Haftalık Ortadoğu Gündemi

Ortadoğu Gündemi: 30 Ekim - 5 Kasım 2023

Ortadoğu, dünyanın en dinamik gündemine sahip bölgelerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla bölgeyi anlamak, söz konusu gelişmelerin aktif olarak takip edilmesini gerektirmektedir. Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM), uzmanlaşmış departmanları aracılığıyla bölgedeki siyasal, sosyal, ekonomik ve askerî gündemi, diplomasi trafiğini yakından izlemekte; bunları alanlarına hâkim araştırmacıları aracılığıyla görüş, analiz ve raporlara dönüştürerek ilgililerinin bilgisine sunmaktadır. Bu bağlamda, Ortadoğu’da meydana gelen önemli gelişmeler, “Ortadoğu Gündemi” başlığı altında haftalık olarak okuyucuyla paylaşılmaktadır.

LEVANT GÜNDEMİ

Suriye

Uluslararası Gündemde Suriye
İsrail'in Golan Tepeleri’nde bulunan askerî kuvvetleri Kuneytra ve Dera'da Suriye rejimi ve İran destekli milislere ait askerî noktaları hedef alan bombardımanlar gerçekleştirdi. Suriye topraklarından İsrail’e doğru füze atıldığı iddiasıyla harekete geçen İsrail Ordusu söz konusu eylemlerinin mali ve insani bilançosuna dair henüz bir açıklamada bulunmadı.[1]

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, ABD'nin Suriye ve Irak'taki üslerine İran destekli milis gruplar tarafından düzenlenen saldırıların ABD'nin İsrail'in Filistinlilere saldırılarına verdiği açık desteğe karşı doğal eylemler olduğunu ve İran'la hiçbir ilgisi olmadığını söyledi. Vahidi, ABD'nin suçlamalarını reddederek İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını sürdürdüğünü ve Müslümanların bu zulümlerden rahatsız olmasının doğal olduğunu belirtti. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney ise İsrail'in saldırılarının devam etmesi hâlinde bölgedeki direniş güçlerinin harekete geçeceğini ifade etti.[2]

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) yayımladığı raporda, ekim ayında Suriye’de 161 sivilin öldürüldüğünü bildirdi. Raporun detaylarında mağdurların yaklaşık %49'unun çocuk ve kadın olduğu belirtildi. İnsan hakları istatistiklerinde, 61 sivilin ölümünden rejim güçlerinin, 9 sivilin ölümünden Rus güçlerinin, 5 sivilin ölümünden Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), 86 sivilin ölümünden ise kimliği belirsiz kişilerin sorumlu olduğu aktarıldı.[3]

Suriye Rejimi
Suriye rejiminin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilci Yardımcısı Hakem Dandi BM Genel Kuruluna (BMGK) İsrail'in Şam ve Halep Havalimanlarına yönelik saldırılarını kınama çağrısında bulundu. Çağrıda İsrail saldırılarının Gazze'deki saldırılarla senkronize gerçekleştirildiği ifade edilirken Suriye rejimine yönelik yaptırımlar da İsrail saldırılarıyla aynı kefeye konularak Suriye halkına saldırı olarak nitelendirildi.[4]

CNN’in aktardığı habere göre, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Rus Wagner Grubu’nun yardımıyla Lübnan Hizbullahı’na füze sistemi sağlamayı kabul etti. CNN’e göre, Wagner Grubu’nun SA-22 (Pantsir-S1) füze sisteminin teslimatını gerçekleştirmekle görevlendirildiği iddia edildi. Haberin kaynakları, füze sisteminin başlangıçta Rusya tarafından Suriye hükûmetinin kullanımı için sağlandığını belirtti.[5]

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nde işlediği suçların İkinci Dünya Savaşı sırasında tanık olunan vahşeti anımsatmakla kalmayıp aştığını belirten bir açıklama yaptı. Mikdad yayımladığı mesajda, “Sadece geçtiğimiz iki hafta içinde İsrail işgali 3.000 masum çocuğun hayatına mal oldu. İsrail bu saldırılarla Gazze Şeridi’ndeki evlerin yaklaşık yarısını yerle bir etti ve sakinlerini su, ilaç, elektrik, iletişim ve internet gibi temel kaynaklara erişimden yoksun bıraktı” ifadelerine yer verdi.[6]

Fırat’ın Doğusu
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, ülkesinin Suriye'nin doğusunda İran Devrim Muhafızları ve güdümündeki gruplar tarafından kullanılan 2 tesise hava saldırısı düzenlediğini açıkladı. ABD Savunma Bakanlığından (Pentagon) yapılan yazılı açıklamaya göre, Austin, bu saldırıların, "İran destekli grupların Irak ve Suriye'deki ABD personeline yönelik 17 Ekim'de başlayan ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi saldırısına bir yanıt" olduğunu vurguladı. Austin, "İran destekli gruplar ABD güçlerine yönelik saldırılarına devam ederse halkımızı korumak için gerekli diğer tedbirleri almakta tereddüt etmeyeceğiz” ifadesini kullandı.[7]

Üst düzey bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, İsrail-Filistin savaşı nedeniyle bölgesel gerilim artarken, Irak ve Suriye'deki ABD ve müttefik güçlerin bu ay 23 kez insansız hava araçları ya da roketlerle saldırıya uğradığını söyledi. Washington saldırılardaki ani artıştan İran destekli güçleri sorumlu tuttu. AFP’ye konuşan ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon’a atıfta bulunarak, "17 Ekim'den 30 Ekim'e kadar ABD ve Koalisyon güçleri Irak'ta en az 14, Suriye'de 9 kez saldırıya uğradı” dedi. Yetkili, saldırıların dron ve roketlerle gerçekleştirildiğini ve bunların çoğunun güçlü savunmaları sayesinde hedeflerine ulaşamadığını söyledi.[8]

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller günlük basın toplantısında İran'a yakın silahlı grupların Suriye ve Irak'taki ABD güçlerine saldırmamaları konusunda bir kez daha uyarıda bulundu. Miller, eğer ABD güçleri Irak ve Suriye’de saldırıya uğramaya devam ederse daha önce yaptıkları gibi karşılık vereceklerini dile getirdi. İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan'nın "savaş kontrolden çıkarsa bunun sorumlusunun ABD olacağı" yönündeki açıklanmasına ilişkin gelen soruya Miller, “İran'ın bu çatışmayı tırmandırmaması, genişletmemesi veya mevcut durumdan faydalanmaması gerektiğini kamuya açık ve özel mesajlarımızda açıkça belirttiğimizi söyleyeceğim” yanıtını verdi.[9]

YPG’nin sözde iletişim ofisinin yaptığı açıklamaya göre örgüt Fırat Nehri kıyısına 120 yeni kontrol noktası kurdu. Bu noktaların gözetimi güçlendirmek ve silahlı grupların geçişini engellemek amacıyla kurulduğu belirtildi. Ayrıca IŞİD’e Karşı Uluslararası Mücadele Koalisyonu’nun bu noktalar için termal kameralar sağladığı bildirildi.[10]

İdlib ve Harekât Bölgeleri
Millî Savunma Bakanlığı (MSB) Savunma ve Güvenlik Genel Müdürlüğü Plan Harekât Koordinasyon Daire Başkanı Tuğgeneral Serkan Bircan yaptığı açıklamada, "Suriye hududumuzun, 911 kilometre olan kara bölümünün 837 kilometresinin tamamında modüler beton duvarların inşası tamamlanmıştır. İran hududunda ise 479 kilometre olarak planlanmış, hâlihazırda 310 kilometrenin modüler duvar inşası tamamlamıştır" ifadelerini kullandı.[11]

Suriye Ordusu ve destekçileri, İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde bulunan 70 sivil yerleşime yönelik saldırılar düzenledi. Bu saldırılarda 66 sivil hayatını kaybederken, 270 sivil de yaralandı. Suriye Sivil Savunması tarafından yayımlanan raporda, saldırıların okul, cami, sağlık tesisi, pazar yerleri ve kampları hedef aldığı belirtildi.[12]

Türkiye’ye ait bir insansız hava aracı, YPG kontrolündeki Derik’te saldırı düzenledi. Yerel kaynakların bildirdiğine göre saldırıda Şibli Şibli isimli sözde YPG komutanı hayatını kaybetti. Şibli Şibli’nin evinden dışarıya çıkıp kısa bir mesafe aldıktan sonra saldırıya uğradığı öğrenildi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Şibli Şibli’nin daha önce Türkiye’ye ait bir insansız hava aracıyla gerçekleştirilen suikast girişiminden sağ kurtulduğunu aktardı.[13]

