Muhammed bin Selman’ın PR Çalışmaları Suudi Arabistan’ın Prestij Kaybını Telafi Eder Mi?

Suudi Arabistan, uluslararası alanda prestij kaybı yaşadığı bir dönemden geçmektedir. Yemen’de uzun süren başarısız askeri müdahale, Kaşıkçı cinayeti, Katar ambargosu ve savuşturulamayan ARAMCO saldırıları gibi gelişmeler Suudi Arabistan’ın uluslararası “prestijini” zedelemiştir.

Kral Selman’ın 2015 yılında göreve gelmesinden sonra krallık yolundaki sırayı değiştirerek oğlu Muhammed bin Selman’ı Veliaht Prens olarak belirlemesi, Suudi Arabistan’da liderlik krizinin gün yüzüne çıkmasına neden oldu. İzleyen dönemde Kral ile Veliaht Prens arasında bir güç mücadelesinin olduğu da sık sık gündeme gelirken, Kral Selman’ın Mısır ziyaretinde yakın koruma ekibini değiştirmesi, 17 yıllık koruması Abdülaziz el-Faghem’in şüpheli şekilde hayatını kaybetmesi gibi gelişmeler de bu güç mücadelesini doğrular nitelikteydi. Fakat, içerideki güç mücadelesi yanında Suudi Arabistan’ın uluslararası alanda yaşadığı prestij kaybı ülke için daha öncelikli bir sorun haline geldi. Öte yandan, petrole bağımlı ekonomisini çeşitlendirmeyi amaçlayan Suudi Arabistan Vizyon 2030 projesi ile ekonomik kaynak çeşitliliği arayışına girdi ve milli petrol şirketi ARAMCO’yu kısmen özelleştirme sürecini başlattı.

Bu sebeplerle Suudi Arabistan’ın PR çalışmalarına ağırlık verdiği bilinmektedir. Bu çerçevede, uluslararası ve bölgesel örgütlerde rol üstlenmeye istekli görünen Suud liderliği, 2020 yılı G-20 dönem başkanlığını üstlendi, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) zirvelerine Riyad’da ev sahipliği yaptı ve İslam dünyasını bir araya getiren Kuala Lumpur 2019 Zirvesi’ni İslam İşbirliği Teşkilatı’nı (İİT) geride bırakacağı kaygısıyla protesto etti. Bütün bunların yanı sıra turizmi, teknolojiyi ve sporu bir PR aracı olarak kullanmaya başladı.

Planlı PR çalışmaları çerçevesinde, Riyad’a davet edilen sosyal medya ünlülerinin katılımıyla geçtiğimiz günlerde bir tekno-müzik festivali gerçekleştirildi. Söz konusu PR çalışmalarını, Muhammed b. Selman’ın yürüttüğü sekülerleşme projesinin bir parçası olarak değerlendirmek mümkündür. Siyasi söylemini “Ilımlı İslam” ve “Vehhabiliği terk” üzerine kurgulayan veliaht prens, sosyal reformlar aracılığıyla sekülerleşen ülkenin bir rol model olacağı inancında gözükmektedir. Bu kapsamda daha önce birçok “yenilik” duyurulmuş, kadınlara ehliyet alma, yurtdışına tek başına çıkabilme, evlilik ve boşanma başvurusu yapabilme hakları verilmiştir.

Suudi Arabistan modernleşme çabaları bakımından hayli geride olmasına rağmen Suud liderliği bunu bir “ilerleme” olarak takdim etmeye çalışmaktadır. Aslında ülke, Batılı devletler ile stratejik ilişkilerini geliştirme ve pekiştirme ümidiyle, bir açık toplum görüntüsü vermek istemekte, Batı gözündeki Suudi Arabistan algısını kırmaya ve değiştirmeye çalışmaktadır. PR çalışmalarının asıl amacının halklar düzeyinde olumlu bir algı oluşturmak ve ülkeyi hem İslam’ın lideri hem de çağdaş, seküler bir yapı şeklinde sunmak olduğu belirtilebilir.

Stratejik anlamda bakıldığında batılı ülkelerin bu PR çalışmalarına söylemden öte bir değer verdiğini söylemek zor görünüyor. Devam eden reform çabalarının ABD, Rusya ve Fransa gibi stratejik aktörler tarafından “övüldüğü” bir gerçek fakat, bu ülkelerin Suudi Arabistan ile stratejik ilişkilerinde söz konusu reformların pek bir ağırlığının olmayacağı, öte yandan, haddinden fazla maddi kaynak tüketen PR çalışmalarının bir bakıma toplumun bütünlüğünü de tehlikeye atmakta olduğu değerlendirmesi yapılabilir. PR çalışmaları kapsamında sosyal medya ünlülerinin Suudi kadınların girmesi yasak olan bölgelerde  poz vermeleri, Suudi Arabistan’ın prestijini artırma yerine ülkenin gerçekliklerinin daha sık gündeme gelmesine sebep oluyor. Bir bakıma bu ziyaretler, Suudi Arabistan’ın modern dünyaya kabulünü meşrulaştırma çalışmaları olarak görülmektedir. Fakat, Suudi Arabistan’daki güncel insan hakları ihlalleri, hukuksuz ve temelsiz yargılama süreçleri, kadın hakları ihlalleri ve farklılıkların yaşama imkanı bulamaması, PR çalışmalarını sekteye uğratmaktadır. Geçtiğimiz aylarda düzenlenen konserlere katılmayı reddeden bazı ünlüler katılmama gerekçesi olarak söz konusu sert ve benzersiz uygulamaları göstermişlerdi. Kısacası, Suudi Arabistan’ın PR yatırımlarının “az zamanda çok iş” başarmaya odaklı olduğunu fakat beklenen etkiyi yaratamadığını söylemeliyiz..

