Sınıraşan Akifer Hukukunun Değişimi ve Ortadoğu Üzerine

Sınıraşan su kaynaklarının yönetimine ilişkin beş yüze yakın uluslararası anlaşma bulunmaktadır. Mevcut küresel su rezervlerinin P’sinden fazlasına tekabül etse de, yeraltı suları bu anlaşmaların çok küçük bir yüzdesinde ele alınmaktadır. Ortadoğu ile ilgili olarak, şu anda sınıraşan yeraltı sularını açık bir şekilde düzenleyen dört anlaşma bulunmaktadır. Bunlar Suriye ile Lübnan arasında Asi Nehri Sularının Tahsisine ilişkin Anlaşma (1994), Ürdün-İsrail Barış Anlaşması (1994), Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasındaki Geçici Anlaşma (1995) ve Al Saq/Al Disiakiferindeki yeraltı sularının yönetimi ve kullanımına yönelik Ürdün Haşimi Krallığı ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümetleri arasında imzalanan Anlaşmadır (2015).

Sınıraşan yüzey sularının düzenlenmesinde kaydedilen hukuki ilerlemeye kıyasla, sınıraşan yeraltı sularını düzenleyen uluslararası hukukun geliştirilmesi süreci oldukça yavaş işlemiştir. Bunun temel nedenlerinden biri, yeraltı su kaynaklarına ilişkin verilerdeki yetersizliktir.Aynı zamanda, sınıraşan yeraltı suları, ülkelerin pek çoğu tarafından – ki bu ülkeler haklı olarak- ilkin daha az maliyetli olan kendi yüzey sularını,ve sınıraşan yeraltı sularının gerektirdiği başka ülkelerle uzun müzakerelere ihtiyaç duyulmayan kendi ulusal yeraltı sularını geliştirme çabalarına yoğunlaştı.

Ancak bu dönem, sona ermiştir. Sınıraşanakiferlerin kullanımına yönelik yoğun bir baskı söz konusudur. Düzensiz kullanım özellikle yeniden dolmayan, ‘fosil’ olarak adlandırılan akiferler için büyük risk teşkil edebilir. Bu akiferler, ciddi su kaynağı kıtlığının devletlerin ve toplumların sürekliliğini tehdit ettiği bazı Ortadoğu ülkeleri için son derece önemlidir. Bu tür akiferler basitçe anlatmak gerekirse gelecek nesillerin ‘su teminatı’nı temsil etmektedir. Yasal ilkelerin kodifikasyonunun tam bir koruma sağlayabileceği konusunda şüpheler dile getirilse de, bu, önemli su kaynaklarının paylaşılması ve korunmasına ilişkin müzakerelere giren devletler için ‘yönlendirici işaret’ niteliğinde olabilir. 

Şu anda sınıraşanakiferler hukukunda 19 madde taslağı bulunmaktadır. Bu taslak 2008 yılında, Uluslararası Hukuk Komisyonunun altmışıncı oturumunda kabul edilmiştir. Nihayet, BM Genel Kurulu 16 Aralık 2013 tarihinde bir Karar kabul etmiştir. Taslağın asıl amacı bütüncül bir anlayış sunmaktır. Şöyle belirtilmektedir: ‘’uluslararası su yollarına bağlanıp bağlanmadıklarına bakılmaksızın, tüm sınıraşanakiferlerin ve akifer sistemlerinin mevcut taslak maddelerce düzenlenecektir".

İlk bölümde, uluslararası hukukun en temel ilkesi olan ‘egemenlik’ vurgulanmaktadır. Üçüncü maddede "her akifer devletinin, sınıraşanakiferin veya akifer sisteminin kendi topraklarında bulunan bölümü üzerinde egemenliğe sahip olduğu ve egemenliğini uluslararası hukuk ve mevcut maddeler uyarınca kullanacağı" ifade edilmektedir.