İsrail-Filistin
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’de ateşkesin İsrail'in Hamas'a teslim olmasıyla eş değer olacağını söyledi. Netanyahu, yabancı basına verdiği bilgilendirmede, "Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Pearl Harbor'ın bombalanmasından sonra veya 11 Eylül terör saldırısından sonra ateşkesi kabul etmemesi gibi İsrail de 7 Ekim'deki korkunç saldırılardan sonra Hamas ile savaşın durdurulmasını kabul etmeyecektir. Ateşkes çağrıları, İsrail'in Hamas'a teslim olması, terörizme teslim olması, barbarlığa teslim olması için çağrıdır, bu olmayacak" dedi.[14]

Bolivya hükûmeti 31 Ekim’de, Dışişleri Bakanlığının düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, İsrail ile diplomatik ilişkileri kopardığını duyurdu. Ardından Bolivya İsrail'i, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında insanlığa karşı suç işlemekle suçladı.[15]

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby gazetecilere verdiği demeçte, Suudi Arabistan'ın hâlâ İsrail ile normalleşme anlaşması yapmakla ilgilendiğini söyledi. Kirby, "Normalleşmeye geri dönmek için bir yolumuz olduğuna ve Suudilerin tarafında da bu konuya yönelik hala ilgi olduğuna güveniyoruz" dedi.[16]

Avrupa Yahudi basınına göre, Birleşik Arap Emirlikleri Federal Ulusal Konseyi Savunma, İçişleri ve Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Ali Rashid Al Nuaimi, İsrail ve Hamas arasındaki savaşın ortasında İbrahim Anlaşmalarının risk altında olmadığını söyledi. “Uzlaşmalar geleceğimizdir. Bu iki hükûmet arasındaki bir anlaşma değil; herkesi güvenlik, istikrar ve refaha ulaştıracak bir alandır” dedi.[17]

Rusya'nın Birleşmiş Milletler temsilcisi Vasily Nebenzya, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunun acil özel oturumunda yaptığı açıklamada, İsrail'in işgalci bir güç olduğu için kendini savunma hakkı olmadığını söyledi.[18]

Ürdün
İsrail ablukası ve yoğun bombardımanı altındaki Gazze Şeridi'ne destek için yürüyüş düzenleyen binlerce Ürdünlü, İsrail ile yapılan barış anlaşmasının iptal edilmesini istedi. Ürdün ile İsrail arasında 1994 yılında imzalanan Vadi Araba Anlaşması'nın iptal edilmesini isteyen göstericiler, İsrail'in Amman'daki büyükelçisinin sınır dışı edilmesi ve büyükelçiliğin kapatılmasını talep etti.[19]

Ürdün Ordusundan yapılan açıklamada, bazı sosyal medya platformlarında yer alan, Ürdün Silahlı Kuvvetlerine ait askerî üslerin ABD uçakları tarafından kullanıldığına ilişkin iddialara cevap verildi. Açıklamada, Gazze'ye yönelik saldırılarda kullanılmak üzere İsrail'e mühimmat ve ekipman tedariki yapan ABD uçaklarının Ürdün'ün askerî üslerini kullandığı yönündeki "söylentilerin" gerçeği yansıtmadığı ifade edildi.[20]

Ürdün Kralı 2. Abdullah, Körfez ülkelerinin liderleriyle Gazze'de ateşkes meselesini ele aldığı görüşmelerde, şiddet çemberinin bölgedeki genişlemesi konusunda uyarıda bulundu. Kral 2. Abdullah, Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile bir araya gelerek Gazze'deki savaşın durdurulması ve insani ateşkes için çalışılması gerektiğini vurguladı.[21] Ürdün, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik şiddetli saldırıları sebebiyle Tel Aviv Büyükelçisi’ni "derhâl" geri çağırdı. Protestolar sonrası ülkesine giden İsrail'in Amman Büyükelçisi’nin de geri dönmesine izin verilmeyeceği bildirildi.[22]

Lübnan
Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile bir araya gelerek Filistin toprakları ve bölgedeki son gelişmeleri ele aldı. Ayrıca, Lübnan ile Katar arasındaki ikili ilişkilerin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi konuları da görüşüldü.[23]

İsrail Ordusu, Lübnan topraklarından İsrail tarafına çok sayıda havan mermisi atıldığını açıkladı. Ordudan yapılan yazılı açıklamada, Lübnan'dan atılan çok sayıda havan mermisi nedeniyle İsrail'in kuzeyinde sirenler çaldığı belirtildi.[24]

Lübnan'daki Hizbullah örgütü, ülkenin güney sınırındaki operasyonlarda İsrail’e ait 120 askerî noktayı vurduklarını, 9 tankı imha ettiklerini ve bir insansız hava aracını düşürdüklerini duyurdu. Hizbullah'a yakın Lübnan'daki bir haber kanalı, İsrail Ordusuyla yaşanan 23 günlük çatışmalara ilişkin bilgiler içeren infografik yayımlayarak Hizbullah’ın, 8 Ekim'den bu yana İsrail'e yönelik 105 saldırı düzenlediğini belirtti.[25]

ABD, Rus Wagner Grubu’nun SA-22 tipi hava savunma sistemini Hizbullah'a göndermeyi düşündüğüne dair istihbarat bilgisi aldı. Wall Street Journal'da yayımlanan bir habere göre bu bilgi, Gazze'deki savaşın ilerlemesi ve İsrail'in Lübnan ile sınırlarında artan gerilimler ışığında gerçekleşti.[26]

IRAK GÜNDEMİ

Siyaset
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'den bir telefon aldı. İki lider, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve özellikle İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki saldırının ardından bölgesel ve küresel gelişmeler hakkında görüştü. Başbakan Sudani, bölgenin şu anda kritik bir kavşakta olduğuna ve çatışmanın tırmanma ve genişleme potansiyeline sahip olduğuna dikkat çekti. Ayrıca 7 Ekim olaylarının yıllarca süren adaletsizlik, şiddet, uluslararası anlaşmaların göz ardı edilmesi ve Filistin halkının temel haklarının reddedilmesinin sonucu olduğunu vurguladı.[27]

Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğündeki Koalisyon Güçleri’nin ülkeden çıkarılması için hükûmetin ciddi ve kısa vadeli bir takvim belirlemesini istedi. Amiri'nin açıklamasından kısa bir süre sonra Anbar vilayetindeki Ayn el-Esad Üssü’ne dört roketle saldırı yapılması dikkat çekti.  Öte yandan Irak Parlamentosunda bir grup milletvekilinin, İsrail’in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarına karşın ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğinin kapatılması ve personelinin sınır dışı edilmesinin parlamentoda kapalı oturumla görüşülmesi için imza topladığı belirtildi.[28]

Irak, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un da partneri olduğu Bağdat'ta yapılması planlanan Bağdat Konferansı’nı erteledi. Üçüncüsü gerçekleştirilecek olan konferansın, Ortadoğu'daki bölgesel olaylar nedeniyle bilinmeyen bir tarihe ertelendiği belirtilirken Fransız Le Figaro gazetesinin haberine göre konferansın, Irak'ın ateşkes sağlama, Filistin halkına yardım etme ve İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığını sona erdirme çabalarına odaklanmak amacıyla ertelendiğini belirtti.[29]

Irak Maliye Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Maliye Bakanı Taif Sami, Fransa’nın Irak Büyükelçisi Eric Chevalier'ı kabul etti. Yapılan görüşmede ikili iş birliği ve ortaklığı geliştirmeye devam etmenin önemini vurguladı.[30]

Irak Parlamentosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Erşad Salihi başkanlığındaki bir heyet, Azerbaycan'ın Şuşa şehrini ziyaret etti. İlk olarak Fuzuli ilçesine giden ziyaretçiler, işgal sırasında Ermenilerin neden olduğu yıkımları inceledi. Heyete, işgalden kurtuluşun ardından Azerbaycan hükûmetinin bölgede uyguladığı imar çalışmaları ve projeler hakkında bilgi verildi.[31]

Irak vilayet seçimleri için kampanya süreci 1 Kasım itibarıyla başladı. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu (IBYSK), seçimler için nihai aday listesinin onaylandığını bildirdi. 18 Aralık 2023'te gerçekleştirilecek seçimlere, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) hariç 23 milyondan fazla seçmenin katılacağı belirtiliyor.[32]

Güvenlik
Anbar’da yer alan Ayn el-Esed Üssü’ne yönelik drone ve roket saldırısı gerçekleştirildi.[33] Saldırıların can kaybı ve zarara neden olmadığı belirtilirken ABD’li yetkililer, ABD'nin askerî varlığının Irak ve Suriye'de 17 Ekim'den sonra 27 kez hedef alındığını söyledi. Ayrıca bu saldırıların devam etmesi hâlinde Pentagon'un önlem alacağını belirtildi.[34]

