Sünniler Irak’taki protestolara neden destek vermiyor?

Irak’ta işsizlik, yolsuzluk, kamu hizmetlerinin yetersizliği ve İran'ın ülkedeki etkinliği gibi hususları protesto amacıyla başkent Bağdat başta olmak üzere ülkenin orta ve güney kentlerine yayılan gösterilerde 1 Ekim’den bu yana yüzlerce kişi hayatını kaybederken binlerce kişi yaralanmıştır. Şiilerin kitlesel olarak katıldığı protestolara Bağdat, Basra ve Babil'de özelikle Sünni gençlerin düşük seviyede katılımı gözlemlenmektedir. Ayrıca Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Musul, Anbar, Selahaddin ve Diyala gibi vilayetlerde protesto gösterileri yaşanmamıştır. Ülkede ABD’nin 2003’teki işgali sonrası ihmal edilen, Şii hükümetlerin baskılarına maruz kalan ve terör örgütü IŞİD’in ağır yıkımıyla yüzleşen Sünnilerin protestolara kitlesel katılım konusunda tereddüt etmesi ve siyasal olarak cılız tepki göstermesi dikkat çekmektedir.

Sünnilerin protesto kültürü
Irak’ta devam eden protestolara Sünnilerin katılmaması, Sünni toplumun protestolara yabancı olduğu anlamına gelmemektedir. 2003’te ABD işgaliyle köklü değişikliklerin görüldüğü Irak’ı yöneten Şii iktidarların ayrıştırıcı tutumu, Sünnilerin kademeli olarak devlete güveninin yok olmasına neden olmuştur. Şii lider Nuri el-Maliki’nin 2006’da iktidara gelmesiyle hükümetin mezhepçi politikalar izlemesi, Sünnilerin siyasi temsilini kısıtlaması, Sünnilerin yaşadıkları bölgelerdeki yatırımları kısarak onları cezalandırması, artan işsizlik ve yoksulluk problemine duyarsız kalması ve terörist gruplara karşı güvenlik önlemleri alma konusunda yetersiz kalması Sünnilerin tepkilerini derinleştirmiştir. 2012’de Irak Ulusal Hareketinin (Irakiye) Sünni liderlerinden  Irak eski Maliye Bakanı Rafi İsavi’nin Felluce’deki evinin Maliki’ye ait özel birlikler tarafından basılması, Musul’daki bir hapishanede Irak Ordusu’ndan bir subayın genç bir kıza tecavüz ettiğinin ortaya çıkması ve Diyala’daki bir hapishanede Sünni Arap bir tutuklunun işkenceyle öldürülmesi gibi nedenler Sünni toplumu sokağa dökmüştür. Yine bu süreçte hükümetin tek adam politikalarıyla yönetildiği iddiasıyla, Sünnilere yakınlığıyla bilinen Irakiye’nin seküler Şii lideri İyad Allavi Ulusal Stratejik Politikalar Konseyi Başkanlığı'ndan, halen devam eden protestolarda istifanın eşiğine gelen Şii politikacı Başbakan Adil Abdülmehdi Irak Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı görevinden istifa etmiştir. Maliki’yi Saddamlaşma eğilimi gösterdiği konusunda eleştiren Irak Başbakan eski Yardımcısı Sünni politikacı Salih el-Mutlak’ın görevinden alınması ve dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı (Sünni kökenli) Tarık el-Haşimi’nin idama mahkûm edilmesi toplumsal gerilimi tırmandırmıştır.

Sistematik olarak devam eden baskılar üzerine, 2012'nin sonundan itibaren Iraklı Sünniler yoğun olarak yaşadıkları Musul, Selahaddin, Kerkük, Anbar ve Diyala vilayetlerinde Maliki karşıtı şiddetli protesto gösterileri düzenlemiştir. Şii koalisyonunun yardımıyla iki dönem boyunca ülkeyi katı bir şekilde yöneten, Irak ordusu ve ABD’nin desteğiyle Sünni bölgelerdeki el-Kaide bağlantılı radikal grupları tamamen ortadan kaldırmayı başaramayan Maliki’ye bağlı güçlerin protestoları şiddetle bastırması, Sünni Arapların gösterilere olan ilgisini ve desteğini arttırsa da uzun süre devam eden protestolarda 200’ü aşkın insan hayatını kaybetmiştir. Bu sert tutumun terör örgütü IŞİD’in Sünni bölgelerde taraftar bulmasına katkı sunduğu değerlendirilmiştir.

