenmiştir. Suudi yatırımlarının Türkiye'deki değerinin yaklaşık 2 milyar ABD doları olduğu tahmin edilmektedir. 2017 yılında, Suudi vatandaşlar Türkiye'de 3.545 mülk satın almıştır. Türkiye'nin Suudi Arabistan'a ihraç ettiği başlıca ürünler: Halı, rafine yağ ürünleri, elektrik panelleri, inşaat demiri, mobilyadır. Türkiye’nin Suudi Arabistan’dan ithal ettiği başlıca ürünler tahmin edileceği üzere, petrol ve kimyasal ürünlerdir. Türkiye'yi ziyaret eden Suudi Arabistanlı turist sayısı: 450.674 (2015); 476.561 (2016), 651.170 (2017), 747.233 (2018)’dir. Bu veriler ışığında, 2017 yılından itibaren yaşanan siyasi çekişmelerin Türkiye’ye Suudi turist sayısı üzerinde bir etkisi olmadığı söylenebilecektir.

İki ülke arasında tarihsel süreçte ekonomik işbirliği mekanizmaları düzenli olarak çalıştırılmaktadır. Bakanlıklar düzeyinde gerçekleşen bu toplantıların bazıları, Ortak Ekonomik Komisyon (JEC) ve Türkiye-Suudi İş Konseyi’dir. Özellikle, 2003 tarihinde ilki yapılan Türkiye-Suudi İş Konseyi ikili ekonomik ilişkilerde en önemli mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Son toplantısı DEİK aracılığı ile dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin katılımıyla 22 Kasım 2017 İstanbul'da yapılmıştır. Ayrıca, Türkiye-Suudi İş Konseyi İcra Kurulu Üyeleri 25 Şubat 2018 tarihinde Riyad'ı ziyaret etmiştir. Görüldüğü üzere siyasal krizlerin yaşandığı dönemlerde dahi iki ülke arasındaki ticari işbirliği mekanizmaları aktif tutulmaktadır.

Tablo 2. İkili Ticaret Hacmi (Milyar Dolar)

 

2015

2016

2017

2018

İhracat

3,47

3,17

2,74

2,64

İthalat

2,12

1,84

2,11

2,32

Ticaret Hacmi

5,59

5,01

4,85

4,96

Ticaret Dengesi

1,35

1,33

0,63

0,32

Kaynak: TÜİK

Muhammed Bin Salman Sonrası İki Ülke İlişkilerinin Seyri
2017 yılında, 31 yaşında, Muhammed Bin Nayef’in yerine, veliaht prens ilan edilen Muhammed Bin Salman ile birlikte Suudi Arabistan siyasi ve ekonomik açıdan yeni bir döneme girmiş oldu. Muhammed Bin Salman’ın veliaht prensliğin yanında hem Savunma Bakanı hem de Başbakan yardımcısı olarak atanması, sonrasında yaşanacakların habercisi gibiydi ve nitekim öyle de oldu. Salman ilk iş olarak Yemen’deki operasyonun başına geçmiş ve ülke içindeki ılımlı İslam gibi reformlar ile adından söz ettirmeyi başarmıştır. En büyük Suudi şirketi ARAMCO’yu bünyesinde barındıran Ekonomik İşler ve Kalkınma Konseyi’ne de başkanlık etmeye başlamıştır. Göreve geldikten kısa bir süre sonra, 4 Kasım 2017’de, yerini sağlama alma hamlesi olarak görülen “yolsuzluk operasyonları” başlamış ve bu kapsamda 11 prens, 4 aktif bakan, eski bakanlar ve üç medya patronunun aralarında bulunduğu onlarca kişi "yolsuzlukla mücadele" kisvesi altında tutuklanmış ya da otel hapsine alınmıştır.

Türkiye ile ilişkilerinde ağırlıklı olarak, Körfez’de, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile aynı çizgiyi izleyen Salman, Türkiye’yi bölgede kendine rakip olarak görmektedir. İlişkilerin en kötü olduğu dönem şüphesiz Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürülmesi süreci olmuştur. Kaşıkçı vakası ile başlayan süreç sonrasında 2018 yılının Haziran ayından itibaren Krallığa yakın medyada ve önde gelen iş insanları tarafından Türkiye’ye karşı turizm ve ithalat boykotu çağrıları yapılmaktadır. Öyle ki; Riyad Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı sosyal medyadan ithalat ambargolarının uygulanması çağrısında bulunmuştur. Ayrıca özel sosyal medya ekipleri tarafından bu boykot çağrısı profesyonelce işlenerek halkın desteği alınmaya çalışılmaktadır. Bu çağrıların ilk etkisi olarak da 2019 yılının ilk 5 ayında Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye gelen turist sayısı %30 oranında düşmüştür.  Bu ve benzeri çalışmaların Körfez’de Birleşik Arap Emirlikleri’nde de devam ettiği bilinmektedir. Körfez’de Türkiye aleyhine artan bu antipropagandalar henüz bir ekonomik karşılık bulamasa da orta ve uzun vadede önlem alınması gerekliliği ortadadır.