Başbakan Sudani, kabinesinin Irak Ordusunu modern silahlarla donatmak ve geliştirmek için çalıştığını söyledi. Sudani, bu gelişmenin sağlanabilmesi için uluslararası kaynaklardan destek alacaklarını vurguladı. Iraklı yetkililer, olası İsrail hava saldırılarına karşı caydırıcılığını arttırmak amacıyla Irak hükûmetinin hava savunma sistemleri satın almak üzere birçok ülkeyle kapsamlı temaslar kurduğunu duyurdu.[35]

Ekonomi
LUKOIL ve Basra Petrol Şirketi temsilcileri, Batı Kurna-2 sahasında petrolün geliştirilmesi ve üretimine ilişkin sözleşmeye ek bir anlaşma imzaladı. Bağdat'ta gerçekleşen anlaşma, daha iyi koşul ve hizmet adına yapılan sözleşmenin 10 yıl süreyle (2045'e kadar) uzatılmasını öngörüyor. Ayrıca saha üretimi 800 bin varile ulaşan projenin, kademeli olarak ikiye katlanması amaçlanıyor.[36]

Irak Petrol Bakanı Hayyan Abdulgani'nin açıklamalarına göre, Irak ile Total Enerji arasında Temmuz 2023'te imzalanan 27 milyar dolarlık bir anlaşmayla yaklaşık olarak günde 600 milyon fit küp gaz üretilecek. Abdulgani tarafından yapılan açıklamalara göre Total ile yapılacak geliştirme çalışmalarının dört ila beş yıl içinde tamamlanacak.[37]

Sağlık ve Sosyal Hayat
Irak Çevre Bakanı Nizar Amedi, hükûmetin sürdürülebilir yeşil ekonomi yatırımlarına olan bağlılığını duyurdu. Temiz enerjiye yönelik yatırımlara dikkat çekti. Irak, Ortadoğu'daki coğrafi konumu nedeniyle yoğun güneş enerjisi potansiyeline sahip bir ülke olarak biliniyor. Ülke günlük yaklaşık 8-10 saat güneş ışığı alıyor ve bu rakam da yılda yaklaşık 3 bin ila 3 bin 650 saat güneş ışığı anlamına geliyor.[38]

Irak Ulaştırma Bakanlığı, Irak, Almanya ve Danimarka arasında yapılacak doğrudan uçuşların yeniden başladığını duyurdu. Irak Ulaştırma Bakanı Razzak Muhibis el-Saadavi, yaptığı açıklamada, “10 Kasım'dan itibaren Düsseldorf, Frankfurt, Berlin, Kopenhag ve Münih'e haftalık yedi uçuş olacak” dedi.[39]

IKBY GÜNDEMİ

Siyaset
29 Ekim’de Türkiye'nin 100. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğunda bir resepsiyon düzenlendi. Resepsiyona Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'nin yanı sıra bazı hükûmet yetkilileri ve parti temsilcileri de katıldı. Resepsiyonda konuşma yapan Türkiye'nin Erbil Başkonsolosu Mevlüt Yakut, Erbil ile Ankara arasındaki ilişkilere değindi. 6 Şubat’ta 11 ilde büyük yıkıma neden olan deprem döneminde IKBY’nin gösterdiği dayanışma ve yardımlaşmaya değinen Yakut, “Bu vesileyle şubat ayında yaşanan yıkıcı deprem sonrasında IKBY'nin gösterdiği derin dayanışmadan dolayı şükranlarımızı ifade etmeyi bir fırsat olarak biliyorum. IKYB derhâl yardım sağladı ve etkilenen bölgelere ekipler gönderdi” dedi. Başkonsolos ayrıca Ankara ile Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkilere de değinerek, "Irak ve IKBY ile ilişkilerimiz özel bir öneme sahiptir. Ağustos ayında Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın Bağdat ve Erbil ziyareti, Irak ve IKBY'nin istikrarına ve ortak zorlukları ele almanın önemine olan bağlılığımızı vurgulamıştır” ifadelerini kullandı. Yakut iki taraf arasında uzun bir sınır, tarihî bir geçmiş ve derin kültürel bağların olması nedeniyle Ankara ile Erbil arasındaki iş birliğinin        derinleştirilmesine ilişkin kararlılıklarını teyit ettiklerini yineleyerek, "İlişkilerimiz ticaret, yatırım, eğitim, sağlık ve turizm de dâhil olmak üzere çeşitli alanlarda gelişiyor” dedi. Türkiye’nin, Erbil ile olan ilişkilere özel bir önem verdiğini dile getiren Yakut, "Kader bizi birbirimize bağlıyor. Karşılıklı anlayış ve iş birliği sayesinde herkes için daha iyi bir gelecek yaratabiliriz" dedi.[40]

Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Hüseyin bin Ali Fezale’nin Katar'ın Erbil Başkonsolosu olarak atandığı belirtildi. 4 Ekim 2022'de Irak Bakanlar Kurulu, Erbil'de Katar Başkonsolosluğunun açılmasını onaylamıştı. O tarihten sonra Mişel Abdullah Haceri başkonsolosluğun idari temsilciliğini yapmıştı. Hüseyin bin Ali Fezale ise daha önce Katar Dışişleri Bakanlığında görev yapmıştı. Katar’ın Paris Büyükelçiliğinde danışmanlık yapan Fezale, Katar’ın Bağdat Büyükelçiliğinde de maslahatgüzarlık görevini üstlenmişti.[41]

1 Kasım’da ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Alina Romanowski Erbil’i ziyaret ederek Başkan Neçirvan Barzani, Başbakan Mesrur Barzani, Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafel Talabani ile ayrı ayrı bir araya geldi.[42] Neçirvan Barzani ve Romanowski görüşmesinde Irak’taki genel durum, Uluslararası Koalisyon Güçleri ile diplomatların can güvenliğinin sağlanması ve taraflar arasındaki iş birliğinin sürdürülmesi ele alındı. IKBY Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, “Toplantıda, ABD-Irak Stratejik Anlaşması çerçevesinde Irak ve IKBY’nin, ABD ile ilişkilerinin daha da genişletilmesi ele alındı.” Açıklamada, "İki taraf, ortak iş birliğinin sürdürülmesinin, Irak genelinde koalisyon güçlerinin ve diplomatik personellerin can güvenliğinin ve emniyetinin sağlanmasının önemini vurguladı" ifadesine yer verildi. Toplantıda IKBY’nin durumu ve bölgedeki son gelişmeler de ele alındı.[43] Ayrıca Romanowski, IKBY’de yetkililerle yaptığı görüşmelerde Ortadoğu, güvenlik konusunda koordinasyon ve ABD çıkarlarına yönelik saldırıların önlenmesi konularını ele aldıklarını açıkladı. Romanowski, sosyal medya hesabından görüşmelere ilişkin yaptığı açıklamasında, “ABD'nin bölgeye olan bağlılığını yeniden teyit etmek, güvenlik iş birliğinin devamını sağlamak ve ABD çıkarlarına yönelik saldırıları önlemek için birlikte çalışmak üzere 1 Kasım'da IKBY'yi ziyaret ettim.” diyerek görüşmelerin verimli geçtiğini belirtti.[44]

Güvenlik
Peşmerge güçleri Mahmur-Gwer Cephesi Komutanı Sirvan Barzani, Karaçok Dağı’ndaki güvenlik noktaları konusunda Irak Ordusu ile anlaşmaya varıldığını duyurdu. 1 Kasım’da aralarında Irak Genelkurmay Başkanı Abdulemir Yarallah, Peşmerge Genelkurmay Başkanı Korgeneral İsa Uzeyr, Ninova Ortak Operasyonlar Komutanı Korgeneral Abdullah Ramazan’ın da yer aldığı üst düzey bir müşterek heyet, Mahmur-Gwer bölgesini ziyaret etti. Peşmerge güçleri Mahmur-Gwer Cephesi Komutanı Sirvan Barzani, ziyarete ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Her iki taraf da Karaçok Dağı’nda yeni noktaların belirlenmesi ve çıkan sorunların çözülmesi konusunda uygun bir anlaşmaya vardı. Taraflar arası koordinasyonun devam ettiği vurgulandı." dedi.[45] 19 Ekim’de terör örgütü PKK, Mahmur’daki güçlerini çektiğini açıklamış ve Karaçok Dağı’ndaki dört askerî noktanın, Irak Ordusunun 14. Tümeni’ne bağlı güçlere devredildiği basına yansımıştı. Peşmerge güçleri, Bağdat ile varılan anlaşmalar gereği söz konusu bölgenin Peşmerge’nin yetkisinde olduğu ve bu noktaların kendilerine devredilmesini veya ortaklaşa yönetilmesini talep etmişti. Bu konuda bir anlaşma sağlanamazken 22 Ekim’de Karaçok Dağı’nda Irak Ordusu ile Peşmerge arasında sıcak temas yaşandı. Yaşanan çatışmada üç peşmerge ile iki Irak askeri öldü. 10 peşmerge ve altı askerin yaralandığı belirtildi. Çatışma, IKBY ve Irak hükûmetinin yaptığı açıklamaların ardından aynı gün son bulmuştu.

Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Kasım el-Araci, İran ile yapıldığı gibi Türkiye ile de güvenlik anlaşması yapmak istediklerini belirterek, “Irak, Türkiye ile bu önemli ve hassas konuyu bitirmek istiyor” dedi. Kasım el-Araci 29 Ekim’de Süleymaniye’yi ziyaret ederek KYB Başkanı Bafel Talabani ve IKBY Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani ile bir araya geldi.[46] Ziyaret kapsamında Celal Talabani’nin Süleymaniye’deki mezarını ziyaret eden Araci, ziyaretinin amacının ilişkileri güçlendirmek ve Irak ile İran arasındaki güvenlik anlaşmasını denetlemek olduğunu söyledi. Araci, “Anlaşmanın uygulanması konusunda tüm taraflar açısından büyük ilerleme ve memnuniyet var. Anlaşmayı tamamlamak için son adımları atıyoruz. IKBY'deki (ve Süleymaniye'deki) tüm kardeşler arasında, tüm güvenlik kurumları ve siyasi partiler arasında büyük bir koordinasyon var. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, ülkenin egemenliğini korumak ve herhangi bir silahlı grubun Irak topraklarını kullanarak komşu ülkelere saldırmasını engellemek için bu meseleyi yakından takip ediyor" ifadelerini kullandı. 19 Mart 2023 tarihinde Araci ve İran Ulusal Güvenlik Sekreteri Ali Şemhani, Başbakan Sudani gözetiminde, iki ülke arasındaki güvenlik anlaşmasını imzalamıştı. Anlaşmanın bir bölümü İran kökenli Kürt partilerin sınır bölgelerinden uzaklaştırılmasını kapsıyordu. Araci, “Anlaşmanın önemli hükümleri arasında sınırın İran’a muhalif tüm silahlı gruplardan temizlenmesi yer alıyordu. Bu gruplar başka bölgelere yerleştirildi ve silahsızlandırıldı. Şu anda diğer hükümleri uygulama sürecindeyiz” diye konuştu. Türkiye ile de PKK’ya karşı benzer bir anlaşmanın söz konusu olup olmadığına dair bir soruyu yanıtlayan Araci, şu değerlendirmede bulundu: “Irak, Türkiye ile olan bu önemli ve hassas konuyu bitirmek istiyor. Türkiye, İran gibi önemli bir komşudur. Bu nedenle Irak, silahlı bir grubun, topraklarından komşularına karşı gerçekleştirdiği her türlü silahlı eylemi engellemek istiyor. İran ile olduğu gibi Türkiye ile de bu meselenin tamamen sona erdirilmesi için anlaşmaya varılması yönünde çaba sarf ediliyor."[47]

Ekonomik
2023’ün ilk 6 ayında Bağdat’ın petrol dışı gelirinin 2,5 trilyon dinar, Erbil’in gelirinin 2 trilyon dinar olduğu belirtildi. Basında yer alan bir haberde, (IKBY dışında) 15 vilayetten oluşan Irak’ın, petrol dışı iç gelirlerinin toplamının 2 trilyon 563 milyar 925 milyon 531 bin 368 dinar, IKBY’nin ise petrol dışı iç gelirlerinin toplamının 2 trilyon 74 milyar 597 milyon 603 bin dinar olduğu belirtildi. IKBY’de verginin sürekli arttırılması nedeniyle petrol dışı gelirlerin bu kadar yüksek olduğu belirtildi. Ancak üç vilayetten oluşan IKBY’nin gelirlerinin yüksek olması Irak bütçesindeki IKBY payının düşmesine neden oldu.[48]

Halepçe’de “Nar ve Sonbahar Festivali” düzenlendi. Festivale 270 bin kişi katıldığı duyuruldu. 2 Ekim’de başlayan festival üç gün sürdü. Narıyla ünlü olan Halepçe’de dokuzuncusu düzenlenen festival, yerel medyanın ilgi odağı oldu. Halepçe Tarım Müdürü Star Mahmud, festivalin IKBY’nin ve Irak’ın bu alandaki en büyük festivali olduğuna dikkat çekerek önümüzdeki yıl uluslararası hâle getirilmesini umduklarını belirtti.[49]

KÖRFEZ GÜNDEMİ
BAE Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Thani al-Zeyoudi, Türkiye ve BAE’nin geçmişinde 50 yıllık iş birliği çabalarının bulunduğunu söyledi. Zeyoudi DEİK tarafından düzenlenen Türkiye-BAE iş forumunda şu ifadeleri kullandı: “BAE ve Türkiye arasında stratejik ortaklıklar ve buna benzer birçok konuda iş birliğinin iyi noktaya taşındığını görüyoruz. Son 2 yıla baktığımızda BAE üst düzey yöneticilerinin ve Türkiye'deki üst düzey yöneticilerin ziyaretleri neticesinde ortak iradenin sergilenmesiyle (ilişkilerin) daha iyi noktaya taşındığını görüyoruz. Geçen dönem kapsayıcı ekonomik iş birliği konusunda bir anlaşma yapılmış ve iki ülke arasında bu ortaklığın daha iyi noktaya taşındığını, ticari fırsatların ve yatırım fırsatlarının her iki ülke için sonuna kadar seferber edildiğini görüyoruz”  ifadelerini kullandı.[50]

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mecid El-Ensari, Katar'ın bölgesel ve uluslararası ortaklarının yardımıyla Gazze'deki durumu hafifletmek için arabuluculuk çabalarının devam ettiğini söyledi. "Arabuluculuk çabalarımızı durdurmadık... Hâlâ tüm taraflarla konuşuyoruz ve mümkün olan tüm iletişim kanallarını kullanıyoruz... Çabalarımızın gelecekte meyvelerini vereceğine inanıyoruz" dedi. Ayrıca Katar'ın rehinelerin serbest bırakılması çerçevesindeki arabuluculuğunun Gazze Şeridi'ndeki gerilimin azaltılmasıyla bağlantılı olduğuna dikkat çekti.[51]

İran Dışişleri Bakanı, İsrail'in bu ayın başında Gazze'ye yönelik saldırısına başlamasından bu yana Körfez ülkesine yaptığı ikinci ziyareti münasebetiyle salı günü Katar'da Katar ve Hamas yetkilileriyle önemli toplantılar düzenledi. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasser Kan'ani, İran Dışişleri Bakanlığının Filistin meselesiyle ilgili diplomatik çabaların bir parçası olarak Doha'ya yaptığı ziyaretin ardından İran medyasında yer alan haberlere göre, Tahran'ın acil ateşkes ve İsrail'in Gazze'deki kuşatmasının kaldırılması istediğini söyledi. Salı günkü ziyareti sırasında Hüseyin Emir Abdullahiyan, Katar Emiri Temim bin Hamed ve ülkenin Dışişleri Bakanı ve Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman ile bir araya geldi. Ayrı toplantılarda yetkililerin İsrail'in Gazze'de devam eden savaşındaki gelişmeleri ele aldığı görüldü. Emir Abdullahiyan, emirle yaptığı görüşmede Şeyh Tamim'e, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin, başta Filistin'deki gerilimler olmak üzere bir dizi bölgesel ve uluslararası meseleye ilişkin sözlü mesajını iletti.[52]

Kuveyt devleti, salı günü İsrail'in Filistin'deki Jabalia mülteci kampına düzenlediği ve masum silahsız siviller arasında aşırı sayıda can kaybına neden olan menfur saldırıyı şiddetle kınadı. Kuveyt Haber Ajansına (KUNA) göre Kuveyt Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan basın açıklamasında Kuveyt, işgal güçlerinin Filistinlilere ve Gazze halkına karşı yürüttüğü sürekli tırmanışı şiddetle kınadı. Kuveyt, uluslararası topluma ve BM Güvenlik Konseyine sorumluluk alma ve Filistin halkını korumak ve şiddet döngüsünü sona erdirmek için hızla müdahale etme çağrılarını yineledi. Ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun geçtiğimiz cuma günü konuyla ilgili olarak aldığı karar uyarınca acil ateşkes ve insani yardım ateşkesi taleplerini yineledi.[53]

