Ortadoğu’da Su-Barış Bağı Ekseninde Su Sorununu Çözmek Mümkün mü?

Dr. Tuğba Evrim Maden, Araştırmacı, ORSAM Su Programı, temaden@gmail.com
Geçen hafta 18-19 Mart 2015 tarihinde Ürdün’ün Amman kentinde Bombay Merkezli Stratejik Öngörü Grubu- Strategic Foresight Group,  İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (Swedish International Development Agency) ve WANA Enstitüsü ortaklığında Ortadoğu’da Su- Barış bağlantısının keşfedilmesi başlıklı bir toplantı gerçekleştirilmiştir.  Stratejik Öngörü Grubu, 2009 yılından bugüne Mavi Barış başlıklı proje kapsamında Ortadoğu’da su sorunu ve ilgili havzaları kapsayan toplantılar düzenlemektedir.  Söz konusu bu toplantıda,  diğer toplantılarda da olduğu gibi sınıraşan su havzalarında işbirliği konusunda başarıya ulaşabilmiş örnek havzaların işbirliği süreci, farklılıkları ve benzerlikleri ele alınmıştır.  Bu toplantıda söz konusu havzalar Orange- Senqu nehir Komisyonu ve Nil Havzası Girişimi deneyimlerini anlatmıştır.  Ortadoğu’da su sorunu denince akla gelen ilk havza olan Ürdün nehri havzası da toplantıda ele alınmıştır. Toplantı öncesi yayımlanan “Su ve Şiddet” ve “Su güvensizliği – Ortadoğu’da Varoluş Krizi” raporları ekseninde su ve güvenlik bağlantısı, su güvenliği ve kırılganlığa sahip gruplar ve devletlerin, toplulukların artan su sorunlarına adapta olma kapasitesi ve işbirliği başlıkları ile kadın, Suriyeli göçmenler, iklim değişimi, suyun bir silah olarak kullanılması ve IŞİD örneği tartışılmıştır.
 
Toplantıda öne çıkan konular sırasıyla;
 
-Türkiye ve İran, Irak tarafından her zaman olduğu gibi yukarı kıyıdaş olması nedeniyle, barajları nedeniyle eleştirilmiştir. Buna ek olarak Irak, İran’la Al-Wand nehrine ilişkin olarak görüşmeler yaptığını da ifade etmiştir. ( Al-Wand nehri İran’da doğan, Diyala’yı besleyen ve KBY sınırları içerisinde tarımda sulama amacıyla kullanılmaktadır. İran, dönem dönem gerek teknik gerekse siyasi nedenlerle nehrin sularını kesmektedir)  
 
- Suriyeli göçmenler, Lübnan ve Ürdün^de su kaynakları üzerinde büyük baskı yaratmaktadır. Her iki ülkede de su sorunu gitgide büyümektedir. Su kıtlığı ile birlikte su iletim ağlarının yetersizliği, kaçak yeraltı suyu kullanımı ve atık su problemi de önemli bir yer tutmaktadır.
 
-Geçen yıl yaşanan kuraklık Suriye, Türkiye, Ürdün, Irak ve Lübnan’ı olumsuz yönde etkilemiştir.
 
- Türkiye, 1980’den itibaren Fırat- Dicle havzasında kıyıdaş ülkeler Irak ve Suriye ile işbirliği konusunda gerek Ortak Teknik Komite, gerek 1987 protokolü, 1984 yılında sunduğu üç aşamalı plan ile işbirliğine açık bir politika izlemiş ve suyu hiçbir çatışma döneminde bir tehdit aracı veya dış politikasında bir ön şart olarak kullanmamıştır. Türkiye’nin sınıraşan su politikası hakça, makul ve optimum kullanım prensipleri üzerine inşa edilmiştir.
 
- Su en fazla Ortadoğu’da sulama amacıyla kullanılmaktadır ve tercih edilen geleneksel sulama yöntemleri nedeniyle büyük oranda su kaybı yaşanmaktadır. Bu konuda ülkelerin modern sulama tekniklerinin kullanımına geçiş yapması için işbirliği ve donanıma ihtiyacı vardır.
 