İmaj düzeltme projelerinin icrasında Kamu Yatırım Fonu’ndan, Suud Eğlence Otoritesi’ne kadar birçok kamu kurumu görev alsa da kararları ve planları asıl hayata geçiren, Muhammed b. Selman’ın Vizyon 2030 projesi çerçevesinde oluşturduğu yakın ekibidir. İmaj düzeltme projelerinin en önemli unsurlarından biri de eğlence merkezleridir. Eğlence sektörüne harcanan paranın yerine nereden ve nasıl konulacağı hususunda, Aramco’nun özelleştirmesinden elde edilecek gelirin petrol-dışı eğlence, turizm ve benzeri sektörlerin gelişmesinde kullanılacağı tahmin edilmektedir. Buradan elde edilecek gelirlerin üretim ve AR-GE gibi ekonomiyi çeşitlendirecek sektörler yerine eğlenceye aktarılacak olması da başlı başlına bir sorundur.

Fakat jeopolitik gerginliklerden kaynaklanan gelişmeler sonrasında, ARAMCO’nun özelleştirilmesi sürecinin de bu PR çalışmalarına daha ne kadar katkı sağlayacağı merak konusudur. Zira ilk planlarda %5 kadarının özelleştirileceği düşünülen şirketin şu an için sadece %1.5-2 oranındaki hissesi Suudi yerel borsası Tadawul’de işlem görmektedir. New York, Hong Kong ve Londra gibi uluslararası borsalarda benzersiz bir işlem oranına sahip olacağı umulan, Kuveyt ve Bahreyn gibi Körfez ülkelerinin de  hisselerini satın almayı planladıkları ARAMCO, şu an için beklenenin hayli altında işlem görmeye devam etmektedir. Bu da Suudi Arabistan’ın planlanan geliri elde etmesinin zor olacağını göstermektedir.

Eğlence sektörüne bu denli yatırımlar yapılması ve sosyal reformlar adı altında modern dünyada “ileri” sayılamayacak “atılım faaliyetleri” tepkisiz kalmamaktadır.  Suudi Eğlence Otoritesi’nin düzenlediği etkinliklere halk da zaman zaman tepki göstermektedir. Modernleşme yoluyla imaj düzeltme çabaları yanında, Muhammed bin Selman’ın liderlik vizyonundaki ve stratejik öngörüsündeki yetersizlikler özellikle kraliyet ailesinden ve ulemadan tepki görmektedir. Muhammed bin Selman’ın Veliaht Prens olarak atanmasındaki usulsüzlük ve hemen akabinde gerçekleştirilen temelsiz yolsuzluk operasyonları tepkileri artıran bir başka faktör olarak görülebilir. Bilindiği gibi Muhammed b. Selman göreve geldikten kısa bir süre sonra, ülkede önde gelen bütün siyasi rakiplerini yolsuzluk operasyonu adı altında bir “otelde ağırlamıştı”. PR çalışmalarının eğlence sektöründe haddinden fazla harcama gerektirmesi, dini otoriterlerden de tepki görmüştü. Kral Abdullah Park Tiyatrosu’nda yakın zamanda bir bıçaklanma hadisesinin yaşanmasının ardından, ülkedeki en yüksek dini otorite olan Abdülaziz eş-Şeyh de etkinliklerde kadınların ve erkeklerin bir arada olmasına, toplumda sorunlara sebep olabileceği endişesiyle tepki göstermişti.

Yeni bir liderlik sürecine giren Suudi Arabistan için önümüzdeki yıllarda içeride ve dışarıda krizlerin devam edeceğini söylemek yukarıda saydığımız emarelerin gereğidir. Muhammed b. Selman’ın PR çalışmaları ve ekonomik anlamda petrole bağımlılığı değiştirebilmesi, aynı zamanda ülkenin dış politika faaliyetleri sebebiyle uluslararası alanda son derece hızlı şekilde kaybettiği prestijini tekrar kazanması ile de ilgili olacaktır. Birbirini tamamlayıcı süreçler olarak görülebilecek prestij kazanma ve içeride güçlenme süreçleri, PR çalışmalarının başarısına bağlı olduğu için Suudi Arabistan’ın bu çalışmaları daha aktif ve istekli bir şekilde sürdüreceğini söyleyebiliriz. PR çalışmalarının amacına ulaşıp ulaşmadığı ise yakın zamanda ekonomik göstergelerden anlaşılabilecektir.