Rio Grande ve Colorado Nehirleri Uyuşmazlıkları: Harmon Doktrininin Ortaya Çıkışı II

4. 3 Şubat 1944 Andlaşması
 
ABD ile Meksika arasında ikinci uyuşmazlık konusunu oluşturan nehir Colorado’dur. ABD’nin, Colorado nehrinin kendi ülkesinde kalan kısmında, 1898 yılından itibaren, sulama kanalları açarak nehrin sularını saptırmaya başlaması üzerine, Meksika, bu duruma karşı çıkmış ve Colorado nehrine ilişkin uzlaşmazlık ortaya çıkmıştır. ABD Rio Grande nehrinde takındığı tutumu, bu sorunda da devam ettirmiş ve Başsavcı Harmon’un değerlendirmelerini hükümet görüşü olarak Meksika tarafına bildirmiştir.
 
Ancak ABD, 1940’lı yıllardan sonra, hem Kanada hem de Meksika ile çıkan uyuşmazlıklarda takındığı tutum yönünden hem de devlet ve hükümet yetkililerinin yaptığı açıklamalar yönünden Harmon doktrinini terk etmiştir. ABD ile Meksika arasında Colorado nehri ile ilgili müzakerelerde, ABD Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri Hackwort, 26 Mayıs 1942 tarihinde verdiği mütaalasında, incelediği uluslararası öneme sahip nehirler ve göllere ilişkin andlaşmaların hiçbirinde bir ülkenin, kendi ülkesini aşarak diğer bir ülkeye giren nehirlerin, kendi toprakları içinde kalan kesiminde, tüm suları dilediğince kullanabilmesinin kabul edilmediğini ve andlaşmalarda bu durumun aksine, aşağı kıyıdaşın haklarının özel olarak korunduğunu belirtmiştir.
 
ABD, Harmon doktrinini ilk olarak, 3 Şubat 1944 tarihli, Meksika ile imzaladığı “Colorado ve Tijuana Nehirleriyle, Rio Grande’nin Fort Quitman’dan Meksika Körfezine Kadar Olan Kesiminin Sularının Kullanılmasına İlişkin Andlaşma”nın senatoda onaylanma görüşmeleri yapılırken reddetmiştir. Ancak, ABD’nin bu doktrini reddetme eğiliminde olduğu, daha 1924 yılında ABD Kongresi’nde kabul edilen bir kanunda ortaya çıkmaktadır. Kanun ile ABD’nin, Meksika ile Rio Grande sularından hakça faydalanılması için ortak çalışma yapması kabul edilmiştir.
 
Komitenin çalışmaları sırasında Meksika, ilk aşamada Colorado nehri sularından 4,44 milyar m3 su talep etmiştir. ABD ise Meksika’ya 0,92 milyar m3 su ve ek olarak da, drenaj sonucu ana yatağa dönen suları teklif etmiştir. Karşılıklı teklifler arasındaki fark nedeniyle görüşmeler 1930’lu yıllarda kesilmiştir. ABD, müzakerelerin kesilmesini takiben havzada su kaynaklarını geliştirme faaliyetlerine devam ederken bir yandan da havzada kullanılacak su miktarını tespit etme yönünde çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bu şekilde Meksika’ya tahsis edilebilecek miktar belirlenmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda Colorado nehrinden artacak su miktarının 1,85 milyar m3 olacağı belirlenmiştir. Bunun üzerine Meksika’ya verilen 30 Haziran 1941 tarihli notada, Colorado nehrinden Meksika’ya tahsis edilebilecek miktarın 1,1 milyar m3 olacağı bildirilmiştir. Notada ayrıca teklif edilen miktarın Meksika’nın isteğine göre düzenleneceği ve bu şekilde düzenlenmiş bir akışın daha büyük miktardaki düzensiz akımdan daha kıymetli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeyi yapan Boulder barajının, inşa ve bakım masraflarının da Meksika hükümetinden talep edilmeyeceği belirtilmiştir.
 