- Türkiye – Irak ile bu yılın başında, imzalanan protokol ile Türkiye Dicle nehri üzerinde su akımı ve tuzluluğunu ölçecek bir izleme istasyonu inşa edecektir. Aynı şekilde Irak’ta kendi sınırları içinde bir istasyon inşa edecektir. İki ülke elde edilen veri alışverişinde bulunacaktır.
 
- Dünyada su fakiri ülkeler arasında yer alan Ürdün’de gün geçtikçe su sıkıntısı artmaktadır. Son yıllarda yaşanan kurak periyot, göçmenler nedeniyle artan nüfus, ülkede yaşanan su kıtlığını arttırmaktadır. Ülkenin en büyük kampı olan Zaatari kampında kişi başına günlük 35 litre su düşmektedir.  Zaatari kampına günde 4 milyon litre su sağlanmaktadır. Ayrıca, 40 yıldır sularının kullanımı Ortadoğu’da önemli bir sorun olarak devamlılığını koruyan Ürdün nehri ve nehrin kullanımına ilişkin İsrail’in Ürdün ile imzaladığı protokol şartlarına uymaması, Ürdün’ün Batı Şeria ile suyun kullanımına ilişkin görüşmeleri İsrail yüzünden yapamaması, mevcut suda faydalanmasında sorunlara neden olmaktadır.
 
-Suriye iç savaşı sonucu ortaya çıkan nüfus hareketi hem Suriye içinde hem de bölgede su sıkıntısını gün geçtikçe arttırmaktadır. Su yapılarının çatışmalar sürecinde zarar görmesi, tarım alanlarının yok edilmesi bölgede hem su, hem de gıda güvenliği sorununu ortaya çıkarmaktadır.
 
- IŞİD’in Fırat ve Dicle havza sularına Irak ve Suriye sınırları içerisinde müdahale etmesi, hem yayımlanan Su ve Şiddet raporunda hem de konferansta sık sık gündeme gelmiştir. Strategic Foresight grubunun yaptığı çalışmada, IŞİD, Kasım 2012’den itibaren Suriye’de Tişrin ve Tabqa barajlarını ele geçirerek su kaynaklarını bir silah olarak kullanmaya başlamıştır. Ocak 2014’de Felluce’yi ele geçirmesi, ardından 22 köyü sular altında bırakması da yapılan çalışmada ele alınmıştır. Mayıs 2014’te IŞİD müdahaleleri nedeniyle Esad gölü su seviyesinin düşmesi ve devamında Musul’u ele geçirdikten sonra Musul barajını kontrol altına alması, 2014 sonunda Musul kentinde suların zehirlenmesi gibi diğer müdahaleler ile su kaynaklarını silah olarak kullanmıştır. IŞİD’in su kaynaklarına müdahalesi Irak’ta ve diğer ülkelerde huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu duruma karşın tüm bölge ülkelerinin bir araya gelip müdahale etmesi gerektiği ifade edilmiştir.
 
-Ortadoğu’da sınıraşan suların kullanımına ilişkin işbirliği örnekleri uzun yıllardır devletler arasında ikili ve üçlü anlaşmalar ile gözlenmektedir. Fakat tüm havza kıyıdaşlarını içinde dahil eden su kaynaklarının entegre yönetimini sağlayan bir anlaşma henüz imzalanamamıştır. Ortadoğu özelinde bu durumun gerçekleşmemesine neden olarak çatışmalar, devletlerarası güven eksikliği, standart veri, veri toplanması ve paylaşılmasında yaşanan sorunlar, kötü su yönetimi, gerek yönetim gerekse kullanıcılar tarafından su sorunu yaşandığına ilişkin farkındalığın oluşmaması ve en önemlisi devletlerin işbirliği yapmaya niyetli olmaması.
 
- Çözüm olarak güven inşası ve kapasite geliştirilmesi, işbirliği, veri paylaşımı, atık suyun tekrar kullanımı, suyun verimli kullanımı için paydaşların eğitilmesi, havza bazında bölgesel işbirliklerinin desteklenmesi, bölge ülkeleri arasında uzman ve deneyimlerin paylaşılması tavsiye edilmiştir. Ayrıca, son olarak sınıraşan suların hakça, makul ve optimum kullanımı için işbirliğinin gerekli olduğu gerçeğine vakıf olunması sorunun çözüm sürecinde etkin bir rol oynadığının altı çizilmiştir.