Egemenlik kavramının taslaktaki merkezi niteliği, ‘eşit ve makul kullanıma’ ilişkin ‘omurga’ ilke gibi pek çok ilkeden bahsedilerek dengelenmeye çalışılmıştır.Bu ilkeden bahseden ve ayrıntılı bilgi sağlayan Dördüncü maddeye göre, “Akifer Devletlerinin, aşağıdakileri dikkate alarak, hakkaniyetli ve makul kullanım ilkesine göre sınıraşanakiferleri veya akifer sistemleri kullanması gerekir: ‘’(a)Sınıraşanakiferleri veya akifer sistemlerini, ilgili akifer Devletlerine sunulan yararların eşit ve makul ölçüde değerlendirilmesiyle tutarlı olacak bir şekilde kullanacaktır. (b)Burada bulunan suyun kullanılmasından doğan uzun vadeli yararların azami düzeye çıkarılmasını amaçlayacaktır; (c) Akifer Devletleri mevcut ve gelecek ihtiyaçlarını ve alternatif su kaynaklarını dikkate alaraktekil olarak veya ortaklaşa kapsamlı bir kullanım planı oluşturacaktır ve (d) Yeniden dolabilen bir sınıraşanakiferi veya akifer sistemini, etkin çalışmasının devamlılığını engelleyecek düzeyde kullanmayacaktır.”

Metne göre, sınıraşanakifer veya akifer sisteminin hakkaniyetli ve makul bir şekilde kullanılması, “(a) her akifer Devletindeakifere veya akifer sistemine bağlı nüfusun; (b) ilgili akifer Devletlerinin, mevcut veya gelecek sosyal, ekonomik ve diğer ihtiyaçlarının; (c) akiferin veya akifer sisteminin doğal niteliklerinin; (d) akiferin veya akifer sisteminin oluşumu ve doldurulmasına bulunulan katkının; (e) akiferin ve akifer sisteminin mevcut ve potansiyel kullanımının; (f) bir akifer Devletinde kullanılan akiferin veya akifersisteminin ilgili diğer akifer Devletlerindeki mevcut ve potansiyel etkilerinin; (g) belirli bir akiferin veya akifer sisteminin mevcut ve planlanmış şekilde kullanımına ilişkin alternatiflerin varlığının; (h) akifer veya akifer sisteminin geliştirilmesi, korunması ve muhafaza edilmesi ile bu amaçla alınacak tedbirlerin maliyetlerinin; (i) akiferin ve akifer sisteminin ilgili ekosistemdeki rolünün dahil olduğu tüm ilgili faktörlerinin dikkate alınması” anlamına gelecektir.

Bu hiyerarşinin en üstünde, metin ‘önemli insani ihtiyaçların özellikle dikkate alınması gerektiğini’ vurgulamaktadır. Taslak maddeler metninde onaylanan diğer temel ilkeler arasında ‘önemli zarara neden olmama yükümlülüğü’, ‘genel işbirliği yükümlülüğü’ ve ‘veri ve bilgilerin düzenli değişimi’ yer almaktadır. Bu nedenle, metin kısaca, devletlerin egemen eşitliği gibi ulus devletlerin temel işleyiş şekli ilesınıraşanakiferlerinadil olarak paylaşılması ve etkin korunması için artan gereklilikler arasındaki dengeyi sağlamaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak yeraltı suları, ülkelerarasında tatlı su kaynaklarının paylaşılmasına ilişkin uluslararası bir yasal çerçeve geliştirilmesine yönelik girişimlerin odak noktalarından biri olmuştur.Taslak maddeler, uluslararası teamül hukukunun kabul görmüş normlarını temelden değiştirmeye çalışmamaktadır. Daha ziyade bu, sınıraşan yüzey sularına ilişkin hukukun, bu sularafiziki olarak bağlı olan yeraltı sularını kapsayacak şekilde genişletilmesi olarak görülmelidir. Bu çabanın henüz başlangıç aşamasında olunduğu düşünülebilir, ancak sınıraşanakiferlerin yönetilmesine ilişkin olarak ‘uluslararası boyutta tanınan’ yasal normlar ufukta görünmeye başlamıştır. Ortadoğu, bu değişen yasal paradigmayı test etmek için mükemmel bir laboratuvar olmuştur ve olmayı sürdürecektir. Ortadoğu’nun hemen her bölgesinde akiferleringiderek daha çok baskı altına girdiği düşünülürse, 21’inci yüzyılda dünyanın bu bölgesinde ortak yeraltı suyu kaynaklarına ilişkin müzakerelerin ve -ümit edilir ki- anlaşmaların yaygınlaşması muhtemeldir.