Putin’in Ertelenmiş Ziyareti ve Uçak Krizi

Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) ORSAM Avrasya Danışmanı
Vladimir Putin’in Türkiye-Rusya arasındaki Üst Düzey İşbirliği Konseyi’nin (ÜDİK) üçüncü toplantısı çerçevesinde 15-16 Ekim 2012’de gerçekleştireceği Türkiye ziyaretini iptal etmesi ve ardından da Rusya ile Türkiye arasında “uçak krizi”nin yaşanması, Türk-Rus münasebetlerini yeni bir boyutta gündeme getirmiştir.
 
XXI. yüzyılda uluslararası arenada yaşanan en dikkat çekici gelişmelerden biri de Türkiye-Rusya yakınlaşması olmuştur. Soğuk Savaş döneminde farklı cephelerde yer alan Rusya ile Türkiye, yüzyılın başında çok yönlü işbirliği geliştirmişlerdir. Bavul ticareti ile başlayan münasebetler, günümüzde çok yönlü işbirliği seviyesinde gelişmektedir. Vizelerin kaldırılması ve tarafların, Rusların Türkiye’de nükleer santral inşa etmeleri konusunda anlaşmaları bu münasebetleri daha da pekiştirmiştir. Ancak son dönemde yaşanan “Arap Baharı” ve özellikle de Suriye’deki gelişmeler, Türkiye-Rusya münasebetlerini de etkileyeceğine benzemektedir.
 
XXI. yüzyılın başında Rusya ile Türkiye’yi yakınlaştıran hususlardan biri de her iki ülkenin dış politikada “sıfır sorun” siyaseti izlemeleri, bütün komşularıyla dostluk ve komşuluk münasebetlerini geliştirme çabası içerisinde olmaları ve uluslararası arenadaki sorunları barışçıl yollarla çözmeyi amaç edinmeleriydi. Ancak her iki ülkenin de güçlenmesiyle bu politikalardan zaman zaman vazgeçildiği görülmektedir. Rusya, Gürcistan’a müdahale ederken, Türkiye de Orta Doğu’da yukarıda tasvir edilen siyasetten uzaklaşmış bulunmaktadır.
 
Yaşanan Türk-Rus yakınlaşmasına rağmen iki ülke arasında rekabet alanlarının olduğu da kesindir. Bu rekabet alanlarının başında hiç şüphesiz Orta Asya ile Kafkasya gelmektedir. Her iki ülkenin farklı dönemlerde de olsa hâkim/etkili oldukları Orta Doğu ile Balkanlar da her zaman Türkiye ile Rusya’nın önem verdikleri bölgeler olsa da bu alanların Türk-Rus münasebetlerini fazla olumsuz etkilemeyeceği düşünülüyordu. Ancak Türkiye’nin Suriye’deki krizde artık bir taraf olması ve bu meselede NATO üyesi olarak ya da onun adına değil de bağımsız bir ülke olarak hareket etmesi, Rusya’nın Suriye’yi bölgedeki en önemli ortağı olarak görmesi, ABD başta olmak üzere Batı’nın gündeminde artık Suriye krizinin neredeyse hiç olmaması, Türkiye ile Rusya’yı karşıya karşıya getirmiştir. Türk-Rus yakınlaşmasına kıskançlıkla yaklaşan Batı, bu bağlamda istediğini elde etmiştir.
 
Vladimir Putin’in ziyareti hiç şüphesiz uçak krizinden çok önce ertelenmişti (Aralık ayının başına). Ancak bu ertelenmenin sebebi, Rus yetkililerinin ileri sürdüğü gibi iç politikadaki meşguliyetler olamaz. Bir ülkenin iç politikası her zaman yoğundur ve ülke içerisindeki toplantı/yoğunluklar da dış ziyaretler göz önünde bulundurularak ayarlanmaktadır. Putin’in Türkiye ziyaretini ertelemesinin en önemli nedeni muhtemelen Suriye’de gerginliğin yaşandığı bir dönemde bu ziyareti gerçekleştirmek istememesidir. Zira ikili görüşmelere Suriye krizi gölge düşürecek, ikili münasebetlerdeki gelişme ve sorunlar ikinci planda kalacak ve belki de gergin bir havanın oluşmasına neden olacaktı. Türk tarafı da söz konusu ziyaretin ertelenmesini anlayışla karşılamıştır. Çünkü Türk yetkililer de bu günlerde Rusya ile Suriye krizini tartışmak istemiyorlar. Ancak yaşanan uçak krizi, ziyaret olmadan da Türk ve Rus yetkililerini karşı karşıya getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında ziyaretin gerçekleşmesi münasebetler açısından daha faydalı olacaktı.
 
Uçak krizine bakıldığında her iki tarafın da haklı gerekçelere sahip olduğu görülmektedir. Türkiye, sivil uçaklarla askerî teknolojilerin taşınamayacağını ileri sürerken, Rus yetkililer de Suriye’ye karşı uluslararası yaptırım kararının alınmadığını ve dolayısıyla Türkiye’nin uçağı indirme hakkının olmadığı düşüncesindedirler. Yine Rus yetkililer, Ankara’daki Rusya Büyükelçiliği temsilcilerine uçakta bulunan Rus vatandaşlarıyla görüşme hakkının verilmediğini, uçaktaki Rus vatandaşları yemek verilmediği ve iyi muamele edilmediğini öne sürürken, Türk yetkililer de bütün bu suçlamaları reddetmektedirler. Bu tür karşılıklı suçlamaların devam edeceğini tahmin edebiliriz. Planlanan ziyaret belirlenen tarihlerde gerçekleşseydi, hiç şüphesiz Vladimir Putin ile Recep Tayip Erdoğan, bu tartışmalara son vereceklerdi.
 
Suriye krizinin, daha uzun süre uluslararası kamu oyununu meşgul edeceği benzemektedir. Rusya ile Türkiye gibi Suriye meselesinde önemli rol oynayan ülkelerden, bundan sonra tutumlarını değiştirmelerini beklemek yanlış olur. Zira burada hem ülkenin prestij kaybı, hem de bölgedeki bir takım çıkarlar söz konusudur. Ancak tarafların Suriye de dâhil olmak üzere sorunlu konularda kendi kaygılarını dile getirmeleri, “uçak krizi” gibi olaylarda da karşılıklı suçlamaları yumuşak bir uslûpla yapmaları, ziyaretleri iptal etmeyip tam tersine yoğunlaştırmaları, hızla gelişen münasebetlerin minimum seviyede olumsuz etkilenmesini sağlayacaktır. Aksi takdirde XX. yüzyılın başında Sovyet Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşanan münasebetlerdeki inişli-çıkışlı seyir,  XXI. yüzyılın başında da tekrarlanacaktır.