Sünnilerin protestolara katılmama nedenleri
Ülkede 1 Ekim’den beri gösterilerine devam eden Şii ağırlıklı protestocuların taleplerinden biri de hükümetin istifasıdır. Bu bağlamda, hükümetin en güçlü ortaklarından Sairun lideri Mukteda es-Sadr, Başbakan Abdülmehdi’nin görevi bırakması çağrısında bulunmuştur. Ancak parlamentodaki Sünni grupların bu konuda ayrıştığı görülmektedir. Sadr’ın hükümetin istifası veparlamentonun dondurularak geçici hükümet kurulması yönündeki çağrısına ilk katılan Karar Koalisyonu lideri Sünni siyasetçi Usame en-Nuceyfi olmuştur. Buna rağmen, hükümetin önemli ortaklarından İran'a yakınlığıyla bilinen Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu ve Haşdi Şabi çatısı altındaki en büyük silahlı gruplara sahip siyasi partilerin Abdulmehdi'ye desteklerini sürdürdükleri görülmektedir. Ulusal Kalkınma ve Reform Hareketi Partisi (el-Hal) lideri Sünni politikacı Cemal Kerbuli ise Amiri’yi desteklemiştir. Protestolardan etkilenen yeni siyasal atmosferde pozisyon alan Sünni siyasetçiler, Sünni toplumun protestolara katılımı konusunda nötr davranmaya çalışmaktadır. Köklü bir protesto kültürüne sahip olan Iraklı Sünnilerin ülkede halen devam eden gösterilere katılmamasının ve siyasetçilerin bu konuda temkinli davranmasının arka planında birçok neden bulunmaktadır.

Sünnilerin geçmiş tecrübelerine dayanarak protestolara kitlesel katılımları halinde hükümetin kendilerini “IŞİD destekçisi” olarak ilan etme korkusu yaşadıkları düşünülmektedir. Zira devlet ve toplumun önemli kısmı IŞİD konusunda Sünnileri sorumlu tutmaktadır. Protestolara Bağdat, Babil ve Basra’da özellikle eğitimli gençlerin destek verdiği gözlemlenmektedir ancak Musul, Kerkük, Selahaddin, Anbar ve diğer Sünni bölgelerde yaşayanlar, IŞİD sempatizanı olarak yaftalanacaklarının ve devletin şiddetli reaksiyon göstereceğinin farkında oldukları için sürece temkinli yaklaşmaktadır. Nitekim 24 Ekim'de, Sünni yoğunluklu Anbar vilayetinde Polis Amirliğinin Facebook aracılığıyla vatandaşlara ilettiği geçmişten ders alınması gerektiği yönündeki tehditler içeren mesaj Sünnilerin endişelerini destekler niteliktedir. Ayrıca, Anbar'da yaşayan bazı Sünni gençlerin protestolara katılmak için Bağdat'a gitmeye çalıştıkları ancak şehre giden yolların kapatılması suretiyle engellendikleri medyaya yansımıştır. Öte yandan, protestoları destekleyenlerin sosyal medyada yaptığı paylaşımların güvenlik güçleri tarafından listelendiği ve tehdit içeren mektuplar aldığı iddia edilmektedir. Nitekim bu bağlamda, ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 4 Kasım’da Anbar’daki yetkililerin Sünni hak arayışını bastırdığı konusunda açıklama yapmıştır.