Husilerin son açıklamaları, “Direniş Ekseni”ne yakınlıklarına ve ABD'nin bölgedeki çıkarlarına yönelik algılanan tehditlere karşı uyarılarına ilişkin endişeleri arttırdı. ABD'li bir yetkili Roya'ya şunları söyledi: "Bu çatışmanın hiç kimse, hiçbir aktör, hiçbir devlet tarafından genişletilmesini ve derinleştirilmesini istemiyoruz." Yetkili ayrıca ABD Ulusal Güvenlik Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby'nin ABD hükûmetinin ulusal güvenlik çıkarlarını ne kadar ciddiye aldığını vurguladığını ve güçlü bir mesaj verdiğini aktardı: "Bu çatışmayı tırmandırmak ve derinleştirmek isteyen herkese mesajımız, ulusal güvenlik çıkarlarımızı ne kadar ciddiye aldığımızın farkında olmalarıdır."[54]

Ürdün Kralı 2. Abdullah ve beraberindeki heyet Abu Dabi’ye gerçekleştirdikleri ziyaret kapsamında Muhammed bin Zayid ile bir görüşme gerçekleştirdi. İki ülke heyetlerinin görüşmesiyle birlikte iki ülke arasında toplam 6 milyar dolar değerinde mutabakat zaptı imzalandığı açıklandı. İmzalanan anlaşmaların, BAE ve Ürdün’de sürdürülebilir kalkınma ve refahın sağlanmasına katkıda bulunacak şekilde iş birliğini genişletmeyi amaçladığı belirtildi. Mutabakat zaptının ekonomi, yatırım, sanayi, gıda güvenliği ve iki ülkenin stratejik önceliklerine hizmet eden alanlarda olacağı ifade edildi.[55]

KUZEY AFRİKA GÜNDEMİ

Siyaset
Kuzey Afrika’daki iç siyaset ve dış politika gelişmeleri incelendiğinde bu hafta altı temel konu ön plana çıkmaktadır.

Bu bağlamda öne çıkan ilk gelişme Fas’ın, Gazze'de sivillerin hedef alınmasını bir kez daha kınaması ve ateşkes çağrısında bulunmasıdır. Fas, Gazze’deki sivillerin hedef alınmasını kınamış ve uluslararası toplumun bu felakete son vermede başarısız olmasından dolayı hayal kırıklığı yaşadıklarını ifade ederek insani yardımların ulaştırılması için ateşkes çağrısında bulunmuştur. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Fas’ın saldırılardan duyduğu endişe dile getirilmiş, çatışmaların başlamasından üç hafta sonra halen sivillerin hedef alındığı hatırlatılmıştır. Bununla beraber Fas Krallığı, İsrail’in eylemlerinin uluslararası insancıl hukuku ve evrensel değerli ihlal ettiği vurgulanmıştır.[56]

İkinci gelişme Cezayir’in 19 aylık diplomatik krizin ardından İspanya’ya yeniden büyükelçi gönderecek olmasıdır. Cezayir’in Madrid’e yeni bir büyükelçi göndererek 19 aydır süren diplomatik krizi sona erdirmeyi planladığına dair haberlerin ardından Cezayir ile İspanya arasındaki gergin ilişkilerde bir dönüm noktası yaşanmaktadır. Cezayirli üst düzey siyasi kaynaklar iki ülkenin krizi çözme sürecinde olduğunu ve ilişkilerin normale dönmek üzere olduğunu bildirmiştir. Bu arada İspanya’da yayımlanan El Confidencial gazetesi perşembe günü Cezayir’in İspanya Büyükelçisi Said Moussi’yi Madrid’in Batı Sahra ile ilgili yorumları üzerine istişarelerde bulunmak üzere geri çağırmasından 19 ay sonra Cezayir’in Avrupa ülkesiyle tam diplomatik ilişkileri yeniden kurmaya hazır olduğunu yazmıştır. Bu karardan iki ay sonra Cezayir, Moussi’yi Fransa’daki yeni büyükelçisi olarak seçti ve Madrid’deki büyükelçilik makamını boş bırakmıştır. Ancak son günlerde Cezayirli yetkililer, başta eski Dışişleri Bakanı Sabri Boukadoum’un Washington’a büyükelçi olarak atanması olmak üzere, diplomatik kadroda bazı değişikliklere gidildiğini duyurmuştur. Bu yeni diplomatik düzenlemenin bir parçası olarak, kaynaklar eski Gine Büyükelçisi Abdulfettah Daghmoum’un Madrid’e yeni büyükelçi olarak atandığını ifade etmiştir.[57]

Üçüncü gelişme Tunus’un İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasa tasarısı oylamasının ertelemesidir. Tunus Meclis Başkanı perşembe günü yaptığı açıklamada İsrail ile normalleşmeyi suç sayan yasa tasarısının oylanmasının ertelendiğini duyurmuştur. İbrahim Bouderbala’ya göre oylama cuma gününe ertelenmiştir. Perşembe günü Bouderbala, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in kendisini milletvekillerine tasarının Tunus’un dış güvenliğine ve çıkarlarına zarar vereceğini söylemeye çağırdığını bildirmiştir. Bunu Said’den milletvekillerine aktardığını belirtmiştir.[58] 

Dördüncü gelişme Libya Başbakanı Dibeybe’nin, Bingazi’deki Türk Konsolosluğunun yeniden açılmasına onay vermesidir. Medya ofisinden yapılan açıklamaya göre Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, Bingazi’deki Türk Başkonsolosluğunun teknik ve idari prosedürleri yerine getirmek ve çalışmalarına başlamak üzere yeniden açılmasına yeşil ışık yakmıştır. Dibeybe 30 Ekim Pazartesi günü Trablus’ta Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız ve Türkiye’nin Libya Büyükelçisi Kenan Yılmaz başkanlığındaki Türk heyetiyle bir araya gelmiştir. Görüşmede bir dizi ortak yerel ve uluslararası meselenin yanı sıra iki ülke arasındaki ekonomik iş birliğini geliştirme yolları ele alınmıştır. Ayrıca Dibeybe’nin Türkiye ziyareti sırasında üzerinde mutabık kalınan bir dizi tedbiri de ele almışlardır. Medya ofisinden yapılan açıklamada “bunlardan en önemlisi iki ülke vatandaşlarının vizeden muaf tutulması, öğrenciler, hastalar ve iş adamları da dâhil olmak üzere Libyalıların Türkiye’de ikamet prosedürlerinin kolaylaştırılması ve Türk Hava Yolları’nın Libya’ya uçuşlarının yeniden başlatılmasıdır” denmiştir.  Başbakan’ın Türk heyeti ile Derna’nın yeniden inşası dosyasında koordinasyon yollarını gözden geçirdiği belirtilen açıklamada, Türk Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın ülkesinin şirketlerinin bu konuda iş birliğine hazır olduğunu teyit ettiği kaydedilmiştir.[59]

Beşinci gelişme Mısır Dışişleri Bakanı Şükri’nin, İsrail-Filistin meselesine iki devletli çözüm bulunması için uluslararası çabaların artırılmasını istemesidir. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri, uluslararası toplumu İsrail-Filistin çatışmasını çözmenin tek yolu olarak iki devletli çözüme ulaşmak ve bunu uygulamak için daha fazla çaba sarf etmeye çağırmıştır. Cumartesi günü CNN’e verdiği mülakatta Şükri, “İki devletli çözüm, çatışmanın çözümü için uluslararası toplumun rızası olmaya devam ediyor” demiştir. Şükri, iki devletli çözümün 30 yıldır var olduğunu ve uluslararası toplumun bu kavrama sözde hizmet ettiğini de sözlerine eklemiştir. Şükri, uluslararası toplumun “iki devletli çözüm temelinde bir çözüm görmek istediğimizi söylüyoruz ancak bunu uygulamak için etkili bir şekilde hiçbir şey yapmıyoruz, bu nedenle burada bir çelişki ve tutarsızlık var” demiş ve daha fazla adanmışlık ve bağlılık çağrısında bulunmuştur. Şükri, Mısır’ın Hamas ile uzun süredir devam eden iletişim hatları bulunduğunu, bunun da Mısır-İsrail anlaşması gereğince diyaloğu sürdürmek ve şiddet patlak verdiğinde ortak sükûnetin sağlanmasında rol oynamak için gerekli olduğunu bildirmiştir.[60]

Altıncı gelişme Sudan Ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin Cidde’de yeni barış görüşmeleri gerçekleştirmesidir. Sudan Ordusu ve rakibi paramiliter güç olan Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), arasında yaklaşık yedi aydır devam eden çatışmaları sona erdirmek amacıyla geçtiğimiz hafta barış görüşmelerine yeniden başlanmıştır. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından 26 Ekim Perşembe günü yapılan açıklamada, Abdulfettah Burhan liderliğindeki Sudan Ordusu ile Muhammed Hamdan Dagalo komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki görüşmelerin Suudi Arabistan’ın sahil kenti Cidde’de devam ettiği belirtilmiştir. Açıklamada görüşmelerin hem Riyad hem de Washington tarafından yürütüldüğü ifade edilmiştir. Suudi Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, yeni müzakerelerin yeni bir ateşkes anlaşmasına ve ayrıca “Sudan ve halkı için güvenlik, istikrar ve refahı geri getirecek” bir siyasi anlaşmaya yol açacağını umduğunu bildirmiştir. Suudi Arabistan pazar günü yaptığı açıklamada Cidde’de Sudan’da savaşan taraflar arasında yapılacak görüşmelerin ateşkes anlaşması ve insani yardımların ulaştırılmasına odaklanacağını ancak daha geniş siyasi konulara değinilmeyeceğini belirtmiştir. Açıklamada, “Görüşmelerde daha geniş siyasi konular ele alınmayacak” denilmiştir.[61]

Güvenlik
Kuzey Afrika’daki güvenlik ve terör gelişmeleri incelendiğinde bu hafta beş temel konu ön plana çıkmaktadır.

