Ortadoğu ve Kuzey Afrika (OKA)’da İşgücü Verimliliği ve Ücret İlişkisi

Bu çalışmanın amacı ekonomi biliminin temel önermelerinden birisi olan işgücü verimliliği-ücret ilişkisini OKA ülkeleri arasından verisi mevcut olan ülkeler için test etmektir. Klasik ve modern ekonomi kuramları ücretlerin belirlenişini doğrudan ya da dolaylı olarak işgücü verimliliği ile ilişkilendirmektedir.  İşgücünün verimliliği ile ücret arasında doğrudan ilişki kuran ücret teorisi, Phillips H. Wicksteed ve John Clark tarafından geliştirilen marjinal verimlilik (marginal product) ücret teorisidir. Klasik ve neoklasik olarak adlandırılan iktisat okullarının bu temel modeline göre ücretler, işgücünün marjinal verimliliğine göre, yani son işçinin üretime katkısına göre belirlenir. Böylece toplam üretimden işgücünün aldığı payın temel belirleyicisi işgücünün verimliliğidir.  Öte yandan, bağımsız bir bilim olarak iktisadın kurucusu sayılan Adam Smith’in ücret fonu (wage fund) kuramı, tasarruf edilerek oluşturulan ücret fonunun büyüklüğünün hem işgücü talebinin hem de ücretin belirleyicisi olduğunu ileri sürmüştür. Bu teori ücret oranı ile verimliliği doğrudan ilişkilendirmemekle birlikte, ücret fonunu büyüklüğünü diğer üretim faktörleri ile beraber işgücünün verimliliği belirlemektedir. David Ricardo tarafından öne sürülen geçimlik ücret (subsistence wage) teorisi ise işgücüne yaşamını idame ettirmeye yetecek kadar ücret verilmesini öngörmektedir. Bu ücret teorisi işgücünün verimli olarak çalışmasını sağlayacak bir ücret öngörmekte, ancak işgücünün verimliğinin ücrete yansıtılmasını içermemektedir. Karl Marx tarafından ileri sürülen artık değer (surplus value) teorisi de ücretin işgücünün üretkenliğinin altında olduğunu ve aradaki farkın artık değeri oluşturduğunu ve bu artık değere kapitalistin el koyduğunu ileri sürmektedir. Francis A. Walker tarafından geliştirilen ücret teorisi ise, ücretin işgücü dışındaki üretim faktörleri olan, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimcinin payları ödendikten sonra üretimden kalan artığın (residual) işgücüne verildiğini ileri sürmektedir. Keynesyen gelenek içerisinde değerlendirilebilecek ve John Davidson tarafından geliştirilen pazarlık (bargaining) teorisi ücretin işgücünün örgütlük (sendikalaşma) düzeyi ile işverenin örgütlülük düzeyi (işveren örgütleri) ve mal ve faktör piyasalarının rekabetçi yapılarının belirlediği işgücü ve işveren arasındaki pazarlığa bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Bu teori çerçevesinde işgücü örgütlerinin pazarlık gücünü belirleyen faktörlerden birisi, işgücünün verimliliğidir. Modern ücret teorileri işveren ve işgücünün davranışları üzerine kurgulanmakta ve böylece davranışsal (behavioral) ücret teorileri olarak adlandırılmaktadır. Bu teoriler ücret ile işgücü verimliliği arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır.

Öte yandan, özellikle son birkaç on yılda ve özellikle bilgi ve iletişim teknolojileri başta olmak üzere üretim süreçlerinin birçok alanında ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin ve getirdiği işgücü verimlilik artışlarının ücret artışlarına yansıyıp yansımadığı konusunda literatürde bir görüş birliği söz konusu değildir. Bu konuda yapılan çalışmaların tamamına yakını ise gelişmiş ülkeleri konu almaktadır. Biz bu çalışmamızda, veri varlığı kriterine göre seçtiğimiz 11 OKA ülkesi, Cezayir, Bahreyn, Mısır, İran, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Fas, Oman, Tunus ve Türkiye için 1995-2014 döneminde geniş olarak tanımlanan ücretin (nakit ve ayni ödemeler-gıda ve konut gibi-ve hükümetin sosyal güvenlik katkılarını kapsayan) toplam üretim maliyetleri içeresindeki payı ile istihdam edilen kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla ile ölçtüğümüz ekonomideki ortalama işgücü verimliliği arasındaki ilişkiyi ampirik olarak hesaplamayı amaçladık. Çalışmamızda kullandığımız veri setini World Bank Dadabank ve The Conference Board Total Economy Database’den derledik.

Ampirik bulgularımızın sonuçlarını şöyle özetlemek mümkündür. Geniş olarak tanımlanan ücret oranı ile ekonomideki ortalama verimlilik arasında kapsadığımız ülkelerde uzun dönem pozitif bir ilişki söz konusudur. Bunun anlamı bu ekonomilerde uzun dönemde işgücü verimliliğinde ortaya çıkan artışlar uzun dönemde ücret artışlarına yansımakta ve dolayısıyla çalışanların refahlarında artış sağlamaktadır. Ancak kısa dönemde pozitif ve anlamlı bir ilişki yalnızca İsrail ve Türkiye’de söz konusudur. Bu durum bu ekonomilerin daha çeşitlenmiş olmaları, özellikle sanayi sektörlerinin teknolojik gelişmeye daha açık olmaları ve daha kurumsal işgücü piyasalarına sahip olmaları ile açıklanabilir. İsrail ve Türkiye ekonomilerinin kapsanan diğer ekonomilere göre daha piyasa temelli ekonomiler olmaları ve böylece mal, hizmet ve üretim faktörlerinin fiyatlarının ilgili piyasalarda talep ve arz koşullarınca belirleniyor olması da bu ekonomilerde ortalama verimlilikle ücret arasında hem kısa hem de uzun dönem ilişkinin varlığını açıklamaktadır. Çalışmanın ampirik bulgusunun ekonomi politik sonucu ise, OKA ülkelerinde işgücünün verimliliğini artıracak yapısal reformların uzun dönemde çalışanların refahına yansımalarının toplumsal barışın ve istikrarın sağlanmasına katkı sağlayacağı, bu nedenle de hükümetlerin işgücü verimliğini artıracak fiziksel ve beşeri sermayeye ve ekonomilerin kurumsal gelişmesine yatırım yapmaları gerektiğidir.  

 

[*] Bu çalışma 11-13 Mayıs arasında Anadolu Üniversitesi’nde düzenlenen Uluslararası Ekonomi Konferansında sunduğum bildirinin ekonometrik bulgularını kısaca tartışmaktadır.