Sünnilerin protestolara kitlesel katılımını sınırlandıran etkenlerden birinin de Saddam destekçisi olarak yaftalanma korkusu olduğu değerlendirilmektedir.  Zira hükümetin Sünni protestocuları eski rejim Baas veya Saddam Hüseyin için çalışmakla suçlama ve hapse atma ihtimali dikkate alındığında, halktan ziyade çoğu Sünni politikacının protestolara mesafeli davrandığı düşünülmektedir. Hatırlanacak olursa, 2012’de başlayan protestolar sırasında Saddam Hüseyin dönemine ait (eski) Irak bayrakları açılmış, “Irak’ta Sünni Baharı” gibi sloganlar atılmıştır. Böyle bir vakanın yeniden yaşanması halinde hükümetin propaganda yapması kaçınılmaz görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Sünnilerin sessizliği ve protestolara katılmaktan kaçınmalarının stratejik zemine oturduğu değerlendirmesi yapılabilir. Şii hükümetin Bağdat, Zikar, Meysan, Divaniye, Basra, Musenna, Babil, Necef, Kerbala ve Vasit vilayetlerinde Şii protestoculara yönelik orantısız şiddet sergilediği düşünüldüğünde ise Sünnilerin katılımı halinde şiddetin mezhepsel ayrışmalardan dolayı daha da artması mümkün olabilir. Özellikle de sokaklara çıkan Şii protestocuları dahi Baasçılıkla suçlayan hükümet içerisindeki bazı aktörlerin, Sünnilerin kitlesel olarak eylemlere destek vermesi halinde öngörülemez hamleler yapacağı düşünülmektedir. Ayrıca, hükümetin protestolara katılımı manipüle etme yeteneğinin farkında olan Sünnilerin, protestoların başarısına gölge düşürmemek adına protestolara temkinle yaklaştığı yorumlanabilir.

Irak’ta oldukça etkin olan İran’dan ve Tahran destekli Şii milis grubu Haşdi Şabi’nin baskılarından endişe duyulması da Sünnilerin protestolara katılımını etkileyen nedenler arasında değerlendirilmektedir. İran’ın ruhani lideri Ali Hamaney, Irak’taki protestoların arkasında ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın olduğunu öne sürerken, Irak parlamentosunda hükümet ortağı olan İran’a yakın Fetih grubu lideri ve Haşdi Şabi içerisinde en etkin gruplardan biri olan Bedir Örgütü’nün komutanı Hadi el-Amiri’nin “Irak’taki fitnenin arkasında ABD ve İsrail var” ifadeleri Haşdi Şabi’nin Tahran’la iltisakını göstermektedir. Irak Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanı ve Haşdi Şabi’nin resmi sorumlusu Falih el-Feyyad’ın “Haşd hizipleri, hükümetin talep etmesi durumunda, Irak’ta herhangi bir darbe ya da isyanı önlemek için müdahale etmeye hazır” sözlerini kullanmıştı. Bu açıklamalar Sünnilerin dış güçler için çalışmakla suçlanmaktan korkmaları nedeniyle protestolara katılımını sınırlandırmış olabilir. Protestolarda ölüm oranının yüksek olmasının keskin nişancıların kullanılmasından kaynaklandığı ve birçok protestocunun tutuklandıktan sonra kaybolduğuna dair iddialar konusunda Haşdi Şabi sorumlu tutulmaktadır. Öte yandan, Meysan’da Haşdi Şabi bünyesindeki Asaib Ehlul Hak milislerinin çok sayıda protestocuyu öldürdüğü iddia edilmiştir. Bu bağlamda, Şii protestocuların dahi böyle sert bir tutumla karşılaşması Sünnilerin protestolara katılımını olumsuz etkilemektedir. Şiilerin protestolarda öncü olması hükümetin ve Haşdi Şabi’nin propaganda gücünü sınırlandırırken, Sünnilerin protestolarda görünür olması “radikalizm tehdidi” bahanesiyle sürecin manipüle edilmesine kapı aralayabilir. Özellikle de uluslararası insan hakları raporlarına yansıyan Haşdi Şabi’nin Sünni bölgelerde IŞİD-vari tutumları  Sünnilerin endişelerini haklı çıkarmaktadır. Öte yandan, Şii protestoculara karşı yürütülen aşırı şiddetin Sünnilere, protestolara katılmaları halinde daha da kötüsünün olacağı mesajı olarak yorumlanmaktadır.

