Nil Üzerinde Anlaşma Sağlanması Mümkün mü? Hartum Deklarasyonu ve Mısır, Sudan ve Etiyopya’nın Mutabakata Vardığı On Madde

Nil Havzası’nın üç önemli ülkesi Mısır, Sudan ve Etiyopya 2015 yılında Nil Havzası’nın özellikle Mavi Nil bölümündeki sınıraşan sularının yönetimi ve Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın kaderi konusunda ortak bir zeminde buluşmuşlardır. Her ne kadar nihai bir anlaşmaya varılmamış ve bu konudaki görüşmeler devam edecek gibi görünüyor olsa da “Prensipler Deklarasyonu” (diğer adıyla Hartum Deklarasyonu) üç kıyıdaş ülkenin gelişmiş işbirliği düzeninde çalışmaya başlayabilmesi için makul bir çerçeve oluşturmaktadır. 2016 yılı ve sonrasında gerçekleşecek üçlü görüşmeler ise Deklarasyon için gerçek bir test olacaktır.

 

Hartum Deklarasyonu’nun ilk prensibi “işbirliği prensibi” olmuştur. Bahsi geçen işbirliği “karşılıklı anlayışa, ortak çıkarlara, iyi niyete, herkesin faydasına ve uluslararası hukukun ilkelerine dayalı olacaktır”. İşbirliği, aynı zamanda, “memba ve mansap ülkelerin ülkeleri içerisindeki su ihtiyaçlarını anlayabilmek adına yapılacak ortak çalışmalarla da desteklenecektir.”

 

İkinci prensip “kalkınma, bölgesel entegrasyon ve sürdürülebilirlik” prensibidir. Bu doğrultuda Rönesans Barajı, sınıraşan faydalar sağlayan çok amaçlı bir baraj olarak ele alınmıştır: “Rönesans Barajı’nın amacı temiz, sürdürülebilir ve güvenilebilecek bir enerji yoluyla elektrik üretmek, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak, sınır ötesi işbirliğini teşvik etmek ve bölgesel entegrasyonu sağlamaktır.”

 

Üçüncü prensip “ciddi bir zarara neden olmama” prensibidir. Uluslararası teamül hukukuyla uyumlu olarak hasar vermekten kaçınmak bu üç ülke arasında öncelik olarak görülmüştür: Mısır, Sudan ve Etiyopya “Mavi Nil’i kullanırken belirgin bir zarara yol açmaktan kaçınabilmek için gereken tüm prosedürleri yerine getirecektir”. “Önemli hasara neden olunduğu” olağandışı durumlarda “bu zararı hafifletmek için gerekli tüm önlemler” alınacaktır. Ülkeler ayrıca uygun tazminat olanaklarını da görüşmek üzere anlaşmışlardır.

 

“Adil ve uygun kullanım prensibi” olarak anılan dördüncü prensip, temel olarak üç ülkenin su kaynaklarını adil ve uygun bir biçimde kullanması koşulunu getirmektedir. Adil ve uygun kullanımı sağlayacak bir dizi faktör şu şekilde tanımlanmıştır:  a. Coğrafi, coğrafi sucul, sucul, iklimsel, çevresel faktörler ve geriye kalan tüm doğal faktörler. b. Söz konusu Nil Havzası ülkelerinin sosyal ve ekonomik ihtiyaçları. c. Nil Havzası’ndaki her ülkenin su kaynaklarına bağlı yaşayan sakinleri. d. Nil Havzası’ndaki bir ülkenin su kullanımının Nil Havzası’ndaki bir başka ülkeye etkileri. e. Su kaynaklarının mevcut ve olası kullanımları. f. (su kaynaklarının) saklanması, korunması (ve) geliştirilmesi ile ilgili faktörler ve su kaynaklarının ekonomisi ve bu doğrultuda gerçekleştirilen işlemlerin maliyeti. g. Planlı veya belirli bir kullanım için karşılaştırılabilir değerlerdeki alternatiflerin ne ölçüde var olduğu. h. Nil Havzası’ndaki her bir ülkenin Nil Nehri sistemine ne ölçüde katkıda bulunduğu. i. Her bir Nil Havzası ülkesinin topraklarındaki Nil Havzası alanının yüzdelik ölçüsü.