İzleyen dönemde, Suudi Arabistan’a giden Türk ürünlerine gümrükte gizli ambargo haberleri ile Salman sonrası gerginleşen ilişkiler yaptırım boyutuna ulaşma riski ile karşı karşıya kalmıştır. Ambargoya dair ilk haber 21 Temmuz 2019’da Cidde limanından gelmiştir. İçerisinde taze sebze, meyve ve tekstil ürünlerini barındıran 85 tır Duba Limanı’nda ve 300 konteyner Cidde limanında herhangi bir neden belirtilmeden durdurulmuştur. Taze sebze ve meyvelerin geçen bu süreçte bozulması ile Türk firmalara ayrıca bir maliyete sebep olmuştur. Tüm bu durumlar Haziran ayından beri Türk ihracatına gizli bir ambargo uygulandığını göstermektedir. Suudi Arabistan’ın, Sisi’nin Mısır’ı da dâhil olmak üzere diğer ülkelerin limana girişlerinde herhangi bir sorun çıkarmayarak izin vermesi bu durumun daha çok siyasi bir mesele olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin yoğun girişimleri sonucunda Suudi Arabistan makamları, 21 Temmuz'dan beri beklettiği Türk tırlarının geçişine 3 Ağustos 2019 itibariyle izin vermiştir.

Türkiye’ye karşı yapılan bu hamleler ile son dönemde yaşanan siyasi gerilimlerin ticaret alanına doğru ilerlediği yorumları yapılmıştır. Suudi Arabistan’ın, ABD Başkanı Donald Trump’ın agresif dış politikaları benzeri hamleler ile bir nevi ticaret savaşlarına girişmesi hem bölge ülkeleri hem de kendi ekonomileri için iyi bir politika tercihi olarak görülmemektedir. Amerika’nın yaptırımlarına rağmen İran bölgede hala Krallık için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, bölgedeki tarihsel yakınlıkları olan müttefikleri ile yakın ilişkide bulunmaları Krallık için daha akılcı bir politika tercihi olarak öne çıkmaktadır. Bu yönde bir stratejiye engel olmak isteyen hem Suudi Arabistan içinde hem de dışarıda bazı yapılanmaların olduğu bilinmektedir. Bu durum Katar’a karşı Körfez krizinde net bir şekilde görülmüştür. Bunun yanı sıra, BAE’nin son siyasi hamlelerinden sonra Yemen krizinde Krallık bölgede Husiler ile mücadelede tek başına kalmıştır. Kaşıkçı cinayeti ile başlayan süreçte yukarıda sayılan olaylar örgüsü neticesinde Krallık içinde veliaht prens Salman’ın gücünün zayıfladığı çıkarımları yapılmaktadır. Ancak, Trump’ın desteğini alan Salman göreve geldiği dönemde yaptığı operasyonların da katkısı ile Krallık’ta yönetimdeki ağırlığını devam ettirmektedir.

Tüm olumsuz gelişmelere rağmen veliaht prens Salman, her fırsatta Türkiye ile olan ilişkilere verdiği önemi dile getirmekte ve iş birliği çağrısı yapmaktadır. Türkiye’nin burada izlemesi gereken öncelikli strateji; Körfez’de izlenen anti Türkiye propagandasına dur demek üzerine kurulmalıdır. Bunun için özellikle sosyal medya üzerinden yapılan tezviratları tersine çevirecek çalışmalar başlatılmalı ve bölge insanlarının Türkiye’ye bakışı düzeltilmelidir. Zira, Turizm sektöründe kişi başı en çok harcama yapan turist profili bu bölgeye aittir. Özellikle sağlık ve kültür turizminin bir numaralı hedef kitlesi olan bölge insanına özel projeler geliştirilmesi ülke turizmine katkı sağlayacaktır.