PYD Suriye’de Rusya Eksenine Kayar mı?

Rusya lideri Putin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Suriye krizine ilişkin yaptığı konuşmada “sadece rejim ordusu ve Kürtlerin gerçek anlamda DEAŞ’a karşı mücadele ettiğini” ifade etmişti. Bu açıklama Rusya’nın iç savaşa rejim ve aynı zamanda Kürtler lehine müdahil olacağının işaretiydi. Gerçekten de Putin’in konuşmasını takip eden günler ilk olarak Rusya’nın Esad rejimine destek için hava operasyonları başladı. Buna paralel olarak Rusya ve PYD arasında görüşme trafiği hızlandı. İlk olarak Putin’in Ortadoğu ve Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov, PYD Eş Başkanı Salih Müslim ile Moskova’da bir araya geldi. Ardından Bogdanov PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ve Kobani üst düzey yöneticilerinden Enver Müslim ile bir araya geldi. Ziyaretlerin ardından Rusya’nın yönlendirmesi ile PYD’nin Rusya’da temsilcilik açmak için başvuruda bulunduğu haberi basına yansıdı. Bu görüşmelerin ertesinde Rusya lideri Putin’den “Suriye'de rejim kuvvetleriyle Kürt güçleri, teröre karşı birleşmeli” açıklaması geldi. Bu açıklama esasen Rusya’nın Kürtlere Suriye iç savaşına rejim safında katılma çağrısı olarak okunabilir. Zira Rusya Suriye’de “terörist” derken rejime karşı mücadele yürüten tüm silahlı unsurları tarif etmektedir.
 
PYD Suriye iç savaşı başladığı tarihten itibaren “üçüncü yol” olarak ifade ettikleri bir politika takip etti. Örgüt, Suriye’de yaşanan çatışmaları Araplar arası bir mücadele olarak gördü ve bu savaşta doğrudan taraf almayarak kendi yerel/dar çıkarlarına odaklandı. Savaşın derinleşeceği ve zaman içinde yerel güçlerin öne çıkacağı düşüncesinden hareketle kendi idari, siyasi, askeri ve ekonomik altyapılarını güçlendirmeye odaklandı. Suriye içi ve dışı aktörlerle ilişkilerini belirlerken de sadece “özerk Kürt” bölgesi kurulmasına ne kadar hizmet edeceği hesabından yola çıkıldı. Bu çerçevede Suriye rejimi ile kurmuş olduğu özel ilişki Kürt nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde PYD’nin önünün açılmasına hizmet etti. Ancak yine de hiçbir aktör ile kalıcı, stratejik düzeyde ilişki geliştirmedi.
 
IŞİD’in Suriye’de yükselişi PYD’ye yeni fırsat alanları sundu. IŞİD’e karşı mücadelede yer almak uluslararası alanda meşruiyet sağlama ve destek almanın araçlarından biri haline dönüştü. Bu anlamda Suriye’de en uygun yerel unsur olarak Suriyeli Kürtler Batı’nın yakın müttefiki haline geldi ve güçlendi. Bu süreç içinde PYD’ye bağlı milis güç YPG’nin ABD desteği altında Tel Abyad’ı ele geçirerek iki bölgesi arasında coğrafi bütünlük sağlaması “ABD denetiminde bir Kürt bölgesi mi ortaya çıkıyor” tartışmalarını beraberinde getirdi. Rusya’nın Suriye Kürtleri ve PYD ile yakınlaşma çabaları bu süreci takiben gelişti.
 
PYD açısından bakıldığında kendileri üzerinde ortaya çıkan ABD-Rusya rekabeti yeni fırsatlar sunmaktadır. PYD gerekli hallerde bir ülkeyi diğerine karşı koz olarak kullanma imkanı elde etmektedir. Bir taraf ile işbirliğinin artması diğerini PYD’ye daha fazla destek verme konusunda motive edecek ya da biri ile sorun yaşadığında diğerine yaklaşarak açığı kapatabilecektir. Ayrıca PYD ABD’den sonra Rusya’nın da koruma şemsiyesi altına girmekte. Yani Suriye Kürtleri üzerinde yaşanan ABD-Rusya rekabetinin kazananı PYD olacak gibidir.
 
Ancak başta ifade edildiği üzere PYD ittifaklarını belirlerken hiçbir zaman bütün yumurtalarını tek sepete koymayacak şekilde hareket ediyor. Güç dengelerine  bakıyor, farklı bölgelerin kendine has şartlarını değerlendiriyor ve buna göre değişik yer ve zamanlarda değişen ittifaklar içine girebiliyor. Örneğin Afrin bölgesinde Nusra’ya karşı, Kobane’de IŞİD’e karşı bazı Özgür Suriye Ordusu unsurları ile işbirliği yaparken, Haseke’de IŞİD’e karşı rejimle işbirliği yapabiliyor. Rejim ve PYD arasında Haseke ve Kamışlı’da birbirlerinin kontrol ettiği semtlere karışmamaya dayalı bir anlaşma söz konusu. Buna rağmen Haseke’de rejim ve YPG güçleri arasında 2013 yılının aralık ve 2014 yılının mayıs ve 2015 yılının ocak aylarında çatışmalar yaşanmıştı.
 