 

Beşinci prensip Rönesans Barajı’nın biriktirme rezervleriyle ilgili olarak öncelikle Baraj’ın dolumu ve sonrasında kontrolüne ilişkin prensiptir. Bu bakımdan Üçlü Ulusal Teknik Komite ve uluslararası teknik uzmanlar tarafından önerilen çalışmalardaki nihai bulgular şu sonuçlara ulaşmak açısından önemlidir: “a. Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın inşasına paralel olarak baraj rezervuarının ilk dolumuna ilişkin farklı senaryolar hakkındaki ilkeler konusunda bir anlaşma, b. Rönesans Barajı’nın kılavuzları ve yıllık çalışma politikaları hakkında tarafların zaman zaman değişikliğe gidebileceği bir anlaşma, c. Barajın çalıştırılmasında herhangi bir değişikliğe gidilmesine neden olabilecek herhangi acil bir durumda aşağı kıyıdaş ülkelerin su rezervuarlarıyla koordinasyonu sağlayabilmek için mansap ülkeleri olan Mısır ve Sudan’ı bilgilendirmek.”

 

Altıncı prensip “güven inşası”na yönelik oluşturulmuştur. Bu kapsamda aşağı kıyıdaş ülkeler olan Mısır ve Sudan da işin bir parçası olacak ve Büyük Rönesans Barajı’nda üretilecek enerjinin satın alınmasında bu ülkelere öncelik tanınacaktır.

 

“Bilgi ve veri alışverişi”ne yönelik madde Mısır, Etiyopya ve Sudan’ın üzerinde anlaştığı yedinci ilkedir. Buna göre bu ülkeler, üç ülkeden uzmanların oluşturduğu ulusal komitelerin çalışmalarını yürütebilmeleri için gerekli bilgi ve verileri zamanında paylaşmakla yükümlüdürler.

 

“Barajın güvenliği” de ayrı bir maddede ele alınmıştır. Üç ülke “Etiyopya’nın Baraj’ın güvenliğini sağlamak için uluslararası uzmanlar komitesi tarafından sunulan tavsiyeleri uygulamaya koyabilmek için şimdiye kadar sarf ettiği çabayı takdir ettiklerini” deklare etmişlerdir.

 

Üç ülke aynı zamanda Nil Nehri’nin daha iyi kullanımı ve korunması için eşit egemenlik, “devletin birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, ortak çıkar ve iyi niyet ilkeleri çerçevesinde işbirliği” yapacaklarını da deklare etmişlerdir.  “Devletlerin egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğü” adı verilen bu ilke dokuzuncu prensiptir.

 

Son olarak onuncu ilke “anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü” ilkesidir. Üç ülke, Prensipler Deklarasyonu’nun yorumlanmasından veya uygulanmasından kaynaklanacak herhangi bir uyuşmazlığı iyi niyet ilkesine dayalı olarak görüşmeler ve müzakereler yoluyla çözeceklerini vaat etmişlerdir. Şayet bahse konu taraflar sorunu görüşmeler veya müzakereler yoluyla çözmekte başarılı olamazlarsa arabuluculuk talep edebilir ya da konuyu devlet başkanlarına veya başbakanlarına taşıyabilirler.

 

Bu prensipler her ne kadar Etiyopya, Sudan ve Mısır için temel ve ortak bir zemin oluştursa da Nil Havzası henüz havza çapında bir işbirliğinden çok uzaktadır. Büyük Etiyopya Rönesans Baraj inşaatında sona yaklaşılması hem Mısır’ı hem de Sudan’ı büyük bir baskı altında bırakmıştır. Öte yandan, Mısır ve Sudan 2010 yılında Nil Havza’sındaki birçok ülke tarafından imzalanan İşbirliği Çerçeve Antlaşması’na karşı çıkmaya devam etmektedirler. Hartum Deklarasyonu’nun, Mısır ve Sudan’ı Nil Havzası İnisiyatifi’nin geniş çerçevesine dahil edip edemeyeceği önümüzdeki süreçte netlik kazanacaktır.