Ülkede siyaset ve seçimlerden beklentinin azalması ve IŞİD’in Sünnilerin yoğun yaşadığı Musul ve Anbar gibi bölgelerde bıraktığı fiziki ve psikolojik yıkım Sünnilerin protestolara katılımını etkileyen faktörler arasında değerlendirilebilir. 2010 ve 2014 seçimlerinde ülke genelinde yüzde 60 olan oy kullanma oranının 2018 Irak federal seçimlerindeki yüzde 44’e düşmesi, tıpkı Şiiler gibi Sünnilerin de siyasete ve seçimlere inancının azalmasıyla ilişkilendirilmektedir. Ayrıca, 2003’teki ABD işgalinden sonra yüzbinlerce kişinin hayatına mal olan mezhepsel çatışmaların yaralarının sarılamadığı ülkede, siyasal sistemin dışına itilen Sünniler, yönetime tam anlamıyla katılamamakta ve devlete yeterince güvenememektedir. IŞİD’in en çok etkilediği bölgelerde 150 bini aşkın evin tahrip olmasının, ağır ekonomik sorunlar yaşanmasının, altyapının neredeyse hiç işlememesinin ve binlerce insanın yerinden edilmesinin de Sünnilerin önceliklerini değiştirmesine neden olduğu değerlendirilmektedir. Yaşadıkları bölgelerdeki ağır insani, fiziki ve ekonomik zorluklara rağmen, özellikle de önceki protesto tecrübelerinden sonuç alamadıkları gibi sonrasında ağır faturalar ödemek zorunda kalan Sünniler yeni bir protestonun psikolojik ve fiziki maliyetini kaldıracak potansiyele sahip olmadıklarını ve devam eden gösterilere katılmanın fayda sağlamayacağını düşünüyor olabilirler. Tüm bunların yanı sıra, Sünniler arasında bir kesim de protestoların Şii toplum ile Şiilerin etkin olduğu hükümet arasında bir kavga olduğunu ve Sünnilerin bu kavgaya müdahil olmaması gerektiğini tartışmaktadır. Protestoları Şiiler arası çatışma olarak değerlendiren bu görüş, protestolara dahil olunması halinde en ağır bedelin Sünnilere ödetileceğini iddia etmektedir.

Irak sokaklarında "mezhepçiliğe hayır" pankartlarının taşındığı protestoların mezhepsel düşüncelerden pek fazla etkilenmediğine ve ülkede Iraklılık kimliğinin güçlendiğine dair yorumlar yapılabilir. Ancak Irak’ın yönetimsel problemleri, İran’ın ülkedeki hegemonyası ve Haşdi Şabi’nin etkinliği Sünnilerin ülkeyi benimsemesini engellemektedir. Şiilerin kendi seçtikleri Şii iktidarın yıkılması yönündeki talepleri ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra gelişen ve derin bir mezhepsel bölünmeye dayanan siyasi sistemin başarısızlığının son kanıtı olarak değerlendirilebilir. 2012’de Sünni protestolarının sert yöntemlerle bastırılmasının IŞİD’in zemin yakalamasına yol açtığı hatırlandığında, mezhepsel vurguların azalmaması ve Sünnileri de kucaklayan bir iktidarın gelmemesi halinde, Irak’ta mezhepsel temelli huzursuzluğun devam edeceği öngörülebilir. Aksi tabloda, mezhepsel karşıtlıklarla güçlenmiş hükümet aleyhtarlığının radikal örgütlere alan açması mümkün görünmektedir. Buna karşın, dünyanın en büyük beşinci petrol rezervine sahip olan ve nüfusunun yaklaşık yüzde 75'i 35 yaş altında olan Irak’ın, bu kaynaklarını kucaklayıcı bir politikayla kullanması ülkenin kaostan çıkışının tek yolu olabilir.