PYD bugüne kadar muhaliflerle de çatışmaktan olabildiğince kaçındı. Hatta Afrin ve Halep’te rejim ile olduğu gibi birbirlerine saldırmamaya dayalı anlaşmalar imzaladı. Rusya, PYD’nin bu pragmatik tavrını bir kenara bırakarak kendi liderliğinde muhaliflere karşı oluşturulan ittifak ve operasyonların aktif bir parçası olmasını teklif ediyor. Afrin çevresi, Halep merkez ve kırsalında rejimin kara operasyonlarını rahatlatacak biçimde muhaliflere yeni cepheler açmasını istiyor. PYD’nin bugüne kadarki yaklaşımı düşünüldüğünde Rusya’nın bu çağrısına olumlu yanıt vermesi beklenmemeli. Ancak genel PYD tavrının sonucu olarak net bir karşı çıkış da sergilenmeyecektir. PYD Rusya’nın kendisine yönelik açılım çabasını daha fazla silah desteği almak, ABD’nin kendisine ilgisini canlı tutabilmek, Türkiye gibi aktörlerin müdahale olasılığını azaltmak için kullanmak isteyecektir.
 
PYD, rejim ile birlikte muhaliflere karşı açık cephe almasının ağır sonuçları olacağını biliyor. Sonuçta PYD sahadaki güç dengelerini Rusya’ya göre çok daha iyi okumakta ve birçok yerde güç dengelerinin rejimden ziyade muhaliflerden yana olduğunu, Rusya’nın askeri desteğine rağmen iç savaşın rejim lehine kesin bir zafer ile sonuçlanmasının mümkün olmadığını biliyor. Haseke ve Kamışlı’da rejim ile işbirliğine ihtiyaç duyarken, Afrin ve Halep için muhaliflerle anlaşmak durumunda.
 
ABD, Rusya’nın PYD ile yakınlaşma çabalarına kuşku ve bir miktar kaygı ile yaklaşacaktır. Ancak ABD, IŞİD ile mücadelede Suriye’deki tek güvendiği ortak ile ilişkisinin zarar görmesine izin vermek istemeyecektir. ABD ve PYD, Kobane ile Tel Abyad’da IŞİD’e karşı yakın işbirliği sağlamayı başarmıştı. Taraflar arası işbirliği çok daha somut ve derin. Ayrıca ilişkilerde önemli mesafe kat edilmiş durumda. İki taraf birbirinden vazgeçmek istemeyecektir. Ancak PYD ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmayacak düzeyde Rusya ile de ilişkileri geliştirebilir.
 
PYD’nin Suriye rejimi ile olası ittifakının maliyetlerinden biri kendisine zaten kuşkuyla yaklaşan Türkiye’nin yaptırımlarına maruz kalma olasılığı. PYD’nin PKK ile var olan organik ilişkisi nedeniyle Türkiye tarafından tehdit olarak algılandığı biliniyor. Son dönemde PKK ile çatışmaların şiddetlenmesine paralel Türkiye’nin PYD’ye yönelik tavrında da sertleşme ortaya çıktı. Başbakan Davutoğlu’nun “PYD’ye verilen silahların PKK’ya gittiğinini tespit edilmesi durumunda PYD’yi de vururuz”, Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun “PYD lideri Salih Müslim’i aklını başına almaya davet etmesi” söylemleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Türkiye açısından PYD konusundaki rahatsızlığın nedenlerinden biri de ayaklanmanın başından bu yana rejim ile ilişkisini sürdürmesi ve muhaliflerle birlikte hareket etmemesi idi. Türkiye’nin PYD ile yapılan görüşmelerde telkinlerinin başında muhaliflerle birleşmesi geliyordu. PYD’nin Rus çağrısına uyması Türkiye’nin Suriye politikasının altının oyulması ve PYD’nin Suriye’de Türkiye müttefikleri ile açık savaşa girmesi anlamına gelir. Bu da Türkiye’nin PYD üzerinde daha ağır baskısını beraberinde getirir. Bunun yanı sıra Suriyeli muhalifler arasında PYD’ye karşı zaten var olan güvensizlik derinleşecektir. PYD Rusya’nın muhaliflerle çatışma çabalarına katılırsa Afrin’de Fetih Ordusu, Halep’te Şam Cephesi gibi güçlü muhalif çatı yapılanmaların saldırılarına maruz kalabilir. PYD açısından son engel ABD. PYD’nin rejim ile taktiksel düzeyde işbirliği yapması ABD tarafından anlaşılır bir durum. Ancak bunun ötesine geçerek rejim, Hizbullah ve Rusya ile ittifaka girmesi PYD açısından stratejik önem taşıyan ABD ile işbirliğini de tehlikeye sokacaktır.
 
Bugüne kadar çözüm süreci, Türkiye’nin de PYD yetkilileri ile görüşmesi gibi nedenlerle PYD’ye yardım edebilme konusunda manevra alanı olduğunu düşünen ABD, Türkiye’nin PYD’ye yönelik tavrının sertleşmesi ile Türkiye-PYD arasında tercihe zorlanabilir. ABD’nin Türkiye’yi tercihi durumunda PYD’nin Rusya-rejim ittifakına daha yakınlaşması söz konusu olabilir.