Birincisi, Gharyan kentinde yaşanan çatışmalar ile ilgilidir. Trablus'un 100 km güneybatısındaki Gharyan kentinde, pazar günü sabah erken saatlerde silahlı grupların arasında şiddetli çatışmalar yaşandığı bildirildi. Gharyan Hastanesi Müdürü Khalid Zuwait'e göre ilk belirlemelerde iki ölü ve en az dört yaralının bulunduğu kaydedildi. Çatışmalar sırasında görgü tanıkları Trablus'taki Mitiga hava üssünden Gharyan'a doğru havalanan insansız hava araçlarının yoğun bir şekilde bulunduğunu bildirirken, hava bombardımanı ya da insansız hava araçlarının askerî operasyonlara katılma ya da sadece gözetleme niyetine dair herhangi bir rapor alınmadığı belirtildi. Ulusal Birlik Hükûmeti Sağlık Bakanlığı, kentin pazar günü tanık olduğu çatışmalar nedeniyle hastaneleri desteklemek için Garyan'da gerekli tüm önlemleri almak üzere Acil Tıp ve Destek Merkezinin görevlendirildiğini duyurdu.[62]

İkincisi, terör saldırılardan sorumlu tutulan beş kişinin Tunus’un en büyük hapishanesinden kaçması ile ilgilidir. İçişleri Bakanlığı salı günü yaptığı açıklamada, "terörist" saldırılara karıştıkları gerekçesiyle hapsedilen ve "tehlikeli" olarak görülen beş kişinin Tunus'un en büyük cezaevinden kaçtığını duyurdu. Kimliklerini ve fotoğraflarını yayımlayan bakanlık, "(Tunus yakınlarındaki) Mornaguia cezaevi yönetimi, terör davalarıyla bağlantılı hapis cezalarına çarptırılan beş tehlikeli kişinin şafak vakti cezaevinden kaçtığını bildirdi" dedi. Firariler arasında "Somalili" lakaplı 44 yaşındaki Ahmed Melki de bulunuyor ve adı muhalif politikacılara yönelik suikastlara karışmış durumda. Bakanlık, aranan kişilerin tehlikeli doğası göz önüne alındığında, tüm birimlerini "mümkün olan en kısa sürede tutuklamak amacıyla aramayı yoğunlaştırmak" için "duyarlı hâle getirdiğini" söyledi. Bakanlık ayrıca "tüm vatandaşları" bu kişilerin bulunmasına yardımcı olabilecek her türlü bilgiyi polise bildirmeye çağırdı.[63]

Üçüncüsü, HDK’nin Nyala’nın kontrolü ele geçirmesi ile ilgilidir. Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) perşembe günü Sudan'ın ikinci büyük kenti Nyala'nın kontrolünü ele geçirerek altı aydır devam eden çatışmalarda olası bir dönüm noktasına tanıklık etti. HDK, ordunun batı komuta merkezi olan 16. Piyade Tümeni'nin ele geçirildiğini ve Güney Darfur eyaletinin başkenti Nyala'nın etkin bir şekilde ele geçirildiğini ilan etti. Gelişme, Sudan'daki rakip tarafların Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nin çatışmayı çözme çabalarına yanıt olarak müzakere masasına dönmelerinden saatler sonra yaşandı. Ordu, 16. Piyade Tümeni’nin düştüğünü henüz doğrulamadı ya da yalanlamadı. Orduyu destekleyen bazı aktivistler önce gelişmeyi yalanladı ancak daha sonra ordunun üssü geri almak için bir operasyon başlatmadan önce yeniden toplanmak üzere üssünden "çekildiğini" açıkladı. Aktivistler ve tanıklar Nyala'nın artık tamamen HDK'nin kontrolü altında olduğunu doğruladı.[64]

Dördüncüsü, Hartum’da yaşanan topçu saldırısı ile ilgilidir. Medyada yer alan ve tıbbi bir kaynağa dayandırılan haberlere göre, 4 Kasım Cumartesi günü Hartum'da evlerine top mermisi isabet eden en az 15 sivil hayatını kaybetmiştir. Ölenlerin cenazelerinin Omdurman bölgesindeki Al-Nau Hastanesine nakledildikleri belirtilmiştir. Bu olayın, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Darfur'da kazanımlar elde ettiğini bildirdiği dönemde meydana gelmesine dikkat çekilmiştir.[65]

Beşincisi, Batı Darfur’da HDK tarafından ele geçirilen ordu üs ile ilgilidir. Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) cumartesi günü, Batı Darfur eyaletindeki El Cuneyne’de bulunan Sudan ordu karargâhını başarıyla ele geçirdiklerini ve bunun bir hafta içinde HDK'nin eline geçen üçüncü askerî üs olduğunu duyurdu. HDK sosyal medya platformlarında, savaşçılarını ordunun El Cuneyne’deki 15. Piyade Tümeni karargâhında gösteren video klipler ve gözaltına alınan ordu personelinin görüntülerini paylaştı. HDK'nin açıklamasında El Cuneyne’deki 15. Piyade Tümeni'nin lider kadrosu, sivillere silah dağıtarak Batı Darfur'da şiddeti körüklediği, ölümlere, yerinden edilmelere ve huzursuzluğa yol açtığı iddia ediliyordu. HDK’nin 15. Piyade Tümeni karargâhını ele geçirmesi, Nyala'daki 16. Piyade Tümeni Karargâhı ve Orta Darfur’un eyalet başkenti Zalingei’deki 21. Tümen’i kontrol altına almasını takip ettiği belirtildi. İsmini vermek istemeyen yerel bir lider Sudan Tribune'e Sudan Ordusunun, Batı Darfur'daki yerel yönetim liderlerinin öncülük ettiği yerel arabuluculuk talebi üzerine komuta merkezinden çekildiğini bildirdi. Ordu, askerî teçhizatını, üst düzey subaylarını ve askerlerini de yanına alarak El Cuneyne’nin kuzeyindeki Kulbus'a taşındığı bildirildi.[66]

KAYNAKÇA

HAFTALIK RUSYA BASIN ANALİZİ (30 Ekim -5 Kasım 2023)

Mısır, Yabancıları Gazze'den Tahliye Etmek İçin İlk Kez Refah Sınır Kapısını Açtı
Kahire’nin, Ortadoğu'da savaşın başlamasından bu yana ilk kez, yaralıları ve yabancı vatandaşları Gazze Şeridi'nden Mısır'a tahliye etmek için 1 Kasım'da Refah kontrol noktasını açması Rusya basınına yansıtılarak değerlendirildi. “Vedmosti.ru” haber sitesinde yayımlanan “Mısır, Yabancıları Gazze'den Tahliye Etmek İçin İlk Kez Refah Sınır Kapısını Açtı” başlıklı yazıya göre Katar, Refah Sınır Kapısı’nın açılması için Mısır, Hamas ve İsrail arasında arabuluculuk yaptı ve bu konuda anlaşmaya varıldı. 1 Kasım'da tahliye edilenler arasında Rus yoktur. Yazıda görüşlerine başvurulan Rusya Bilimler Akademisi Ulusal Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Enstitüsü Ortadoğu Çalışmaları Merkezinde kıdemli araştırmacı Nikolay Surkov’a göre Mısır, Filistinlilerin ve Gazze'den gelen yabancı vatandaşların topraklarına girmesine izin verme konusunda hâlâ temkinli davranıyor: “Kahire, yabancıların Arap yerleşim bölgesinden toplu olarak tahliye edilmesinin, Filistinli mültecilerin Arap cumhuriyetine kontrolsüz bir şekilde akmasına yol açabileceğinden korkuyor.  Mısır ekonomik zorluklar yaşıyor ve göçmen akını ülke ekonomisi üzerinde ciddi baskı oluşturacak. Ayrıca mülteci kampı, Filistinli militan faaliyetleri ve silah kaçakçılığı için bir merkez hâline gelebilir.” Analist, Kahire'nin büyük ihtimalle Gazze'de abluka altına alınan yabancı vatandaşları Batılı ülkelerle müzakerelerde pazarlık kozu olarak kullanabileceğine ve İsrail hükûmetine baskı kurmaya çalıştığına dikkat çekti: “Mısır ve diğer Arap ülkeleri İsrail askerî operasyonunun ilerlemesini yavaşlatmaya ve olabildiği kadar Filistin halkının kayıplarını azaltmaya çalışıyor.” Surkov, yabancı vatandaşların ve Filistinlilerin daha fazla tahliyesinin, savaşın boyutuna ve bölgedeki duruma bağlı olacağını göz ardı etmedi.