Meksika, bu notaya karşılık olarak verdiği 22 Temmuz 1941 tarihli cevapta; Meksika’nın 1929 yılında talep etttiği miktarın U’ine denk gelen 2,5 milyar m3 su talep ettiğini ve bu miktarın yapılan çalışmalar sonucunda ülkenin ihtiyaçları için asgari miktarı oluşturduğunu belirttikten sonra, söz konusu miktarın, ABD tarafından kullanıldıktan sonra nehirde kalan kısmı oluşturduğunu belirtmiştir. 11 Şubat 1942 tarihli ABD’nin cevabında düzenlenmiş akımın önemi tekrar vurgulanmış ve ABD teklifini 300 milyon m3 artırmıştır. Boulder barajının masraflarına da değinen ABD, bu nedenle bir talepte bulunmamış ve garanti edilen miktarın üstüne çıkacak bir akımın Meksika için bir hak oluşturmayacağını da açıkça belirtmiştir.
 
ABD’nin, Meksika’ya tahsis edilecek su miktarına ilişkin teklifini 1,42 milyar m3’e çıkarmasına karşılık, Meksika 2,5 milyar m3’te ısrarlı olmuştur. ABD ise Meksika’nın bu ısrarına karşılık, Boulder barajının Meksika’ya sağladığı kuraklığı önleme gibi yararlardan tekrar söz etmiştir. Karşılıklı bu notalardan sonra iki ülkenin Dışişleri Bakanlığı temsilcileri ve Uluslararası Sınır Komisyonu’ndan oluşan heyetler arasında görüşmeler yapılmış ve 3 Şubat 1944’de andlaşmaya varılmıştır.
 
Andlaşmanın 10. maddesine göre ABD, Meksika’ya Colorado nehrinden yıllık 1,85 milyar m3 su tahsis etmiştir. Söz konusu miktarın, her sulama sezonu başında Meksika tarafından belirlenen programa göre bırakılması ve eğer nehirde fazla su bulunursa 250 milyon m3’lük ilave bir miktarın da Meksika’ya iletilmesi hükme bağlanmıştır. Ancak kuraklık dönemlerinde, ABD’de uygulanacak kısıntı oranının, Meksika’ya da yansıtılacağı da andlaşma hükümleri arasındadır.
 
Andlaşma ile ABD’ye kalan miktar ise 19,7 milyar m3’tür. ABD’nin, uluslararası sınır komisyonundaki heyetinin başında bulunan Lawson, senato dış ilişkiler komisyonunda yaptığı açıklamada, Meksika’ya bırakılan su miktarının sadece %5’inin Colorado nehrinin doğal akımından kaynaklandığını kalan kesimin ise ABD’nin kullanımından sonra nehir ana yatağına verilen atık sulardan oluştuğunu belirterek ve söz konusu andlaşma ile ABD’nin hem mevcut hem de gelecekteki kullanımlarını garanti altına aldığını açıklamıştır.
 
Güney eyaletlerinin senatörlerinin, Kongre’de andlaşmanın onaylanması ile ilgili görüşmeler sırasında Harmon doktrinini savunmasına karşılık, başta Dışişleri Bakanı olmak üzere hükümet yetkilileri, Harmon doktrinini artık geçerli bir hukuk kuralı olarak kabul etmediklerini açıklamışlardır. Bu açıklamalardan sonra da ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean Achenson, Dışişleri Hukuk Müşaviri Benedict English ve hükümet yetkilisi Frank Clayton da Harmon doktrinine yönelik, karşı fikirlerini ortaya koymuşlardır.
 
ABD’nin Harmon doktrinini kesin olarak reddetmesi ise, Kanada ile Columbia nehrine ilişkin uyuşmazlık sırasında olmuştur. Kanada’nın yukarı kıyıdaş durumunda bulunduğu Columbia nehrinin tamamını saptırarak, kendi toprakları içindeki Frazer nehrine akıtmak istemesi üzerine çıkan uyuşmazlıkta, ABD Columbia nehri üzerinde kurmuş bulunduğu enerji üretim tesislerinin zarar görme tehlikesi üzerine, Harmon Doktrinini terk etmek zorunda kalmıştır.
 