Filistin, Federal Soruşturma Bürosunun Baş Ağrısına Dönüşüyor
“Nezavismaya” gazetesinin 1 Kasım sayısında yayımlanan “Filistin, Federal Soruşturma Bürosunun Baş Ağrısına Dönüşüyor” başlıklı uzman görüşlerini içeren yazıda, Filistin-İsrail savaşının ABD'deki terör faaliyetlerinde artışa yol açabileceği ve bu durumdan Amerikan İstihbarat Topluluğunun rahatsız olduğu değerlendirilmiştir. Yazıda görüşlerine başvurulan Moskova merkezli Ulusal Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Enstitüsünün önde gelen araştırmacı Andrey Yashlavsky, "yalnız kurtlar" tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinin Batı ülkelerinde gerçekleşebileceği yönündeki korkuların haklı olduğu görüşünü savundu: “Böyle bir tehdidin en az iki yönünden bahsedebiliriz. Her şeyden önce bu, İslamcı ulus ötesi ağların ve küresel terör gruplarının gündemini paylaşan bireylerin İsrail karşıtı, Yahudi karşıtı ve Batı karşıtı eylemlerde bulunma olasılığıdır.” Uzmana göre bu tür radikal unsurlar, terör hareketlerinin yorumlarından ve çağrılarından kolaylıkla ilham alabilmektedir.”

İkinci yöne gelince, uzman, İsrail karşıtı ve Batı karşıtı eylemlerin yalnızca Batı'da faaliyet gösteren İslamcılar tarafından değil, aynı zamanda aşırı sağ, ırkçı ve milliyetçi görüşlerin yerel destekçileri tarafından da gerçekleştirilebileceği iddiasında bulundu: “Ancak mesele tehdit yelpazesinin bu iki yönüyle sınırlı değil. Bir de aşırı sol radikaller var. Batılı ülkelerin, yerel Müslüman toplulukların temsilcilerine ve Filistin halkına yönelik terör eylemlerine tanık olabileceği göz ardı edilemez”. Yashlavsky, Filistin meselesiyle ilgili çok çeşitli tehditlerin olduğunu ifadelerine ekledi.

“Cehennem ve İsrail”: ABD, Filistin-İsrail Çatışmasının Yeniden Tırmanmasıyla Nasıl Başa Çıkıyor?
Rusya'nın önde gelen araştırma, yayın ve eğitim faaliyetleri yapan bağımsız düşünce kuruluşu Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RUİK) sayfasında “Cehennem ve İsrail: ABD, Filistin-İsrail Çatışmasının Yeniden Tırmanmasıyla Nasıl Başa Çıkıyor?” başlıklı değerlendirme yazısı yayımlandı. Yazıda İsrail'in ABD için ulusal güvenliğin en önemli unsuru olmaktan çıkıp bir pazarlık kozuna nasıl dönüştüğü alt başlıklarla ayrıntılı şekilde incelenmiştir. Makalenin yazarı uluslararası siyaset bilimci Aleksey Yurk, söz konusu savaşın ABD’nin iç politikası üzerindeki etkilerini şu şekilde yorumladı: “Ekim 2023'te Filistin-İsrail çatışmasının bir sonraki tırmanışı, ABD'deki partiler arası ve parti içi mücadeleyi ciddi şekilde etkiledi. İktidardaki Demokrat Parti, her zaman olduğu gibi kendisini en kötü durumda buldu; sorunlar, ılımlı ve sol kanatlar arasındaki yeni yeni derinleşen bölünme nedeniyle daha da kötüleşti. Tüm bunların, Biden ve Demokrat Parti'nin aşırı İsrail yanlısı konumları nedeniyle Arap ve Müslüman diasporasının yanı sıra sol kanatın desteğini kaybedebileceği 2024'teki başkanlık ve parlamento seçimleri üzerinde son derece olumsuz bir etkisi olabilir.”

Uzman, Cumhuriyetçiler açısından durumun ilk bakışta olumlu geliştiği görüşünü savundu: “Bölgedeki durumu, Biden'ın başkanlığının üç yılı içinde Gazze ile İsrail arasında ikinci açık çatışmaya sürükleyen muhaliflerini eleştirmek için bir neden daha var. Ancak durum o kadar da toz pembe değil. Nitekim Donald Trump'ın saldırgan yorumları gerek Biden yönetiminin gerek İsrail hükûmetinin gerekse Amerika Yahudilerin eleştirilerine yol açtı.” ABD’nin Netanyahu tutumuna gelince analist “Washington'un nihayet Binyamin Netanyahu'yu yalnızca başbakanlık görevinden değil, genel olarak büyük siyasetten de uzaklaştırma şansı var” ifadelerini kullandı: “Sağcı hükûmetin politikalarının başarısızlığı ve başbakanın olası istifası ortamında seçimler yapılacak ve İsrail'de Yair Lapid liderliğindeki daha "hoş" merkezciler ve merkez solcular iktidara gelecek. Öte yandan eğer Trump 2024 seçimlerini kazanırsa ikili ilişkiler de Biden ile Netanyahu arasındaki ilişkilere benzer sorunlarla karşı karşıya kalacağı muhtemeldir.”

Siyaset bilimci küresel düzeyde, ABD için de tablonun iki yönlü olduğunu belirtti: “İsrail, bir yandan Gazze'de kötüleşen çatışma ortamında Çin ve kısmen de Rusya ile ilişkilerini kötüleştirirken, aynı zamanda Hindistan hükûmetinin desteğini de kazandı. Bu durum, Tel Aviv ve Yeni Delhi'yi I2U2 ve IMEC ekonomik koridoru gibi projelere dâhil etmek olmak üzere daha iyi bir şekilde birbirine bağlamak isteyen Washington'ın isteklerine tamamen uyuyor.” Ayrıca Yurk, Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler zemininde Washington'ın Asya ve Ukrayna politikaları yönündeki gelişmelerle ilgili ihtimallerini şu şekilde değerlendirdi: “Gelinen nokta, ABD'yi bir kez daha on yılı aşkın süredir devam eden ‘Asya'ya yönelme’ sürecini yavaşlatmaya zorlayabileceği gibi, yavaş yavaş ilerleyen Ukrayna'daki olaylardan da uzaklaştırabilir. Ve Amerikan liderliği tüm dünyayı ABD'nin aynı anda iki savaş yürütebileceğine ikna etmeye çalışsa da bu tür açıklamalar pek çok kişiye pek inandırıcı gelmiyor.”

Doğu Bilimci Semyonov, İsrail ve ABD'nin Hizbullah'tan Neler Bekleyebileceğini Anlattı
Doğu bilimci Kiril Semyonov, İsrail ve ABD'nin Hizbullah'tan olası beklentilerine dair görüşlerini “Svobodnoy Presse” haber sitesine değerlendirdi. “Doğu Bilimci Semyonov, İsrail ve ABD'nin Hizbullah'tan Neler Bekleyebileceğini Anlattı” başlıklı yazıya göre Filistin-İsrail ihtilafında ikinci bir cephenin açılması ihtimali her şeyden önce Hizbullah'ın Yahudi devletinin topraklarına sızma hazırlıklarına bağlıdır: “Hizbullah şu anda genel olarak elinden gelenin en iyisini yapıyor. Ancak İsrail'in Lübnan sınırında iyi güçlendirilmiş mevzilerinin olduğunu göz önünde bulundurmuş olursak Hizbullah'ın muhtemelen büyük çaplı bir saldırı başlatacak ne gücü ne de yeteneği var. İyi bir durumda 50 bin savaşçıyı sahaya çıkarabilir ancak önden bir saldırıyla İsrail'in güçlendirilmiş mevzilerini kırmak son derece zordur. Bu nedenle çabaların yoğunlaşması büyük ihtimalle çok sayıda Sabotaj ve Keşif Grubunun sızmasını ve Lübnan topraklarından füze fırlatmalarının yoğunlaşmasına işaret ediyor.”