ABD Dışişleri bakanlığı tarafından 1958 yılında hazırlanan bu konudaki bir muhtırada, Kanada ile ABD arasındaki Columbia nehri uyuşmazlığının, uluslararası teamüllere göre çözüme kavuşturulması gerektiği ve bu konuda yapılan çalışmalardan her devletin kıyıdaşı olduğu nehirden faydalanma hakkı olduğu sonucunun çıktığı belirtilmiştir.
 
ABD ile Meksika, Colorado, Tijuana ve Aşağı Rio Grande nehirlerinin kullanılması ile ilgili uyuşmazlıkta adil kullanım doktrinine de değinmişlerdir. Meksika, ABD’ye verdiği 19 Mart 1942 tarihli notasında, Colorado nehrinin iki ülke için yeterli olduğuna değindikten sonra adil bir paylaşım ile Meksika’nın 2 milyon acre-feet su alabileceğini bildirmiştir. ABD ise Dışişleri Bakanlığı kanalı ile yayınladığı 23 Kasım 1942 tarihli muhtırası ile adil paylaşım formülünü dile getirmiştir. Ancak burada ABD, bunu bir hukuk kuralı olarak değil, soruna çözüm aracı olarak dile getirmiştir. Fakat ABD, Kanada ile arasında sorun oluşturan Columbia nehrine ilişkin müzakerelerde adil kullanım doktrininin bir hukuk kuralı olduğunu ileri sürmüştür.
 
Meksika ise Rio Grande nehrine ilişkin uyuşmazlık sırasında ileri sürdüğü ön kullanımın dokunulmazlığı doktrinini, 1944 yılında uzlaşmayla sonuçlanan uyuşmazlık sürecinde terk etmiş ve hukuk kuralı niteliği taşımadığını bildirmiştir.
 
1944 Andlaşmasında su kalitesi ile ilgili bir hüküm bulunmamaktaydı. 1960’lı yıllarda, ABD’deki kullanıma bağlı olarak, Colorado nehrine ilişkin tuzlanma ile ilgili iki ülke arasında yeni bir sorun ortaya çıkmıştır. Anlaşmazlık ABD’nin uzlaşmacı bir tutum takınması üzerine Ağustos 1973’te imzalanan bir andlaşma ile sona ermiştir. Andlaşmaya göre Imperial barajından sınıra kadar olan bölgede, tuzluluk en fazla 115 ppm’lik bir artış gösterebilecektir.
 
5. Değerlendirme
 
ABD ile Meksika arasında uzun müzakerelere konu olan Colorado ve Rio Grande nehirlerine ilişkin uyuşmazlıkta, taraflar önce iki uç görüş olan, Harmon doktrinini ve ön kullanımın dokunulmazlığını öne sürmüşlerdir. Ancak daha sonra her ikisi de bu iddialarından vazgeçmiş ve anlaşma yoluna gitmişlerdir.
 
Özellikle, ABD’nin sınıraşan sular konusundaki tutumu ilgi çekicidir. Kendisinin yukarı kıyıdaş olduğu nehirlerle ilgili olarak yaklaşık elli yıl boyunca ülkesel egemenliğini ileri süren ABD, aşağı kıyıdaş durumunda olduğu ve Kanada ile arasında sorun oluşturan Columbia nehri ile ilgili müzakerelerde adil kullanım doktrinin bir hukuk kuralı olduğunu ileri sürmüştür.
 
ABD, Meksika ile Colorado nehrine ilişkin müzakerelerde, yukarı kıyıdaşın yaptığı barajların, aşağı kıyıdaşın ülkesine ulaşan suları düzenlemesinin, aşağı kıyıdaşın kullanımına yaptığı faydaları özellikle vurgulamış ve iki ülke arasındaki su tahsisinde, atık sular da hesaba dahil edilmiştir.