Gelinen noktada İsrail'in ABD'nin yardımına ihtiyacı olup olmadığı sorusuna gelince, uzman “bu durumun göz ardı edilemeyeceğini, Hizbullah'ın gerçekten Hamas'a yardımını ne ölçüde geliştirebileceğini görmemiz gerekiyor” şeklinde yanıtladı. Ayrıca Semyonov, ABD’nin bölgeye müdahil olma ihtimallerine de değindi: “Hamas'ın bölgeye, özellikle Hizbullah gruplarının da bulunduğu Suriye topraklarına müdahil olma seçeneği vardır. Eğer gerçek bir tehdit oluşturmaya başlarlarsa Amerikalılar kendi üslerini korumak için müdahale edebilirler.” Analist, Husilerin Kızıldeniz'de gemi taşımacılığına yönelik bir tehdit oluşturması, örneğin İsrail'e gaz ve petrol tedarikini durdurmak için tankerlere saldırmaya çalışması durumunda ABD’nin, uçak gemisi grubunu kullanabileceği ihtimalini de göz ardı etmedi: “Nitekim Husiler gemisavar füzelerle saldırı yeteneğine sahiptirler.”

Türk Denetimi: Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesinde Gazze'deki Durum Masaya Yatırıldı
3 Kasım'da Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) Astana’da "Türk Medeniyeti" sloganıyla düzenlediği zirve Rusya basınında geniş yer buldu. “İzvestiya” gazetesinin 4 Kasım sayısında yayımlanan “Türk Denetimi: Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesinde Gazze'deki Durum Masaya Yatırıldı” başlıklı uzman görüşlerine dayanan yazıya göre katılımcı ülkeler İsrail-Filistin savaşının gündeme getirmiş ve tüm dikkatleri Ortadoğu'daki çatışmaya odaklamışlardır. Yazıda görüşlerine başvurulan uzmanlar ise Türkiye’nin TDT’nın geliştirilmesindeki rolünü değerlendirmişlerdir.   

Rusya Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Bilimsel Bilgi Enstitüsü Yakın ve Sovyet Sonrası Doğu Bölümünde araştırmacı Razil Guzaerov, Türkiye’nin, Türk dünyası lideri rolünü üstlenmeye çalıştığını belirtti: “Ankara, Türk Devletleri Teşkilatının geliştirilmesi ve bünyesinde çeşitli kurumların oluşturulması (örneğin, Türk yatırım fonunun kurulması) yoluyla bölgedeki entegrasyon süreçlerinin lideri olmayı amaçlamaktadır.”

Uzmana göre Ankara'nın dış politikanın diğer alanlarındaki başarısızlıkları büyük ölçüde Türk dünyası politikasının Türkiye için önemini belirledi: “Ankara'nın kendi uluslararası ilişkiler alt sistemini oluşturma stratejisini ne Ortadoğu'da ne de Balkanlar'da uygulayamayacağı ortaya çıktı. Türkiye'nin bu yöndeki hedefleri beklentileri karşılayamadı. Ankara, Türk dünyasına yönelik politikalar uygularken, Türk Devletleri Teşkilatına üye ülkelerle dil ve etnik yakınlık şeklinde birtakım avantajlara sahiptir. Türk politikacıların TDT'nin gelişimi hakkında konuşurken özellikle vurguladığı faktör budur.” Analist aynı zamanda şu anda Türkiye'nin bu yönde koşulsuz liderliğinden bahsetmenin mümkün olmadığını da sözlerine ekledi: “Bu durum öncelikle TDT'ye üye olan Orta Asya devletlerinin başta Rusya olmak üzere diğer güçlerle ekonomik açıdan yakın bağ içinde olmasından kaynaklanmaktadır. Ankara'nın yatırım iş birliği de dâhil olmak üzere bu ülkelerle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde Rusya veya Çin ile bu konuda rekabet etme imkânı bulunmamaktadır.”

Guzaerov, öngörülerini şu şekilde özetledi: “Türkiye'nin liderliği doğrudan TDT stratejisinin uygulanmasındaki başarıya ve üye ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesine bağlı olacaktır. Ankara uzun bir süre bölgedeki ana faaliyetlerini insani alanda yürüttü ve TDT çerçevesinde bile ülkeler arası iş birliğinin bu yönü ağır basmaktadır. Örneğin, medya forumları düzenlemek, ortak ders kitapları oluşturmak, sendikalar oluşturmak vb. Erdoğan, gerçekten katılımcı sayısını artırmayı umuyor ve bu durumda bu gerçek, kuruluşun yerinde durmadığı, gelişmekte olduğu ve bazı umutlara sahip olduğu yönünde bir argüman olarak kullanılabilir.”

Tartışmanın diğer katılımcısı olan Rusya Bilimler Akademisi Sosyal Bilimler Bilimsel Bilgi Enstitüsü Yakın ve Sovyet Sonrası Doğu Bölümü Başkanı Vladimir Avakatov söz konusu zirvede Türk liderin Türk devletlerine tek bir alfabeye geçilmesini önerdiğine dikkat çekti: “Türk devletleri zaten 90'lı yıllarda bu öneriyi yaptılar. Ancak daha sonra işler yürümedi çünkü diğer ülkeler Kiril alfabesini kullanıyordu.” Uzman, daha sonra Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan'da Latin alfabesine kademeli geçişin yaşandığını hatırlattı: “Şimdi geriye Kazakistan'ı Latin alfabesine geçişte doğru yolu seçtiğine ikna etmek kalıyor.”

"Gündemi Takip Etme Girişimi": ABD Dışişleri Bakanının İsrail'in Meşru Müdafaa Hakkıyla İlgili Sözlerinin Arkasında Ne Var?
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında dile getirdiği “Filistin hareketi Hamas'ın saldırısından sonra İsrail'in kendi topraklarını savunma hakkı olduğu kadar sorumluluğu da var” ifadeleri Rusya basınına yansıtılarak değerlendirildi. Rus devlet destekli televizyon ağı olan “RT” internet sayfasında yayımlanan “Gündemi Takip Etme Girişimi: ABD Dışişleri Bakanının İsrail'in Meşru Müdafaa Hakkıyla İlgili Sözlerinin Arkasında Ne Var?” başlıklı yazıya göre Blinken, "İsrail'in Hamas'a karşı kampanyasını nasıl yürüttüğü önemli" diye vurguladı. Nitekim 7 Ekim'de yaşananların sorumlusu Gazzeli siviller değil. Yazıda görüşlerine başvurulan Uluslararası İnsani ve Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Uzmanı Vladimir Bruter’e göre İsrail'in meşru müdafaa amacıyla hareket ettiğini söylemek, durumun keyfî bir yorumudur: “Yasal açıdan bakıldığında, bu soru Rusya'nın BM daimî temsilcisi Vasily Nebenzya tarafından İsrail'in işgalci taraf olduğunu hatırlatarak yanıtlandı.”

Uzman, İsrail’in, Arap devleti Filistin'i kuran BM kararını ihlal ettiğini ve Tel Aviv'in uluslararası toplum ve örgütlerinin talimatlarına uymadığını belirtti: “Hukuki açıdan bakıldığında, Filistin Arap devletinin kurulmasıyla durumun uzun zaman önce çözülmesi gerekiyordu. Ve sürecin neden henüz yapılmadığı sorusu ABD'ye yöneltilmelidir.” Analiste göre Biden yönetiminde İsrail'den memnun olmayan çok sayıda yetkili var: “Demokratlar, her türlü milliyetçiliğin modern ABD'nin ruhuna aykırı olduğuna ve İsrail'e verilen mevcut desteğin gerekenden daha yüksek olduğuna inanmış olsalar da ancak Beyaz Saray'ın İsrail'e yönelik tutumunun kamuoyu baskısıyla değişmesi pek olası görünmüyor.” Siyaset bilimci, Blinken’ın Tel Aviv'den sonra olası Ürdün gezisinin nedenlerine de değindi: “Amaç, bölgedeki bu durumun tersine dönmesini ve Ürdün’ün İsrail'e muhalif diğer Arap devletleriyle birleşmesini önlemektir.”

Tartışmanın diğer katılımcısı olan Siyasi Bilgi Merkezi Genel Müdürü Alexey Mukhin, İsrail’in çok agresif yöntemlerle hareket ettiği görüşünü savundu: “Kitlesel sivil ölümlerin de eşlik ettiği bu durum talihsizliktir.  Aralarında Dışişleri Bakanı Blinken'ın da bulunduğu Biden yönetimi, Ortadoğu’daki vekili Tel Aviv'in eylemlerini meşrulaştırmaya çalışıyor.” Uzman bu hamlelerin koşulsuz destek açıklamalarının ardından yapılan siyasi bir manevra olduğunu ifade etti: “Blinken'ın İsrail ziyareti, gündemi takip etme girişimi olsa da  ancak Netanyahu hükûmetinin ve İsrail Savunma Kuvvetlerinin eylemlerinin kesin olarak acımasız konumu nedeniyle çok kötü sonuçlanıyor.”